NATO’nun Gizli Orduları - Dr. Ataman AKSÖYEK

Tartışma Alanı

NATO’nun Gizli Orduları - Dr. Ataman AKSÖYEK

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Nis 23, 2010 14:12

NATO’nun Gizli Orduları / I. (GLADİO)

Dr. Ataman AKSÖYEK

Yıllarca evvel, Gladio konusu basını, sol aydınları çok meşgul etmişti. Hatta, o dönemlerde hızlı bir militan olan bir hanımefendi, ünlü bir gazeteci olduğu daha sonraki yıllarda, söyleşi için gittiği Brüksel’de, NATO Genel Sekreteri Javier Solana’ya GLADİO’yu sorduğunda, Solana, “…. Gençliğimde öyle bir kuruluştan söz edildiğini duymuştum….” mealinde cevap vermişti.

Derin devletin yine çok güncel olduğu günümüzde bu konu aklıma geldi.

Şimdi tam tarihini hatırlamıyorum, 1990’lı yılların sonlarındaydı, kısa tatillerde veya hafta sonları Belçika komşu ülkelerine yaptığım gezilerin birinde eski kitap satan bir tezgahta, İtalya’da, GLADİO” adıyla ortaya çıkan, NATO’nun gizli örgütlenmesiyle ilgili “, teksir edilmiş bir doktora tezi bulmuştum,. Dağılan bütün kitaplarım arasında bu kalın dosyayı saklamış, vermemiştim. Kutuların içinde onu aradım, buldum ve İsviçreli Dr. Daniele Ganser’in anlatışını temel olarak, başka kaynaklardan da yararlanarak bu yazı dizisini hazırlamaya başladım. Yazının uzun süreceğini tahmin ettiğimden de hem okumanızı, hem de yazmamı kolaylaştırmak için parça parça yollamaya karar verdim.

Bugün Türkiye’de hala o kuruluşun olup olmadığını bilemiyorum. Ama bu denli dallanıp budaklanmış bir kuruluş her halde kökünden sökülüp atılamamıştır. Hatta belli bir mutasyon geçirip, Hala NATO’nun veya devletin kontrolünde veya bu kontrol dışında, değişik çıkar gruplarının değirmenlerine su taşıyan değişik şekillerde devam ediyor da olabilir diye düşünüyorum.

Ben hikayeyi anlatayım, sizler, eğer isterseniz, değişik yerlere değişik şeyler yerleştirerek senaryolar çıkarabilirsiniz. NATO’nun bu gizli orduları Avrupa’nın hemen hemen her ülkesinde (hatta NATO üyesi olmayan Finlandiya, İsviçre gibi) kurulurken, yerel politik güçlerden de yararlanıldı. Bu güçler de bu gizli ordulara yerli renkler, şekiller verdi. Türkiye’de doğal olarak bir Türkiye, Türkiye sosyal, politik, tarihsel koşullarının etkisiyle, gizli NATO ordusu oluştu. Pek çok ülkede resmi ordu, kurucular arasında yer aldı. Kanımca, Türkiye’de ordu bu kuruluşa dolaylı olarak katıldı. Baş rolü istihbarat teşkilatının yüklendiğini sanıyorum. Pek çok ülkede, ülkenin aşırı sağ’ı harekete aktif olarak katıldı, katılması sağlandı Türkiye’de de aynısının yaşandığı düşünülebilir. Ancak, o dönemde aşırı sağ’ı temsil eden MHP’nin yönetiminin olaylardan ne denli haberdar olduğu ve yönettiği de bence soru işaretidir. Nitekim, pek çok ünlü veya sıradan aşırı sağ militanın “kullanıldıkları” düşüncesini dile getirdiği biliniyor.

Neyse, hikayeyi anlatmaya başlayalım.


Dikkatleri çeken terör olayları

31 Mayıs 1972 günü telefonla bir ihbar alan İtalyan polisi, Peteano kasabası yakınındaki ormanın kenarındaki bir Fiat 550’ün bagaj kapağını açarken kurulu olan bomba patladı ve bir polis öldü ve bir diğeri yaralandı. İki gün sonra bir telefonla olayı Kızıl Tugay – BR (Brigate Rose)[1] üstlendi. Bunun üzerine “sol”a yönelen polis, 200’den fazla komünisti tutukladı. Takip eden 10 yıl da, İtalyan kamu oyu bu patlamayı BR’nun yaptığını kabul etti.

24 Şubat 1972 günü İtalyan polisi, tesadüfen Triyeste yakınlarında saklanmış olan bir cephanelik buldu. Cephanelikte, silahlar, cephane, mühimmat ve patlayıcı maddeler (C4) vardır. Polis bir suç çetesinin izini bulduğunu zannetti.

Olayı araştıran genç yargıç Felice Casson dosya’da gördüğü, dikkatini çeken olağan dışı işaretler yüzünden araştırmayı derinleştirmeye karar verdi. Peteano dosyasında gerçekle bağdaşmayan unsurlar göze çarpıyordu; polis, olay yeri araştırması yapmamıştı. Bilirkişi raporunu hazırlayan, İtalyan polisinin patlayıcı uzmanı Marco Morin’in raporu gerçekleri yansıtmamaktadır. Bulunan patlayıcılar raporda yazıldığı gibi değil, o dönemde kolaylıkla bulunmayan, mevcut patlayıcıların en kuvvetlilerinden olan ve NATO birliklerinin kullandığı “C4”tür. Derinleşen araştırmalar sonunda, Marco Morin’in, aşırı sağ Ordine Nuovo[2] kuruluşunun üyesi olduğu ortaya çıkarılır.

Peteano ve Triyeste olayları üzerine araştırmalarını sürdürüp genişleten Yargıç Felice Casson şaşkınlıkla olayların arkasında İtalyan aşırı solunun değil, tam aksine aşırı sağının ve istihbaratın[3], hatta daha fazlasının olduğunu fark etti. Bombaları koyan Ordine Nuovo üyesi olduğu ortaya çıkan Vincenzo Vinciguerra’nın tutuklanmasından ve itiraflarından sonra olaylar daha da açıklık kazandı. Sorgulamasında Vinciguerra, kaçtığı, saklandığı sürede İtalya içinde ve dışında polis, içişleri bakanlığı, gümrük, istihbarat teşkilatı memurları, sivil ve askeri sempatizanlar, militanlar tarafından korunmuş, yardım edilmişti.

Gözlemcilerin de izledikleri gibi, terör olaylarının sonunda sol elemanlar yakalanıyor, aşırı sağ’ın elemanları daima kaçmayı başarıyorlardı. Yıllar sonra konuşan bir Ordino Nuovo militanı olan Franco Freda, zamanın akışı içinde, maniple edildiğini anladığını şöyle ifade etti;”… biz, hepimiz bizden daha güçlü olanlar tarafından manipule edildik “….. ben kendimin bir kukla olduğumu kabul ediyorum..” Freda, pek çok bombalı terör olayının arkasında aşırı sağın olduğunu kabul ediyordu.[4]

O dönemde (60’lı yılların sonlarında), protesto eylemleri yükselmiş, Vietnam savaşına karşı gösteriler artmış, sağ ve sol arasında artan bir ideolojik gerilim hakimdi. Sol aydınlar arasında “barışçı bir devrimden” söz ediliyordu. Pek çok insan sivil itaatsizlik eylemlerine katılıyordu. Muhalefet hareketinin tabanını İtalyan Komünist Partisi – PCI (Partito Communisto İtaliano) ile İtalyan Sosyalist Partisi’nin – PSI (Partito Socialisto Italiano) üyeleri oluşturuyordu. İtalyan komünistleri, o güne kadar önlenmiş olan hükümete ortak olma imkanlarını “tarihsel uzlaşma” ile zorluyorlardı. Bu gelişmeler NATO’yu ve Vatikan’ı fazlasıyla rahatsız ediyordu.

Soruşturmaların derinleştiği sürede, İtalyan aşırı sağ’ının olaylara karışmış olan militanlarının yargılanması süresinde, tanıklık eden İtalyan istihbarat teşkilatı eski başkanı general Giadelio Maletti İtalyan solunun ve komünistlerin saygınlığını kaybetmesi için olayların o günkü konsept içinde düşünüldüğünü ve bu operasyonlar için Beyaz Saray’ın ve CIA’nın mutabakatı olduğunu söyledi. Emekli general ifadesinde “…. CIA’nin, hükümetinin de mutabakatı ile, İtalyan sola kaymaması için bu İtalyan milliyetçiliği yaratmak istediğini…” anlattı. Konuşmasında ayrıntılara giren 79 yaşındaki emekli general “…unutmayın ki, o zaman Nixon iş başındaydı ve Nixon sıradan işler yapan bir politikacı değil ince ayar yapan bir politikacıydı….” Yaşlı general, ABD’nin İtalya’yı sömürgesi gibi görmesinden ve öyle davranmasında da şikayet etmiş, utandığını söylemiştir.[5]

İhtiyar generalin anlattığına göre, ABD, İtalya’nın sola kaymasını ne pahasına olursa olsun önlemek istiyordu. NATO’nun gizli ordusu, aşırı sağ grupları da yanına çekerek, İtalyan gizli servisinin de yardımıyla gerçekleştirecekleri operasyonlar sonu Komünistlerin halk içindeki saygınlığını kırmak istiyorlardı.


NATO’nun Gizli Ordusu Nasıl ve Niye Kuruldu

Soğuk Harp Avrupa’yı Baltık Denizi’ndeki Szczecin’den başlayarak Triyeste’ye kadar uzanan bir hatla ikiye bölmüştü. “Demir Perde” terimi ilk kez Winston Churchill tarafından 5 Mart 1946 tarihli ünlü Fulton konuşması sırasında, “…doğu ve batı arasına bir demir perde düştü…” şeklinde kullanılmıştır. Bu hattın iki tarafına ordular yığılmıştı. Evvela, Batı tarafından NATO kuruldu, daha sonra Doğu tarafına Varşova Paktı. Varşova Paktı kara kuvvetleri olarak daha güçlü görünüyordu.

NATO, Varşova Paktı güçlerinin Batı’yı olası bir işgali halinde, İkinci Dünya harbi süresindeki direniş hareketi pratiğinden çıkarak, bu işgale direnecek “direniş güçleri” hazırlamayı düşündü. Nazi işgaline karşı direniş güçleri hazırlanmamıştı, bu sefer hazırlıksız yakalanmak istenmiyordu. Bu çalışmalar çerçevesinde planlar yapıldı, bir strateji hazırlandı. Bu çalışmalara “stay-behind” ismi verildi.[6] Yine her ülkeye göre bu gizli ordular değişik isimler aldı. İtalya’daki gizli ordunun ismi “Gladio”[7] idi. Gladio adı süre içinde bütün kuruluş için kullanılır oldu.

O yıllar aşırı sağ ve solun terörü eylem modeli olarak aldığı yıllardır.


Olaylar açıklık kazanıyor, ortaya dökülüyor

Yargıç Casson araştırdıkça, yavaş yavaş olayların kökünde karmaşık askeri bir stratejinin yattığını sezinlemeye başladı. Söz konusu basit bir terörizm olayı değil, vatandaşın vergileriyle finanse edilen, “devlet terörizm”i söz konusuydu. Bu çalışmalar içinde sadece aşırı sağ bir kuruluş olan Ordine Nuovo’dan değil, başka bir aşırı sağ kuruluş olan Avanguardia Nazionale’len[8] de işbirliği yapılmıştı. Söz konusu olan “gerilim stratejisi”, “debge’nin dengesizleştirilmesi” idi. NATO, güçlü olan ve güçlenmeye devam eden PCİ’nin iktidara ortak olmasından korkuyordu. Yapılan terör olaylarının doğurduğu gerilim komünist partisine mal edilmeye çalışılıyordu. Sorgulaması sırasında Vinciguerra, amacın basit olduğunu “…. sivilleri, halktan insanları (sokaktaki insan anlamında) kadınları, coçukları, sıradan insanları, politik ilişkileri olmayan insanları hedef alarak bir güvensizlik ortamı yaratıp insanların devlete yaklaşmaları temin edilmeye çalışıldı…”[9] Bu “… birisi gelsin bizi kurtarsın…” planı İtalya dışında başka ülkelerde de uygulandı. Bu konuda yapılan araştırmalarda, itirafların dışında somut belgelere ulaşılamadı. Hala pek çok nokta bilinmez olarak duruyor. 1990 yıllarında varlığı ortaya çıkan, 20 küsur sene sonra tartışılmaz şekilde anlaşılan, NATO’nun desteklediği (veya kurduğu diyebiliriz) gizli bir kuvvetin olduğuydu.

Yargıç Casson’un sorguladığı Vinciguerra, NATO ile Gladio arasındaki ilişki perdesini ilk aralayan değildir. 1974 yılında, sorgu yargıcı Giovanni Tamburino tarafından sorgulanan İtalyan güvenlik teşkilatı “Servizio Informazioni Difesa –SID” başkanı General Vito Miceli, terfi edebilmek için gizli olarak bir terörist grup oluşturduğunu ve darbe hazırladığını söylemişti. Yargılanması sürecinde, 17 Temmuz 1974’te oturum sırasında, eski NATO güvenlik bürosu başkanı da olan General Miceli, (mealen) “…. darbe hazırlığını kendi kafama göre hazırlamadım, sadece ABD’nin ve NATO’nun emirlerini yerine getirdim….” diyecektir.[10]

Türkiye’de 12 Eylül’le ilgili yapılacak araştırmalar bir sonuç verir mi bilemiyorum.

1970 ve 1980’li yıllar adli mekanizmaların ortaya çıkardığı bulguların parlamentoya yansıdığı dönemdir. Parlamento içinde oy çoğunluğu olan PCI ve PSI gerginliğin artışı, terör olaylarının tırmanışı ve ne yapanların ne de düzenleyenlerin ortaya çıkarılamaması, söylentilerin artması, faturanın devamlı sola çıkarılması önünde, duydukları endişenin de itmesiyle, 1988 yılında olaylar üzerindeki sır perdesinin kalkması, açıklık kazanması için özel bir araştırma komisyonunun kurulması kararını çıkarmayı başardılar. Komisyonun başkanlığına Senatör Libelo Gualtieri getirildi.


Bağlantılar açıklık Kazanıyor

Yargıç Casson, 1990 yılında, Soğuk Savaş süresinde, devleti kemiren bu kanseri ve manipülasyonları fark edince, iz sürebilmek için, devletin haber alma kurumlarının arşivlerini de araştırmayı gereksedi ve dönemin başbakanı Giulio Andreotti’[11]den izin aldı. Yargıç bu arşivlerde NATO’nun (ve ABD’nin) gizli ordusu ile ilişkilerinin belgelerini buldu[12] ve araştırma komisyonu başkanı Libello Gualtieri ile ilişkiye girdi. Komisyon başkanı Gualtieri Başbakan Andreotti’den 60 gün içinde gerekli açıklamaları getirmesini istedi. Komisyonun önüne gelen Andreotti, hükümetin sorumlu üyesi olarak1945’ten o güne kadar NATO’nun talimatı ile İtalya güvenlik kuruluşlarının hareket ettiklerini, savunma bakanı olduğu 1974 yılında, bilgisine başvurduğu İtalya İstihbarat kuruluşundan aldığı bilgiye göre, 1972’den sonra söz konusu gizli çalışmaların durdurulduğunu söyledi. Ve komisyona 60 gün içinde ayrıntılı bilgi vereceğini söyledi.

Andreotti, büyükelçiler aracılığıyla aradığı uluslar arası dayanışmayı temin edemedi ve raporunu komisyona özel bir ulakla Palazzo Chigi’ye (İtalya meclisi) yolladı. Raporunda Andreotti, GLADİO çalışmalarında ABD’nin ve CIA’nın önemini vurguluyor ve çalışmaların bütün Batı Avrupa ülkelerinde de yürütüldüğünü söyleyerek, İtalya’nın yükünü ve sorumluluğunu azaltmaya çalışıyordu. Üç gün sonra Andreotti, görülmemiş bir şekilde, raporunun bazı paragrafları üzerinde tekrar çalışacağını söyleyerek geri istedi. Raporun yeni versiyonunu alan Senatör Gualtieri, raporun fotokopisini yaptığı, ilk ve başbakanın düzelttiği son şekli arasında iki sayfanın çıkarılmış olduğunu gördü. GLADİO’nun uluslararası yaygınlığını, başka NATO ülkelerinde de benzerlerinin olduğunu anlatan bölüm çıkarılmıştı.[13]

Olay, doğal olarak değişik çevreler tarafından öğrenildi ve PCI son senelerin en büyük, 400 000 kişinin katıldığı Piazza del Popolo’da “Gerçeği öğrenmek istiyoruz” toplantısını yaptı.

Raporunda Andreotti, Stay Behind projesini, İtalyan Askeri Haberalma Teşkilatı – SIFAR (Servizio di Informazıoni della Forze Armate) ile CIA arasında varılan anlaşmayı, çalışmaların NATO bünyesindeki SHAPE’in (Supreme Headqurters Allied Powers Europe) içinde çalışmaları yürüten ve kontrol eden üst kuruluşun CPC (Clandesting Planning Committee) olduğunu, 1964 yılından sonra da İtalya’nın ACC’ye (Allied Clandestine Committee) katıldığını söyleyerek GLADİO üzerine en önemli açıklamaları yapıyordu. “…Andreotti 3 Ağustos 1990 günü İtalya senatosu önünde yaptığı konuşmada, bir kez daha, GLADİO ile NATO ve ABD nin yanı sıra, Federal Almanya, Yunanistan, Danimarka, Fransa, Belçika’nın bu ağ içinde olduğunu söyledi.

Başbakan Andreotti, geçmiş hükümetlerin de GLADİO’dan haberdar olduğunu söylediği zaman geçmiş dönemim devlet sorumlularında genel bir hafıza kaybı görüldü.

Andreotti’nin anlattıklarına bakılırsa, GLADİO’nun, ABD’nin temin ettiği, 139 gizli cephaneliği ve bu cephaneliklerde taşınabilir silahlar (patlayıcılar, bıçak, mayın, 60 mm’lik havan topları, el bombaları, bazukalar, dürbünlü tüfekler, bunların mermileri, telsiz radyolar, dürbünler) ve diğer askeri malzeme bulunmaktaydı.

İtalyan basını konuyla ilgili yayınlarında sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilere, idari ve adli sisteme, basına yapılan müdahaleleri, manipülasyonları, bombalı saldırıları anlatmaya başladı.

GLADİO ile ilgili, Türkiye’de de görülen, bir bakışı anlatabilmek için, 1985 yılından beri, İtalya Cumhurbaşkanı olan Francesco Cossiga’nın o günlerde resmi bir ziyaret için bulunduğu İskoçya da yaptığı, İtalya’da fırtınalar koparan, açıklamalarına değinmek istiyorum; Hıristiyan Demokrat – DCI’nin ağır toplarından olan Cumhurbaşkanı Cossiga (özet olarak) ”…. Bu hareketin kuruluşuna katkı vermiş olmak onur verici bir görevdi….”, “…. Bu sırrı 45 yıl saklamış olmaktan gurur duyuyorum…. “, “…. Bu gladyatörler onurlu savaşçılardı…“. İtalya parlamentosunda ve kamuda bu açıklamalar şiddetle protesto edildi. Yargıç Casson, Cumhurbaşkanı’nın araştırma komisyonuna bildiklerini anlatması gerektiği söyledi. Bu karşı çıkmalara çok kızan Cossica, İtalya Anayasasında böyle bir hakkı olmamasına rağmen, Senato araştırmasına izin vermeyeceğini söylemesi üzerine, yaşlı politikacının akli dengesi sorgulanmaya başladı ve Cumhurbaşkanı Cossiga görevinden istifa etmek zorunda kaldı.

Senato araştırma komisyonu yayınladığı raporunda; “…araştırmalar sonucu ortaya çıktığı gibi bu öldürmeler, bu patlatılan bombalar, bu askeri operasyonlar İtalyan kurumlarında çalışan kişiler tarafından ve ABD kuruluşlarında çalışan kişilerle ilişkili idiler…“

Son dönemde açıklanan İngiliz haber alma kuruluşunun arşivlerinden yararlanarak “La Republica” gazetesi, 1967’de Yunanistan’da, 1973 yılında Şili’de darbe düzenleyen ABD, İngiltere, Fransa, Almanya hükümetleri ile ilintili kuruluşlar 1976 yılında İtalya’da da bir darbe yapmayı düşünmüşlerdi.[14]


GLADİO Tartışmalarının İtalya dışına taşması

İtalyan Başbakanı’nın senato önünde konuşmasından bir gün evvel George Bush, Irak’ta ikinci dünya savaşından sonraki en büyük askeri hareketini (Çöl Fırtınası), İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda’nın katılımıyla başlamıştı. Doğal olarak, aynı dönemlere gelen bu açıklamalar müttefikler arasında büyük bir endişe kaynağı oldu. Çin ve Rusya’nın girişimiyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Irak’taki yabancı kuvvetlerin “hemen ve koşulsuz olarak” çekilmesi talep eden 660 sayılı kararını almıştı.

Aynı zamanda ortaya çıkmış olan iki krizden GLADİO tartışmaları bastırılmaya çalışıldı.


Yunanistan’da

Andreotti’nin açıklamalarından sonra, Yunanistan’ın Sosyal Demokrat başbakanı Andreas Papandreu “Ta Nea” gazetesine “1984 yılında, Yunanistan’da Gladio’ya benzer bir NATO kuruluşunun varlığını keşfettiğini ve derhal dağıtılması emrini verdiğini…” açıkladı. Yunan basınında bu kuruluşla 1967 darbesini bağdaştıran yazılar görüldü ve bir parlamento araştırılması istendi. Daha sonra iktidara gelen muhafazakar iktidarın, NATO’da çalışmış bir albay’a hazırlattığı raporla olay ört bas edildi.

İkinci Dünya Harbi süresinde başını Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) çektiği, Nazilere kök söktüren, Nazi işgalini takip eden aylar içinde başlayan, bir direniş hareketi (ELAS – Ulusal Halk Kurtuluş Ordusu) oluşmuştu. Bu hareket İngiliz SOE[15] (Special Operations Executive – Gizli Öperasyonlar yönetimi) hareketinden lojistik destek alıyordu. Alman ordularının gerilemeye başlamasıyla Winston Churcill, komünistlerin ağırlığından çekindiği için tüm yardımı kesti. Evvela, Eylül 1943 ayında İngiliz Dışişleri Bakanı Anthony Eden – Stalin konuşmasında ve daha sonra Yalta konferansında Yunanistan Batı egemenlik sahasına bırakıldı. İngiltere, Yunan Kralı’nın geri dönmesini istiyordu ve yardımlarını kralcılara ve sağcılara yöneltti. İngiltere’nin desteklediğini alan aşırı sağ (ki bir bölümü Nazilerle işbirliği yapmıştı) bir örgüt olan, başında Kıbrıslı Georg Grivas’ın bulunduğu “X” teşkilatı, savaş bitmeden çok kanlı bir komünist avı başlattı ve Komünistler iki ateş arasında kaldı. Hatta yeni kurulan Yunan ordusu içinde, komünistlere karşı savaşacak başında Mareşal Aşexandrs Papagos’un olduğu, “Yunanlı Dağlılar Alayı” (LOK – Lochos Greinon Kadatromon) kuruldu.

3 Aralık 1944 günü, Atina’da, “Syntagma Meydanı”nında, parlamento önünde, demokrasi isteyen ve İngiltere’nin Yunanistan’ın iç işlerine karışmasını protesto eden, içinde kadın ve çocukların da olduğu 60 000 kişinin toplandığı bir barışçı gösteri düzenlendi. “X” Teşkilatı’nın halkın üzerine makineli tüfeklerle ateş açması üzerine, alana ilk girenler arasından 25 kişi öldü, 148 kişi yaralandı. Buna rağmen gösteri devam etti. Kalabalığın nizamını ve disiplinini muhafaza etmesi, olaydan “katliam” olarak söz eden İngiliz basınının özellikle altını çizdiği bir noktaydı. İngiliz Başbakanı Churchill, İngiltere basının olaya geniş yer vermesi üzerine güç durumda kaldı.

Avrupa’da barış yerleşmeye başladığı günlerde, Yunanistan’da milli kurtuluş hareketi, İngiltere’nin desteklediği gerici güçlere karşı bir iç savaş başlattı. Yugoslavya’nın desteklediği, komünistlerin başını çektiği bu iç savaşa Moskova tüm desteğini kesti. İngiltere Yunanistan iç savaşını kontrol edemez hale gelmişti, 1947 yılında devreye ABD girdi ve ilk işgal ettiği ülke olarak, Yunanistan’a asker yolladı. Yunanistan’daki bütün hareketleri CIA yönetmekteydi ABD uçakları tarafından direniş güçlerinin olduğu dağlara tonlarca napalm bombası atıldı ve bu operasyona “Yangın çıkarmak” anlamında “Opératıon Tortch” (to torch) ismi verildi. Sovyetler birliğinin desteğini kaybeden direniş hareketi çöktü. Direnişçilerin önemli bir kesimi komşu sosyalist ülkeler kaçmak zorunda kaldı.[16]

1990 yılında ortaya çıkan gizli belgelerden anlaşıldığı üzere, CIA başkanı General Truscott ile Yunan Genel Kurmay Başkanı General Kostantin Davos arasında belli anlaşmalar yapılmıştı ve dönemin başbakanı Alexandre Papagos bu anlaşmaları onaylamıştı.

1950 yıllarının başından itibaren CIA, müdahale gücü olarak gördüğü ve tek muhatabı olarak kabul ettiği LOK’yı kurduğu iki eğitim kampında, ABD ve İngiliz özel güçleri gibi, (Delta Forces, Special Air Service, SAS) eğitmeye, silah vermeye (bu silahlar dağlardaki mağaralara da gizlendi), maddi olarak desteklemeye başladı. Yunanistan’ın NATO’ya katılmasından sonra da bu kuruluş “stay-behind” gücüne katıldı, Bruksel’deki ACC’nin[17] Yunanistan kolunu oluşturdu, “Sheepskin” (Koyun postu) olarak anılmaya başladı.

Bu döneme ait bilgileri önemli miktarda eski bir CIA ajanı olan Philip Agee’nin 1987 yılında yazdığı “Dirty Work. The CIA in Western Europe” bulmak mümkündür.

Philip Agee’nin kitabında yazdığına göre, Yunanistan’daki CIA bürosunun başına Yunan asıllı bir Amerikalı olan Thomas Karamessines[18] getirildi. Karamessines, CIA’nın atası olan OSS’in[19] bir üyesiydi. Yunanistan Merkez Haberalma teşkilatının – KYP[20]kurulmasında ve CIA’nin yan kuruluşu olmasında önemli rolü oldu.

CIA son dönemlere kadar Yunanistan iç işlerine müdahale etmeye devam etti. Son dönemde yayınlanan araştırmalarda, anılarda darbelerin arkasında eli olduğu söylendi.

Yunanistan’da yaşanan olaylar, darbeler, bir iç savaş yaşamamış olsa bile, bana o kadar Türkiye’yi çağrıştırıyor. Aslında, Yunanistan’daki CIA – ABD çalışmaları Türkiyeli okuyucuyu ilgilendirecek başlı başına uzun bir yazı olabilir. Zaten bu konuda değişik dillerde yazılmış pek çok kitap da var.


Ataman Aksöyek / Hochdahl – Mart 2010

***

[1] Brigate Rose: Kökünü, 1970 yıllarında ortaya çıkan, “Collettivo Politico Metropolitano” dan alan, daha sonra “Sinistra Proleteria” ismini alan, 1960’lı yıllardan 1980’li yılların sonuna kadar pek çok adam kaçırma, öldürme, bombalı saldırı karışan aşırı sol bir örgüt. 1969 – 1988 yılları arasında 415 kişinin ölümünden 1500’e yakın insanın yaralanmasından sorumlu olduğu söyleniyor.

[2] Ordine Nuovo; “Centro Studi Ordine Nuovo“ 1956 yılında Pini Rauti ve Neofaşist eski militanları tarafından kuruldu. 1973 yılında Antifaşist yasanın çıkmasıyla kapatıldı. Üyelerinin arasında terörist eylemlere katıldıklarından şüphelenilenler ve mahkum edilenler oldu.

[3] Servizio Informationi Difesea – SID

[4] “Gladio; The Puppeteers” – Allan Francovich / 17.06.1972 – BBC2 (üç bölümlük bu program YouTube’den indirilebilir)

[5] “….. N’oubliez pas que c’est Nixon qui était aux affaires et Nixon n’était pas pas un type ordinaires, un fin politicien mais aux méthodes peu orthodoxes….” – nakleden Philip Willan

[6] Stay-behind, (bu terimin İngilizce kelime anlamı “geride kalanlar” olarak tercüme edilebilir) NATO bünyesindeki ülkelerde (ki bu uygulamada daha da genişletilmiştir) komünist işgaline karşı oluşturulan gizli silahlı kuvvetler. Soğuk Savaş sırasında Varşova Paktı Güçleri tarafından işgal edilmesi ihtimali bahane edilerek oluşturulan gizli örgütlenmelere verilen isim.. Eğer işgal gerçekleşirse, yapılan hazırlıklar yerel direnişin başlangıcı için kullanılacak, düşman cephesi gerisinde casusluk faaliyet gösterebilecektir, küçük çaplı operasyonlar olduğu gibi bütün ülkeyi içeren ayaklanma operasyonları da planlanmıştır.

[7] İki tarafı keskin, Romalı askerlerin kullandığı kısa kılıç.

[8] Avanguardia Nazionale; 1960 yılında, Mossolini yandaşları tarafından kurulan aşırı sağcı örgüt.

12. Aralık 1969’da “Piazza Fontana”da çiftçilerin paraları almak için geldikleri bir gün “Banca dell’Agricoltura”da patlayan bomba 16 ölü ve yüzden fazla yaralanmaya sebep oldu. Polis sol ve anarşist olarak bilinen çevrelerden 4000’den fazla insan tutuklandı.

1980 yılında, adli soruşturma süresinde olayın arkasında, istihbarat servislerinin sızdığı, “Avanguardia Nazionale” kuruluşunun olduğu anlaşıldı. 1989 yılında Avanguardia Nazionale kurucularından Stefano Della Chiarie Venezüella’nın başkenti Karakas’ta yakalanarak İtalya’ya getirildi ve 1969’daki olayla ilgili olarak mahkum oldu

[9] “The Observer”de yayınlanan inceleme yazısı (07 Haziran 1992)

[10] General Miceli, askeri hastahanede altı ay yattıktan sonra kefaretle serbest bırakılmıştır. Olaydan 16 yıl sonra, ölümünden evvel, Andreotti’nin parlamento’da GLADIO’yu açıklaması üzerine “…ben açıklamadım hapis oldum, o şimdi açıklıyor… demiştir. “Gladio; The Puppeteers” – Allan Francovich / 17.06.1972 – BBC2 (üç bölümlük bu program YouTube’den indirilebilir)

[11] Giulio Andreotti; 1919 yılında doğdu. 1945 yılında Hıristiyan Demokrat Parti’nin milletvekili olarak parlamentoya girdi. Avrupa’da politik hayatı en uzun isimdir. 1954 yılından itibaren savunma, maliye, endüstri, bütçe, dışişleri, içişleri, ve başbakanlık yaptı. 1990 yılında Gladio ile olan ilişkiler yüzünden miletvekili sıfatını yitirdi. 1991 yılında senatör seçildi. 1992 yılında yargılanarak, Mafia ile ilişkileri yüzünden 24 yıla mahkum oldu.

[12] Der Spiegel dergisi’nin 26 Kasım 1990 tarihli sayısında konuyla ilgili uzun yazıda ayrıntılı bilgilerin yanında, benzer ilişkinin Yunanistan ve Türkiye’den de söz edilmektedir. “Spinne untern Schafsfell. In Südeuropa war die Gueriiatruppe besonders activ – auch bei den Militärputchen in Griechenland und der Türkei?” (http://suche.spiegel.de/suche/index.html?suchbegriff=26.11.1990)

[13] Doktora tezinde Prof. Daniele Ganzer Haftalık “The Toronto Star”, haftalık gazetesini kaynak olarak gösteriyor.

[14] http://www.forum-unite-communiste.org/forum_posts.asp?TID=514&PID=31001

[15] Special Operations Executive; 22.07.1946 tarihinde, Naziler tarfından işgal edilmiş ülkelerdeki direniş hareketlerine destek vermek için, Churchill tarafından, kuruldu. Kendi başına da eylemler uyguladı. 30.06.1946 yılında lâv edildi. “Stay Behind” gizli ordusunun kuruluşunda bu ötgütün deneyimlerinden önemli oranda yararlanıldı.

[16] Yunan komünist Partisi’nin (KKE) iç ve dış olarak bölünmesinde bu olayın önemli bir rolü olduğu söylenir.

[17] Allied Clandestine Committee; Müttefik Gizli Komitesi

[18] 1946 yılında, ABD’nin büyükelçiliğinde askeri ateşe olarak çalışmaya başladı. 1947 yılında, OSS’in yerini alan CIA’nın Syntgma Meydanı’nındaki Tamion binanın 5. katına yerleşti, Orta Doğu ve Balkan yarımadası sorumlusuydı. 1958 yılında İtalya’ya tayin oldu. Enrico Mattei suikastına adı karıştığı için İtalya’dan ayrılmak zorunda kaldı. ABD’ye geri döndükten sonra “Özel Hareketler” bölümünün başına getirildi. Başkan Kennedy’nin öldürülmesi olayında da ismine rastlandı.

[19] Office of Strategie Swervice; ABD hükümetinin 13.07 1942 yılında, savaşa girdikten sonra, kurduğu haber alma kuruluşu. 01.10.1945 yılında, başkan Truman tarafından parçalara bölünerek kaldırıldı. Le Monde gazetesinin 14.08.1008 tarihli sayısında, gizliliği kalkan 35000 fiş ile ilgili bir yazı vardı ve OSS için çalışan ikişler arasında inanılmaz isimler olduğunu görüyoruz.

[20] Kentriki Yperisia Pliroforinon; 09.95.1953‘te kuruldu.. 1986 yılında isim değiştirerek, Ulusal Merkezi haberalma teşkilatı- EYP (Ethniki Ypresia Pliroforin) devam etti.

Bu yazı “Sansürsüz” ve “KUYEREL” sitelerinde de yayınlanmıştır.


Türk Celil, 4 Mart 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: NATO’nun Gizli Orduları - Dr. Ataman AKSÖYEK

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Nis 23, 2010 14:31

NATO’nun Gizli Orduları / II. (GLADİO)

Dr. Ataman AKSÖYEK

Bu yazı serisi, yaşadığım, hatırladığım bir dizi anıyı, geri dönerek değişik kaynaklardan kontrol ettiğim, hatırlamaya çalıştığım olayları anlatmaktadır. Bir önceki, bu yazının ilk bölümünde[1] gizli”stay-behind” NATO gizli ordusu skandalının İtalya’da nasıl ortaya çıktığını ve stay-behind ordusunun Yunanistan kolunu anlatmaya çalıştım.

Kendi hesabıma, yazdıkça, komando kamplarıyla, istihbarat kuruluşlarının yer almasıyla, Türkiye’de yaşadığımız olaylarla benzerlikleri daha açık şekilde görüyorum. Görünenin, ki elimden geldiği kadar göstermeye çalıştım, bütün bu ülkelerde perde arkasında belli bir güç vardı ve var olmaya devam ediyor. Bu oyunda senaryoyu bu güç yazdı, diğer, karşısındaki veya yanındaki güçlerin tutumlarını bu senaryo etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Umarım, okuyucuya özet olarak bu yazılarda anlattıklarım günümüzde yaşananlara ışık tutmaya, anlaşılmalarına, hatırlamalarına yardım etmekte yararlı olacaktır.


Federal Almanya’da

İtalya’da ortaya çıkan NATO’nun gizli ordusu haberleri TAZ’da[2] yayınlanınca, Yeşillerin milletvekili Manfred Such, 5 kasım 1990 tarihli soru önergesiyle, Helmut Kohl Hükümetini, böyle bir örgütlenmenin olup olmadığı konusunda açıklama yapmaya zorladı. Başbakan böyle bir örgütlenmenin olduğunu, olayı önemsemeyerek kabul etti.[3] Savunma Bakanlığı’nda konuyla ilgili bir açıklama hazırlanırken, RTL televizyonunda Gladio ile ilgili yapılan bir programda Alman Gladyo’su içinde eski” Waffen SS” artıklarının olduğu haberinin yayınlanması tansiyonu yükseltti ve Hükümet sözcüsü Hans Klein (CDU) yaptığı açıklamada Almanya’daki örgütlenmenin, diğer pek çok ülkede olduğu gibi, aşırı sağ örgütlerden devşirme gizli bir komando veya gerilla birliği olmadığını ancak ne olduğunu da “devlet sırrı” olduğu için açıklayamayacağını söyledi.

Federal Almanya’da seçimlere gidilmekteydi ve muhalefetteki SPD ve Yeşiller olayın üstüne gittiler. SPD’nin parlamentoda milli savunma konularında uzmanı olan Hermann Scheer bu grubu “Ku Klux Klan”a benzetti, halka ve muhalefete karşı operasyonlar düzenlediğini söyledi. SPD, Parlamento’nun ve hükümetin kontrolü dışında askeri bir örgütlenmenin ve anayasaya karşı olduğu için, olaya Cumhuriyet Baş Savcısı’nın (General Bundesanvalt) el koyması gerektiğini söyledi.

Yine SPD’nin istihbarat kuruluşunu kontrol eden komisyonun üyesi olan Wilfried Penner, “….NATO’nun gizli bir ağının varlığını hiç duymadığını…. Ve bu kamunun önünde tartışılması gerektiğini….” söyledi. Yine aynı komisyonun üyesi olan Burkhard Hirsch (FDP) “ …. son derece endişe ettiğini, bir şey bu kadar yıl gizli tutulmuşsa, uzun yıllara dayanan deneyimlerime inanın, kokuşmuş bazı şeyleri saklamaktadır ….” dedi.

SPD sıralarından konuyla ilgi araştırma açılması isteklerine karşı, hükümetteki CDU tarafından, bu konunun senelerce hükümette olan SPD’nin de bildiği bir konu olduğunu hatırlattı ve konu, Yeşiller’in üyesinin bulunmadığı “Parlamentariche Kontrollkomission – PKK”un 22 Kasım 1990 kapalı oturumunda görüşüldü.

Bu kısaca anlattığım gelişme gazetelere geçen, bilinen politik süreç. Peki buraya nasıl gelindi?

1990 yılında yazılan, yukarıda sözünü ettiğimiz, Federal Almanya Hükümeti’nin raporu, stay-behind[4] ordusunun NATO ülkelerinde, İkinci Dünya Harbi’nin hemen bitiminde başladığını söyler. Harbin sonunda İşgal altındaki Almanya’da tam bir karmaşa hüküm sürüyordu. ABD, İngiltere, Fransa olası bir Kızıl ordu saldırısına karşı, büyük bir gizlilik içinde, askeri bir gücü hazırlamayı düşündüler. Aynı yıl RTL (Almanca yayınında) televizyonunun programında bu gücün elemanlarının eski Waffen SS[5]’lerden oluştuğunu öğrenmek Alman kamu oyunu şoke etti. Yine bu yıllarda açıklanan bir bilgide bu kararın ABD gene kurmayının “Overall Strategie Concept” başlıklı bir belge üzerine hazırlandığı öğrenildi. ABD, İngiliz ve Fransız işgal bölgesinde yürütülen çalışmalarda amaçlanan, en kısa zamanda, politik duruşlarına bakmaksızın, anti-komünist inanışları temel olarak alınan, silah ve patlayıcı kullanabilen eski Nazilerin gizli bir ordu (stay-behind) çatısı altında derlenmesi idi.[6]

İlginç olan, ABD, Pentagon’un oluşturduğu ”Counter Intelligengence Corps – CIC” ile Nazileri Nurmberg (Savaş suçluları) Mahkemesi’nde yargılamaya hazırlanırken[7], öte yandan bunları CIA eliyle gizli bir ordu çatısı altında toplamaya başlıyordu. Bu proje ilk kez 1986 yılında, Allan Ryan’ın hazırladığı, 600 sayfalık ABD Adalet Bakanlığı’nın bir raporunda ortaya çıktı. Raporun açıklanması ile ilgili yapılan basın toplantısında ABD adalet Bakanlığı sözcüsü Barbie’nin[8] Alman stay-behind ordusunun kuruluşuna aktif olarak katıldığını kabul etti. Bu raporda, 1986 yılında CIC’nin savaşın bitiminden hemen sonra eski SS subaylarının, aralarında Lyon Kasabı olarak bilinen Klaus Barbie’nin ve SS Oberstrumführer Hans Otto’nun olduğu Nazilerin, yine Klaus Barbie’nin örgütlemesiyle bu gizli ordu çatısı altında toplandığı ve cezalandırılmaktan kurtuldukları açıklanıyordu. Yani Alman stay-behind ordusunun çekirdeğinin kuruluşu Barbie’nin çabalarıyla oluştu. Barbie, Almanya’nın aşırı sağcı Bund Deutscher Jugent’in (BDJ)kuruluşunda aktif rol aldı. Daha sonra Nazilerin kaçışı, Vatikan’ın da yardımıyla oluşturulan gizli bir ağ ile, Arjantin’e yönlendirildi.

Adalet bakanlığın açıklamasında Müttefiklerin aranan hiçbir Nazi suçlusuna görev vermediğini de söylüyordu. Daha sonra yapılan araştırmalar ve açıklamalar bu sözlerin doğru olmadığını ortaya çıkardı. ABD’nin kadrosuna aldığı en önemli isimlerden bir diğeri de Reinhard Gehlen’di[9]. Alain Guérin yazdığı biyografiye “Le Général Gris”[10] ismini vermiş. Alman Federal Haber Alma Teşkilatı’nı (Bundesnachrichtendienst – BND) kuran General Gehlen ile ilgili şu hikaye anlatılır; “…. 1968 yılı Haziran ayında, Washington’a gitmek için Bonn havaalanında bekleyen Franz Josef Strauss’a gazeteciler Amerika’dan U – 2 alıp almayacağını sorarlar. Dönemin güçlü dışişleri Bakanı Starauss – Niye alalım? Bizim Gehlen çok daha becerikli. Dahası da yakalanmıyor !… diye cevap verir.

General Gehlen ismi Türkiye içinde önemlidir. Başta ünlü MİT başkanı Fuat Doğu olmak üzere pek çok Türk istihbaratçısı Gehlen tarafından yetiştirilmiş ve Alman istihbaratı Türkiye istihbaratı üzerinde etkin olmuştur

1990 yılında Gladio skandalı patlak verdiğinde, ismi açıklanmayan bir eski NATO istihbarat sorumlusu General Gehlen’in Alman Stay-behind ordusunun kurucusu olduğunu ve NATO’nun, CIA başkanı olan General Frank Wisner’in Alman Haber Alma Teşkilatını tamamen kendine bağlı, bir parçası haline getirdiğin açıkladı. Bunu Federal Almanya Başbakanı Kondrad Adenauer’in de bildiğini ve Başkan Truman ile Adenauer arasında 1955 yılında yapılmış yazılı anlaşmalar olduğu açığa çıktı.

Daha sonra gazetelerde Stay-behind ordusunun aşırı sağcı Technischer Dienst ve Bund Deutscher Jugent içinde CIA’ın kontrolünde ve maddi desteği ile örgütlendiği bilgileri yayınlandı.[11] 29 Ekim 1952 tarihli Der Spiegel, Almanya’da görülen örgütlenmelerin Fransa, Belçika, Hollanda, Luxemburg, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi başka “Batı Avrupa” ülkelerinde de olduğunu vurguluyordu. Haftalık dergi, Fransa’da bu gizli ordunun Sosyal Demokrat İçişleri bakanı Jules Moch’un bilgisi dahilinde 1948 yılında kurulduğunu da yazıyordu.

Bu haber patlaması, Der Spiegel’in anlattığına göre, 9 Eylül 1952 günü Eski bir SS subayı olan Hans Otto’nun Frankfurt adi suçlar polisine giderek, kendi isteğiyle yaptığı açıklamalarla başlamıştı. Eski SS subayı verdiği ifadede, “…. politik bir direniş örgütünün üyesi olduğunu, olası bir Sovyet işgali halinde sabotaj eylemleri yapacaklarını, köprüleri bombalayacaklarını …. “, “ … belli üyelerin ideolojik eğitime tabi tutulduklarını …”, “…. ABD, Rus ve Alman yapısı silahları kullanmayı öğrendiklerini … “, “ … askeri eğitim aldıklarını, askeri taktikleri öğrendiklerini … “, “ …. bu kişilerde pek çoğunun eski Alman hava ve kara ordusu, Waffen SS mensubu olduklarını … “, “ … örgüte maddi desteğin Sterling Garwood isimli bir ABD vatandaşı tarafından sağlandığını … “, ” … olası bir Sovyet işgalini beklerken, iç politikada potansiyel bir tehlike olarak gördükleri KPD (Kommunistische Partei Deutschland)[12] ve SPD’yi(Sozialdemıkratische Partei Deutschland) hedef aldıklarını ….“ anlatmıştı.

Eski bir SS subayı olan Hans Otto’nun itiraflarından sonra geniş bir polis araştırılması başlatıldı. Stay Behind gizli ordu kuruluşunun yaklaşık olarak 17 000 kişilik bir üyeye sahip BDJ (Bund Deutscher Jugend) ve TD (Technischer Dienst) çatısı altında toplandıkları, Odenwald Ormanları kıyısındaki Waldmichelbach kasabasının yakınlarında ve ABD askeri üssü Grafenwöhr’da eğitim gördükleri, “Wamiba” kot isimli bir yerdeki gizli atış poligonu olduğu, sorguya çekme yöntemleri öğretildiği, bu kuruluşlar ile CIA arasındaki para akışını Paul Lüth[13] isimli bir alman vatandaşının yönettiği ortaya çıktı. Yukarıda ismi geçen ABD vatandaşı Sterling Garwood bu kamplara sık sık gelmekte ve eğitim verenler arasında görülmekteydi.

Ortaya çıkan bu gerçekler görünüşte ABD – Federal Almanya ilişkilerini gerdi. Konrad Adenauer bütün bu olaylardan haberi olmadığını söyledi. ABD Büyükelçisi Donnelly bu girişimlerin Kore Savaşı süresinde oluşturulduğunu ve daha sonra terk edildiğini söyledi.

Olay Hessen eyaletinde patlak vermiş olmasına rağmen, federal düzeyde olduğu da ortaya çıktığından bütün Almanya’yı sarstı. Hessen eyaletinin, olayların açıklık kazanması için beklediği destek Başkent Bonn’dan gelmedi. Tam aksine iktidardaki CDU (Christlich Demokratische Union Deutschlands) ABD yetkililerle müzakerelerle başlayarak olayı ört bas etmeye, araştırmaları durdurmaya çalışıyordu. Karlsruhe Anayasa Mahkemesi, bütün Federal Almanya halkını şaşırtan, 30 Eylül 1952 tarihinde aldığı bir kararla “sanıkların değişik ABD ajanslarının emri ile kuruldukları gerekçesiyle”, Frankfurt polisi tarafından tutuklanan ve sorguya çekilen bütün TD üyelerinin serbest bırakılmasına karar verdi.

Hessen Eyaleti Başbakanı August Zinn, “ …. Yüce mahkemenin ABD kontrolünde ve kararın kabul edilemez ….“ olduğunu söyledi, olayı Federal Parlamento’ya taşımaya karar verdi. İlk defa basın, Alman ve yabancı kamu oyu resmen, Parlamentoda eski Nazilerin içinde olduğu, ABD tarafından finanse edilip yönetilen stay-behind isimli kuruluşu öğrendi. Parlamento’da yaptığı konuşmada Zinn, “ …. bu konuyu kapatması için başbakan Adenauer ve ABD yüksek Komiseri Reeber tarafından baskıya uğradığını …. “ “ … ve polisin ortaya çıkardığı bütün olayların ve bu işin 30 yıldan bu yana sürdüğünü, “TD yöneticilerinin değişik Federal Almanya politikacılarıyla ilgili suikast planları hazırladıklarını itiraf ettiklerini”, “…. ABD’den aldıkları yıllık yardımın 50 000 DM’ı bulduğunu…“ polis bulgularına dayanarak anlattı.

1981 yılında emekli olan, CIA’da otuz yıl çalışmış,Thomas Polgar, Almanya’da CIA sorumlusu olduğu yıllarda (1950 – 70), böyle bir örgüt olduğunu ve söylenenlerin gerçek olduğunu 1990 yılında kabul etti.

1990 yılında Dieter von Glahn[14] “ …. stay-behind kuruluşunun sadece Hessen esyaletinde değil öteki eyaletlerde de bulunduğunu ve görevlerinin “Gladio” ile aynı, Almanya’nın milli istihbarat kuruluşu olan Bundesamt für Verfassungsschutz – BfV’un da bu kuruluştan ve çalışmalarından haberdar olduğunu …. “ söyleyecektir.

General Gehlen ve başında olduğu “Organisasyon Gehlen” bu çalkantılardan, kuruluşun ismini değiştirip, “Bundesnachrichtendienst – BND” adı altında fire vermeden çıkacak çalışmalarına devam edecektir.

Willy Brandt’ın başbakan yardımcısı olduğu dönemde Başbakanlığın hazırlatığı “Rapport Merckel” günümüzde hala açıklanmamıştır.

1955 yılında Federal Almanya’nın NATO üyesi olmasından sonra NATO’nun Almanya’daki gizli ordusu stay-behind, NATO içindeki “Allied Coordination Committee”ye entegre edildi ve resmi, gizli bir kuruluş halini aldı. AEG, Siemens, Daimler gibi kuruluşlar da bu sistem içinde yerlerini aldılar.

Bütün soğuk harp boyunca Almanya ikiye bölünmüştü. Federal Almanya adına gizli savaşı CIA’ya bağlı Bundesnachrichtendienst – BND, Demokratik Almanya (DDR) adına KGB’ye (Komitet Gossoudarstvennoï Bezopasnosti – Devletin Güvenliği için Komite) bağlı, “Stasi” diye anılan, “Ministerium für Staatssicherheit. – MfS” yürüttüler. BND, CIA ve MI6 (Military Intelligence [section] 6), tarafında “kevgir” olarak görüldü. Duvarın yıkılmasından sonra “Stasi”nin açıklanan belgelerinden, bu kuruluşun stay-behind’i yakından takip ettiği ve ayrıntılı bilgi sahibi olduğu anlaşıldı.

Stasi belgeleri erişilebilir olduktan sonra, Telefon dinleme çalışmalarını yürüten III. Bölüm’ün yöneticisi General Horst Männchen’in yazdığı 3.08.1984 tarihli rapora ulaşıldı. Raporunda General, kendi hükümetine, stay-behind ile ilgili ayrıntılı bilgi vermekteydi. General Männchen 6 Kasım 1984 tarihli bir başka raporunda[15] stay-behind kuvvetlerinin üyeleri üzerine ayrıntılı bilgi verilirken, arasında kadınların da bulunduğunu bu kuruluşun, Varşova Paktı kuvvetleri için bir tehlike olduğunu ve bu ağın tamamen deşifre edilmesinin zorunlu olduğunu söylüyor. Daha sonra yazılan bir raporda da, bu ağın BND tarafından, NATO’nun kontrolünde eğitildiğini ve silahlandırıldığı ekliyor. Aynı bilgilerin KGB’ye gittiğini tartışmasız olarak düşünebiliriz.

Stay-behind konusunda en büyük skandal, BND’in Münih’teki merkezinde, stay-behind ile ilgili IV. Bölümünde çalışan sekreter Heinrun Hofer’in[16] Stasi için çalıştığı ortaya çıktığı zaman patladı. Soruşturmalar sonu, BND’nin müdür yardımcısı Joachim Krase’nin de Stasi için çalıştığı anlaşıldı. Duvarın yıkılmasından sonra erişilen Stasi dokümanlarından KGB ve Stasi teşkilatlarının başından bu yana NATO’nun stay-behind gizli ordusundan ve çalışmalarından haberdar olduğu anlaşıldı.

Federal Almanya hükümeti değişik defalar bu ağın dağıtıldığını ve silah depolarının kaldırıldığı söylemiş olsalar da, değişik tarihlerde tesadüfler sonu cephaneliklere ortaya çıktı. Bunlardan en önemlisi 26 Ekim 1981’de Lüneburg yakınlarındaki Ülsen kasabasındaki, ormancıların buldukları cephanelikti. Araştırmalar sonu ulaşılan Heinz Lembke,[17] polise daha başka 33 cephanelik gösterdi.[18]

Gazeteci Harbart, yaptığı araştırmalarda, polisten gelen bilgilere dayanarak, 29. Eylül 1980 günü Münih’te Oktoberfest sırasında patlayan, 13 ölüm 200 yaralıya sebep olan bombanın, Lembke aracılığıyla, temelinde BND/NATO’nun olan depolardan temin edildiği iddiasında bulundu. Bu iddia yalanlanmadı veya konuyla ilgili haberi yayınlayan gazeteci aleyhinde bir soruşturulma açılmadı. Araştırmaları sürdüren polis, bombayı “Wehrsportgruppe Hoffmann” üyesi 21 yaşındaki Gundof Köhler’in koyduğunu söyledi. Dikkati çeken, bombanın çok uzmanlık isteyen bir mekanizmasının olduğu ve Köhler’in böyle bir beceriye sahip olmadığıydı. Konuyla ilgili olarak hazırlanan nihai raporda Lembke’nin “…. Anayasa düzenini tehdit eden bir davranışı olmadığına, ….. faaliyetlerinin sosyal düzeni bozmaya yönelik olmadığına …..“ karar verildi.

1996 yılında Süddeutsche Zeitung’ta bu geçmiş olayla ilgili çıkan bir yazıda o dönemde, olayın arkasında olduğu söylenen aşırı sağcı kuruluşla ilgili hiçbir soruşturma yapılmamıştı. Köhler’in bu olayın gerçek faili olduğu da kesin değildi.

Yazının başında Yeşillerin olayı Parlamentoya taşıdığını ve konun PKK’nın (Parlamentariche Kontrollkomission) gizli oturumunda görüşüldüğünü anlatmıştım. Sorumlular, Almanya’da stay-behind gizli ordusunun varlığını, NATO’nun çatısı altında uluslararası bir ağın varlığını ret ettiler. Ellerinden hiçbir şey gelmeyen Yeşiller çok kızgındılar. Federal Almanya’nın NATO’ya girişi sırasında yapılan anlaşmaları sordular. Yine dişe dokunan hiçbir cevap alamadılar.

Almanya seçimlere gidiyordu. Yerleşik partiler bir şekliyle kendilerine de dokunacak bu konuyu kapatmayı tercih ettiler. Başbakanlığın hazırladığı dört sayfalık bir raporla konuyu ne zaman tekrar açılacağı bilinmez şekilde gömdüler[19].

Federal Almanya’daki, NATO’nun gizli ordusu stay-behind’i anlatırken Türkiye ile benzerlikler devamlı dikkatimi çekti. Gizli Ordu, başka NATO üyesi ülkelerde olduğu gibi çalışmalarını Orduyla değil Milli İstihbarat ve aşırı sağcı kuruluşlarıyla yürütülmesi tercih etmiş. Bu tercihte Türk istihbaratının şekillenmesinde etkin rolü olan General Gelen’in rolü olmuştur diye düşünüyorum.

Tabii, Türkiye’de Ordunun Milli istihbarat kuruluşunu son yıllara kadar kontrolünde tutmuş olması da Türkiye’ye özgü bir durum. Türk İstihbarat teşkilatının başlangıcı ordu mensupları ile oldu. 1927 yılında “Milli Emniyet Hizmeti” ile başlayan ve bugün MİT’le devam eden süreçte 1927 – 1992 (Sönmez Köksal’a kadar) yılları arasında kuruşun başında bir asker bulundu ve kadrolarda ağırlık askerler oldu. 1957 – 1960, 1961 – 1962 yılları arasında kuruluşun başına bir sivil geldi.


Belçika

Seneler seneler evveldi, o dönemdeki hayat arkadaşımla Belçika’da geziniyorduk. Eski kitap satan gezgin kitapçıda Marguerite Bervoets isimli Belçikalı direnişçi bir hanımla ilgili kitapçık bulduk ve satın aldık. 1942 yılında Almanlar tarafından “casusluk” suçlamasıyla tutuklanmış ve savaşın bitmesine günler kala Almanya’nın kuzeyindeki “Volfenbutter” isimli küçük bir köydeki hapishanede idam edilmiş. Arkadaşım bu genç hanımın hikayesini ilginç buldu, tarihçi tarafı ağır bastı ve “İkinci Dünya Savaşında Belçika’da Direnişçi Kadın” konusunda araştırmaya başladı. Almanlar tarafında idam edilen “Marguerites Bervoets”un tutuklanmasından başı kesilerek idam edilmesine kadar izini ve o dönem Belçika’daki direniş hareketinin ve kadınlarının hikayesini araştırdık.

Belçika’nın Almanlar tarafından sonra hemen başlayan direniş iki koldan örgütlenmeye başlamış. Eski ordu mensuplarının oluşturduğu, İngiltere’deki sürgündeki Belçika hükümeti, İngiltere ve ABD ile ilişkili ”l’Armée Secrète” ve sivillerin oluşturduğu “direniş” (résistance).

Savaşın bitiminden sonra düşman olarak Nazi’lerin yerini komünizm aldı. Olası bir Kızıl Ordu istilasına karşı örgütlenme yine iki koldan yapıldı. Daha çok kralcılardan oluşan askeri kanat; “Service de Documentation, de Renseignement et d’Action” – SDRA 8 (bazı dökümanlarda SDRA VIII olarak geçiyor). Bu kuruluş ordunun haber alma teşkilatı olan SGR’e (Service Général de Renseignement de l’armée) bağlandı. SGR, Savunma Bakanlığı’na bağlıydı. Üyeleri çok büyük oranda askerlerden oluşuyordu. Dövüş, sabotaj, paraşütle atlama, denizde savaş alanlarında eğitiliyorlardı. Belçika’nın işgali olasılığında hükümetin güvenini sağlama, gerekirse yurt dışına kaçırma, başka ülkelerin ajanlarıyla çalışma veya çatışma, ülkeyi işgal eden yabancı güç veya güçlerle savaşma bu grubun göreviydi.

Daha sonra NATO’nun kontrolüne girecek olan stay-behind’in sivil kolu STC/Mob (Section Training, Communication and Mobilisation) Sivil Gizli Servis’e (Sûreté l’État veya kısaca “Sûreté” – SR) bağlı olarak çalışıyordu. SR ise, Adliye Bakanlığı’na bağlıydı. STC/Mob üyeleri genellikle, kendi halinde, aile babası / annesi, Katolik, anti-komünist insanlardan seçiliyordu. Bu elemanlar radyo kullanma, sokaktaki insanlarla ilişki kurma, haber toplama alanlarında görevlendiriliyorlardı.[20]

Harp yıllarında direnişin en büyük gücünü komünistler oluşturmaktaydı. Harp sonrası örgütlenmede komünistler tamamen dışlanmış, hatta “düşman” etiketiyle sınıflandırılmışlardı. Phiip Willian, İngiltere Dışişleri Bakanı Ernest Bevin’in, 22 Ocak 1948 tarihinde İngiltere Parlamentosunda yaptığı konuşmada “ …. Kızıl Ordu bir tehlike oluşturmakla birlikte, Washington’la birlikte asıl tehlikenin Batı Avrupa’da bir komünist ayaklanması olduğunu, yani asıl tehlikenin içerde olduğunu, bu sızma veya ayaklanma tehlikesini önlemek için bir mekanizmanın oluşturulmasının, komünist adayların önünün kesilmesi gerektiğini ….” söylediğini aktarıyor.[21]

1971 yılında her iki stay-behind kolunun koordinasyonu ve ortak tutumların sağlanması için “İnter Services” kuruldu. Komite her altı ayda bir toplanıyor ve NATO içinde Belçika’nın yürütüleceği politikaları saptıyorlardı. Her altı ayda bir sırayla başkanlığı yürütüyorlardı. Bu yöntem harp sırasında Londra’ya karşı, tek ses olarak çıkmak için bulunmuş bir yöntemdi.

Harp’ten sonra, ABD ve İngiltere, genişleyen komünist partilerinin nüfusundan, halk arasında sevgi ve saygıyla bakılan güçlü Belçika Komünist Partisi’nden[22] ciddi şekilde çekinmekteydi. İngiltere ve ABD 1944 yılında, Nazi’lerin çekilmesinden hemen sonra direniş hareketini dağıtmış, direnişçileri silahlarından arındırmış ve polisi silahlandırmışlardı.

11 Ağustos 1950 günü, Senato ve Milletvekilleri birleşmiş toplantısında Kral Baudouin yemin etmek için kürsüye çıktığında vekiller arasında bir ses yükseldi ; “Yaşasın Cumhuriyet”. Haykıran ön sıralarda oturan Julien Lahout[23] olduğu aöylendi. Bu çıkış, Belçika sağı ve kralcıları için olay kabul edilebilir değildi. 18 Ağustos 1950 günü, 11 Ağustos’ta Belçika Komünist Partisi başkanlığına seçilmiş ve Belçika’nın sevilen ve sayılan komünisti Julien Lahout evinin önünde iki kişi tarafından vurularak öldürüldü. Belçika halkı bu sevilen insanın öldürülmesiyle bir şok yaşadı. Belçika anti-komünist aşırı sağı saygın bir komünistten kurtulmuştu. Olayın suçluları hiçbir zaman bulunamadı. Ancak, konuyla ilgilenenler göre, bu cinayet işlendiğinde Belçika’nın gizli ordusu “iş görür” hale gelmişti.

Daha sonra ulaşılan, 27 Ocak 1949 tarihli mektupnda, M16’nın patronu Stewart Menzies, dönemin Belçika Başbakanı Paul-Henri Spaak’a “… Başbakan H. Pierlot (1939 – 1945 / Katolik) ve A. Van Akcer’in de ( 1945 – 1946 / Sosyalist) kabul ettiği üzere, savaş süresinde başlamış olan gizli servislerinin işbirliklerinin devam etmesine karar vermiş olmalarının her iki ülkenin de çıkarına olduğunu, …. bu mektubu ABD dahil hiç hiçbir yere açıklanmaması ….” ricasıyla yolluyordu. Spaak, buna nazik bir şekilde “ … ABD olmadan olmaz, bu iş aranızda çözün… ” cevabı vermiş ve bu sadakatinin mükafatını, bir askeri kuruş olan NATO’nun en üst seviyesine gelen sivil kişi olarak gördü.[24]

Bu hazırlıkların, İngiliz, ABD ve Belçika istihbarat örgütlerinin en üst düzey yöneticileri arasındaki yazışmalarının sonunda stay-behind gizli ordusunun ilk koordinasyonunu yapacak, zaman zaman “Tripartite Meeting Belgian” de denen“Tripartite Meeting Brussel”in doğuyor. Bu koordinasyonun yaptıkları ve aldığı kararlar bugün hala bilinmiyor. Daha sonra CCUO (Comité Clandestin Union Occdentale), CPC (Clandestine Planning Committee), ACC (Allied Clandestine Committee), ve SDA 11 gibi kuruluşların da oluşturulduğunu bugün artık biliyoruz. Bu dönemde ABD Hollanda ile de bu yöndeki ilişkilerini kurarak “Tripartite Committee Holland”ı (TCH) oluşturdu. Bazı kaynaklar, Fransa’nın da bu dönemde İngiltere ile bu tür bir anlaşma yaptığından ve CCUO’ya katıldığından söz etmekteler.

Belçika’yı sarsan olaylardan biri de “Brabant Cinayetleri” (Les Tueries du Brabant) oldu. Belçika’nın ağırlıklı olarak Brabant bölgesinde (birisi Fransa’nın Belçika’nın sınır yakınlarında) iki dalga halinde, 1982 – 83 ve 1985 yılları arasında bir toplam olarak 16 silahlı soygun oldu ve bu soygunlarda 28 kişi öldürüldü.

Bu soygunların aydınlığa çıkarılabilmesi için, teorik olarak halen var olan, değişik komisyonlar kuruldu, değişik yargıçlar görevlendirildi ama failleri yakalanamadı.

Eski jandarma ve aşırı sağ örgüt üyesi olan Martial Lekeu, kendisini yaşamakta olduğu Florida’da bulan Frankovich’le[25] yaptığı konuşmada “…. İki plan vardı; soygunlar yapan, terör saçan bir çete oluşturmak. Diğeri, sahte bir “sol” kuruluş oluşturmak ve kamuyu bu soygunları bu sol örgütün yaptığına inandırmak….“, “ … Brabant cinayetlerinin” “sol’un saygınlığına darbe vurmak için düzenlendiğini ve Gizli Ordu’nun da katıldığını ….” söylemiş.

1990’lı yıllarda BBC için programlar yapan Allan Abramowich araştırmalarını anlattığı kitabında; dönemin en önde gelen aşırı sağın yöneticilerinden olan Paul Latinus’u şöyle anlatıyor; “…. 17 yaşında ABD İstihbarat teşkilatı DIA’ya (Defence Intelligence Agency) girmiş …… NATO’da eğitilmiş ….. Belçika İstihbaratı için çalışmış….. Aşırı sağ gençlik teşkilatının yöneticilerinden olmuş ….. Çalışma bakanlığında çalışmış ….. Kimliği ortaya çıkınca Şili’ye Pinochet’nin yanına gitmiş….“ Latinus daha sonra Belçika’ya geri dönerek Belçika sol’u ile ilgili elindeki bilgileri Adalet Bakanlığı’na vererek İstihbar Teşkilatı’nın anti-komünist çalışmalarına katılmış. Brabant cinayetleri sırasında Latinus tutuklandı. 24 Nisan 1985 günü hücresinde bir telefon kablosu ile asılmış olarak bulundu. İlginç olan her iki ayağının da yere değiyor olmasının yanında, değişik denemelerde, söz konusu telefon kablosunun bir insanı çekemeyeceği ve o kablo ile intihar edemeyeceğinin görülmesi idi.

Brabant Cinayetleri’ni irdeleyenlerin özellikle dikkatleri çektikleri nokta, soygunlar sırasında elde edilen maddi kaynakların çok düşük olmasıydı. İkinci nokta, soygunu yapanların, kolluk kuvvetlerini bekleyerek çatışmaya girmeleriydi. Bir diğer dikkatleri çeken nokta, soygunların çok kanlı ve acımasız, kurbanların kadın, erkek, coçuk (9 ve 14 yaşında iki kız coçuğu) olmasıydı. Bu grubun eylemlerinin büyük bir profesyonellik içinde, askeri bir disiplin için gerçekleştirmiş olması da dikkatleri çekmişti.

Bu soygunlarla ilgili olarak değişik senaryolar üretildi, pek çok yayın yapıldı, raporlar yazıldı, kitaplar çıkarıldı.[26] Resmi (adli polisin) görüşü bu olayları adi polis vakası olarak gördü ve yorumladı. Pek çok yorumcu, Belçika devletini dengesizleştirmek için yapıldığını, bu olaylarla halk arasında bir terör endişesi yaratarak kuvvetli bir rejimin ihsası amaçlandığı yorumu yapıldı. Bir diğer ipotez, Belçika’da bir ordu teşkilatı gibi olan Jandarma teşkilatının kuvvetlendirilmesinin (ki bu olaylardan sonra jandarma teşkilatı silah ve ve personel olarak kuvvetlendirildi) hedeflediği yolundaydı. Bir diğer söylenti. NATO’nun gizli ordusunun, bu olayları sol gruplara mal ederek, anti komünist bir ortamın oluşturmayı amaçladığı idi. Nitekim, Daha sonra, haber alma teşkilatının sızmış olduğu, daha sonra olaylarla ilişkisinin olmadığı ortaya çıkan, aşırı sol bir kuruluştan da söz edildi.

O dönemlerde dikkatleri çeken bir başka kanlı ve cüretkàr terör eylemleri de polis ve askeri noktalara yapılan saldırılardı.

Parlamento soruşturmasına bilgilerine başvurulması için çağrılan askeri ve sivil istihbarat kuruluşları yöneticileri, bağlı oldukları adalet ve savunma bakanlarının talimatına rağmen, “devlet sırrı”, “NATO’ya söz verdikleri” gerekçeleriyle ifade vermeye gitmediler ve soruşturmalardan sonuç alınamadı.

Okuduğum pek çok yazıda şunu gördüm; Avrupa çapında, “komünizm ile savaşma” başlığı altında kurulmuş, NATO’nun yönettiği merkezi bir sistem vardı ama, yöresel gizli ordular, iç işlerinde yaptıklarında serbesttiler ve hakim güçler ülkelerdeki gizli orduları kendi çıkarları için de kullanıyorlardı. Ülke içindeki gizli orduları genellikle askeri ve sivil haber alma teşkilatları, birlikte veya kendi projeleriyle yönetiyordu. Ülke haber alma kuruluşları anti komünist olmaları özelliklerini sebep olarak görüp, açık veya gizli aşırı sağ örgütleri de kendi amaçları için kullanıyorlardı. Uygulama içinde bu kuruluşlar da, korunduklarını bildiklerinden, kendi projelerini devreye sokuyorlardı. Bu karmaşık durum, gereğinde başka haber alma kuruluşlarının devreye girmesi, etkilemesi de zaman zaman durumu kontrol edilemez hale getiriyor kanısındayım.

Söylediklerime Belçika ile ilgili bir örnek vererek yazımın bu kısmını bitireyim ; 1990 yılında, NATO için çalışan aşırı sağcı bir kuruluşun WNP (Westland New Post)[27] üyelerinin Belçika haber alma teşkilatı için Belçika ordusuna ve NATO’ya ait yüzden fazla belgeyi 1980 yılında çaldıkları ortaya çıktı. Sorguya çekilen sanıklardan Michel Libert eylemlerini gerekçe olarak “vatan severliği” gösterdi. Bir diğer sanık Frédéric Saucez eylemine gerekçe olarak Belçika haber alma kuruluşunun “emri” üzerine yaptığını söyledi. Yedi sanığı yargılayan askeri mahkeme, olayın üzerinden çok zaman geçtiği ve sanıkların çaldıklarını Belçika devletine verdikleri gerekçesiyle sanıkları serbest bıraktı.

Bu yazı serisini yazabilmem için yardım eden, belge sağlayan bütün dostlarıma yürek dolusu tesekkürler.

Hamdi Maskar’ın desteği olmasaydı bu belgeleri okuyamazdım.


Ataman Aksöyek / Hochdahl – Mart 2010

BU YAZI SANSÜRSÜZ SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.

***

[1] http://www.sansursuz.com/makale/nato-nun-gizli-ordulari-i

[2] die tageszeitung , 1970’li yılların sonunda, müstakbel okuyucuların aboneleri ile kurulan, Yeşillere yakın, Berlin’de çıkan bir günlük gazete

[3] “Bericht der Bundesregirung über die Stay-Behind Organisation des Bundesnachrichtendienstes.“ 3 Aralık 1990 tarinde Bonn’da açıklanan rapor Lutz Stavenhagen tarafından hazırlanmış ve dört sayfadan oluşuyor.

[4] Stay-behind, (bu terimin İngilizce kelime anlamı “geride kalanlar” olarak tercüme edilebilir) NATO bünyesindeki ülkelerde (ki bu uygulamada daha da genişletilmiştir) komünist işgaline karşı oluşturulan gizli silahlı kuvvetler. Soğuk Savaş sırasında Varşova Paktı Güçleri tarafından işgal edilmesi ihtimali bahane edilerek oluşturulan gizli örgütlenmelere verilen isim.. Eğer işgal gerçekleşirse, yapılan hazırlıklar yerel direnişin başlangıcı için kullanılacak, düşman cephesi gerisinde casusluk faaliyeti gösterebilecektir, küçük çaplı operasyonlar olduğu gibi bütün ülkeyi içeren ayaklanma operasyonları da planlanmıştır.

[5] SS – Schutzstaffel (koruma ekibi); Hitler’e bağlılık yemini etmiş kişilerden, Nazi partisini korumak için kurulmuştu. İki temel kurulundan biri olan Waffen SS (Silahlı SS), (diğeri Allgeimeine SS – Genel SS) savaşan motorlu bir güç olarak oluşturuldu. Gittikleri ülkelerde yerli halka soykırım yaptılar

[6] Intelligence Newsletter (Fransızca) 19.12.1990

[7] Ağustos 1945’te Portsdam Anlaşması’yla ilan edilen daha evvel Londra’da alınmış olan “Toplumu Nazi’lerden arındırma” kararı (Entnazifierung) Bu kararlı ilgili olarak bir de kanun çıkarıldı; “Gesetz zur Befreiung von Nationalsozialismus und Militarismus” (http://upload.wikimedia.org/wikipedia/de/f/fd/Entnazifizierungsgesetz_axb01.jpg) Bu kanundan amaç; kültür, basın, ekonomi, adalet, politika alanlarında temizlik yaparak Alman (Federal, veya o dönemde çok kullanılan şekliyle “Batı) toplumunun demokratik hayata kazanılmasının sağlanması idi. Bu çalışmalar süreç içinde, önemli oranda, eski Nazılerin aklanarak kamu hayatına geri dönmelerini için kullanıldı. Eski bir Nazi, süreç içinde, “Nazi değildir” belgesi ile kamu hayatına geri dönüyordu.

[8] Klaus Barbie; 25 Ekim 1913’te Bonn şehri yakınlarındaki Bad Godesberg’te doğdu. 1933 yılında Hitlerjugen’e (Nazi Partisinin gençlik kuruluşu) katıldı. 1942 yılında, Fransa’nın güneyinin Almanlar tarafından işgalinden sonra Lyon şehrine Gestapo’nun 4. bölümüne (politik ve direniş suçları) şef oldu. Bu dönemde “Lyon Kasabı” olarak anılmaya başladı. 21.Haziran 1943 tarihinde General de Gaulle’ün temsilcisi olan ve Fransız direniş hareketini birleştirmeye çalışan Jean Moulin’i tutukladı.

1944 yılında Lyon’dan kaçarak Almanya’ya geri döndü. 1944 yılından itibaren ABD’nin CIC (karşı çasusuluk teşkilatı) için çalışmaya başladı ve bu ilişki 1951 yılına kadar devam etti. 1951 yılında Fransızların iade edilmesi baskısının artması üzerine CIA tarafından Güney Amerika’ya yollandı.

Bolivya’da Nazileri örgütlemeye ve dayanışma çalışmalarına, darbeci generalleri desteklemeye devam etti. Franko-Alman bir çift olan Beate – Serge Klarfelt (http://fr.wikipedia.org/wiki/Serge_Klarsfeld ve http://fr.wikipedia.org/wiki/Beate_Klarsfeld) tarafından Bolivya’da yaşadığı bulundu. 1983 yılı başında iktidara genel sol hükümet Klaus Barbie’yı Fransa’ya doğru sınır dışı etti. Fransız hükümeti, daha evvel yokluğunda mahkum ettiği Barbie’yi ele geçirdi. Fransa’daki yargılanmada hayatının sonuna kadar hapse mahkum oldu. 1991 yılında, hapishanede kanserden öldü. Klaus Barbie’nın yargılanma süresinde 4000 kadar insanın ölümünden sorumlu olduğu,15 000 kişiyi ölüm kamplarına yolladığı saptanmıştı.

[9] Reinhard Gehlen; 1902’de Thuringen’de doğdu. Wehrmacht’ta generalliğe kadar yükseldi. 1942 yılında Hitler’in savaşı kaybettiğini fark etmesi üzerine Hitler’i tasfiye etmeye çalışan subaylarla birlikte oldu. Kızıl Ordu ve Komünistler üzerine yaptığı bilgi toplama çalışmaları ile sivrildi. Savaştan hemen sonra Sovyetler ve komünistler üzerine topladığı mikro filmler bilgilerle ABD ordusuna teslim oldu. ABD’ye götürüldü ve ABD askeri haber alma teşkilatı başkanı General Edwin Sibert’in himayesinde ABD askeri haber alma organizasyonu için çalıştı. 1947 yılında bir askeri kargo uçağı ile geri döndü, 200 milyon dolar alarak, ABD ile birlikte çalışan “South Germen Industrial Devolopment Organization” isimli bir örtü kuruluşu altında “Gehlen Organizasyonu”nu kurdu. Örgütün çatısı altına 5000 Eski Nazi ve anti komünist Rus’u topladı. 1968 yılında etkinliğini kaybetmesi üzerine görevinden ayrıldı. 8 haziran 1979’da öldü.

[10] Edition Juliard 1968 – Paris

[11] New York Times – 10, 20, Ekim 1952

[12] Kommunistische Partei Deutschland – KPD; 30 Aralık 1918 tarihinde kuruldu. Harp sonrasında Almanya’nın Sovyet bölümünde 1946 yılında SPD ile birleşerek SED (Sozialistische Einheitspartei Deutschlands, – SED) kuruldu. “Batı Almanya”da KPD olarak devam etti. 1956 yılında Anayasa mahkemesi tarafından “anayasa karşıtı” olduğu kararıyla kapatıldı. 1968 yılından beri KPD (Deutsche Kommunistische Partei – KPD) olarak devam etmekte.

[13] Paul Lüth, olayların patlak vermesinden sonra Amerika’ya kaçırılarak izi kaybedildi. Lüth’ün yardımcısı Erhard Peters, Amerikaların korunması altına girdiği için mahkemeye dahi çıkarılamadı.

[14] “Patriot und Partizan” – 1994 / Grabert / 1994 ISBN 10; 3878471386

[15] “MfS Hauptabteilung IIIReport of General Major Männchen to Genosse Genelaleutnant Neiber “ – Western travail de la Stasi – L’interaction des «Lumières» et «défensive Das Zusammenspiel von »Aufklärung« und »Abwehr«. / Knabe, HubKnabe, Hubertus / ISBN: 3-86153-182-8-DB ISBN: 3-86153-182-8-DB

[16] http://aangirfan.blogspot.com/2006/02/terror-in-europe-stay-behind-groups.html

[17] 1937 yılında “Doğu Almanya”da Sralsund’ta doğdu. Daha sonra Batı’ya

[18] “Les Armées Secrétes de la CIA en Europe” – Amerikalı Gazeteci Johathan Kwitny

[19] Almanya’da konuyu sürdüren gazetecilerin olduğunu zannediyorum. 2002 yılı sonunda ZDF’de bir yayında raportör Ulrich Stoll olayın günün birinde yine açılabileceğini söyledi.

[20] Bu grupların tanımları, görevleri 1991 yılında, Senatör Erdman ve Hasquin tarafından hazırlanarak Belçika senatosuna sunulan “le Rapport du Sénat belge de 1991 sur Gladio” raporunda ayrıntılı olarak anlatılıyor.

[21] “Terrorists “helped by CIA” to Stop Rise of Left in Italy” / The Guardian, 26.03.2001. Willan, ABD'nin müdahaleleri (Özellikle İtalya’da) konusunda uzman olup Puppetmasters, The Political Use of Terrorism in Italy isimli bir de kitabı vardır

[22] Belçika Komünist Partisi’nin ilk seçimlerde ve tarihte ilk defa Parlamentoda 200 civarındaki milletvekillerinden 29’unu kazandı.

[23] Julien Lahout; 06.09.1884 yılında doğdu. 14 yaşında çalışmaya başladı. 18 yaşında sendikaya kaydoldu. 1902 yılında arkadaşlarıyla maden iş-kolunda yeni bir sendika kurdu. 1905 yılında “Centrale des Métallurgistes”e sekreter oldu. Asker olarak gittiği Doğu Cephesinde Sovyet Rejimiyle tanıştı. Komünist fikirleriyle 1918’de Belçika’ya geri döndü ve 1923 yılında Belçika Komünist Partisi’ne üye oldu. 1932 yılında milletvekili seçildi. 1936 yılında İspanyol Cumhuriyetçileri saflarında savaştı.

Nazi’lerin Belçika’yı işgaliyle direnişçiler arasına katıldı. 1941 yılında 100 000 kişinin katıldığı grevi yönetti ve aynı yıl tutuklandı. Dört kez kaçmayı denedi ve 1944 yılında Mauthausen Toplama Kampı’da yollandı. Savaşın bitimiyle, çok zayıflamış ve bitkin olarak 1945 yılında geri döndü. 11 Ağustos 1945 yılında Belçika Komünist Partisi’nin başına seçildi.

[24] Bu çok ilginç yazışmaların tümünü Belçika senatosunun raporundan okumak mümkün

[25] Allan Abramowic, Le dictionnaire des “années de plomb” belges

[26] Pek çok gazete haberi, analizi, TV yayını yanında;

- Parlamento raporu; “raport de la commission d’enquête parlementaire à la Chambre, 1990, 1991, 1997

- Les Tueries du Brabant / Jean Mottard et René Haquin

- Tueries du Brabant. Le Dossier, Le Complot, Les Noms

[27] Westland New Post; 1974 yılında Liége’de kurulan “Front de la Jeunesse” daha sonra ”New Post” ve daha sonra “New – clup” adını alan, “néo-nazi”, terörist kuruluş. Paul Latinus bu grubun yöneticisydi. Güvenlik kuruluşu 1982 yılında Christian Krachten’i örgüte sızdırdı. Basında çıkan yazılar ve araştırma raporları, grubun Stay-behind’in Belçika kolunun kontrolünde olduğunu söylüyorlar.


Türk Celil, 18 Mart 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: NATO’nun Gizli Orduları - Dr. Ataman AKSÖYEK

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Nis 24, 2010 19:51

NATO’nun Gizli Orduları / III. (GLADİO)

Dr. Ataman AKSÖYEK

Almanya ve İtalya’nın malûbiyetinden sonra Başkan Harry Truman’ın Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı iki atom bombası sonu Japonya da teslim oldu.[1] ABD bu savaştan ekonomik olarak zarar görmek bir yana, çok gelişmiş ve dünyanın en büyük gücü olarak çıktı.

Böylece, Hitler – Mussolini birliğine karşı ittifak yapan ABD – İngiltere – Sovyetler Birliği savaştan sonra dünyayı paylaşmaya giriştiler.

Ancak, ABD gelişmekte olan komünizmi bir tehlike olarak görüyordu. Afrika’da, Asya’da pek çok ülke bağımsızlıklarını ilan ediyorlardı. İran’da Musaddık ulusalcı bir devrim yapıyordu. Üçüncü Dünya emperyalist dünyanın elinden kayıyor, Sovyetler Birliği bu alanlarda etkinliğini arttırıyordu.

Eski dostlar arasında bir düşmanlık ve buna bağlı olarak bir Soğuk Savaş başladı.

ABD, bölünen Avrupa’da yerleşmesini CIA ile gerçekleştirmeye çalışırken, Sovyetler Birliği de bunu önlemek, kendi alanını genişletmek için KGB’yi devreye sokuyordu. Truman komünizme karşı gizli bir orduyla savaşmak ve Avrupa’ya “demokrasinin” yerleşmesinin sağlanması gerektiğine inanıyordu.

CIA bir denemeyi Çin’de yaptı, CIA’nın direktörlerinden William Colby, Komünist Partisi ile iktidara gelen Mao’nun 1949 yılında yapılan bu denemeyi çökerttiğini söylüyor.[2] CIA, aynı şeyi Sovyetler Birliği’nde ve diğer sosyalist ülkelerde de denedi ama tutunamadı.

1944 yılında Başkan Roosevelt, William Donovan’dan İstihbarat işlerini yürüten OSS (Office of Strategie Service) [3] yerine Komünizm’e karşı özel bir savaş yürütecek başka bir kuruluş istedi. FBI Başkanı John Edgar Hoover, bu projeye kendi kuruluşunun zayıflayacağı endişesiyle, karşı çıktı ve projenin gerçekleşmesi durakladı.

Başkan Roosevelt’in ölümünden sonra seçilen Truman barış döneminde çalışacak, casusluk faaliyetlerini merkezileştirecek olan Centre Intelligence Group – CIG’un kurulması talimatını verdi. Bu teşkilatın başına Amiral Sidney Souers getirildi.

CIG geçici bir kuruluştu. Zaman içinde daha büyük ve geniş olanaklarla çalışacak devamlı bir kuruluşun gerekli olduğu görüldü ve 1947 yılında Nationale Security Act[4] ve daha sonra bu kanun gereği Central Intelligence Agency – CIA kuruldu. Artık ABD’nin komünizm ile savaşını, gizli ordusunun yönetimini CIA yürütecektir.


İspanya

İspanya’da muhafazakar sağ’ın sosyalistlerle, komünistlerle savaşı çok daha önceki yıllarda başlamış, açık ve çok kanlı bir şekilde gerçekleşmişti. 1936 yılında başlayan, 3 yıl süren iç savaş, 600 000 kişinin ölmesine sebep olmuştu. Şimdi ismini hatırlamadığım bir tarihçinin, İspanya iç harbi için, “…güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu halkını ezen ordu, koruması gereken sahibini ısıran çoban köpeği gibi …” benzetmesini yaptığını hatırlıyorum.

1931 yılında belediye seçimlerini “sol” kazandı. Kral XIII. Alphonse ülkeyi terk etti. Cumhuriyet ilan edildi. 16 Şubat 1936 günü Manuel Azena’nın liderliğini yaptığı “Cumhuriyetçi Sol” genel seçimleri kazandı.

Cumhuriyeti devirmek için, büyük toprak sahiplerinin, kilisenin desteklediği General Franco[5] 17 Temmuz 1936 tarihinde askeri bir darbe başlattı. Tarihte ilk defa, Hitler’in Musolini’nin uçakları[6], 90 000 eğitimli askerleriyle desteklenen ordu, darbele iktidarı ele geçirebilmek için üç yıl savaştı. (1967’de Yunanistan’da bu süre 24 saat’ti. Türkiye’yi biliyorsunuz, daha uzun sürmedi.) Bu süre uzun sürdü çünkü; silahlanan İspanyollar, 50 değişik ülkeden gelen, içlerinde genellikle işçilerin fakat aynı zamanda profesörlerin, hastabakıcıların, öğrencilerin, şairler ve yazarların da olduğu, 30– 40 bin kadın/erkek idealist gönüllünün oluşturduğu 12 “Brigat Enternasyonal” (Uluslararası Birlikler) katılımı ile Cumhuriyetlerine sahip çıktılar, onu savundular. Sovyetler birliği de silah yardımı yaptı.

Fransa, İngiltere, ABD İspanya’ya (Cumhuriyetçilere) ambargo koyarak yardım gelmesini engelledi. Sınırlarda yakaladığı gönüllüleri toplama kamplarına doldurdular. 60 yıl sonra, o dönemle ilgili yapılan bir sözlü tarih çalışmasında, O tarihte 26 yaşında olan, bir İngiliz bir hemşire, Thora Craig “ …. Bir yanda ordu tarafından devrilmek istenen demokratik olarak seçilmiş bir hükümet ve fakirler öbür tarafta faşistler, güçlüler, büyük toprak sahipleri ve kilise. Yan seçmek güç olmadı. Bu hayatta yaptığım en iyi işti …” diyor. Benzer sözleri, 22 yaşında İspanya’ya savaşmaya giden İngiliz“ Robert James Peters’den de duyuyoruz: “…. Eğer hayatta yararlı yaptığım bir iş varsa işte o budur!.. “[7]

General Franco darbe sonu ele geçirdiği İspanya’yı, 1936 yılından ölüm yılı olan 1975’e kadar baskı altında yönetti. Hiçbir serbest seçim yapılmadı. Keyfi tutuklamalar sayılmaz oldu, işkence günlük olaylar arasına girdi. Faili meçhul cinayetler her yerde görüldü. Sosyalistler ve komünistler halk düşmanı ilan edildi. Daha sonraki yıllarda yapılan bir söyleşide 1981 – 1982 yılları arasında başbakan olan Calvo Sotelo’ya Gladio sorulduğunda, alaycı bir vurgulamayla, “ ….. Gladio hükümetti….” demiş.[8]

Soğuk savaşın başladığı dönemde ABD, Hitler ve Mussolini rejimlerinin uzantısı olarak gördüğü General Franco hükümetine yakın durmadı. ABD istihbarat kuruluşu OSS Franco rejimini devirmek için, “Banana Operasyonu” adını verdiği hareketi başlattı. Bu operasyon için de Katalan anarşistlerini silah ve para ile destekledi. Araştırmacıların gösterdiği gibi İngiliz istihbarat servisi MI6 ABD ile mutabık değildi. Franco rejiminin devamını tercih ediyordu ve operasyonu Franco’nun haber alma kuruluşlarına haber verdi. Girişim çöktü, ayaklanmacılar tutuklandı.

1953 yılında General Franco, uluslararası alandaki durumunu düzeltmek için ABD’ye yanaşarak bir anlaşma yaptı ve onun desteğiyle durumunu düzeltti. İspanya topraklarına ABD füzelerinin yerleşmesine, uçaklarının üstlenmesine ve SIGINT[9] adı verilen dinleme sistemlerinin kurulmasına izin verdi. 1955 yılında İspanya ile “anti-komünist” anlaşması yapan ABD’nin desteklediği İspanya’nın Birleşmiş Milletler üyeliği, başta Sovyetler Birliği olmak üzere pek çok ülkenin karşı çıkmasına rağmen, kabul edildi. 1957 yılında pek çok kez gizli olarak ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dullas ile Franco’nun, J. F. Dullas’ın kardeşi olan CIA’nın başkanı Allen Dullas’ın Franco’nun güvendiği bahriye subayı Marine Carrero ile buluştukları bugün artık biliniyor. 1950’li yıllarının sonunda General Franco yönetimi, CIA’in, Avrupa’da en güvendiği ortaklarından birisi olmuştu. CIA, Madrit’teki ABD büyükelçiliği’nin üst katına yerleşti ve İspanya’nın politik hayatını şekillendirmeye başladı.

Bu dönem İspanyol istihbarat kuruluşlarının geliştiği başladığı dönemdir. Savunma Bakanlığı, her biri kendi istihbarat kuruluşuna sahip üç bakanlığa bölündü. Kara kuvvetleri (İstihbarat kuruluşu: Segunda Seccion Bis), Hava Kuvvetleri (İstihbarat kuruluşu: Segundo Seccion) ve Deniz Kuvvetleri (İstihbarat kuruluşu: Servicio Informacion Naval) bakanlığı. Bunların yanısıra Genel Kurmay Başkanlığı da kendi istihbarat teşkilatı kurdu: AEM – Alto Estado Mayor. Franco’nun da kendine bağlı ayrı bir istihbarat teşkilatı vardı: SAIEM – Servicio de Infırmacion del Alto Estado Mayor. DGD (Direccion Genaral Seguridat) ve Guardia Civil[10] de İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak çalışıyordu. 1990’lı yıllarında yayınlanan açıklama ve araştırmalardan bütün bu kuruluşların CIA ile iç içe olduğunu, İspanyol ajanların stay-behind gizli ordusunda aktif olarak görev aldığını öğreniyoruz.

Avrupa’da modern dönemlerde başlayan göçmen hareketinde komünistler ve sol eğilimli göçmen ve onların kuruluşları çok etkindi. Göçmen hareketinde koşturduğum dönemlerde bunu yaşadım, gördüm. Federal Almanya’da FİDEF, Hollanda’da HTİB, İtalyan’ların Avrupa kuruluşu FİLEF, İspanyolların Coordinadora, Portekizlilerin CCPE, Belçika’da Clup Carcia Lorca ve CLOTİ, Faslıların Avrupa Kuruluşu KMAN, İsveç’teki SİOS, Luxemburg’daki ASTİ ve şu anda aklıma gelmeyen başka göçmen kuruluşları. Sosyalistler veya komünistler bu derneklerde etkindi. General Franco yönetimi de İspanya dışındaki İspanyollar arasında etkin olan bu kuruluşlardan rahatsızdı. 1938 – 1958 yılları arasında Belçika istihbarat kuruluşu olan SDRA’da (Service De Renseignement et d’Action) çalışmış olan André Moyen göçmenleri izlemek ve onlara baskı yapmak için İspanyol ve Belçika istihbarat kuruluşlarının birlikte çalıştığını söylüyor. Bu baskı, Türkiyeli göçmenlerin bulunduğu diğer NATO ülkelerinde de yaşandı. Avrupa ülkeleri, ülkelerinde yaşayan göçmenlerin geldikleri ülkelerin istihbarat kuruluşlarıyla daima ilişki içinde oldular.

İtalyan İçişleri Bakanlığı memurlarından Mario Scelba, 1990 yılında yaptığı bir söyleşide 1960 – 1970 yılları arasında Kanarya adalarında ve Las Palmas’ta Gladio’nun, ABD’li eğitmenlerin bulunduğu eğitim kampları olduğunu anlatıyor.[11]

Soğuk savaş süresinde Franco İspanyası aşırı sağın sığınma yeri oldu. İtalya’dan kaçan aşırı sağ elemanlar İspanya’da barındılar. İtalya’da Gladio araştırmalarını sürdüren Yargıç Felice Casson, İspanya’da barınmakta olan önemli bir faşist grup olduğunu keşfettiğini söylüyor. İspanya’nın aşırı sağ örgütlerinin, Avrupa’nın diğer aşırı sağ kuruluşlarıyla devamlı ilişkisi oldu. Franco’nun, 20 Kasım 1975’te ölümünden sonra, aşırı sağ’ın elemanları artık kendileri için güvenilir alan olmaktan çıkan İspanya’dan, CIA’nın yardımı ile Pinochet’nin Şili’sine ve aşırı sağın iktidarda olduğu Bolivya’ya göçtüler ve bu ülkelerde sosyalist ve komünistleri temizleyen “ölüm taburlarını” oluşturdular.

1982 yılında İktidara gelen sosyalist Filipe Gonzales, Türkiye’de Bülent Ecevit’in olduğu gibi, büyük olasılıkla İktidara geldiğinde İspanya’daki NATO’nun Stay-behind gizli örgütlemesinden haberdar değildi. Başbakan olduktan sonra bilgi sahibi olduğunu kabul edebiliriz. Ancak, üzerlerinde hiçbir kontrol kuramadığı, Albay Emilio Alonso Malgano’nun yönettiği istihbarat kuruluşuna (CESİD – Centro Superior de Informacion de la Defansa) karşı şüpheciydi. Nitekim, 1983 yılında CESİD’in, hükümet binasının en alt katına kurduğu sistem ve merkezle sosyalist bakanları gizlice dinlediği ortaya çıktı. Bu skandala rağmen Albay Malgano görevine devam etti. 1986 yılında İspanya’nın şimdiki ismiyle Avrupa Birliği’ne girmesinden sonra bu mekanizmanın tasfiye edileceği umuluyordu. 1990 yılında ortaya çıkan bulgular NATO’nun gizli örgütünün İspanya’nın üyeliğinden sonra da devam ettiğini gösterdi.

İtalya’da 1971 – 74 yılları arasında Gladio’nun başında olan General Gerardo Serravelle, 1990’da Gladio üzerine yazdığı kitapta 1973 yılında yapılan Stay-behind’in Bruksel’de yapılan toplantısınya “İspanya’nın da bir temsilcisinin katıldığını, bu toplantıda İspanya’nın üyeliğinin NATO çapında olan CPC ağına katılmasının tartışıldığını, CIA’nın desteklemesine rağmen, Fransa ve İtalya’nın buna karşı çıktığını ve İspanya’nın resmen üye olarak kabul edilmediğini”[12] söylüyor. Daha sonra, Paris’te yapılan bir ikinci toplantıda İspanya, “Red Quantum” (İspanyol Gladio’su) adıyla bu kuruluşun resmen üyesi olmuş.

İspanya, 1982 yılında resmen NATO üyesi oldu. Halbuki bugün, İspanyol Gladio’sunun bu tarihten çok daha önceleri bir NATO kuruluşu olan Stay-behind’in değişik operasyonlarına katıldığını biliyoruz.

1990 yılında İtalya’da Gladio olayını ortaya çıkması ve İtalya Başbakanı Giulio Andreotti’nin diğer Avrupa ülkelerinde de benzer gizli ordular olduğunu açıklamasıyla birlikte, İspanyol basını da olayın üstüne gitmeye başladı. 1990 yılı sonunda Komünist milletvekili Carlos Carnero, çok konuştuğu için ordudan uzaklaştırılan Albay Amedeo Martinez’in basına yaptığı açıklamaları, İspanyol Televizyonu’nun yaptığı bir Gladio programını kaynak alarak hükümete sorular yönetti. Sorulara cevap veren Parlamento Savunma Komisyonu Başkanı ve 1982 – 83 yıllarında İspanya’nın NATO nezdindeki Büyükelçisi ve daha sonraki yıllarda Dışişleri bakanı olacak olan Javier Ruperez “bu konuda hiçbir bilgisinin olmadığını” açıkladı.

Muhalefetteki “Birleşmiş Sol” partisinin üyesi olan Antonio Romero 15 Kasım 1990 yılında Başbakana ve Savunma Bakanı’na bir soru yönetti, “ …. İspanya’nın Gladio ve Stay-behind kuruluşlarıyla ilişkisi olup olmadığını” sordu. Soruya hemen cevap veren Sosyal Demokrat Başbakan Filipe Gonzalez, “ …. İspanya’da böyle bir şeyi düşünemeyeceğini bile …. “ cevabını verdi.

A. Romero, ikinci bir soru yönetti: “İspanya’nın NATO üyeliğe girişi sırasında kendilerine bu konuda bir bilgi verilip verilmediğini…”, “NATO üyesi olarak İspanya’nın ittifak’tan bu konuda bilgi isteyip istemeyeceğini…”, “Diğer NATO üyelerinin İspanya’da operasyon yapıp yapmadıklarını…” sordu. Verilen cevap: “Biz iktidara geldiğimizde böyle bir kuruluşun izine rastlamadık …. “ şeklinde oldu. Daha sonra olayı araştıran İspanya istihbarat kuruluşu “İspanya’da böyle bir kuruluşun izine rastlanmadığı“ sonucuna vardı.

Sadece 1981 – 82 yılları arasında, geçiş döneminde başbakanlık yapmış olan Carlos Sotelo, kendisini sorgulayan basına, İspanya’da böyle bir kuruluşun olmadığını söyledi. “Olduğunu öğrenseydim hemen lağv ederdim.” dedi. Ancak, “ Franco’nun ölümüyle birlikte İspanya Komünist Partisi’nin oylarının yükselmesinin verdiği endişeyle bu partinini izlendiğini….” belirtti.

Tek başına iktidara gelen Filipe Gonzalez’in Sosyal Demokrat partisi PSOE, konuyla ilgili hiçbir soruşturma açmadığı gibi, olayı İspanya için tamamen gömdü.


Portekiz

Mayıs 1926’ta bir askeri darbeyle General Mendes Cabeçades ve General Francisco da Gomes Costa Portekiz’de iktidara el koydu. İktidarı devralan askerler Portekiz’in içine düştüğü ekonomik krizle başa çıkamadı ve 1928 yılında António de Oliveira Salazar’ı[13] maliye bakanı olarak atadılar. Salazar, istediği gibi davranamadığını ileri sürerek, atandıktan dört gün sonra istifa etti. Ekonomik güçlüklerle başa çıkamayan hükümet, Salazar’ı 1932 yılında yetkilerini daha geliştirerek ekonominin başına getirdi. Ekonomiyi düzelten Salazar, 1933 yılında başbakan ve daha sonra “Milli Diktatör”oldu.

Salazar, İspanya iç harbi sırasında, General Franco’yu adam ve malzemeyle destekledi. Franco ile birlikte, Hitler ve Mussolini ile ittifak kurdu. “Axe” savaştan yenik olarak çıktı. Onun yanlısı Franco ve Salazar kendilerini kırılgan bir durumda buldular. Savaştan sonra, Başkan Truman Komünizm ve Sovyetler Birliği’ne karşı bir dünya savaşı başlattığında, İberik Yarımadası ülkeleri Washington ve Londra yanında yer aldılar. Pek çok uzmanın tahminlerinin aksine, Lizbon NATO’nun kurucu üyeleri arasında yer aldı.

Portekiz’de bir Gladio ağının bulunduğuna yönelik ilk haberler 1990 yılında, olayın İtalya’da patlamasıyla duyuldu. Bir Lizbon radyosu, Portekiz’de 1950’li yıllarda beri, “Aginter Press”[14] adı altında Gladio hücrelerinin bulunduğuna, bunların CIA tarafından kurulduğuna, finanse edildiğine ve diktatörlük tarafından kullanıldığına yönelik haberler yayınladı.[15] Amerikalı yazar Michael Parenti, 1995 yılında yayınlanan “Against Empire” adlı kitabında, Gladio ajanlarının Salazar diktatörlüğünün kuvvetlenmesi için destek verdiklerini yazacaktır. Aginter Press Portekiz’de ve sömürgelerde pek çok terör olayına, cinayete karışmıştır. Öldürülen kişiler arasında Portekiz Muhalefeti liderlerinden Humberto Delgato, Afrika ulusal Kurtuluş Hareketi önderlerinden Amilcar Cabral ve Mozambik Halk Kurtuluş Hareketi[16] öncülerinden Eduardo Mondlane ilk akla gelen isimlerdir.

Avrupa komünistlerine, partilerine karşı CIA’nın hazırladığı projelerde de rol alan Aginter Press’in, diğer ülkelerde de CIA tarafından kurulmuş ve NATO kontrolünde çalışan benzerlerinden çok daha acımasız, kıyıcı ve elleri kanlı olduğu kabul edilmektedir.

Bu kuruluşu, Fransız asıllı olan “Yves Guérain Sérac” (Yüzbaşı Yves Guillion) isimli eski bir Fransız subayı yönetiyordu. Aginter Press, CIA’nın desteği ile Avrupa’nın değişik yerlerinde irtibat büroları açarak ilişkilerini Avrupa düzeyine taşıdı, Avrupa’nin değişik ülkelerindeki aşırı sağ kuruluşlarıyla bir ilişki ağını geliştirdi. CIA’nın, Latin Amerikada da yaptığı operasyonlara destek verdi. 1968 – 71 yılları arasında Guatamala’da devrimci güçlere karşı savaştı. 50 000 kişinin öldüğü olaylarda parmağı vardı. 1973’te, demokratik bir seçimle iş başına gelmiş olan Salvador Allende’nin devrilmesinde de rol aldı.

Portekiz’de1 Mayıs 1974’te, ordu içindeki sol eğilimli subayların yaptığı yaptığı “Karanfil Devrimi” (Revolução dos Cravos)[17] ile Salazar’ın 50 yıllık totaliter düzeni çöktü. 22 Mayıs günü, yeni baştan örgütlenen polis, Aginter Press’in Lizbon’daki “Rua das Pracas” sokağındaki bürosuna geldiğinde ne kimseyi bulabildi ne de başka bir şey. Baskın yapılacağını ilişkileri ile öğrenen Aginter Pres çoktan ortalıktan yok olmuştu. Arşivlerinin büyük bir kısmını da götürmüşlerdi. Ancak, az da olsa, geri kalan dokümanlardan Aginter’in CIA bağlantısının ve katıldığı değişik eylemlerin izlerini bulmak mümkün olmuştur.

Salazar’ın gizli polisi ve ona bağlı kuruluşlar da (PİDE ve Estado Novo) lav edildi ve bir araştırma komisyonu kuruldu. Yapılan ilk soruşturmada Salazar politik polisinin CIA ile ilişkileri açık olarak ortaya çıktı. Tarihte ilk kez, Portekiz politik polisinin CIA ilişkisi olduğu gösteriliyor ve bu bir soruşturma konusu oluyordu. Ancak, birden bire bu konuyla ilgili bütün dosyalar, sanki hiç var olmamış gibi, ortadan kayboldu. Milano’lu bir haftalık gazetede, L’Europeo’da çalışan Barbachetto isimli bir yazar, Aginter’in bürolarına yapılan baskın sırasında polisle birlikte olan iki İtalyan meslektaşının o karmaşa içinde resimler çektiklerini ve bu resimler arasında, “Mafia”, “Maddi katkı yapanlar” isimli dosyalar gördüklerini ve pek çok dosyanın, politik skandala yol açmaması için bürolarda araştırma yapan askerler tarafından yok edildiklerini naklediyor[18].

1990’da İtalya Başbakanı, NATO’nun gizli ordusu Stay- behind’ın diğer NATO ülkelerinde de bulunduğunu söylediğinde, Portekiz’de konu tekrar gündeme geldi.1953 – 1959 yılları arasında Portekiz’in NATO ilişkilerini yürüten Costa Gomes, “… NATO’nun bu yıllarda yapılan bütün oturumlarına Portekiz adına katıldığını ve böyle bir şey duymadığını…” söylemiş. Salazar dönemi dışişleri bakanlarından Franco Nogueira, “… böyle bir organizasyonun varlığından şüphe bile etmediğini….“ söylemiş.

Portekiz hükümetleri bu konuyu açmayı bile ret etmişler ve bu konu, üzerinde hiçbir araştırma yapılmadan tarihin karanlık mahzenlerine yerleştirilmiş.

NATO’nun gizli ordularını anlattığım bu üçüncü yazı. Diğer Avrupa ülkelerini de anlatmaya devam edebilirim ama, üç aşağı, beş yukarı aynı şeyleri anlatacağım. Bu beni sıkmaya başladığına göre sizleri çok daha sıkacaktır. Önümüzdeki yazıda, aynı konuya Avrupa düzeyinde bir göz atıp Türkiye’ye gelmek, biraz da bugünkü Türkiye’yi irdelemek istiyorum. Belki yazı o zaman biraz daha ilginç hale gelebilir.

Ön bilgi olarak şimdiden söyleyeyim: Dış kaynakların bu konuda yazdıklarının büyük kısmıyla mutabık değilim. Türkiye’ye ve dile, tarihine yabancı olduklarından konunun derinliğine giremediklerini, başka şablonlara bakarak yeteri kadar anlamadıklarını düşünüyorum. Bir de, kendilerine Türkiye konusunda çeviri yapan, bilgi veren kaynakların etkisinde kaldıklarını sanıyorum.

Dış kaynaklarla mutabık olduğum, Türkiye kaynaklı araştırmalarda göremediğim bir konuya de işaret etmek istiyorum. Dış kaynaklar yaptıkları araştırmalarda anlatılanların arkasında NATO’nun, CIA’nın olduğuna işaret ediyorlar. Türkiye kaynaklı söylenenlerde ise, Olayların arkasında neyin olduğuna parmak basmıyorlar. Soyut bir “Derin Devlet”ten söz ediliyor.

Okuduklarım bana gösterdiği başka bir şey de, Gladio tipi olayların açığa çıkması için politik iradenin zorunlu olması. Bu tür örgütlenmeler ve onların eylemleri adli iradeyle çözülemiyor. Çözülür gibi oluyor ve sonra tarihin karanlık koridorlarında kayboluyor. Siyasi iradenin başlattığı parlamento araştırmaları olayların üzerindeki örtüyü kaldırabiliyor veya adli soruşturmanın sonuca varmasına yol açıyor. Türkiye için en canlı örnek faili bilinmeyen cinayetler için bir türlü parlamento soruşturmasının başlatılamamasını gösterebiliriz. Susurluk raporu gibi araştırmalar da daha çok olayların meşrulaşmasına yarıyor.


NOTLAR:

[1] Japonya 15 Ağustos 1945’te teslim oldu. Başkan Truman 31 Ocak 1946’ya kadar savaşı sürdürdü.

[2] “30 ans de CIA” William Colby – Presses de la Renaissance /Paris 1978

[3] Office of Strategic Services; 13 Haziran 1942 tarihinde kurulan, daha sonra yerini CIA’ya bırakan haber alma servisi.

[4] National Security Act; 26 Temmuz 1947’de oylanan, aynı yılın 18 Eylül’ünde yürürlüğe giren federal kanun. Bu federal kanunla Senato ordunun, hava kuvvetlerinin, diplomasinin, istihbarat teşkilatının baştan düzenlemesine, bir ulusal güvenlik konseyinin ve barış zamanında haber alma işlerini yürütecek kuruluşun (CIA) oluşturulmasına karar veriyordu. ABD, etkin olduğu ülkelerde de benzeri bir kanunun çıkmasını temin etti.

[5] Asker bir ailenin coçuğu olarak askeri bir ortamda büyüdü. Katolik okullarda eğitim gördü, Askeri okulu bitirdi, Katolik kilisesiyle çok iyi ilişkiler içinde oldu. O zaman İspanya’nın kolonisi olan Fas’taki Lejyo’nun kumandanı iken, Demokratik olak, seçimle kurulan Cumhuriyete karşı ayaklandı ve kendi adını taşıyan diktatörlüğü kurdu.

[6] Alman uçakları sivil halk arasında büyük katliam yaptılar. Bunlardan en kanlılarından birisi Guernica katliamıdır. Picasso bu katliamla ilgili aynı ismi taşıyan ünlü tablosunu yaptı.

[7] Briand Catchart’ın yaptığı çalışma. The Intependent on Sunday – 31 Temmuz 1996

[8] El Pais, 21 Kasım 1990

[9] Signals Intelligence; İngiltere ve ABD tarafında kurulan ve radyo, satelit yayınlarını dinlemek için 1947 yılında kurulan dinleme sistemi. 1990 yılında, eldeki teknolojık gelişmeler ve yeni olanaklar ışığında terk edildi.

[10] Angel Luil de la Calle; Gladio

[11] Drapeau Rouge; 15 Kasım 1990

[12] Fransa, Cezayir savaşından sonra, General de Gaulle’e defalarca suikast düzenlemiş olan OAS (Organisation de l’Armée Secrète) kuruluşunun üyelerini barındırdığı, İtalya, İspanyol ajanlarının Silah ve uyuşturucu kaçakçılığına karıştıkları için

[13] Ekonomist, Evvela dini eğitim gördü.. Din adamı olmaktan vaz geçerek hukuk eğitimine yöneldi. Daha sonra Üniversite’de ekonomi profesörü olarak çalıştı. Kilise ile olan yakın ilişkilerine bağlı olarak Katoliklerim milletvekili oldu. Ekonomik kriz döneminde ülkeyi kurtaracak adam olarak görüldü.

[14] İsmine bakıp yanılmamak gerek. Basınla yakın veya uzak hiçbir ilişkisi yoktur. Bu kuruluş, anti komünist bile olsa, ne kitap, ne dergi, ne de gazete yayınlamıştır. Ama, ülke içinde ve dışındaki gizli operasyonlar için aşırı sağın elemanlarını eğitmiştir.

[15] “Undercover NATO Group ‘may have had terror links’ “– The Guardian / 10 Kasım 1990

[16] Frente de Liberaçao de Moçambique – FRELİMO

[17] Sokaktaki adamında da desteklediği, “solcu subayların” yaptığı, Diktatör Salazarı deviren askeri darbe. Portekiz, 1970’li yıllarda kolonileri Angola, Gine-Biso, Sao-Tomé, Yeşil Burun’da başlayan anti-kolonyalist ayaklanmalarla sarsılıyordu. Kolonilerdeki savaşın bitirilmesini savunan General Antonio Spinola’ya işten el çektirildi. Bu çıkmazın bir an barışcı yollarla bitirilmesini isteyen genç subaylar, tufeklerinin namlularına karanfil takarak ayaklandılar ve hükümeti devirdiler

[18] Peter Dale Scott; “Trasnationale Repression: Parafascisme and the US” – Lobster Magazine, NO. 12, 1986


Türk Celil, 19 Nisan 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: NATO’nun Gizli Orduları - Dr. Ataman AKSÖYEK

İletigönderen İrfan Tuna » Cmt Nis 24, 2010 20:53

Soner Yalçın, “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” kitabında dünyayı ahtapot gibi saran Opus Dei (Tanrı’nın Eseri) adında bir cemaati anlatırken şunları yazıyor:

“Beş kıtada 475 üniversite ve yüksekokulu, 200 koleji vardı… 604 gazete ve dergiye sahipti… 52 radyo ve televizyon kanalı aralıksız yayındaydı…”

''Dünyayı böylesine ahtapot gibi saran bu cemaatin adı Opus Dei (Tanrı’nın Eseri) idi ve Madrid’de sıradan bir Katolik papazı olan Josemaria Escriva de Balaguer tarafından 2 Ekim 1928’de kuruldu.''

''Papaz Balaguer “müritlerini” genelde Katolikliğe sıkı sıkıya bağlı, varlıklı, iyi eğitim görmüş zenginlerden oluşturmaya gayret etti. Cemaat eğitim yoluyla seçkin önder elemanlar yetiştirmeyi hedefledi. Okullar açtı ardı ardına. Yetmedi, taşradaki başarılı çocuklar için yurtlar hizmete sokuldu.. Yetişen müritler devletin kilit yerlerine yerleştirildi.. Ve hep devlet desteği gördüler.. Cemaat için komünistlerle mücadele esastı. Bu nedenle İspanya iç savaşında Cumhuriyetçilere karşı faşist Franco’yu destekledi. Zamanla ülke dışında da “hizmete” başladı. Çünkü soğuk savaş dönemi başlamıştı. 1947’de Balanguer Vatikan’a çağrıldı ve “Papa Hazretleri’nin Yüksek Papazı” unvanı verildi. Opus Dei’nin iki anahtar sözcüğü vardı: “Hoşgörü” ve “Diyalog”!.. Bu iki kavramı kullanarak dünyanın çeşitli ülkelerindeki insanlara yakınlaştılar, konferanslar düzenlediler, okullar açtılar, TV-gazete satın aldılar. Adları duyulmamış aydınları ünlü yaptılar. Opus Dei özellikle İspanyolca konuşulan Latin Amerika ülkelerinde solu ezmek için aktif olarak kullanıldı. Şili, Arjantin, Paraguay, Uruguay ve Peru’da Opus Dei CIA ile hep başrolü paylaştı. Balanguer öldükten sonra azizlik mertebesine layık görüldü! Ancak Opus Dei kamuoyunda hep “Kutsal Mafya” olarak bilindi!..''

Bu satırlar, Gladyo'nun İtalya'daki önemli kollarından birini anlatıyor...

Anlatılanlar size, çok mu tanıdık geldi yoksa...
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23


Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x