Tanrı Athena'nın Kalkanı

Sevgili okurlar görüyor musunuz bayram sonrası gündemimiz hem nasıl dolu hem de nasıl hızla değişiyor. Gerçi sizden olaylara yetişmenizi, hatta "Ülkemiz nerelere götürülmek isteniyor?" diye düşünmenizi de isteyen yok.

Dışişleri Bakanımızın "İsrail ile diplomatik ilişkilerimiz 2 inci katip düzeyine indirilmiştir" ile başlayan ve İsrail’e karşı bir dizi yaptırım içeren ve "Artık bedel ödemelerinin vakti geldi" diyen açıklamalarının anlamı nedir? Samimi olmak gerekirse bunlar içi dolu olmayan, ayağı yere basmayan, gündemi değiştirmeye çalışan ve iç kamuoyuna yönelik gaz alıcı faaliyetlerdir.

Esasında AKP hükümeti İsrail’in Mavi Marmara olayında 9 insanımızın öldürülmesi ile ilgili olarak özür dilemeyeceğini kapalı kapılar ardından 9 aydır biliyordu. Son 6 ayda İsrail ile aramızdaki ticaret hacminin yüzde 26 artığını biliyor musunuz? Sanırım bu durumu en iyi "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" sözü anlatmaktadır.

Bu nasıl kandırmacadır, size kim inanır! Hem içinde külhanbeylik de içeren dayılanma yaklaşımları olan yaptırımları dillendireceksiniz, hem de aynı gün İsrail’i İran’a karşı koruyacak Füze Kalkanı sistemi içindeki radarın ülkemizde konuşlandırılacağını açıklayacaksınız. Soruyorum, İran elindeki füzelerle (En uzun menzillisi 2500 Km.) herhangi bir NATO ülkesine tehdit midir? Hayır, menzili yetmez. İran’dan Türkiye’ye bir tehdit bekliyor muyuz? Hayır. Hatta İran’la ortak bir tehdidimiz var. Bu tehdide karşı Iran ile birlik olmalıyız. Eski ama hala güncelliğini koruyan bir stratejik yaklaşım var, "Düşmanımın düşmanı dostumdur" bilir misiniz?

Siz ortak kültürümüzün, tarihimizin bulunduğu ve yüzyıllardır komşu olduğumuz bu ülkeye ve içinde 25 milyon Azeri Türkün bulunduğu bu halka karşı işbirlikçilik ve düşmanlık yapıyorsunuz. Radarın ülkemizde konuşlandırılması çıkarımıza değildir. Bizi İran’ın füzelerine karşı hedef yapmaktadır Niçin? İsrail’i korumak için. Polonya ve Çek Cumhuriyeti istemedi siz baskılara boyun eğdiniz.

Geçen yıl Lizbon’da füze kalkanı tartışmaları sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Başbakanımızı "Biz kediye kedi deriz" diyerek suçlamıştı. Neydi bu suçlamanın altında yatan? Füze kalkanı projesinde tehdit olarak İran’ın adı geçiyordu. Başbakanımız ise buna muhalefet etti. İran’ın tehdit olarak değerlendirmesine itirazı yoktu. Sadece İran adının dokümanda açıkça yazılmasını istemiyordu. Çünkü bunu iç kamuoyuna, özellikle mütedeyyin insanlarımıza anlatması zordu. Demek ki bu sistem İran’a karşı olup İsrail’i korumak amaçlıdır.

Füze kalkanı sisteminin radarı hedef İran olduğuna göre ülkemizin tahmin edebileceğiniz fakat şimdiden adı gizli tutulan bir yerine konulacak. Peki bu radarın verdiği hedef bilgisine hangi silahlarla nereden ateş açılacak biliyor musunuz?

Akdeniz’de ve Karadeniz’de rotasyonel olarak konuşlanacak ABD Deniz kuvvetlerine ait Ticonderoga sınıfı kruvazörlerden ve Arleigh Burke sınıfı muhriplerden atılacak SM-3 (RIM-161 Standart Missile) füzeleri ile İran’dan İsrail’e atılacak balistik füzelerin imhasının yapılması planlanmaktadır.

Bu her iki sınıf gemilerin en önemli özelliği balistik füzelere karşı savunma sistemi olan Aegis Savaş Sistemine (Aegis Combat System) sahip olmasıdır.

Batıda her türlü davranışların, siyasi yaklaşımların, geliştirilen ilişkilerin ve hatta seçilen isimlerin bile bir anlamı ve tarihsel derinliği vardır. Bu bağlamda Aegis nedir, gelin beraberce bir göz atalım.

Yunan mitolojisine göre Aegis akıl, sanat, strateji ve barış tanrısı Athena’nın kalkanıdır. Mitolojiye göre bu kalkanın önünde en güçlü ordular bile bozguna uğrar. Biliyorsunuz batılılar ile doğulular arasındaki ilk büyük savaş Truva’da olmuştur. İzmir’li Homeros’un anlatımına göre; Batıyı temsil eden ve başkomutanı Agamemnon olan Aka orduları doğuyu, Anadolu’yu temsil eden ve başkomutanı Hektor olan Truva orduları ile çok kanlı bir savaş yapar ama onlara baş eğdiremez. Bunun üzerine Aegis kalkanına sahip Athena Akalar’ın imdadına yetişir ve tahta atın yapımına yardım eder. İşte bu savaşta Anadolu Truva Atı hilesi ile diz çöktürülür. O tarihten bu yana batı ile doğu arasında mücadele sürüp gider.

İstanbul’un fethini gerçekleştirmiş Fatih Sultan Mehmet 1462’de Çanakkale’de, Mustafa Kemal Atatürk kurtuluş savaşından sonra 1922’de "Hektor’un öcünü aldık" derlerken bu tarihsel çekişmenin farkında lığına sahiplerdi. Adını Aka orduları komutanından alan İngilizler’in Agamemnon zıhlısının 1915’da Çanakkale savaşına gönderilmesini ve 30 Ekim 1918’de Mondros mütarekesinin yine bu gemide doğunun en büyük gücü olan Osmanlı Devletine imzalatılarak baş eğdirilmesi tesadüf değildi.

Yaklaşık M.Ö.1200’lerde meydana gelen Truva savaşında Batılı Akalıların amacı Doğunun zenginliklerine el koymak ve onları sömürmekti. Bugünde değişen bir şey yoktur. Emperyal güçlerin niyeti doğunun kaynaklarını ele geçirmek, Truva atına bile rahmet okutturacak hilelerle onları içerden çökerterek birbirine düşürmek ve sömürmektir.

Truvalılar, Persler, Müslümanlar, Osmanlı Türkleri ve daha nice Doğulular hep kalkanın önünde oldular ona kılıç salladılar. Ama şimdiye kadar hiçbir Doğulu işbirlikçilik yaparak kalkanın arkasına geçmeyi ve kendi kültürüne ve insanlarına ihanet etmeyi düşünememişti.

Saygılar sunarım.


Türker ERTÜRK, 9 Eylül 2011