
Kıymet Nadir BİNDEBİR
O bin kanallı televizyonlarınızda, herkesin birbirini azarlayıp, bağıra çağıra aşağıladığı, moronlaştıran dizileri izlemeyi yılda bir gün bırakın.
Bir 25 Nisan’da açın BBC’yi ya da girin internette Avustralya, Yeni Zelanda haber sitelerine, Çanakkale’de yitirdikleri 8-10 bin askeri nasıl anıyorlar, bir okuyun, videoları bir seyredin.
Milli marşları söylenirken, politikacıları ciğer sızlatan duygusal konuşmalar yaparken, havada yağmur bulutu gibi yoğunlaşan duygusallığı bir gözlemleyin!
Daha dün Hindistan’dan İngiltere’ye,
Endonezya’dan, Vietnam’dan Avustralya’ya
Pakistan’dan Yeni Zelanda’ya göç etmiş Asya’lıların, Batı’nın milli marşlarını gözyaşları içinde nasıl canhıraş söylediklerini gözünüzle görün!
Anzak’ların 25 Nisan anma törenlerini, onların objektifinden izlerken gözünüzden yaş gelmezse para yok!
1915’te Anzak askerlerine su taşımış eşeği bile andılar be! (Bkz. Çavuş Simpson’ın eşeği). Eşeğin bile heykelini dikmişler, minnetle andılar!
Çanakkale’den 20 bin kilometre uzakta, içinde kimsenin yatmadığı, kenarında “Sonsuza kadar unutmayacağız” yazılı mermerlerin önünde Hintlisinin, Çinlisinin gözyaşı dere olup aktı...
Anzak’ların 25 Nisan 1915 zâyiatını anma törenleri her yıl biraz daha ‘askeri’ bir görünüm kazanıyor. Her yıl, o törenlerde ‘ulus bilinci’, ince ince daha bir derine nakşediliyor. Her yıl, sivil halktan katılım daha da genişliyor.
Göçmenler, “Estonya”, “Litvanya”, “Gürcistan” vs. yazılı pankartlarıyla kalabalık gruplar halinde yürüyüş konvoyundalar. Göçmen gittikleri ülkeyle ‘aidiyet bağı’nı bu törenlerde pekiştiriyorlar. Asker-sivil birlikte, ülkeye bağlılık yeminleri ediyorlar.
Bırak gaziyi, muvazzaf askeri, askeriyede bir ay telefon santralına bakmış tombul kız, albayın 15 gün sekreterliğini yapmış sivil memur, askere sattığı fasulyenin taşını ayıklamış çiftçi bile bu törenlerde onurlandırılıyor.
Ölmüş eşek de ‘kahraman’, 25 yaşındaki santralcı da, sekreter de, çiftçi de...
Oysa bizim neo-Osmanlı Türklere göre, Çanakkale’de savaşı günde bir avuç kuru üzüm yiyerek çarpışan Türk askeri kazanmadı. Hayaletler kazandı o savaşı.
Bir “Namazgâh” var değer verip ziyaret ettikleri. Gidiyolarlar, geliyorlar, varsa yoksa bir Namazgâh tutturdular!
Uzun lafın kısası; Anzaklar 1915’te daha portakalda C vitamini bile olmayan sivillere dahi kahramanlık payeleri verip, askeri törenlerle onurlandırırken, bizim 18 Mart’ta Çanakkale Zaferi törenlerimiz her yıl biraz daha ‘uhrevi-dini’ bir görüntüye bürünüyor.
Elâlem savaştaki eşeğini bile anarken, Nutuk’u suç delili diye iddianamelere koydurtanlar, Çanakkale’de Ata’nın adını bile anmadan konuşuyorlar.
Askerliğini 21 gün yapanların sayısı arttıkça;
-askeri zaferlerimizi küçümseyen, yok sayan, o zaferleri hayaletlerin kazandığına inananların,
-başındaki Alman kumandanlara rağmen inisiyatifi ele alıp Çanakkale’de işgali durduran genç Yarbay Mustafa Kemal’i tanımayanların,
-sokak tabelalarından subayların adını sildirtip, sokaklara PKK’lı teröristlerin adını veren belediyecilerin,
-Yüksek Askeri Şura’nın, irticacı-tarikatçı subayları ordudan ayıklamasına hak vermeyenlerin sayısı da artacak.
Askerliğini 21 gün yapanların sayısı arttıkça;
-Türkiye’nin tarihi ile ‘ulusal bilinç-ulusal birlik’ kavramlarını anlayamamış, içselleştirememiş siyasi yöneticilerin,
-1915’te, savaş koşullarında, aynı ülke içinde başka bir bölgeye ikamete mecbur edilen ihanet gruplarına soykırım uygulandığını iddia eden ahmakların,
-Amerika’nın “Bilgi Köşesi” (American Corner) adı altında açtığı casus yuvalarının neye-kime hizmet ettiğini anlamayanların sayısı da artacak.
Askerliğini 21 gün yapanların sayısı arttıkça, bu vatanla akli bağlarını kopartmış Türklerin sayısı da artacak.
Soner Yalçın “TSK halktan uzaklaştırılmaya çalışıyor” yazmış. Doğrudur!
Batı, törenlerle, sembollerle sivil halkı askerine yakınlaştırırken, Türkiye’de ‘bedelli askerlik’, ‘darbe’ vs. tartışmalarıyla TSK halktan kopartılmaya çalışılıyor.
“Bedelli” olacakmış-olmayacakmış, olsunmuş!
Bedeli olur! Türk Ordusu’nu zayıflatmanın bir ‘bedeli’ olur elbet de, bu bedelin ne olacağını anlamak için Irak’a Afganistan’a bakmak yeterlidir.
Amerikan askeri, Irak’ta kullandığı petrolün yüzde 80’ini klima cihazlarını çalıştıran jeneratörlere döküyor. İşgalci, işgal ettiği ülkenin kaynaklarını kullanmadan nefes bile alamaz.
Ülke kaynaklarını, topraklarını, limanlarını yabancılara teslim edenler, savaşta su taşımış çavuş eşeği kadar bile saygıya mazhar değillerdir.
Askerliğini 21 gün yapanların sayısı arttıkça;
-Makam masasına oturtulmuş çocuklara; “Yetki sende olunca ister asar, ister kesersin” diyebilen,
-Aslında sadece ‘maaşlı bir kamu görevlisi’ olduğunu sekiz senede idrak edememiş,
-Nereden edindiği belirsiz paracıklarına tapınır, habire emlak portfolyosunu genişletirken diğer insanlarla ‘eşit’ bir fâni olduğunu unutan VIP megalomanların sayısı da artacak.
Sallana sallana Kuran hafızlamaktan zihnine hoşluk gelmiş tarikat tosuncukları ya 21 gün askerlik yapacak ya da hiç yapmayacak. Zamanı geldiğinde onların vantilatöre doğru saçtıkları bokun bedelini kanımızla, canımızla biz ödeyeceğiz.
Bedelli çıksın! 18 Mart’ta Çanakkale zaferini anmak, hatta 29 Ekim’i kutlamak da yasaklansın!
Asker üniformalarını da terzi Cemil dizayn etsin!
AK-Koyunlar Beyliği hükümdarının sarığının altında tezgahın bini bi para da, Polonya Devlet Başkanı’nın uçağını yere çakan da bu kontrolsuz “VIP sendromu.” Unutulmasın!
“İffetimiz zedeleniyor” diye iç çamaşırı satan dükkânın camını taşlayıp da, çocuk yaşta kızlara 100’lü gruplar halinde tecavüzü “Adımız kötüye çıkmasın” diye saklayan gürûha güvenilip Türk halkıyla TSK’nın arasına girmeye çalışılıyorsa, yerin göğün Uluğ Tengrisi akıl fikir ihsan eylesin.
Amen! Eymen! Amenofis!
kiymetnadirbindebir@gmail.com
Bağımsız Gündem, 25 Nisan 2010