Şöyle bir örnek vereyim Mesala Atatürk kominizme kesinlikle sicak bakmamıştır ama Komünist ihtilalin olması kurtuluş savaşımızın başarıya ulaşmasını kolaylaştırmıştır.Bunuda inkar edemeyiz yani birşey yanlış diye onu kendi çıkarımıza uygun kullanmıcaz diye bişey olamaz stratejik olarak.
Yine hilafette ayni şey geçerli cahil halkı harekete geçirmek için halifeye dualar okunarak açılan meclisi unutmayalım.Yanlış ama o şartlar onu gerektiriyor.
Son dediğiniz ise kesinlikle doğru hatta ben 1 adım daha ileri gidim.Orta Asya Türk devletlerini bizden çok daha şerefli görüyorum.Özellikle Kazakistan Abd üstünü catır catır kapattı.
Şimdi söylemeliyim ki bu örnekler, konuyla uyuşmuyor.
Öncelikle Bolşevik İhtilâli ayrıdır, Bolşeviklerle işbirliği apayrıdır. Bolşeviklerle işbirliği, yalnızca İstiklâl Savaşı'na verilen yardımla sınırlı değildir. Kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, kalkınırken de Bolşevik Rusya ile işbirliği yapmıştır. Gazi'nin öngörüsü, ileride yıkılacak/dağılacak olan bu birliğin bünyesinde barınan Türkleri sahipsiz bırakmamakla, birilerine yem etmemekle ilgilidir. (Yani "birileri bunları dağıtsın da, biz de Türkleri kapalım" mantığı yoktur.) Keza oldukça haklıdır, ancak Türkiye Cumhuriyeti -bu dağılma sonrası- buna hazır olmadığı gibi kendini de başkalarına yem etmiştir.
Bunun dışında birileri, Türkleri, yaşadıkları ve Türklerin yönetmediği bir devlette ayaklandırıyorsa, bu Türklerin hiçbir ölçüde yararına olmayacaktır diyorum. Sömürgeci mantığı budur, sonrasını düşünerek hareket eder -ki bunu yapmaktaki amacı sonrası içindir-, kendinden başkasına kazandırmaz. Güçlüysen duruma müdahale edersin, değilsen oturur izlersin; akape gibi Türk düşmanı hükûmete sahip bir devletsen de bu sömürgeciye destek vermekten çekinmezsin.
İkinci örneğe gelirsek;
Bir defa oturmuş bir laiklik yoktur, hatta laiklik yoktur, hatta ve hatta devlet yoktur, hatta ve hatta ve hatta Meclis daha yeni kurulmaktadır. Buna bir devlet izlencesi denilemez, bahsettiğiniz gibi, o günün koşullarında o uygundu, o yasaldı, o doğruydu ve işin dua kısmı samimîdir(çünkü Allah'a vatan ve milletin kurtuluşu için dua edilmiştir ve bahsi geçen makamlar devlet simgesidir, haliyle dualarda yerini almıştır) denilebilir.
Bu işin bir yönü; diğer yönü ise halifenin aynı zamanda padişah olmasıdır. Bu tutum, ilgili örnekteki duruma sessiz kalmak olarak açıklanabilir -ki bu da olsa olsa, başlattığı mücadelenin bozulmaması ve birlik olunması için takınılan bir tutumdur, bir yöntemdir denilebilir.
Haydi işi kolaylaştırıp bu bir kullanmadır diyelim:
Kullanılan, beraberindekilerinin ve milletin kutsal saydığı padişahlık ve hilâfet makamına duyulan saygı ve sevgidir; bu kullanmanın neden yapıldığı oldukça açıktır. Buradaki mantıkla, A devletinin B devleti topraklarında yaşan Türkleri ayaklandırmasına "onlar ayaklandırsın da sonra ben müdehale ederim" diyerek sessiz kalma ya da bu durumu kullanma mantığı birbiriyle uyuşmaz, ilgisi yoktur.
Ayrıca ikinci mantığı uygulayanın en azından A devletinden güçlü olması gerekir ki sonrasında denetimi ele geçirebilsin. A devletinden güçlü olan bir devlet de, oturup olanları izlemez.