
Bayramın mübârek olsun Türk Milleti!
5 Ağustos'ta, "Ergenekon"laştırılan "Ümraniye Bombaları" adlı dava bitti!
Millî ve gayr-ı millîler diye ikiye bölünmüş Türkiye'nin; "Evlerinde zor tutulan" kindâr-dindârları, dönüp-değişip gelişmiş liberalleri ve dönek solcuları; "Oooh be!" derken; evlerine TOMA'larla, biber gazıyla, coplarla sokulamayan, tencere-tavalı, "Tayyip İstifa!"cı, mütedeyyîn müslümanlar, ülkücüler, devrimciler ve hiç bir korku yaşamamış "Gezi Parkı Direnişçileri" ise "Allah kahretsin!" dediler!...
Başbakan'ın Siyâsi Başdanışmanı'na göre; "Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşması"; Ana-muhalefet Liderine göre; ".. adaletin katledildiği bir dava.." şeklinde, birbirine zıt iki tarifle, tarih arşivinde yerini alan bir zaman dilimi!
Suç ile suçlu, suçlanan ile suç kavramları, muğlak! Yargıç mı, sanık mı daha itibârlı? Suç mu, suçlu mu daha matah? Belli değil!
Suçlananları milyonlarca vatandaş savunurken; adâlet temsilcisi yargıçları, binlerce TOMA'lı, biber gazlı, coplu millet evlâdı polise koruttular! Türkiye tarihinde ilk kez anayollar kapatıldı, dağ-taş polisle dolduruldu! Milletin ekili tarlaları gaz bombalarıyla yakıldı!
Demokrasi, araç edildikten sonra, intikam silahı edildi!
Haçlı dünyada; azınlığın, hatta marjinallerin çoğunluğa karşı baş eğmemesi ve hakkını araması diye bilinen demokrasi, biz de; "Millet sandıkta kimi işaret ediyorsa, herkes buna boyun eğmek, bunu kabullenmek, bunun gereğini yapmak zorundadır!" diye tarif edildi! Bu kargaşa içinde de seçimlere gidilecek!
2014, seçimler yılı... Önce Yerel Seçimler, sonra Cumhurbaşkanı Seçimi, sonra Anayasa Referandumu ve sonra Genel Seçim... Dolayısıyla çarşı karışık ve bütün lobiler ve kulisler "Yarasız Gâzi" dolu!
Genel Başkanların tesbît ettiği kişileri, sandıklarda tanımadan onaylayarak kendilerini seçmen zanneden; evlerinde zor zaptedilen % 30'da da, AKP'ye muhalif % 70'de de; "Acaba bu sefer kim?" diye tarifsiz bir merak!
Demokrat Sultanlarda ise bir panik ve bulanık suda balık avlama telâşı!...
İki kişiden birinin oyunu almakla övünen Başbakan; Deprem Çadırı AKP'ye daldalanmış "Go.ünün gılıyık!" diye bağıran kılların, "Gılıçdarın peşindeyik Gılıçdarın!" diye hava alanına karşılamaya getirilenlerin dağılmasını önleyebilmek için Gezi Parkı Direnişçileri'ne karşı mitingler yapıyor!
Muhalefet partisi genel başkanları ise sinekten yağ çıkarma peşindeler ve "Hoş geldin!"e; "Hoş bulmadım!" diyerek muhalefet eder gibi yapıyorlar!
Demokrat Genel Başkanlarca iltifat edilen; arkaya dolanıp puan alan, ayak kaydıran, av köpeği gibi -sahibinin değil- tüfeklinin yanında, namlu istikametine bakanların yarışları da başladı! Dün alkışladıklarına bugün küfredenler mi, dün küfrettiklerine bugün methiye dizenler mi dersiniz! Ortalık dönüp, değişip, gelişenlerle doldu! Yağcılığı, yandaşlığı iş edinmiş kurnazların, köşe kapma yarışı, alevlendi! Bu yarışın kuralı yok! İnsâfı, merhâmeti, ahlâkı hiç yok! Kendilerine göre haklılar da! Bölücü taşeron örgütün Mehmetçik katillerinin "Gizli Tanık"lıkları ile Üstün Hizmet Madalyalı Kahramanlar, nerdeyse idam edildi!
Tarihten ders alan, yok! Yakın geçmişi, kulaktan duyanların anlatmasıyla saptırıyoruz! Bir yerlerden, birilerinden naklen anlatılanlar, tarih değil! Yakın tarihi, bizzat yaşayanların anlatması gerek! Anlatılanları okuyarak kıyaslamak gerek! Tarihten ders almak gerek!
Tarihten biliyoruz ki; Öldürmeyen yara, savaşçıyı güçlendirir! Meydandan kaçıp korkakça yaşamayı seçenlerin; sırtlarına inen her kırbacın, kıçlarına yedikleri her tekmenin yeri, savaşta öldüremeyen yaradan daha fazla acır! Yara, iyileşinceye kadar ağrır! Ama yaşamak için teslîm olanın; "Ne zaman?" merakı, ödünü koparır! Cesûr meydanda bir kere, korkaksa yaşadığı müddetçe, her gün sayısız kere ölür!
Bir de savaşlardan burnu kanamadan çıkan, Yarasız Gâzî(!)ler vardır! Bu yarasız gazilerin bütün şâhidleri, şehîdlerdir! Anlattıklarının tanıkları, asla yoktur! Bu arsızlar yüzünden; can acıtan doğruları dinlemektense, saat başı değişen olayları, geçmiş yalanlarla süsleyen, bal dudaklı-şirin dilli yalancılardan dinlemek daha kurnazcadır! Ve demokrasinin ne demek olduğunu bilmeyen sandık noterleri sayesinde demokrasi, dayanılmaz bir hal aldı?
Başka türlü olsa; eyyâmcılık, mürâilik ve iftirâlarla hem de üç kere peşpeşe sandık zaferi kazanılabilir miydi? Askeri vesâyetten şikâyet ederek seçim kazanan birinin, "Netekim"in, seçim barajını, "Bizim zamanımızda çıkmadı!" diye savunması, dinlenir miydi?
Seçim dönemlerinin demirbaşları yalancılar, yalakalar, yağcılar da mesâiye başladılar! Partiler Yasası'nın "Genel Başkan Sultası"nda; yalakalık, yağcılık, soytarılık en geçerli sermâye!... Siyâseti; şahsî çıkarları ve dokunulmazlık için yapan kurnaz, "yarasız sahte gâzî"ler, Genel Başkana yakın olmak için, öyle yalanlar söylüyorlar ki hafa'zânallah!
Biz de, Müslüman-Türk sabrıyla millete doğruları söylemek için sandığı bekliyoruz!
Bu arada her şeye rağmen, bayram edeceğiz! Nice bayram gibi bayramlar dileyerek Bayramın mübârek olsun Türk Milleti...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN, 7 Ağustos 2013