
Kendilerini ahir zamanın Sahabe-i Kirami gibi görürlerdi.
Kıyama hazırlanıyorlardı.
Uhut ve Bedir aslanları gibi şanlı olduklarını düşünürlerdi.
Siyonizme lanet ederek yatarlar, masonlara buğuz ederek kalkarlardı.
Gel zaman git zaman siyasete girmeye karar verdiler.
Politik yürüyüşlerinde önce müşahit oldular.
Sandığa giren hak oylarla batılları tasnif ettiler.
Aradan geçen süre içinde gördüler ki ikbal ve istikbal siyasette, orada yürüdüler.
Özal ve Demirel sonrasında çöken merkez sağ kulvara göz kırpmaya başladılar.
Uç veren ekonomik krizler, post modern darbeler ve kavram kargaşaları yollarını aydınlattı.
Derken Milli olanlarlarla, küreselciler diye kırılmalar yaşadılar.
Milli olanlar ilk günkü samimi yürüyüşlerini sürdürürken küreselciler Okyanus ötelerine, mahfillere açıldılar ve teminatlar verip taahhütlerde bulundular.
İkna etmiş olacaklar ki o mahfillerden müthiş destekler aldılar ve onların desteğiyle iktidara geldiler.
Gelince de bir anda mücahit ve müşahitlikten müteahhitliğe terfi ettiler.
Dar-ül Harp deyip Türkiyeyi kafir ilan ettiler ve yolsuzluk bağlamında kendilerine manevi zırhlar ördüler.
Zaman içinde müteahhitliği de aşıp her şeye müsait hale geldiler.
Kendi burjuvazisini yarattılar.
Medyalarını kurdular.
Derin yapılar inşa ettiler.
En önemlisi devleti topyekün ele geçirmeye başladılar.
Bir başka boyut, onlarca yıldır tapındıkları paradigmaları paramparça edip ihtiyaçlarına göre içtihatlara başladılar.
Kimsesizlerin kimsesiyiz deyip egemenlerin hamisi oldular.
Mazlumların banisiyiz deyip yetimin, garibin, işsizin, yoksulun haramisi oldular.
ABye erişmeyi asrı saadet gibi sunmaya başladılar.
Siyonizmle yoldaşlığı İbrahimi dinlerin kardeşliği diye ambalajladılar.
Irakta bir milyon Müslüman boğazlanırken lojistik destekler verdiler ama öbür yandan seçimde istismar adına Gazze katliamını tiyatro malzemesi yaptılar.
Ben de Diyarbakıra müdahale ederim diyen Barzani küstahını kucaklarken, Denktaş kahramanını ayaklarına paspas yapmaya kalktılar.
Sorarım size bütün bu sapma veya değişimler ne içindir?
İslam mı, devlet mi, millet mi ne için?
Her şey netice ile ölçüleceğine göre tablo ortadadır:
Bunlarla mukaddes dinimiz reforme edilip kullanılmış, halk sefil olmuş ve devlet de ayağa düşürülmüştür.
Buna mukabil kendileri yükselmiş de yükselmiştir!
İyi de bu yükseliş nereye mi kadar?
Cevap basit ve tektir:
Karanlığın en kesif olduğu an, aydınlığa en yakın olunan zamandır... Hesap günü yakınlaşıyor...
YÜREK...
AB normları ve ekran kaçkınlığı!
Yok yok Tayyip Bey bu iş öyle Mardine gelsinler, meydana insinler gibi mugalatalar ya da laf kalabalıkları ile geçiştirilemez. İletişim çağında ekrana çıkıp ülke sorunlarını tartışmak ve halk vicdanının terazisinde tartılmak çoğulcu sistemin artık olmazsa olmazıdır ki ABD ve ABde televizyon düelloları artık temel bir kural halindedir. Hiç abartmadan ifade etmeliyiz ki ekrandan kaçmanın adı demokrasi kaçkıncılığıdır. Tayyip beyin durumu budur. Erdoğan belli ki ekrana çıkmak için yüreği yetmemekte, sorunların dillendirilmesi ve yüzüne ifade edilmesini istememektedir. Bu fotoğraf onun ülkeyi sürüklediği dehşet noktasını net olarak ortaya koymaktadır. Her fırsatta demokrasi ve AB istismarını yapan Erdoğanın ekrandan kaçma olayını bunlarla nasıl örtüştüreceğini anlamış değiliz. Evet Tayyip Bey, AB normlarında ekrandan ya da milletten kaçmak var mıdır? ABci geçinen sözde demokratlar bu rezalete niçin tepki koymazlar?
İTİRAF...
İşsizliğe beyaz bayrak çeken başbakan!
Ne diyor Tayyip Erdoğan; Baykal ve Bahçeli işsizliğe karşı bir reçeteleri varsa söylemelidir, uygulamazsam siyasetten çekilirim. Bu beyanın meali açıktır ve şudur: Türkiyede var olan işsizliğin çözümü yoktur ve ilelebet sürecektir. Söyler misiniz ülkenin en temel sorununa beyaz bayrak çeken bir Başbakan yoluna nasıl devam eder ve politika yapmayı sürdürür?.. Diyeceksiniz ki kriz küresel ve Tayyip Erdoğanı aşıyor. Hayır öyle değil. Kriz daha birkaç aylık hadise ama Tayyip Bey 6 yıldan fazladır Başbakan ve işsizlik AKPnin iktidarında her geçen gün katlanıyor. Dolayısı ile var olan tabloyu küresel realitelerle açıklamak gerçeği yansıtmaz. En önemlisi bir ülkenin Başbakanı en hayati konuda mağlubiyetini ilan ediyor ve bir şey yapamayacağını açıklıyorsa yapması gereken hemen istifa edip soruna çözüm üretebilecek kadroların önünü açmak olmalıdır. Beyaz bayrak çektikten sonra hükümranlık olamaz...
KRİZDE...
Laiklik yerine yolsuzluk ve işsizlik!
Son yılarda ilk kez adil bir seçime doğru yol alıyoruz. Kuşkusuz mahalli seçimlerde iktidar partilerinin otomatik bir avantajı var olmasına yine var da bu seçimde ilk kez din, yarışma dışında kalacak gibi görünüyor ki bu muhalefet için önemli bir avantajdır. İnancın yani dinin yarıştığı hiçbir yarıştan galip çıkmanın imkanı yoktur. Öyle zira inanç hadisesi mantık ötesi olduğundan tercihlerin rasyonelliği sorgulanır. AKP kurulduğundan beri dolaylı olarak hep inancı yarıştırdığından gerçek desteği hiçbir zaman ortaya çıkmamıştır. İlk kez bu seçimde AKP dini ve laikliği kullanamıyor. Kuşkusuz bunda Deniz Baykalın inkâr edilemez katkıları olmuştur. Bazı sosyal demokratlar anlamıyor ama işte bu açılım atağı ile AKPnin din istismar alanı daraltılmıştır. Öyle olunca da gündem olması gerektiği gibi yolsuzluk ve işsizlik oluyor. Bu ikisi olunca Erdoğan haliyle krize giriyor. Aman sakın ha laikliği şunu bunu ağza almak yok. İşsizlikle başlanıp, yolsuzlukla bitirilmeli...
Sabahattin ÖNKİBAR, YENİÇAĞ - 25.02.2009