Sahipleri Yiğit Bulut'u Yeniden Sahaya Sürdü

Bir zamanlar muhalifken 180 derece dönerek padişah yalakalığına başlayan Sümbül Ağa'lardan Yiğit Bulut "4 ay 7 gün" sonra yeniden ekranlarda peydah oldu.

"4 ay 7 gün" diye özellikle vurguluyoruz çünkü dün, AKP gemisinin en çığırtkan miçosu Sevilay Yükselir , sevindirik surat ifadesi ile, sanki beklenen mesihi karşısında bulmuş gibi tekrarlayıp durdu bu süreyi, Yiğit Bulut'a karşı. Kavuşmuş ülke yiğidine, Sevilay pür neşe.

Borsanın iki boyutlu grafikleri üzerinden ezberlediği kalıplarla jeo-politiğin dört boyutlu dünyasında stratejistliğe soyunan; önceleri AKP'ye cephe alan fakat gerekli nemalandırmalar sonrası padişahın etek boyunda yerini alan Yiğit Bulut, dün gece uzun bir aradan sonra ekranlarda yeniden peydahlandı.

Tabi ki, yeni vesayetin en nitelikli propaganda kanallarından Beyaz TV seçilmişti bu yeniden sahne alış için.

Muhalif günlerinde küresel elitleri AKP ile bağlantılı okuyan Yiğit Bulut; bu sefer AKP'yi müesses nizamı yıkan güç olarak okuyan muhteşem analizlerini sıraladı. Analizlerinin bir kıymeti yok. Dilinin ucundaki onca laf zincirinin diğer ucunu kimin tuttuğunun önemi var.

Yiğit Bulut'un yeniden sahaya sürülmesinin bir anlamı var.

Bir kere; yeni vesayetin devlet-i derunlarında çok fazla kullanılmaktan kaynaklanan bir yorgunluk, yıpranmışlık söz konusu.

Rasim Ozan ve Mehmet Baransu su kaynatmaya başladı. Bu veled-i derunları daha oturaklı görüntüye sahip tipolojilerle takviye etmek şart.

ABD'de formasyon verildikten sonra sahaya sürülen Faruk Mercan'dan sonra...

Sahnede, "4 ay 7 gün" nadasa bırakılmasına müteakip Yiğit Bulut tekrar karşımızda.

O kadar laf kalabalığı arasında verdiği mesajlar sahiplerinin niyetini de ortaya koyuyor...

Türkiye'nin tıkanmışlığını aşmanın panzehiri Başkanlık sistemi imiş...

Ve sıra "Finansal Ergenekon"da imiş.

Onca beylik lafın arasında somut olarak adres gösterdiği ise sadece iki yer var...

Oyak ve İş Bankası...

OYAK, rahatlıkla SGK'ya devredilebilirmiş, ne gerek varmış...

İş Bankası rahatlıkla kamuya devredilebilirmiş; bir partinin bankası olması ne demekmiş, Atatürk'te bugün yaşasa İş Bankası'nı kamuya devredermiş.

Entellektüel dürüstlükle bir ilişkisi kalmadığı için, onca "Finansal Ergenekon" lafı edip, 28 Şubat sürecinde %1200'lere varan faizlerden söz edip lafı Akbank gibi bankalara getiremiyor...

Namusla bir hukuku kalmadığı için; partilerin bankası mı olurmuş deyip, AKP'nin Vakıfbank'tan kullandırdığı kredi ile damadını medya sahibi yapmasına ucundan bile dokundurmuyor.

Basıyor yalanı...

Tayyip Erdoğan, müesses nizama karşı savaşıyormuş.

Hani şu küresel musevi lobisinden tutun da, İshak Alaton'a kadar onlarca müessesin takdirine mazhar olan Tayyip Erdoğan.

Bir de kendince slogan bulmuş garip...

"Yeteri kadar dindar, yeteri kadar kindar"mış.

80'leden kalma jöleli saçları ve 2010'ların fırlama baba zengini "İslamcı" genç sakalı ile altı kaval üstü şişhane bir görüntü sergiliyor.

Cumhurbaşkanlı seçimi yaklaşırken, Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan savaşında bir piyon daha satranç tahtasında yerini alıyor.

---

Açık İstihbarat, 9 Mayıs 2012