
Geçtiğimiz günlerde Şırnak’ta meydana gelen elim kaza ve kazada hayatını kaybedenlerle ilgili pek çok şey yazıldı çizildi. Ben de sosyal medya aracılığıyla kısa yorumlarda bulundum. Şehit olanlardan Aydoğan Aydın Paşa’yı gıyabında tanıyordum. Songül Yarbay hariç, hiçbirini öncesinden tanıma imkânım olmadı. Hepsine rahmet diliyorum.
Ama öncesinde tanıdığımız için Songül’den bahsetmemek, ona ayrı bir parantez açmamak, onun mücadele dolu hayatını, yaşadığı ıstırapları, kumpasları anlatmamak olmazdı.
Onu ilk defa 2003 yılında bir kurs için gittiğim Ankara’da, Jandarma Okullar Komutanlığı’nın bulunduğu Beytepe’de tanıdım.
Bir gün ders arası çıktığımız koridordaki pencerenin yanında arkadaşlarla çay içiyorduk. Yanımızda orada görevli personel de vardı. Tam bu sırada dışarıdan gelen sert bir komut sesiyle herkes irkildi. Hepimiz pencereden sesin geldiği yere doğru baktık.
"İNANILMAZ DİRAYETLİ BİR SUBAY"
Boylu poslu bayan bir üsteğmendi komutun sahibi. Oldukça mağrur duruyordu bayan astsubay bölüğünün başında. “Kim bu yahu?” dedim orada görev yapan arkadaşa. “Songül Üsteğmen” dedi. “Vallahi erkeklerden daha iyi asker. İnanılmaz dirayetli bir subay. Herkesin gözüne baktığı bir personel.”
İlk orada tanıdım Songül’ü. Sonra tanıştık. Hikâyesini öğrendik.
Malatyalı Alevi Türkmen bir ailenin beşinci ve son çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Annesi onun için Songül koymuştu ismini. Çok küçük yaşta kaybetmişti babasını. Annesi, hem baba, hem ana oldu ona. Her şey bir yana, anası bir yanaydı. Sonra büyüdü Songül, 1993 yılında liseyi bitirdi. Erkek gibi kız diyorlardı tanıyanlar. Ayağına bastırmazdı hiç. Erkekler bile çekinirdi duruşundan.
Asker olmak istiyordu. Liseyi bitirdiği yıl Harbiye sınavlarına girdi. Fetullahçı çetenin henüz tamamen sistemi, dolayısıyla sınavları kontrol edemediği yıllardı. Kazandı. Nasıl da sevinmişti. Harbiyeli olmuştu artık. Harbiye’de bayan olarak çok azdılar. Bu nedenle gözler daha fazla üzerlerindeydi.
Ve ilklerdendiler…
Harbiye, ilk defa bir yıl önce açmıştı kapılarını bayanlara ve çok az sayıda subay adayı alınmıştı.

Toplum algısı, askerliğin “erkeklere has” bir meslek olduğu şeklinde yerleşmiştir. Bu sadece ülkemizde değil dünyada da böyledir. Bakılırsa görülecektir ki bayan bir komutana batı ülkelerinin ordularında da pek rastlanılmaz. Bayan askerler, muharip sınıflardan ziyade, daha çok yardımcı dediğimiz personel, ikmal, öğretmen vb. sınıflarda görevlendirilirler.
Ancak, Songül hiç aldırmaz tüm bu zorluklara. O algıları parçalar atar Harbiye’de. Bayanların da Harbiye’de başarıyla okuyabileceğini, sadece teorik derslerde değil askeri eğitimde de, sporda da başarılı olabileceklerini, Harbiyeli Songül’ün şahsında bütün herkes görür. Songül, sadece bayan arkadaşlarının en iyisi değil, bütün Harbiyelilerin en iyilerinden biridir.
En başarılı Harbiyelilerin görevlendirildiği Öğrenci Tabur Komutanlığı da yapar.
Haliyle bu da bir ilktir.
1997 yılında jandarma teğmen olarak mezun olur Harbiye’den. Coşku doludur. Önce Piyade Okulu, sonra Jandarma Okulunu da iyi derecelerle bitirir.
Erkeklerin bile gitmekten çekindiği, gidenlerden bir kısmının başaramadığı, yoğun bir fiziksel güç ve yetenek isteyen komando kursunu da erkek arkadaşlarından geri kalmadan başarıyla bitirir.
Bu kursu başaran ilk bayan subaydır.
Subaylık kariyerinde öyle başarılı bir grafik çizmektedir ki, çoğu erkek subayların bile gitmekten imtina ettiği bir komutanlık görevine, İlçe Jandarma Komutanlığına atanır. Artık herkes Songül’den bahsetmektedir Jandarma teşkilatında.
Bu da bir ilktir. Sadece jandarma tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetler tarihinde değil Cumhuriyet tarihinde de bir ilktir bu da.
İlklerin adıdır Songül. Sonra rütbesi yükselir. Onun bu başarısı çevreden kıskananların şimşeklerini de üzerine çekmektedir.
Bir de artık giderek ağırlıklarını hissettiren Fetullahçı çetenin de dikkatini ve tepkisini çekmeye başlamıştır. Çünkü Songül, tipik bir Atatürk sevdalısıdır. Çok arkadaşı vardır. Hatırı sayılır bir çevresi bulunmaktadır. Sanırım bunun da etkisiyle Fetullahçı çeteyi o yıllarda, bizden bile daha iyi tanımaktadır. Ve onlara karşı tepkisini açıktan vermektedir.
Artık Fetullahçı çetenin TSK’da hâkimiyetini yoğunlaştırdığı, kendilerinden olmayan, kendileri için tehlike olarak gördükleri, önü kesilmesi gereken bizim gibi askerleri kumpaslarla zindanlara doldurdukları zamanlardır.
SONGÜL'Ü SAF DIŞI BIRAKMAK İÇİN DÜĞMEYE BASARLAR
Fetullahçı çete için artık Songül de bir hedeftir.
Bu arada Songül, Jandarma Genel Komutanlığı Harekât Başkanlığı’na şube müdürü olarak atanır.
Bu da bir ilktir.
Aile İçi Şiddetle Mücadele Şube Müdürü olmuştur. Rütbesi ise artık binbaşıdır. O kadar çalışkandır ki. Hemen göze batmaktadır. Amiri bir tuğgeneraldir. O da, Fetullahçı çetenin hedefinde, elemine edilmesi gereken biridir.
Fetullahçı çetenin en iyi yaptığı iştir kumpas. Kumpas hedefinde bir erkek ve bir bayan varsa onlar için keyifli bir durum söz konusu olur.
İkisini de tek kumpasla saf dışı bırakmak için düğmeye basarlar…
"EMEKLİ OL" DENİLSE DE DİRENDİ, MÜCADELE ETTİ
2013 yılının Ekim ayı idi. Balyoz Davası Yargıtay’da sona ermişti. Fetullahçı çetenin hedefindeki bütün askerlere ceza yağdırmıştı çetenin Yargıtay’daki uzantıları.
Aynı günlerde komutanlığa iğrenç iftiralarla dolu imzasız bir mektup gelmişti. Hemen arkasından da içinde ses kaydı bulunan bir cd gönderildi. Fetullahçı çetenin çok iyi yaptığı şeydi bunlar.
İlginç olan, konuşmalar, sadece Jandarma Gn. K. lığı MEBS (Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri) Başkanlığı tarafından takip edilebilecek olan dâhili hatlardan alınmıştı.
MEBS Başkanlığı İzmir Askeri Casusluk Davasıyla çökertilmiş, Fetullahçı çeteye karşı duruşu olan birçok subay tutuklanmış, burası da çetenin eline geçmişti. Dolayısıyla konuşmanın alındığı yer ancak burası olabilirdi.
Cd’deki sesler, değişik zamanlarda geçen konuşmalardan alınan kelimeler birleştirilerek montajla elde edilmişti. Bu durum analiz yapmadan dahi anlaşılabilecek kadar açıktı. Ama kimse bakmadı bile buna. Aç kurtlar gibi saldırıldı hem generalin, hem Songül’ün üzerine.
General olan, yıllarca hizmet verdiği teşkilatının isimsiz bir mektup ve montaj olduğu açık bir ses kaydı üzerinden kendisini sorguya çekmesine tepki gösterdi ve emekliliğini istedi. Hemen kabul edildi.
Ama Songül direndi. “Emekli ol!” dediler. O, “Hayır olmayacağım. Ben masumum. Bu çok açık bir kumpas. Bu leke üzerimde tutmaz. Ses analizine gönderin bu CD’yi. Haklı olduğum görülecek” dedi.
Ama omuzlarında yıldızı bol olanlar gücü görmüşlerdi. Onlar da bunun Fetullahçı çete operasyonu olduğunu biliyorlardı. Adeta teslim olmuşlardı çetenin iradesine.
Astlarıydı, kızlarıydı Songül. Bir cellat acımasızlığıyla saldırdılar Songül’e. Çaresizdi, yalnızdı, arkasızdı Songül. Kedinin pençesine düşmüş serçe gibiydi. Ama dirençli, mücadeleci bir serçe. Kedinin pençesine hemen teslim olmayacak bir serçe.
DÖNEMİN KURMAY BAŞKANI İŞİ TEHDİDE KADAR VARDIRIR
Dönemin kurmay başkanı korgeneral ve halen görevini sürdüren adli müşavir kendisini çağırdılar. Son kez gönüllü olarak ayrılmasını istediler. Yoksa kendisi için iyi olmayacağını ifade ettiler. “Ben masumum komutanım” dedi Songül. “Yapmayın, siz benim komutanımsınız. Benim hukukumu korumak zorundasınız.”
Ancak değişen bir şey olmaz. Songül’ün avukatına söylediğine göre, tehdide kadar vardırırlar işi.
Ancak karşılarında Songül vardır. Yine “Hayır” der yüreklice, “Masumum sonuna kadar hakkımı arayacağım.”
Kimse böyle çetin cevizle karşılaşacağını zannetmemektedir. Hemen kendisini tehdit ettikleri, bu anlamda taciz ettikleri gerekçesiyle teşkilatın iki numaralı adamı ile adli müşaviri mahkemeye verir.
Mahkemeden çıkan karar da tarihte ilktir. Songül’ü tehdit eden iki personele de ona yaklaşmama kararı vermiştir mahkeme.
Karar gereği; onlarla aynı binada çalışan Songül, orada bulunduğu sürece binaya girmemeleri gerekmektedir. Düşünün, teşkilatın iki numarası teşkilatın yönetildiği binaya giremeyecektir. Ortalık karışır. Nasıl bir çetin cevizle karşılaştıklarını daha yeni yeni anlamaktadırlar. Hemen kararın kaldırılması için mahkemeye müracaat ederler.
Bu arada bir başka korgeneral başkanlığında 3 kişilik bir soruşturma heyeti kurulur. Heyet aslında hiçbir şeyi soruşturmaz. Sesleri de analize göndermez. Ve Songül’ü, imzasız bir mektup ve analize gönderilmeyen ses CD’si ile ordudan atarlar.
Tarih 3 Şubat 2014’dür.
ÜZÜLMESİNLER DİYE AİLESİNE BİLE HABER VERMEZ
Sokağa atılan çocuk gibidir Songül. Fetullahçı çete, istediğini yapmıştır. Biraz kıyıda köşede parası vardır. O parayla geçinmeye çalışır. Fakat teslim olmamaya karar vermiştir bir kere. Bir şekilde mücadele edecektir. Vahşi kedinin pençesine karşı koyacaktır.
Bu arada olanlardan üzülmesinler diye ailesine dahi haber vermez. Önceden tanımadığı bir iki avukat bulur. Onlar da önceden biriktirdiği birkaç kuruşunu kaparlar. Artık ahlakın, kötülüğün zirve yaptığı zamanlardır. Hiçbir şeyden yılmaz Songül, benim de avukatım olan Ziya Kara’yı bulur. Her şeyi ona anlatır.
O da kendi kızı gibi ilgilenir ve onunla ilgili gerekli davaları açar. Fakat İstanbul’dan geliş gidişler zor olduğu için Songül’ü Balyoz Davasının en yürekli avukatlarından Şule Nazlıoğlu Erol’a yönlendirir. Şule Hanımın yanında Balyoz’dan 3 yıl içeride kalmış bir avukat daha vardır; emekli Albay Mustafa Yuvanç.
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar misali dört elle sarılırlar Songül’ün davasına. AYİM’e (Askeri Yüksek İdari Mahkemesi) dava açarlar. Sonra İçişleri Teftiş Kurulu devreye sokulur. Dosyayı sunarlar. Teftiş Kurulu, yapılan işlemin tamamen hukuksuz olduğu, Songül’ün göreve iade edilmesi gerektiği kararını içeren bir rapor hazırlar ve Jandarma Genel Komutanlığına gönderir.
Şubat 2015’tir. Songül’ün atıldıktan bir yıl sonra ilk defa böylesi olumlu bir gelişme olmuştur.
Bu tür yol takibi de bir ilktir.
İşler tersine dönmeye başlamıştır. Ama yine de o kadar kolay olmayacaktır her şey. Çünkü Fetullahçı çetenin istemediği hiçbir şeyin olmadığı zamanlardır.
AYLARCA SÜREN OYALAMA
AYİM’e söz konusu raporu vererek geri iade kararının olumlu çıkmasını sağlamak isteyen avukatlar, Genel Komutanlığına müracaat ederler. Ama karşılarında bir duvar bulurlar. Özellikle Adli Müşavir ve dönemin Genel Sekreteri bir kurmay albay direnç göstererek, raporu vermemek için her yöntemi, oyalama taktiğini kullanırlar. Bu arada Songül maddi ve manevi olarak yıpranmaktadır.
Bu oyalama 7 ay sürer.
Avukatlar, raporu bütün girişimlerine rağmen alamayınca, bu sefer Başbakanlık Bilgi Edinme Yüksek Kurulu’na müracaat ederler. Haklı bulunurlar. Jandarmaya yazı yazarlar. Raporu ancak böyle alabilirler. Söz konusu raporu hemen AYİM’e verirler.
AYİM’de, karar 3’e 2 Songül’ün lehine çıkar. Bunca açık delile rağmen aleyhe oy kullananlar AYİM’in yapısı gereği kürsüye çıkan iki kurmay albaydır.
Tarih 6 Ekim 2015’i göstermektedir.
Ama Fetullahçı çete artık öylesine her yerdedir ki. Alınan bu kararın tebliği bile 2 ay sonra yani 2 Aralık 2015’te yapılabilmiştir. Mümkün olduğunca oyalama yoluna gidilmektedir. Meğer ne kadar öfkelenmişlerdir Songül’e!
Tebliğden en geç 2 ay sonra göreve başlatılması gerekmektedir. Ama günler geçer Songül göreve başlatılmaz. Direnç hukuk dışı bir biçimde devam etmektedir. Bu da Songül’ü her geçen gün maddi manevi biraz daha yıpratmaktadır.
Avukatlar, çok sert bir dilekçe yazarlar J. Gn K.lığına. Bunun sonuçlarının yetkililerce ağır olacağı belirtilir. Bu arada Jandarma Genel Komutanlığında göreceli de olsa Fetullahçı çetenin yapısı biraz kırılmış, özellikle isimli davalarda yargılanmış, cezaevine girmiş bir kısım subay daire başkanlıklarına getirilmişlerdir. Onların da yardımıyla direnç nihayet Şubat 2016’da kırılır ve Songül rütbesine kavuşur.
Böylesi bir mücadele hem de böylesi bir çeteye karşı, herhalde bu da bir ilktir.
Songül, ilkleri gerçekleştirmeye devam etmektedir.
"O ÜNİFORMAYI ÖYLE ÇOK SEVİYORUM Kİ"
Tam iki yıl sonra mesleğine, çok sevdiği üniformasına kavuşmuş, hem de bunu FETÖ’nün hukuk tanımaz militanları ve onların yardakçılarına karşı sağlamıştır.
Ancak mesleğe döner dönmez şarka tayini çıkarırlar. Üçüncü şark görevine gidecektir. Hem de daha önce görev yaptığı Şırnak’a. Tümen Karargâhına atanmıştır. Hala burnunu sürtmeye çalışmaktadırlar.
Yeni rütbesini avukat Şule Hanımın bürosunda takmıştır. “Gitme kızım” der Şule Hanım, “Belli ki bunlar seni cezalandırmak için oraya gönderiyorlar. Sen zeki kızsın. Emekli ol, hukuk oku, gel burada hukuksuzluklara karşı beraber mücadele edelim.”
“Sağol Şule abla” der Songül, “O üniformayı öyle seviyorum ki, neresi olursa olsun giderim. Hem Şırnak bildiğim bir yer, gideceğim.”
SONGÜL KISA AMA ONURLU BİR HAYAT SÜRDÜ
Bu sene tayinlerde artık yarbay rütbesi taşıyan Songül, bir ilki daha gerçekleştirerek, İl Jandarma Komutanlığında Asayiş Şube Müdürlüğü gibi o komutanlığın en önemli görevlerinden birine atanmıştı. Henüz oradaki görevine başlamamıştı ki...
Ve uğurlu olmayan gün. Mayıs’ın son günü. Komutanı Aydoğan Aydın Paşa ve diğer asker arkadaşlarıyla gittiği Şenoba’dan helikopterle dönerken tellere takılan helikopterin düşmesiyle, Songül soldu. Fetullahçı çetenin yapamadığını teller yapmıştı.
Kısacık ömrüne o kadar ilk sığdırmıştı ki, anacığı bilse bu kadar ilki gerçekleştireceğini, belki de ismini “İlkgül” koyardı. Cenazesinde, “Ben senin yokluğuna nasıl dayanırım kuzum, Songül’üm, ya beni de al, ya sen dön” diye ağıtlar yakıyordu.
Songül, kısa ama onurlu bir hayat sürdü. Ona sadece anacığı değil bütün ülke ağladı.
UTANIYOR MUSUNUZ
Ya siz, ona bu alçakça kumpası kuran Fetullahçı çeteden ziyade, kumpası göre göre kumpasçı çete ile birlikte hareket edip, hiçbir kural tanımadan, merhamet göstermeden, acımadan, hukuksuzca o masuma “cellat şehvetiyle” saldıran "yelkenciler", herkesin kayığına binenler, siz nasıl bir ruh haliyle yaşıyorsunuz şimdi? Utanıyor musunuz?
Fetullahçı çete ile mücadele etmeden, pısarak, korkarak geçirdiğiniz meslek hayatınızı bir savcının iddianamesine hangi saikle olduğu çok anlaşılamayan bir şekilde, “kahraman” olduğunuz yazılarak kahraman olunamayacağını biliyorsunuz. Gerçi kendi yüreğinizi, doğru ifadeyle yüreksizliğinizi en iyi siz biliyorsunuz. Size başka bir şey demeye gerek yok aslında. Aciz yaratıklarsınız. Omuzlarınızda taşıdığınız rütbeler Türk milletinindi. Ama siz onun hakkını vermediniz. Haram olsun her şey size. Allah sizi bildiği gibi yapsın emi! Songül, her gece rüyalarınıza girip uykunuzu kaçırsın olur mu?
HEPSİNİN SONUNU GÖRECEĞİZ
Ya şimdi emekliliğin tadını çıkartan dönemin kurmay başkanı, “Beyaz adam” azıcık sıkılıyor musun, birazcık üzülüyor musun? Utanıyor musun? Kızın var mı senin ha? Kızın olsa böyle mi davranırdın Songül’e? Onu azıcık kızının yerine koyaydın ya. O sana emanet değil miydi? Seni o makamlara getirenlere, korgeneral yapanlara yazıklar olsun! Sana ne desem az gelir çünkü. Anladın değil mi?
Ya hala aynı görevi sürdüren, hukukçu kimliğine danışılan kişi. Ya sen de azıcık sıkılma var mı? Utanma, Allah korkusu filan? Vicdanın ara sıra yokluyor mu seni? Varsa, yoklar… Allah seni de bildiği gibi yapsın tamam mı?
Fetullahçı alçaklara bir şey demeye gerek yok zaten. Songül’e kumpas kuranların, hedef edenlerin, onun aleyhine karar verenlerin hemen hepsi şu an cezaevindeler. Mahkemelerde "hangi tür yalanlara başvururuz"un derdindeler. Hatta onlardan biri FETÖ ile mücadele ettiğini bile söyledi. Yüz olsa "tuh" diyeceğim ama…
Neyse, göreceğiz hepsinin sonunu…
Sana da güle güle Songül yarbayım, güle güle. Oradaki arkadaşlara selam söyle olur mu? Sana ve seninle ebediyete göçen arkadaşlarına saygıyla, minnetle ve dua ile…
Em. Kur. Alb. Mustafa ÖNSEL, 6 Haziran 2017