Türkiye Batağa Doğru Gidiyor
Geçen yazıyı; Türkiye nereye gidiyor diye bitirmiştim; cevabı baştan verdim. Ünlü danışmanlık firması Morgan Stanley ile başlayalım. Bu hafta içinde yayınladıkları raporda İran ve Suriye’de tansiyonun artmasıyla petrol fiyatlarının tırmanışa geçtiğini; buna paralel olarak Türkiye’de siyasi ve bölgesel risklerin arttığını belirterek, yabancı sermayeye “Türkiye’den kaçın” sinyali veriyorlar. Ergenekoncu galiba, istikrarı bozmaya çalışıyor...
Petrol şubat ayına 111 dolardan başlamıştı, şimdilerde 125 doları gördü. Malum bizde petrol yok; Rusya ve İran’dan alıyoruz.
1. Petrol fiyatı tırmandıkça, enflasyon ve dış ticaret açığı artar. Bu faizleri körükler. Durgunluk artar. İlgili bakan açıkladı; petrolde 10 dolarlık artış bize 4 milyar dolarlık açık getiriyormuş.
2. Bölgede tansiyon arttıkça döviz girişi yavaşlar hatta tersine döner. Malumunuz, Türkiye’nin 2012’de ciddi bir dış kaynak ihtiyacı var; dış borç ödemesi 134,5 milyar dolar ve cari açık da tahmini 65 milyar dolar olmak üzere yaklaşık 200 milyar dolar diyelim.
3. İran ve Suriye’ye Irak’ı da katmak gerek. Tansiyon orada da yükseliyor. Bu üç ülkeye toplam ihracatımız 20 milyar dolar. Suriye’de dış ticaret fazlamız vardı, artık ihracatımız bile kalmadı. Bölgeyi bilenlerin söylediğine göre kayıt dışı olan sınır ticareti de çok gerilemiş.
Gerginlik artıyor
ABD ve İngiltere’nin başı çektiği grup, Suriye ve İran’ı ele geçirerek, Rusya’yı kuşatmak, enerji yataklarına hâkim olmak istiyor. Bölge ise Çin’in de desteğini alarak direniyor. İçinde bulunduğumuz coğrafyada gerginlik artıyor. Biz ise ABD’nin isteğiyle Malatya’ya radar kalkanını yerleştirdik. Suriye’de iç savaşı kışkırtıyoruz. İran, “bana saldırılırsa önce seni vururum” diyerek bize karşı pozisyonunu belirledi. Tüpraş, yaptırımlar gereği, İran’dan petrol alımını temmuz ayında kesecek. Ancak kapalı kapılar ardında bazı pazarlıklar var. Bölgede sıcak çatışmayı bırakın, tansiyon arttıkça ekonomik riskler büyüyor. Bunun üstüne biz dış politikamız ile kendimizi ateşin tam ortasına yerleştiriyoruz.
Gelelim Avrupa Birliğine. İhracatımızın yüzde 40’ını yaptığımız bölgede 2012 beklentisi küçülme. Bu hafta içinde rapor yayınlayan AB komisyonu bizim daha önce yazdığımız noktaya geldi ve bölge için tahminini yüzde 0,5 büyümeden, yüzde 0,4 küçülmeye revize etti. Bana göre tahmin gerçekçidir, ama Almanya’yı çıkartıp bakarsanız geri kalan ülkeler için yüzde 1,2’nin üstünde bir küçülme yaşanacak. Bütün bölgeye yayılmış bu küçülme ciddi durgunluk demektir.
Yılbaşından bugüne...
Türkiye’de yılbaşından bugüne ne gelişme olduğuna bakmak için yeni yayınlanan iki veriye bakalım;
1. Geçen hafta Kapasite kullanım oranları (KKO) yayınlandı. Kasım 2011’den bu yana en düşük seviyesine gerileyen mevsimsellikten arındırılmış kapasite kullanımı yüzde 75,8 oldu. Geçen üç ay boyunca yıllık kapasite kullanım büyümesi yüzde 0 seviyelerinde oldu. Yani kapasite kullanımında bir artış yok.
2. Gelelim diğer bir gösterge olan tüketici kredilerindeki büyümeye; yılbaşından 17 Şubat’a kadar olan dönemde tüketici kredilerinde artış sadece yüzde 0,2 oldu ve 2003 yılından bu yana (krizin görüldüğü 2009 yılı hariç tutulduğunda) en düşük büyümeyi kaydetti.
Hükümetin bu yıl büyüme tahmini yüzde 4 - 4,5 aralığında. Ancak bu iki gösterge yılbaşından bugüne yaşanan durgunluğu gösteriyor ve benim 2012 yılındaki yüzde 1 dolayında öngörümü destekliyor. Benim tahminim iyi senaryoda gerçekleşir, onu belirteyim. Yani gerginlik artar, sıcak çatışma çıkar ve döviz girişi kesilirse çok daha kötü bir tablo ortaya çıkar. Ve son iki haftadır, yılbaşından beri süratlenen sermaye akışında bir düşüş eğilimi var. Geçici mi, kalıcı mı yorum yapmak için erken.
Bartu SORAL, 26 Şubat 2012
bartu@bartusoral.com.tr