
Cumhurbaşkanı Gül, Sivas katliamının, “hadise” başlığıyla yeniden soruşturulmasını istedi. Baştan belirteyim ki; Bu girişim kesinlikle yeni bir “aklama” girişimi! AKP’nin, Erdoğan’ın ve son olarak Gül’ün de niyeti Madımak katliamı nezdinde “siyasal İslamı aklamak! Sivas sanıklarını savunanların neredeyse tamamının bugün AKP’de ve devlette önemli görevlere gelmesi, katillerle ilgili zamanaşımı kararından sonra Erdoğan’ın “hayırlı olsun” temennisi, Akit Gazetesi’nin “mezarlar açılsın, yeni otopsi yapılsın” kampanyası ve 19 yıldır katliamın asıl mağdurlarının sesini bir türlü duymayan Gül’ün BBP’li Belediye Başkanı öncülüğündeki 114 derneğin sesini hemen duyması ve “Devlet Denetleme Kurulu”na talimat vermesi bunu gösteriyor…
* * *
1993 yılında ilçeler hariç Sivas şehir merkezinde yaklaşık 240 bin kişi yaşıyormuş. (1990 sayımına göre 221.512 kişi) Polis kayıtlarına göre, merkezde yaşayan bu 240 bin kişinin tam 15 bini (yazı ile on beş bin kişi) Madımak Oteli’nin önündeki gösteriye katılmış. Yani bu, şu anlama geliyor: Madımak Oteli içindekilerle birlikte yakıldığında, çocuklar, kadınlar ve Aleviler bu sayıdan düşüldükten sonra en kötümser rakamla Sivas merkezde yaşayan her 10 Sivaslı’dan biri bu yakma eylemine ortak olmuştur! Ama bizzat yakarak ama gösteriye katılarak ama alkışlayarak…
İşin doğrusu bu gerçeği görmek için uzun araştırmalara gerek yok. Televizyonlarda onlarca kez gösterilmiş, birçok belgeselde yer almış görüntüleri izlemek yeterli. Tekbir sesleri ile “yakın ula yakın” çığlıkları iç içe... Başkaca bir belgeye veya yoruma ihtiyaç yok. Görüntüleri izleyince gerçek bütün korkunçluğuyla orta yerde duruyor: Tam bir vahşet!
1993’de Demirel ve Çiller’den başlayarak, Erdoğan’a ve Abdullah Gül’e kadar bu ülkenin bütün yöneticileri bunu biliyor mu? Evet, tereddütsüz biliyorlar… Dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’ndan, şimdiki Belediye Başkanı Doğan Ürgüp’e kadar bunu biliyorlar mı? Tereddütsüz; Evet biliyorlar! Ancak, bütün yöneticiler bunu bildiği için, ısrarla gerçeklerle yüzleşmekten kaçıyorlar.
Erdoğan’la bazı söylem farkları ortaya çıktığı için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e başka misyonlar biçilmeye çalışılsa da Gül de bu gerçekten kaçtığı için insanlık tarihinde “katliam” olarak yerini almış bir büyük katliama bilinçli olarak “hadise” ya da “olay” demeyi tercih ediyor! Ancak, katliama “katliam” diyememek yalnızca Gül’e özgü bir durum değil. Bu ülkenin bütün yöneticileri, bürokratları da aynı şeyi yapıyor. Sivas Belediye Başkanı da Sivaslıların önemli bir bölümü de… Çünkü bu ülke “katliamlara bile katliam diyemeyenler topluluğu” gibi bir ruh haline sahip. Bütün güzellikleri kendine, bütün kötülükleri başkasına yazıyor. O yüzden hiçbir siyasi cinayet aydınlanmıyor, o yüzden resmi tarihte “biz” hep muhteşem oluyoruz!
Böyle olunca kendi yalanımıza kendimiz de inanıyoruz. Sivas’ı “bin yıllık kültürün temsilcisi, insan sevgisinin temsilcisi bir memleket” olarak tarif eden Belediye Başkanı için 3-4 Eylül 1978’de Ali Baba Mahallesi’nde yaşan saldırılar da, 2 Temmuz 1993 katliamı da “dış güçlerin” işi. Hadi “bin yıllık kardeşlik” edebiyatını, “kız aldık, kız verdik, etle tırnak gibiyiz” yalanlarını tartışmayalım ama nereye kadar?
Kuşkusuz katliamlarda “dış güçlerin” parmağı mutlaka var, ancak Maraş’ta, Malatya’da, Sivas’ta katliamları bizzat yapanların tereddütsüz “iç güçler” olduğu da fotoğraf karelerinde, televizyon ekranlarında çok net değil mi?
Evet, “dış güçler” hep vardı, bu ülkede solcular iktidar olamadığı sürece de hep olacak ancak bu gerçeği öne sürerek koca bir kentin günahını da kimse bunun arkasına saklayamaz. 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli önünde toplanarak oteli yakanlar arasında ya da “yakın ula yakın” diye alkışlarla ve tekbirle teşvik edenler arasında her 10 Sivaslı’dan birinin olduğunu kimse artık saklamamalı. Bu gerçekle yüzleşmek ve öncelikle orada katledilenlerin ailelerinden “özür dilemek” yeni bir yargı sürecini ve dolayısıyla katliam üzerindeki bütün soru işaretlerinin de bir bir çözülmesini beraberinde getirir.
Gerçeklerden kaçarak ve katliamlara da “hadise” diyerek ancak katiller aklanır. Lafı evirip çevirmeye gerek yok: Sivas’la ilgili gerçek bir soruşturma ve yargılama için, Demirel’den Çiller’e, Gazioğlu’ndan bütün SHP’li bakanlara kadar herkes sorgulanmalıdır. Ancak bu sorgunun bir yanında mutlaka Sivas katliam davasının müdahil avukatları, Alevi kuruluşları ve Madımak’ta çocukları yakılan aileler olmalıdır!
Necdet SARAÇ, 3 Aralık 2012