Türkiye, Amerika'ya Kalkan Yapılmak İsteniyor…

AKP döneminde, şanlı Türk milletinin başına çeşit çeşit çuvallar geçirildi.

Subaylarımız ilk çuval olayı ile Kuzey Irak’ta karşılaşmıştı. Coni’lere karşı koymak istediler ama askerlerimize arka çıkan olmadı. Destek veren olmadı. Soluksuz kaldılar. Saldırıya boyun eğdiler…

ABD baskını karşısında ordu, iktidar, sendikalar, dernekler, çeşitli toplum kuruluşları tepkisiz, sessiz durunca, bu çuval geçirme işi giderek ülkemizde bir alışkanlık haline geldi. Yerlisi, yabancısı dilediği zaman, dilediği yerde çuval geçirmeye başladı Türk ulusunun başına.

Önce yargının, emniyetin, eğitimin başına çuval geçirdiler. Ortamı elverişli bulunca, bu kez profesörlerin, gazetecilerin, politikacıların, bilim adamlarının ve tüm ulusalcıların başına çuval geçirdiler… Onları Silivri zindanlarına doldurdular. Hedef aktif muhalefet yapan çevreleri “bertaraf” ederek, dikensiz bir gül bahçesi yaratmak, ABD’nin, AB’nin ve cemaatlerin önündeki engelleri ortadan kaldırmaktı.

2002 yılından sonra ulusumuzun başına bir de özelleştirme çuvalı geçirildi. O zamana dek oluşturulan, biriktirilen, alın teri, göz nuru, tüm kamu mallarını ve Mustafa Kemal Atatürk’ten miras kalan Cumhuriyet kurumlarını AKP, yok pahasına satarak bu kez halkımızın başına kara, kapkara başka bir çuval daha geçirdi.

Şimdi de üniversitelere türban giydirmeye uğraşıyorlar. Elbette ondan sonra sıra kamu kuruluşlarına gelecek…

Şu sıralar iktidarı da, muhalefeti de bu alanda kolları sıvamış, büyük bir aşk, şevk, şehvet içerisinde birbirleriyle çekişiyorlar. Ortaçağa dönme yarışı yapıyorlar. Din istismarı yoluyla oy almaya çalışıyorlar.

Çuvalların en büyüğü ise yakında ordusuyla, yargısıyla, esnafıyla, köylüsüyle, işçisiyle tüm Türkiye’nin başına geçirilecek. Topraklarımızda kurulacak “füze kalkanı” ile yurdumuz, ABD’ye kalkan olacak, Amerika’nın jandarması, bir ileri karakolu durumuna getirilecek.

Amerika bastırıyor artık. İstiyor. Emirler veriyor. Emir yüksek yerden geliyor... Emir demiri kesiyor…

İmparatorluklar kurmuş, yedi bin yıllık bir dünya devleti, şu sekiz yılda, ne yazık ki, iki üç yüzyıllık bir geçmişi olan, köksüz, tarihsiz bir çıkar toplumunun oyuncağı haline geldi. Ne derse o oluyor:

“Otur otur, kalk kalk… Özelleştirmeleri hızlandır. Devleti küçült. Şu kuruluşu sat, bu kuruluşu satma… Köylüyü, üreticiyi destekleme. İşçiye, emekliye, memura zam yapma. Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü terk et. Irak’ın Kuzeyindekilerle iyi geçin… Ulusalcılara göz açtırma. Ümüğünü sık. Kürt açılımlarını başlat. Bize ülkenizde füze kalkanı için yer hazırla…”

Şimdi de o, tüm Ortadoğu ülkelerine karşı daha güçlü bir konuma girmek, her istediğini yapmak, yaptırmak, Kuzey Irak kukla devletinin ömrünü uzatmak ve bu toprakları “kalıcı bir Amerikan Üssü”ne dönüştürebilmek için yurdumuzda füze kalkanı kurmak istiyor.

Kısaca söylersek, “Füze kalkanı” BOP projesinin bir devamıdır. Tüm Ortadoğu’yu, tüm Asya’yı hedef almaktadır. Bu yolla ABD kendisini bölge ülkelerine karşı korumak istemektedir.

Irak ve Afganistan’ın işgalinden sonra şimdi sıra İran’a gelmiştir. Amacı “Füze kalkanı” ile gözdağı vermek, korku salmaktır. Bir başka amacı da gerekirse Türkiye’nin iradesi dışında İran’a müdahale ederek, onu ve ülkemizi bir savaşın içine çekmektir. Ondan sonra öteki Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi İran topraklarını işgal edecek, zenginliklerine el koyacaktır.

Böylece o, bir taşla birkaç kuş vurmayı düşünmekte ve kendi çıkarları için Türkiye’yi de ateşe atmaya hazırlanmaktadır.

Kısaca, 2000'li yılların başında Türkiye, Erdoğan Hükümeti aracılığı ile bir yerlere çekilmek istenmektedir. Ülkemiz, cumhuriyet kimliğinden koparılıp, İslami cemaat kimliğine dönüştürülme yoluna girmiştir. Bir kırık plak gibi durmadan, ABD yöneticilerinin ''Türkiye ılımlı bir İslam cumhuriyeti olmalıdır...'' demelerinin altında yatan gerçek budur.

Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP), özgün adıyla Genişletilmiş Afrika ve Ortadoğu Projesi'nin, Ortadoğu'ya yerleşebilmesi için Amerika, emirlerine kayıtsız koşulsuz ''itaat eden bir kullar sürüsü" yaratma sevdasına düşmüştür ve bu alanda hayli başarılı da olmuştur.

Çünkü AKP hükümeti şu sıralar Avrupa ülkelerinin bile reddettiği bu tasarıya sıcak bakmakta, kabul etmeye hazırlanmaktadır.

Ülkemiz için bu bir yıkımdır. Çünkü Türkiye’nin hiçbir komşusu ile sorunu yoktur ve bu proje komşular arası güveni sarsacak, komşuluk ilişkilerimizin bozulmasına neden olacaktır. Amerika’nın istediği de işte tamı tamamına budur. Türkiye’yi komşularıyla, özellikle de İran ile kavgalı duruma sokup, hedefine bir adım daha yaklaşmak.

Bu politika Atatürk’ün “bölge merkezli” dış politika anlayışına da aykırıdır. Çünkü o her zaman sömürgecilere karşı “Mazlum Millet”lerle dayanışma içerisine girmişti. Daha o yıllarda Ortadoğu ve Asya ülkeleri ile dostluk bağlarını güçlendirerek, Avrasya ittifakının temellerini atmış ve antiemperyalist bir uluslar arası cephe oluşturmuştu.

Rusya, İran, Suriye şimdiden kuşkularını, memnuniyetsizliklerini dile getirmeye başladı bile.

Şimdi tüm yurtseverlere, tüm partilere, tüm sendikalara, derneklere ve özellikle muhalefete büyük görevler düşmektedir. Milletvekilleri, milletine verdiği sözü yerine getirmeli, seslerini yükseltmelidirler. Türkiye’nin komşuları ile ilişkilerini bozmasına engel olmalıdırlar.

Türkiye’nin önünde şimdi iki seçenek vardır: Ya Doğu’yu tercih edecek ya Batıyı. Ya Atatürk’ün ölümünden bu yana devam eden “Batıcılık” politikasına sarılacak, onun uydusu olacak ya Avrasya’ya… Bu “Tek dişi kalmış canavar”ları yurdumuzda ve tüm dünyada etkisiz duruma getirmenin tek yolu Çin, Rusya, Hindistan, İran, Orta Asya Türkleri, yani kısaca mazlum milletlerin katılımıyla oluşturulacak bir Avrasya seçeneğidir.

ABD’den, AB’den yakamızı kurtaramadığımız sürece daha çok batağa gömülürüz.

---

Ali ERALP, 20 Ekim 2010
ali-eralp@hotmail.com