
Türkiye’de, devletin en tepesindeki isimlerin dahi giremediği İncirlik Üssü başta olmak üzere çok sayıda üs sahibi olan ABD, Malatya Kürecik’e yerleştirilen füze savunma radarından sonra, Kahramanmaraş’a da patriotlar sayesinde el attı. Bu son iki adımının görünürdeki amacı sözüm ona Türkiye’yi İran’a ve Suriye’ye karşı korumak. Gerçekte ise İsrail’i İran’a karşı korumak için Türkiye kalkan oluyor. Böylece Davos’taki çadır tiyatrosu bir kez daha çöküyor. ABD’nin bilgisi, onayı ve denetiminde İsrail’le oynanan danışıklı dövüş, iyi polis – kötü polis oyunu tutmuyor. Türkiye, sözde İsrail’le gergin ilişkiler yaşarken, özde İsrail’e kalkan oluyor. İsrail’in bölgedeki en büyük düşmanı olan Suriye ve İran’a çullanan Türkiye, bu yolla İsrail’in elini güçlendiriyor. Yeri gelmişken, 1976 Riyad Antlaşması’ndan itibaren Lübnan’daki varlığını pekiştiren, Lübnan’ı adeta bir eyaleti haline getiren Suriye’nin, Lübnan’daki etkisinin azalmasının, Hariri suikastı sonrasında ise Lübnan’ı terk etmek zorunda kalmasının, en çok İsrail’i memnun ettiğini de anımsamak gerekiyor.
ABD sadece Türkiye’ye değil, Hürmüz Boğazı’nda yığınak yapıyor. İran’ın askeri gücünü, üzerinde çalıştığı yeni teknolojileri yakından izliyor. Tahran’ın Hürmüz konusundaki duyarlılığını biliyor. Basra konusunda özenli, dikkatli davranıyor. 1979’da İslam Devrimi yapan, 1980’de ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’ni basıp çok sayıda ABD’liyi rehin alan, 1980 – 1988 arasında Irak’la savaşan ve o dönemde Batı ile ilişkilerini koparan İran’ın, ciddi bir uygarlık, köklü bir devlet olduğunu gözardı etmiyor. 1995’te petrol ve doğalgazına ticaret ambargosu koyduğu, bankalarına, ticari faaliyetlerine yaptırımlar uyguladığı İran’ın, nükleer hedefinden kolay kolay vazgeçmeyeceğini saptıyor.
Rusya’dan sonra dünyanın 2. büyük doğalgaz rezervine sahip olan, ancak bunun yarısını işletebilen İran’da devletin ekonominin üçte birini doğrudan, yüzde 45’ini de ticaretle uğraşan vakıflar (bonyad) eliyle dolaylı olarak yönlendiriyor. Yani mollaların siyasetin yanında, ticaret üzerindeki gücü de hayli yüksek. Ama gündemden düşmeyen yolsuzluk, iltimas, suiistimal iddiaları İran’da iktidarı yıpratıyor. Yöntemleri farklı olsa da, aynen bizdeki gibi, siyaset, ticaret ve diyanetin içiçe olduğu ülkede, siyaset üzerinde hayli etkili olan çarşı esnafının hoşnutsuzluğu da giderek artıyor.
ABD, İran konusunda müttefiklerini de sıkıştırıyor. Bu yüzden, petrol ihtiyacının beşte birini İran’dan temin eden Avrupa Birliği, 1 Temmuz 2012’de İran’dan petrol alımını durdurdu. Petrol ambargosunun genişlemesi İran’ı daha da vurdu. Enflasyon yüzde 50’ye fırladı. İşsizlik yüzde 15’i geçti. Hükümet döviz ticaretini yasakladı. ABD’nin baskısıyla Türkiye de İran’dan yaptığı petrol ithalatını büyük ölçüde azalttı. Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacmi 16 milyar doları bulmuşken ve Türkiye doğalgaz ihtiyacının yüzde 20’sini İran’dan karşılarken, ABD’nin uyarısı üzerine hemen enerji alımında büyük indirime gitti.
Türkiye, Suriye konusunda da ABD tarafından mayına sürülüyor. ABD, Suriye karasularında düşürülen Türk uçağını yem olarak, Suriye’nin Rusya tarafından kurulan hava savunma sisteminin gücünü denemek için kullanmıştı. Son olarak 4 Türk pilotunun Suriye’de tutuklandığı yönündeki iddialar gündeme geldi. Eş başkanın hariciye vekilinin “gitti gidiyor”, “eli kulağında”, “15 günü kaldı” dediği Suriye lideri Esad, yaklaşık 2 yıldır direniyor. Şam, Türk uçaklarına hava sahasını kapattı. Bunun anlamı şu: THY’nin Suriye hava sahasını kullandığı her sefer, artık rota değiştiği, mesafe uzadığı için, ek olarak bin 500 dolar yüklüyor bu kuruma. Bu artan maliyeti, apronda deve keserek karşılamak da mümkün değil. Suriye politikasının toplamda ticaretimize verdiği zarar ise 25 milyar doları geçti.
Türkiye’nin izlediği Suriye politikası, Rusya lideri Putin’in Türkiye ziyaretini bir süre ertelemesine neden olmuştu. Dahası Rusya, Türkiye’den ithal ettiği yaş meyve sebzeyi “kimyasal gübre ve ilaç kalıntısı nedeniyle” iade etmeye başlamıştı. Bunun siyasette ve iktisatta anlamı açıktı: Yaş sebze meyve gereksiniminin büyük bölümünü Türkiye’den karşılayan Rusya, Türkiye’ye TARİFE DIŞI ENGELLER koymuştu. Sonrası malum, Putin ertelediği gezisini gerçekleştirdi ve geziden büyük kazanımlar elde ederek döndü, özellikle de ekonomik olarak. Mersin Akkuyu’da Rusya’nın yapacağı nükleer enerji santraliyle Türkiye’nin enerjide Rusya’ya olan bağımlılığı daha da artarken, Moskova, Türk dış politikası üzerindeki dolaylı etkisini biraz daha ve bir kez daha artırdı. İran ile güçlü ilişkileri olan, Irak ile hızla yakınlaşan Rusya’nın SSCB döneminden beri çok yakın ilişki içinde olduğu Suriye’ye yığınak yaptığını da unutmamak gerekiyor. Rus savaş gemileri sık sık Akdeniz’e açılıyor, tatbikatlar düzenliyorlar. Türkiye’nin Irak merkezi hükümetiyle, İran’la ve Suriye’yle gergin olan ilişkileri de, Türkiye’yi zora sokarken, Rusya’nın elini güçlendiriyor.
Sünni Arap dünyasında model olmak, öne çıkmak için olmadık adımlar atan Türkiye’nin, eş başkanın hariciye vekilinin ve Wikileaks belgelerinde TR1 koduyla CIA’nin haber kaynağı olarak geçen danışmanının iddialı sözlerinin aksine, Arap aleminde hiçbir ağırlığa sahip olmadığı görüldü. Örneğin; Filistin’de El Fetih – Hamas barışını sağlayan Mısır oldu, Türkiye değil. Bu işe çok heveslenen, toplantılar yapan, mekik diplomasisi yürüten, uçuş mili biriktiren hariciye vekili, iki örgütün masaya oturduğu toplantıda, masada değil, izleyiciler arasındaydı. Filistin davasının bu iki önemli örgütünü barıştıran ülke olarak Mısır oturmuştu masaya. Aynı Mısır, Gazze’de geçtiğimiz günlerde İsrail ile Hizbullah arasında yaşanan çatışmalardan sonra ateşkes sağlanırken de öne çıktı. ABD de bu durumu memnuniyetle karşıladı. 1962’den beri Küba’ya ambargo uygulayan ABD, Mısır’ı İsrail’le imzaladığı Camp David Anlaşması’na bağlı kalması konusunda uyarırken, ülkesinde hayli zorda olan Mısır Cumhurbaşkanı Mursi de, ABD’ye daha fazla yanaşması gerektiğini bir kez daha öğrendi.
Türkiye, Irak hükümetiyle yaşadığı gerginliğin bedelini de ödemeye başladı. Kuzey Irak’ı yöneten ve iktidar partisinin kongresinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye selamlanan Barzani, Bağdat’ın onayı olmadan dünyaya petrol sattığı için, merkezi bütçeye 8.5 milyar dolar zarar verdiği gerekçesiyle Maliki hükümetiyle gerginlik yaşarken, ABD ve İsrail’e yaslıyor sırtını. Irak merkezi hükümeti, bu zararı Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bütçesinden kesinti yaparak kapatacağını açıklarken de, İran ve Rusya ile ilişkilerine güveniyor. Hemen bir konuya dikkat çekelim. Türkiye’nin Ortadoğu politikasının iflası, sadece iktidarda değil, ana muhalefette de genel başkan düzeyinde temsil edilen Soros güdümlü TESEV’in yaptığı “Ortadoğu’da Türkiye Algısı, 2012” başlıklı çalışmada da görülüyor. Bu raporda, Türkiye’nin Suriye politikasının Suriye ve Irak’ta “düşmanca bir tutum” olarak algılandığı belirtiliyor. Suriyelilerin yüzde 65’inin, Iraklıların ise yüzde 58’inin Türkiye’nin ülkelerine yönelik politikalarını “düşmanca” buldukları belirtiliyor. Raporda 2011 yılında yüzde 78 oranında olumlu seyreden Türkiye algısının 2012’de yüzde 69’a düştüğü vurgulanıyor. “Türkiye Ortadoğu için model ülke mi?” sorusuna 2011’de yüzde 61 oranında “evet” denilirken, 2012’de bu oran yüzde 53 olmuş.
Kısacası eş başkanın işadamı danışmanının ABD’li yöneticilere dediği “Bu adamı deliğe süpürmeyin, kullanın” şeklindeki sözlerin gereği yapılıyor. Halkımız açılımları seyrederken, bebek katilinin afla çıkacağı günler yaklaşıyor. Kabul edelim, emperyalizm işini iyi biliyor. Sadece maşalarını, devşirmelerini, uşaklarını değil, tarihten ders almayanları, aklını başına bir türlü toplamayanları da tepe tepe kullanıyor.
Barış DOSTER, 7 Ocak 2013