Obama’lı Akıllı Güç ABD ve Türkiye / Doç. Dr. Celalettin YAVUZ

Tartışma Alanı

Obama’lı Akıllı Güç ABD ve Türkiye / Doç. Dr. Celalettin YAVUZ

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Nis 10, 2012 23:22

Obama’lı Akıllı Güç ABD ve Türkiye

George W. Bush döneminde, Yeni Muhafazakârların (Neocons) “ABD kuvvetlidir, o halde haklıdır!” şeklindeki sert ve hatta hukuk tanımaz politikaları sebebiyle ABD’nin dünyadaki algılanmasına büyük darbe vurulmuştu. Öyle ki, hele de 2003 Irak müdahalesinden sonra tüm dünyada Amerikan karşıtlığı tavan yapmıştı. 2006-2008 yıllarında ise Türk kamuoyu nezdindeki ABD karşıtlığı İranlılardan bile daha yüksekti.

2008 yılı başkanlık seçimleri sonucunda Hussein Barack Obama’nın başkan seçilmesiyle birlikte ABD’deki senaryo yazarları yeni bir tezi ortaya attılar: “Akıllı Güç!” (wise power). Kimileri buna “Yumuşak Güç” (soft power) adı da verdiler. Aslında har ikisi de G.W. Bush’un dünyayı takmayan yönetim tarzı sonucu oluşan Amerikan düşmanlığı ile akıl almaz boyutlara doğru yol alan bütçe açıklarını kapatmak için düşünülen söylemlerdi. Nitekim Obama’nın gelişi sırasında pek sevilen bu söylem, zaman geçtikçe unutuldu. Oysa “Afrika kökenli” birini (Obama) ABD tarihinde ilk kez ve sırf bu sebeple “Başkan” seçtirmişlerdi!

Obama’nın dış politikası başlangıçta çetin engellere rastladı. Örneğin Çin, Obama’nın Pekin’e kadar giderek “Yuan’ın değerini yükseltin!” isteğini dikkate almadı. Obama Çin Seddini gezmekle avundu. Keza Afganistan’da da Taliban’a karşı mücadelede kayıpları oynamaktadır. Oysa genelde askeri harekât taraflısı olmayan Obama, sadece Afganistan konusunda kararlı idi…

Obama, Polonya-Çek Cumhuriyeti’nde kurulması planlanan “Füze Kalkanı” projesinde de Rusya’nın katı itirazları sonucunda geri adım attı. Bilindiği üzere bu proje Türkiye ve Balkanlara kaydırıldı.

Obama Yönetiminin “Akıllı Gücü”nün Türkiye’yi İlgilendiren Başarıları

Öte yandan Obama’nın pek dilendirilmeyen “Akıllı Gücü” bazı alanlarda ise oldukça işe yaradı. Bunlardan Türkiye’yi de dolaylı ve doğrudan ilgilendirenlerin bazıları şöyledir:

a.
Türkiye’nin “Karikatür Krizi” sebebiyle istemediği Danimarka Başbakanı Andreas Högh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği sorunu, NATO’nun Strazburg-Kehl’deki 60. Yıldönümüne katılan Obama’nın “beden dili” ile çözüldü.

b. Rusya ile 2010’da nükleer silahların azaltılması için START-3 anlaşmasını gerçekleştirdi.

c. İran-Rusya ilişkilerine, parası bile ödenen S-300 hava savunma füzelerini İran’a verdirtmeyerek hasar verdirdi. İran’ın yalnızlaşmasına zemin hazırladı.

ç. BM Güvenlik Konseyi’nde Haziran 2010’da İran’a yaptırım kararı aldırtarak, nükleer silahlanma gayreti içerisindeki İran’a baskıları artırdı.

d. Aralık 2011’den itibaren BM Güvenlik Konseyi kararları dışında, ABD ile ticaret yapan ülkeleri uyararak, İran’dan petrol alımlarının durdurulmasını ya da azaltılmasını istedi. Bu isteğe AB ülkeleri, Japonya, Güney Kore, Türkiye ve hatta Hindistan bile uyum gösterdi. İran petrolünün 1/3’ünü alan Çin ise henüz bir hareket göstermedi. Azaltırsa sürpriz sayılmamalı.

e. Arap Baharı’ndaki karışıklıkları bahane ederek, evvelce teröre destek verdikleri gerekçesiyle “Şer Ülkeler” olarak nitelediğiği Libya’da 42 yıllık Kaddafi rejimini devirdi. Suriye’de de Beşşar Esad ve Baas rejimini “sonu olmayan” bir yola sürükledi. Tüm bunlar yaşanırken, “radikal” olsalar da, ABD ve Avrupa ile eski rejimlere oranla daha iyi anlaşan “Müslüman Kardeşler” ağırlıklı, “Şeriat” yanlısı rejimlerle uyum sağladı.

f. Gene Arap Baharı’ndan istifadeyle, potansiyel küresel güç özelliği taşıyan Rusya’nın Akdeniz’deki iki müttefiki ve sığınacak limanı Libya ile ilişkilerini kopartıp attı. Bundan sonra Libya’daki yeni yönetimin Rusya ile bir araya gelmesi Rusya’nın bile aklına gelmiyor. Suriye’de de Esad sonrası Müslüman Kardeşler ağırlıklı yeni rejimin de Rusya’yı dışlayacağı çoktandır belli gibi…

g. ABD, Irak müdahalesi sonrası sıkça tartışılan “ABD Irak’tan çıktıktan sonra, Şii ve Sünni Araplar bir araya gelebilir ve sonunda Saddam Hüseyin döneminde olduğu gibi Irak Kürtleri üzerine yürüyebilir!” şeklindeki “endişeleri” de gidermiş durumdadır. Zira Aralık 2011 ortalarında daha ABD askerleri Irak’tan ayrıldıktan bir gün sonra, Şii ağırlıklı Hükümetin Başbakanı Nuri el-Maliki, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi için “teröristlere destek vermekle” suçlayarak, hakkında yakalama emri çıkarttırdı. Sünni Araplar da bunun üzerine ilk kez Irak’ın bölünmesini ciddi bir şekilde dillendirmeye başladılar. Yani Irak Kuzey Yönetimi üzerine yürümek bir yana, Şii ve Sünni Araplar birbirlerine düşman olmayı artırarak sürdürdüler. Zaten ülkenin orta ve güney bölgesinde iki tarafa yakın olanların sıkça patlattığı patlayıcı yüklü araçlarla her gün birkaç kişi hayatını kaybetmekte, ülkede iç savaşa giden bir tablo çizilir gibi görülmektedir…

h. 2003 Irak müdahalesi sonrası yeni Irak Anayasası gereği federal yapı içerisindeki Irak Kuzey Yönetiminin olası yeni bir devlet ilanına karşı tüm bölge ülkeleri bir araya gelmişlerdi. Ancak Obama’nın “Akıllı Gücü” bu sıkıntıyı da yendi. Zira bu “ittifak” ülkelerinden en önemlisi Türkiye; gelinen günde Suriye, Irak ve İran ile adeta arasına duvar örmüş durumdadır. Yani olası “Kürt devleti”ne karşı zımnen oluşturulmuş bulunan bu ittifak çökmüştür. Bu sebepledir ki, son zamanlarda Irak Kuzey Yönetimi Lideri Mesut Barzani, “bağımsızlık müjdesi”nin yakın olduğunu 6 gün arayla 2 kez beyan etmiştir.

ı. 2008 sonlarında İsrail’in Gazze Şeridi’ne yaptığı 22 günlük ağır saldırı ile bozulan Türkiye-İsrail ilişkileri, Ocak 2009’da Davos’ta “One minute” olayı ile daha da fenalaştı. 31 Mayıs 2010 tarihli “Mavi Marmara” baskını sonrası da hepten kopmuş gibiydi. Hatta bu olaydan sonra Doğu Akdeniz’de İsrail ve ABD ile birlikte icra edilen Güvenilir Denizkızı (Reliant Mermaid) gibi planlı arama kurtarma tatbikatı iptal edilirken, Konya’da yapılan “Anadolu Kartalı” adlı planlı hava tatbikatına İsrail alınmadı. Ama İsrail’le Suriye ile yaşanan şekilde ipleri koparan bir sorun yaşanmadı. Herhalde Mavi Marmara benzeri bir olayı Suriye yapsa, soluğu çoktan Şam’da alırdık… Bu konuda da, Netanyahu hükümetinin açığını kapatan Obama yönetiminin “Akıllı Gücü” devrede idi!

i. Türkiye-İsrail ilişkileri bozulmasına rağmen, İsrail’in bölgedeki yalnızlığı, bölgesel güç Türkiye’nin diğer bölge ülkeleri (Suriye, İran, Irak) ile arası açılarak, İsrail’e karşı bir cephe yaratılmasıyla önlendi.

j. Obama yönetimi, Akıllı Gücü’nü en etkin kullandığı ülke Türkiye olmasına rağmen, Türkiye ile arasındaki en ciddi rahatsızlıklardan biri olan “1915 Ermeni Göçü” meselesinde de Türkiye’ye hiçbir taviz vermedi. Hatta Ekim 2009’da İsviçre’de imzalanan Ermenistan-Türkiye “İyi Komşuluk İlişkileri” protokolü ile tek yanlı ve Azerbaycan’a rağmen ikili ilişkiler kurulmasının eşiğinden dönüldü. Ancak bu girişim bile Ermenistan’a karşı blok oluşturan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine hasar verdi.

Sonuç

Her ne kadar ABD “Küresel güç” özelliğinden Obama döneminde de irtifa kaybetmeye devam etse de, Obama ile birlikte hayat bulan ABD’nin “Akıllı Gücü”nden yararlanmayı da sürdürmüştür. Bu gücün en etkin kullanıldığı alan da, bir önceki Başkan G.W. Bush döneminde Amerikan düşmanlığının dünyada ilk sıraya yükseldiği Türkiye olmuştur. Zira Türkiye merkezli çalışmalarıyla ABD, İran-Irak-Irak Kuzey Yönetimi-Suriye-İsrail politikalarında oldukça verimli sonuçlar almaya başlamıştır. Üstelik bu sonuç, Türkiye’de AKP Hükümeti’nin “İsrail düşmanlığına” rağmen alınmaktadır.

Bakalım Türkiye’nin bu kadar yardımına karşılık 24 Nisan 2012’de sözde Ermenileri Anma Günü’nde Obama ne söyleyecektir? Acaba gene “Büyük Felaket” (Meds Yeghern) diyerek Türkiye’yi bir kez daha mı üzecektir? Ya da “Ermeni meselesini siyasiler değil, tarihçiler ortaklaşa gün yüzüne çıkarsınlar!” mı diyerek, Türkiye’nin karşılıksız desteklerine ilk kez destek mi verecektir?

Akıllı Güç’ün baskın geldiği diğer sahalara örnek olarak ayrıca; “Müslüman Kardeşler” ile kardeşçe anlaşan Türkiye sayesinde Akdeniz’de ABD yanlısı yeni rejimlerin kurulması, Rusya’ya karşı kazanılan hamleler ve İran politikası verilebilir!

Şayet ABD de Türkiye’ye bir şeyler vermezse, Türkiye’nin son 2 yılda çöken Orta Doğu’daki politikasına yakıştırılan “ABD’nin taşeronluğu” sözü geçerli olacaktır…


TÜRKSAM Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Celalettin YAVUZ, 7 Nisan 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x