
Bugün Doğan Grubu’nun başına gelenlerin, yakında kendi başlarına da geleceğini unutmamalı. Sıra mutlaka onlara da gelecektir... Kemal Kılıçdaroğlu Korhaber’e açıkladı: TRT Şeş’e karşılık, ROJ TV kapanacak!
*
Hükümet içeriği boş ve hiçbir somut unsur koyamadığı Kürt açılımı ile beklentileri çok yükseltti, şimdi altında kalacak. Ülkeyi çatışma ortamına götürüyorlar!
*
AKP içinde de bu açılım girişiminden rahatsız olan çok geniş bir kesim var. Ancak yoğun baskı altındalar. O nedenle Başbakan önce ‘Kürt Açılımı’ dedi, rahatsızlığı fark edince ‘Demokratik Açılım’a çevirdi.
*
Cumhurbaşkanı bu konuda “Kurumlar arası mutabakat olduğunu söyledi, ancak Genelkurmay açıklaması ile böyle bir mutabakat olmadığı anlaşıldı. Şimdi konuşulan, bu mutabakatın bazı “dış dinamiklerle, dış kurumlarla” olduğu yönünde.
*
- Bir diğer değerlendirme ve duyum ise ABD Irak’tan çekilene kadar Hükümetin bir oyalama taktiğine gideceği, sonrasında da farklı bir politikaya yöneleceği şeklinde.
*
-1970’lerdeki TİP mitingleri ile Doğu-Güneydoğu uyandı. Ağalık, aşiret, kölelik, topraksızlığa karşı. 2009’da yine ağalık, işsizlik, yoksulluk. Yani bir şey değişmedi. Tek değişen, sanki bunların hepsinin nedeni Kürt kimliğiymiş algısı!
*
-Sigara yasağının bu kadar katı uygulanması tartışılmalı, bazı ayrıntılar yeniden düzenlenebilir.
*
-Ermenistan ile anlaşalım derken, Azerbaycan’ı kaybedemezsiniz. Bu Türkiye’nin kendi tarihine ihanet olur.
*
-Medyada tam bir linç politikası izleniyor. Doğan Grubu’na yapılanlara diğer medya patronları sessiz kalmayı sürdürürlerse, yarın sıra onlara da gelecek. Örtülü Faşizm dediğim bu. Gelirler Kontrolorü arkadaşlar iktidar tetikçiliği yapmasınlar, üstatlar devreye girsin, mesleğin saygınlığı gidiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere AKP’li belediyelerde büyük yolsuzluklar olduğunu öne sürerek “Sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 350 otobüs alımı bile Kadir Topbaş’ın görevden alınması için yeterli. Yargı kararlarını uygulamayanlar, büyük suç işliyorlar. Ancak AKP’li belediyelerin yargı kararlarını tanımama ve uygulamama özgürlükleri var” dedi. Korhaber Bürosu’nu ziyaret ederek, başarılar dileyen ve Korhaber İmtiyaz Sahibi Duransel DOĞAN ile Genel yayın Yönetmeni Zülfikar DOĞAN’ın sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, Danimarka ile yapılan pazarlıklar sonrasında yakında TRT Şeş’e karşılık ROJ TV’nin kapatılacağını öne sürdü.
Kemal Kılçdaroğlu’nun Korhaber’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Korhaber (KH)- Hükümetin başlattığı Kürt Açılımı girişimi toplumda ve özellikle de iktidar-öuhalefet arasında gergin bir ortam yarattı, bu süreci CHP nasıl değerlendiriyor?
Kemal Kılıçdaroğlu (KK)- Samimi düşüncemi söyleyeyim. Hükümet tümüyle hazırlıksız olarak bu süreci başlattı. Bu hazırlıksızlık, daha sonra sürece kendi penceresinden bakan her kesimde, tüm insanlarda farklı beklentiler doğrultusunda sorunun çözüleceği izlenimini ve beklentisini yarattı. Kimisi o zaman Anayasa değişecek diye beklentiye girdi, kimisi okullarda Kürtçe eğitim başlayacak diye beklentiye girdi, işsiz olan kendisine iş verilecek diye beklentiye girdi, topraksız olan toprak dağıtılacak beklentisine girdi. Bu beklentileri çoğaltmak mümkün. Ancak tüm bu beklentilerin temeli bir etnik kimliğe bağlandı. Yani beklenti ‘bütün bunlar ben Kürt olduğum için olacak’ temeline oturdu. Doğu ve Güneydoğu’da topraksız olan Küt olduğum için devlet bana toprak verecek, işsiz olan Kürt olduğum için bu açılımla devlet bana iş-maaş verecek, evsi olan aynı şekilde, eğitim alamayan genç aynı şekilde, hatta federal yapı beklentisine bile girildi. Ama hepsi yapılacak olanların Kürt etnik kimliğine dayalı olarak yapılacağı beklentisini doğurdu ve beklenti çıtası çok yükseldi. Her şey Kürt kimliğine endekslendi. Kafasında etnik siyasal kimlik olmayanların bile kafasına etnik kimlik fikrini soktu. Dolayısıyla da ülke bir ayrışma sürecine girdi. İçişleri Bakanı diyor ki, bu açılımla terör bitecek, huzur gelecek, bir mucizeden bahsediyor. Sonunda ise DTP ve PKK’nın beklentilerine cevap vermeyen bir tablo ortaya çıktı. Şimdi de DTP’nin, PKK’nın beklediği adımlar atılmazsa sorun çözülemez noktasına gelindi. DTP’li bazı milletvekilleri “Ayrılmayı konuşmaya başlayabiliriz” tarzı söylemlere girdiler. Türkiye’de bugüne kadar hiç seslendirilmeyen konular, seslendirilmeye başlandı, en büyük olumsuzluk da bu.
KH- Peki hükümet neden durup dururken böyle bir açılım ihtiyacı duydu, şu ana kadar da ortaya konulmuş somut bir şey yok?
KK- Öyle bir tablo ortaya konuldu ki, tüm sorun birden çözülecekmişçesine. Bunda, yani beklentilerin abartılmasında ilk olarak hükümet kendisi hazırlıksızdı, ikincisi de yandaş medyanın tavrı beklentilerin yükseltilmesinde etkili oldu. Öyle ki yandaş medya hiçbir öneri getirmeyen, ortaya somut bir proje koyamayan AKP’yi yere göğe sığdıramadı. Aksine CHP’yi suçladılar, niye hiçbir öneri getirmiyorsunuz diye. Projeyi ortaya atan iktidar, açılımı yapan iktidar, hazırlıksız olan iktidar, öneri getirmeyen iktidar eee ne olacak o zaman? Biz muhalefet partisiyiz, iktidar önerisini getirecek, projeyi ortaya koyacak biz de bakacağız, eleştireceğiz veya bazı adımları destekleyeceğiz. Ama sanki CHP suçluymuş gibi yandaş medya bir hava yaratıyor. Aslında AKP kendisini var eden sürecin dışına hiç çıkamadı. AKP’nin kendi içinde de bu konuda çok ciddi rahatsızlıklar var. Ancak çok ciddi de baskı var, milletvekillerinin üzerinde. Başbaşa konuştuğumuz zaman dertleşiyorlar, anlatıyorlar ama şu aşamada seslerini çıkartamıyorlar. Yandaş medya CHP’ye yükleniyor ama gözden kaçırdıkları bir nokta var, CHP iktidar değil ki, çözüm yeri iktidar.
KH- Peki o zaman bu beklentiler nasıl karşılanacak, ya da karşılanmazsa süreç nereye varacak, CHP ne öneriyor?
KK- CHP öncelikle hükümetin açılımının, projesinin somutlaşmasını bekliyor. Bakın, Doğu ve Güneydoğu’nun uyanışı, 1970’lerde Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) yaptığı mitinglerle başladı. Mütegallibeye karşı, kölelik düzenine, işsizliğe, eğitimsizliğe, geri kalmışlığa, ağalık düzenine, aşiret düzenine, köylünün topraksızlığına vs. karşı mitinglerle uyanış başladı. Peki, bugün değişen ne? Doğu ve Güneydoğu’da yine ağalık var, aşiret var, işsiz-topraksız köylü var, eğitim sorunu var ama bu defa, bugün gelinen noktada, bütün bu sorunlar ve çözüm söylemleri etnik kimlik üzerine oturtuldu. Sanki bütün bunların nedeni, Kürt etnik kimliğiymiş gibi. CHP’nin 2001 raporuna bakın. İktidarlar Doğu ve Güneydoğu için neler vaat etmişler. Katrilyonlarca liralık yatırımlar vaat edilmiş. Hiçbir şey olmamış. Yapılmamış. 1970’deki tablo, 2009’da da aynı değişmemiş. Diyarbakır’da Bağlar Mahallesinde kamyondan ekmek dağıtılırken, kadınlar çamurların içinde birbirini eziyor. Yoksulluk, yokluk, diz boyu. Şimdi hükümet tuttu, Doğu ve Güneydoğu’ya kaynak yaratmak için İşsizlik Fonundaki kaynağı devreye sokmayı öngören yasa çıkarttı. Oysa o fonu finanse eden, yine işsiz, gariban, çalışan insanlar.
KH- Hükümet sık sık zirveler yapıyor, Cumhurbaşkanının da bu konuda destekleyici, cesaretlendirici açıklamaları oluyor.
KK- Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı ve dedi ki “Bu konuda Kurumlar arası mutabakat var” Bu ne demektir, kurumlar, meclis, ordu, dışişleri bakanlığı, iktidar muhalefet vs. Yani kurumlar bunlar. Sonra Genelkurmay Başkanı bir açıklama yaptı. Çeşitli vesilelerle mesajlar yayınladı. Anlaşıldı ki Kurumlar arası bir mutabakat yok! O zaman akla şu soru geliyor; Başka bir mutabakat mı var? PKK’nın o bölgeden çıkartılması için bazı dış dinamiklerin desteğiyle varılmış mutabakatlar mı var? Dış dinamiklerle anlaşılarak, AKP kendisini yıpratmamak için, konuyu tartıştırıp, söylenmesi gerekenleri gazeteciler söylesin, muhalefet söylesin birileri söylesin havasında. Kaldı ki, bir başka değerlendirme de şöyle dile getiriliyor; AKP, acaba ABD Irak’tan çekilene kadar oyalama taktiği izleyip, ABD çekildikten sonra farklı bir politika ve stratejiye yönelerek, biz bu bölgede bildiğimizi okuruz tavrına mı girecek? Yani bu şekilde düşünen çevreler de var. Başbakan bu konuyu gündeme getirirken AKP grubunda güzel bir konuşma yaptı, herkesi ağlattı. Hacı Bektaş’tan,Mevlana’dan, Pir Sultan Abdal’dan, Şivan Perver’den ve daha pek çok isimden bahsetti. Ama o konuşmanın sağlıklı bir sorgulaması yapılmadı. Yani en azından Başbakana ‘Sayın Başbakan siz bu isimleri, bu insanları yeni mi keşfettiniz? Bunlar yüz yıllardır Anadolu’da var olan yaşayan, yaşamış, bu toplumu birbirine bağlamış isimler. Kimin bu insanlar hepimizin” diye soran, söyleyen olmadı. Herkes terör bitsin, insanlar ölmesin, ülkenin ve o bölgenin refahı artsın, insanlar mutlu olsun istiyor, tersini, aksini söyleyen, isteyen var mı?
KH- Fakat hükümetin Kürt açılımına AB’nden, NATO’dan, ABD’den destek geldi. Dış dinamiklerle mutabakat dediğiniz bu mu? NATO Genel Sekreteri Rasmussen yaşanan onca kritik şeye rağmen güzel karşılandı, ağırlandı ve açılıma da destek verdi.
KK- Bakın size bir şey söyleyeyim. Bu söyleyeceğim şey çok yakında olacak. Danimarka’nın RTÜK’ünden bir heyet gelecek, TRT Şeş’i (TRT 6) izleyecek, inceleyecek, ondan sonra da ROJ TV kapatılacak. Yani TRT Şeş’e karşılık Roj TV kapanacak. Bu gelişme çok yakında yaşanacak.
KH- Hükümet, Alevi açılımı, Kürt açılımı derken şimdi de Ermenistan açılımına yöneldi. Protokoller açıklandı. Belli ki, kamuoyundan, muhalefetten gizli olarak bir müzakere, görüşme süreci yürütülmüş. Bu protokoller ortaya çıkmış. Şimdi neden Ermenistan açılımı?
KK- Türkiye hiçbir komşusuyla çatışmak istemez. Kimsenin toprağında gözü yoktur. Bu Atatürk’ten miras dış politika anlayışımızdır. Yurtta barış, cihanda barış. Ancak bir komşumuzu kazanmak, bir başka komşumuzu kaybetmek pahasına olmaz. Olamaz, olmamalı. Ermenistan ile anlaşalım derken, Azerbaycan’ı kaybedemeyiz. Ermenilerle de, Azerilerle de çok benzer, ortak yanlarımız, ortak geçmişimiz var. Gelenek, görenek, yemeklerimiz, şarkılarımız çok şeyimiz benziyor. Ancak Ermenistan ile anlaşacağız derken, Azerbaycan’ı kaybetmek olmaz. Bunu yaparsanız, bu ülkenin tarihine ihanet etmiş olursunuz. Azerbaycan-Ermenistan sorunu çözülmeden, Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan açılımı olmaz. Bir komşunuzla sorunları çözmek için üçüncü bir ülkenin arabuluculuğunda, tarafsız bir ülkede özel-gizli görüşmeler yapabilirsiniz. Bu diplomasidir. Ama anlaşılan o ki, hükümet Ermenistan ile müzakereleri yürütürken, Azerbaycan’la ilgili pek çok konuda Azerbaycan’a bilgi vermemiş, haberdar dahi etmemiş. Azerbaycan’ın gösterdiği sert tepkiden bunu anlıyoruz. Hiçbir şeyden haberleri olmamış ve yok zaten.
KH- Yerel seçim kampanyanızda, öncesinde, sonrasında hep yolsuzluk dosyaları açtınız, Melih Gökçek, Kadir Topbaş hepsi nasibini aldı. İstanbul’da oldukça başarılı bir kampanya da yürüttünüz ama olmadı. Yeni yolsuzluk dosyaları var mı?
KK- Hem de pek çok. Yakında yenilerini açıklayacağım. Sadece belediyeler değil, AKP döneminde neredeyse tüm kamu kuruluşları, yolsuzluğa batmış durumda. Belgelerini topluyorum. Bazen baş edemiyorum. O kadar çok bilgi, belge yağıyor ki. Bizim kampanyamız tabii biraz geç başladı. Oysa adaylık sürecinin ilanı ve kampanya daha önce olsaydı sonuç da çok farklı olurdu. 57 Günlük bir kampanya ile İstanbul’da ancak bunu yapabildik. Son olarak ortaya çıkarttığımız 350 otobüs alımı ihalesiyle ilgili yolsuzluk sonrasında Kadir Topbaş’ın hemen görevden alınması gerekir. Ortada yargı kararları var ve uygulanmıyor. Bu kararları uygulamayanlar suç işliyorlar. Ancak AKP’li belediyelerin, kanunları ve yargı kararlarını tanımama özgürlüğü var.
KH- Sigara yasağı pek çok işyerini zora soktu. Eleman çıkartılıyor. Siz de muhalefet olarak bu yasaya destek verdiniz, ancak ekonomik sonuçları ortaya çıktıkça durum giderek kötüleşiyor değil mi?
KK- İnsan sağlığı çok önemli, bunu destekliyorum. Ben hiç sigara içmedim. Ama yasağın bu kadar katı uygulanması tartışılabilir. Belki bazı ayrıntıların yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Bu düşünülebilir, yapılabilir. ABD’de, AB’de böylesi uygulamalar var. Bu kadar katı olmayabilir. Sigara yasağını destekleyen çok geniş bir kesim var. Başbakan bu kesimi keşfetti. Vatandaşın elinden, cebinden bile sigarasını alıyor, karşıt kampanya yürütüyor. Ama sigarası, paketi elinden alınan vatandaş bence Başbakana şunu söylemeli; Bana aş ver, iş ver, ekmek ver, doğru düzgün ücret ver, yarın sigarayı bırakırım.
KH- Sigara yasağı da işsizliğe yol açıyor, diğer yandan da işletmeler kapanıyor suç artıyor. Artık gündüz vakti bile hırsızlık, çalma, soygun olayları yaşanıyor.
KK- Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Suç İstatistiklerinin gerçekleri yansıttığı, doğru olduğu kanaatinde değilim. Eksikler, yanlışlar var. İçişleri Bakanı geçenlerde mecliste bu istatistiklerin AB istatistik standartlarına uydurulacağını söylemişti ama henüz böyle bir uygulama görmüyoruz. Özellikle ekonomik suçlarda çok ciddi artış olduğu izlenimim var. Bunlar istatistiklere yansımıyor.
KH- Tabii bilgilerin, istatistiklerin, gerçeklerin tartışılması için medyaya ihtiyaç var. Korkusuzca yazıp, çizebilen. Oysa şu anda medya çok farklı bir durumda. Medyadaki bu yapılanmayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
KK- Medyada tam bir LİNÇ POLİTİKASI var. Birebir uygulanıyor. Doğan Medya Grubu’na yönelik özellikle bir linç politikası var. Doğan Grubu’nun hemen tüm şirketleri şu anda ciddi bir denetim baskısı altında. Hepsi denetleniyor. Çok ağır vergi cezaları kesiliyor. Cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş tutarda vergi cezaları bunlar. Yandaş medyanın at koşturduğu bir ortamda, hükümete aykırı haber yaptı diye bir medya grubuna uygulanan bu baskılar tam bir linç politikasıdır. Bu inceleme ve denetimlerin ilginç yanı incelemelerin Gelir İdaresi’ne bağlı Gelirler Kontrolörlerine yaptırılması. Ben de eski bir vergi denetim elemanıyım. Vergi denetiminin amacı, mükellefi batırmak değil, vergisini ödeyebilecek şekilde yaşatmaktır. Vergi denetiminin hedefi ve amacı budur. Ama vergi denetimi yapan, denetim elemanları İktidar tetikçisi haline gelmişse durum vahim demektir. Gelirler Kontrolörlüğü saygın bir denetim mesleğidir. Ancak tetikçiliğe dönüşmüşse üstatlar devreye girmeli, mesleğin böyle yıpranmasına engel olmalıdır. Mesela, biz Kemal Unakıtan’ın Foça’da alıp sattığı bir araziden ötürü katrilyonluk gelir ve vergi kaçağı tespit ettik. Şikayette bulunduk. Maliye Teftiş Kuruluna şikayet ettik. Ama Maliye Teftiş Kurulu incelemedi. Belki de inceleyemedi. Vergi Denetmenlerine incelettiler. Hiçbir vergi ve ceza çıkmadı. Rapor da o yönde geldi. Oysa maliye Müfettişi arkadaşlar bu incelemeyi yapsaydı, tablo çok farklı olurdu. Asıl Gelirler Kontrolörü arkadaşların Kemal Unakıtan’ın arsa satışını incelemesi lâzım. Bir de vergi denetimi eşitlik olması için sektörel bazda yapılır. Bir medya grubunun tüm şirketlerini incelemeye alıyorsanız, medya sektörünü incelemeye almanız gerekir. Ya da tekstil sektörü, imalat sektörü vb. Yani sektörel inceleme yapılır. O zaman yandaş medya neden incelenmiyor. Kapılarından vergi denetim elemanı girmiyor. İşte benim örtülü faşizm dediğim budur. Türkiye ağır ağır örtülü faşizme gidiyor dediğim de budur. İşadamları korkuyor konuşamıyor. Hepsi sindirilmiş, vergi denetimi tehdit olarak kullanılıyor. Krediler öyle. Bazı medya patronları Ergenekon davasından hapse atıldı. Yani medyaya bu baskı bu linç politikası ile vatandaşın haber alma, bilgilenme özgürlüğü baskıyla kısıtlanıyor. AKP iktidarı bunu yapıyor. Bir de diğer medya patronları, bugün Doğan Grubu’nun başına gelenlerin, yakında kendi başlarına da geleceğini unutmamalı. Sıra mutlaka onlara da gelecektir. Onun için iç çatışmaları, medya savaşlarını, çekişmeleri bir kenara bırakmalılar. Anayasada Basın hürdür sansür edilemez diyor ama, anayasayı bile dinlemiyorlar. Bu örtülü faşizmdir. Oysa medyanın özgürlüğü siyasetçinin kendisine çeki düzen vermesidir. Yolsuzlukların yazılabilmesi, hür eleştirilerin yapılabilmesi siyasetçinin, ülkenin, yurttaşın yararınadır.
KH- Sayın Kılıçdarolu, ziyaretiniz ve sizinle olan paylaşımlarımız bizi, Korhaber'i çok mutlu etti. Çok teşekkür ediyoruz...
KK- Gerçekten sağolun
korhaber.com