OdaTV'den KCK'ya Uzun İnce Bir Yol / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

OdaTV'den KCK'ya Uzun İnce Bir Yol / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Kas 17, 2012 20:20

OdaTV'den KCK'ya Uzun İnce Bir Yol

(Çağlayan Adliyesi'nden Notlar)

Odatv davasının dün yapılan duruşmasını Çağlayan Adliyesi'nde izledik. Bu sütunlarda adet olduğu üzere izlenimlerimizi okuyucularımızla paylaşmak isteriz.

Son duruşmaya "medya" tabiri caizse bütün gücüyle yüklendi ama beklenen tahliye yine bir başka bahara kaldı.

"Medya" kelimesini özellikle tırnak içine aldım, çünkü bu davaya bir aşamadan sonra ilgi duymaya, dahası giderek sanıkları desteklemeye başlayan bir çeşit "medya"peydahlandı.

Mesela, adliye önünde eylem yapanlar arasında artık Ayşe Arman da var. Hürriyet'in uçuk kaçık magazin yazarı bu meseleye bir süre önce ilgi duymaya başlayıp "objektif gazetecilik" adına sanıklarla geniş röportajlar yapmaya başladı. Şimdi kendisini adliye önünde yapılan eylemlerde görüyoruz.

Ayşe Arman'ın bu hızlı "siyasallaşma" sürecini, "medyanın, davanın kamuoyunda yarattiğı infiale ve verilen büyük hukuk mücadelesine daha fazla ilgisiz kalamamasının sonucu" olarak görenler var.

Biz öyle olmadığını düşünenlerdeniz.

Medyanın ve Ayşe Arman türü gazetecilerin nasıl olup da aniden "bilinç kazandıklarını" merak etmeye elimizde olmadan devam edeceğiz. Bu "devam etme sürecinde" verdiğimiz ve vereceğimiz rahatsızlıktan dolayı da özür dileriz.

Soner Yalçın tutuklandıktan bir hafta sonra Hürriyet gazetesindeki yazılarına hiç bir açıklama yapılmadan son verilmişti. Şimdi özellikle Doğan grubunun Odatv davasını bu derece sahiplenmesi sadece "gazeteciler arası dayanışma" diye okumak saflık olabilir.

Bu düşüncemi, duruşma başlamadan önce bir süre sohbet ettiğimiz Doğan grubu mensubu bir arkadaşımla paylaştım. "Bu abartılı sahiplenmeyi neye bağlıyorsun?" diye sordum.

Şöyle ilginç bir cevap verdi:

"Obama'ya bel bağlanınca, Obama yönetimi içindeki Yahudi lobisinin baskısına da boyun eğmek zorunda kalındı"

Ne kadar ilginç bir cevap, böyle bir boyut hiç aklıma gelmemişti doğrusu...

Yani, bir yandan ABD desteği ile iktidara gelmiş AKP'ye boyun eğilip Tayyip Erdoğan'ın hedefine giren yazarların işine son veriliyor; diğer yandan AKP'den kurtulmak için Obama'ya umut bağlanıyor.

Bu arada, Davos-Mavi Marmara sürecinde AKP hükümeti ile İsrail arasında soğuk rüzgarlar esmeye başlayınca, AKP'yi zor durumda bırakmak isteyen Obama yönetimi içindeki Yahudi lobisi, Odatv için bastırmaya başlıyor..

Daha düne kadar Ergenekon ve türevi davalara "Türkiye darbecilerle yüzleşiyor" diye bakan ve yılllardır yapılan hukuk ihlallerini görmezden gelen AB ve ABD çevreleri olayı birden bire "Türkiye'de gazetecilik yargılanıyor" çerçevesinde okumaya başlıyor...

Biraz karışık mı geldi?

Hiç de karışık değil aslında...

Netice itibarıyla medyanın (ağırlıklı olarak Doğan grubunun) Odatv davasına duyduğu ilgi ve verdiği destek şu anda sadece Soner Yalçın'la sınırlı.

Duruşmadan bir gün önce CNN-Türk'te kimi medyatik Odatv sanıklarını konuk eden Şirin Payzın, "Bir Yalçın Küçük ve bir Hanefi Avcı için bir şey söyleyemeyiz, onların farklı ilişkileri var sonuçta ama Soner Yalçın bütün kamuoyunun tanıdığı bir gazetecidir; burada yıllarca bizimle program yaptı"

dedi.

Her naneye maydanoz konuklardan biri de "Bu davanın bir hedefi var, o da Soner Yalçın" diye atlayıverdi oradan...

Hanefi Avcı ve Yalçın Küçük'ün "farklı ilişkileri" varmış..

Belki vardır da, biz bilmiyoruz..Şirin Payzın biliyor ama..ve mahkemeden önce hüküm tahsis ediyor. İki sanık üzerindeki "suç şüphesi vasfını" ekrandan güçlendiriyor...

Hanefi Avcı ve Yalçın Küçük'ün "farklı ilişkileri" varmış da, Soner Yalçın'ın yok muymuş?

Hayır, onun yokmuş...

Gördüğünüz gibi ilahlar AKP yargısının elinden sadece Soner Yalçın'ı almaya kararlı. Bu duruşmada olmadı ama bir dahakine inşallah...

Ve emin olun, Soner Yalçın tahliye edildikten sonra herşey eski tas eski hamam devam eder.

Duruşma izlenimlerine geçiyorum:

• Gözüme çarpan ünlü şahıslar: Uğur Dündar, Leman Sam, İlhan Cihaner, Yalçın Doğan, Mustafa Mutlu, Ataol Behramoğlu, Ayşe Arman, Şirin Payzın; Gülgûn Feyman...

• Ünlü isimden sayarsanız Ümit Zileli, Hakan Aygün...

• Saçını arkadan bağlayıp boynuna siyah bir fular geçirmiş olan Hakan Aygün, siyah güneş gözlüklerini bina içinde de takmaya devam etti nedense...

• Aynı gün Silivri'de KCK davasının duruşması vardı. Adliye binasının dışına Odatv ve Ergenekon davasının tutuklu gazeteci sanıkları ile PKK terör örgütünün yayın organlarında faaliyet gösteren kimi şahısların fotoğrafı "gazeteciler yargılanıyor" başlığı altında yanyana konulmuştu. Bu, Odatv tutuklamalarından sonra başlayan ve artık kanıksanmış olan bir uygulama. "Ergenekon" adı altında Türk Ordusu ile terör örgütü PKK'yı aynı çuvalın içine koyup tarihin çöplüğüne atmayı kafa koymuş olan küresel plana ne güzel bir katkı!

• Uğur Dündar salona koruması ile geldi. Buna ne gerek vardı bilemedim. Koruma Uğur Dündar'ı mahkeme salonunda kimden koruyacaktı acaba?

Dündar, önce binanın dışındaki basın açıklamasına katıldı, sonra duruşma salonuna geldi..Ve gelmesiyle gitmesi bir oldu! Korumasının büyük bir saygıyla altına sürdüğü sandalyede sadece iki saniye oturdu ve daha duruşma başlamadan kalkıp gitti. Böyle büyük bir medya starının endamını bir kez göstermesi yeter de artardı ne de olsa..Mahkeme heyeti herhalde gerekli mesajı almıştır(!)

• İlk söz Hanefi Avcı'ya verildi. Sanıkların bilgisayarına atılan casus virüs konusunda uzun bir sunum yapan Avcı, bilinmedik bir şey söylememekle birlikte epey derli toplu bir teknik itirazı mahkeme kayıtlarına geçirmiş oldu. Tabii bu uzun sunum, duruşmanın öğleye kadar olan bölümünü de ister istemez bloke etti.

• On dakikalık bir aradan sonra Soner Yalçın'a söz verildi. Özellikle Soner Yalçın'ın konuşmaları ortaya şöyle bir manzara çıkarıyor:

Sanıklar, sanık yakınları, medyada sık sık boy gösteren avukatlar, destekçi gazeteciler vs. Odatv davasında, Ergenekon ve Balyoz gibi diğer davalarda başarılamayan bir şeyin başarıldığına inanıyorlar.

Yani şuna inanıyorlar: Yıllardır sürdürülen bu düzmece davalar zinciri, Odatv davası ile çökertilmiştir. Bu davanın bütün delilleri çürütülmüş, iddianame bir paçavra haline getirilerek hazırlayıcılarının önüne atılmıştır. Bu davalar zinciri, Odatv sanıklarının korkusuzluğu ve cevvalliği sayesinde sürdürülemez hâle gelmiştir...

Nitekim, bu düşüncenin verdiği özgüvenle sanığından avukatına, sanık yakından destekçisine herkes koridorlarda biraz çalımlı yürüyor. Önemli insanlar olduklarını ve gidişatın kaderini değiştirdiklerine inanıyorlar..

Odatv davasında "delil" adı altında sunulan bütün saçmalıkların çürütüldüğü doğrudur. Yanlış olan ise bunun ilk kez yapıldığıdır.

28 Ekim 2008 tarihinde yapılan ilk Ergenekon duruşmasından beri binlerce iddia ve "delil" çürütüldü oysa. "Bu dava çökmüştür" lafını ilk kez 1. Ergegekon davasının bir numaralı sanığı Oktay Yıldırım'dan, Behiç'i ziyarete gittiğim Tekirdağ cezaevinde duyduğumu hatırlıyorum. Hem de daha duruşmalar başlamadan, Ağustos 2008 gibi bir tarihte...

"Bu dava çökmüştür" cümlesini daha sonra binlerce kez duyduk. Yaklaşık iki yüz kez Doğu Perinçek ve diğer İşçi Parti'li sanıklar, yüz kez kadar Kemal Kerinçsiz, yüzlerce kez Tuncay Özkan, yine yüzlerce kez Mustafa Balbay, Serdar Öztürk, Hasan Atilla Uğur, Çetin Doğan ve adını sayamayacağım çok sayıda sanık ve avukat tarafından "çökertildi" bu dava. Gelin görün ki herkes Amerika'yı yeniden keşfediyor.

Odatv'nin farkı, "davayı çökertmesi" değil, medyanın kimbilir hangi nedenle bu davaya sahip çıkma kararı almış olmasıdır.

• Soner Yalçın tutuklanır tutuklanmaz yazılarına son verenler, şimdi Soner Yalçın'dan şehvetle bir "kahraman" yaratmaya çalışıyorlar.


Bu tarafın ise bu iki yüzlü tavrı sorgulamak gibi bir niyeti hiç yok. Al gülüm, ver gülüm gidiyorlar. Ve sanırım "kahraman yaratmak" konusunda alttan alta başarılı bir süreç de yürütülüyor. Amerikan Büyükelçisinin Odatv'yi , ABD'ye casusluk yapmış bir gazetecinin (Bkz. Kathy Marton) anısına verilen resepsiyona davet etmesi hiç de sıradan bir olay olarak görülmemeli. Herkes dersini iyi çalışıyor ve rolünü hakkıyla oynuyor sadece.

"PKK'lılar, KCK davası tutukluları açlık grevi yaptılar, Kürtçe savunma hakkı elde ettiler ve dil sorunlarını çözdüler fakat, bizim de dil problemimiz var"...

Soner Yalçın konuşmasına böyle başladı...

Bu, KCK'ya ve açlık grevlerine selam çakmaktır bence ve duruşmanın en önemli olayıdır. Evet, Soner Yalçın bu girizgâhla, örtük bir "devrimci jargon" içerisinde "KCK'ya bin selam" demiştir.

Konuşmasını, "Hukuk fakülteleri sosyal bilimlere bağlanmalı" gibi entellektüelce önermeler, "Disiplinlerarası farklılaşma" gibi janjanlı kavramlarla bezese de nirengi noktası, açlık grevindekilere gönderilen bu müphem dayanışma mesajıdır.

Demek ki neymiş?

Haklı davasında dirayet göstermeyi bilen insanlar, haklarını söke söke alırlarmış..

Eh, "anadilde savunma hakkı" elde edildiğine göre, sırada açlık grevlerinin diğer talebi "Öcalan'a tecritin kaldırılması" var demektir. Süreç Öcalan'ın serbest bırakılmasına uzadığında Soner Yalçın'ın da bir kahraman olarak "özgürlüğüne" kavuşacağına biz zaten eminiz..

*Yalçın'ın şiddetle karşı çıktığı konulardan birisi de Odatv davasının Ergenekon ile birleştirilmesiydi.

Tahliye olasılığı ve umudu yüksek bir insanın daha karmaşık bir sürecin içine sürüklenmeye itiraz etmesini anlarız da, mesele sadece bu değil gibi...

"Odatv davasını kapatın, siz sağ biz selamet" pazarlığını yürütenler var sanki.

Yalçın'ın

"Başta Avrupa ve Amerika olmak üzere bütün dünyanın gözü bu davanın üzerinde"

buyurmasına ne demeli?

Avrupa ve Amerika, Ergenekon ve Balyoz'dan esirgediği bu ilgiyi Odatv'den neden esirgemiyor acaba?

Sonra böyle bir cümlenin mahkeme heyetine "Avrupa'dan, Amerika'dan emir alacak değiliz!" şeklinde "milli" ve de "haysiyetli" bir tepki gösterme imkânı vermekten başka ne faydası var?

Dua edelim ki dava hakimi Mehmet Ekinci, yurtdışında bir seminerde olduğu için yerine inisiyatifi zayıf, genç bir hakim vekalet ediyordu.

Yalçın,

"Avrupa ve ABD'nin gözü bu davanın üzerinde"

diyerek, "milli insanların" yargılandığı iddiasına sahip bir davaya neden gölge düşürdü acaba?

Mahkemeye nasıl bir mesaj vermeye çalıştı?

Solculuktan gelme bir "enternasyonal dayanışma" heyecanından olabilir mi sadece?

"Bizi neden Ergenekon çuvalına atıyorsunuz" diye de haklı biçimde haykırdı Yalçın.

.Bilsek...ah bir bilsek sizi, bizi, İlker Başbuğ'u, "Osman'ım"ı, Fatma Cengiz'i, Nurseli İdiz'i neden "aynı çuvalın" içine attıklarını...

• Sonuç itibarıyla, Soner Yalçın'ın sevenleri "bu kez de tahliye olamadı" diye fazla üzülmesinler. Odatv'den yatmak, bankaya yüksek faizle yatırılmış menkûl değerindedir ne de olsa..


Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN), 17 Kasım 2012
Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x