
“Ötelerden serzeniş”te bulunuyor Mehmet Ali Kalkan:
“Kamboçya’yı, Küba’yı
duyanlar nerde hani?
‘Hepimiz Ermeniyiz’
diyenler nerde hani?
Nerede rol çalanlar,
nerde bunca bay, madam?
Oturanlar nerede?
Nerede duran adam?
(...)
Türkmen kardeş değil mi, Filistinli kardeş de?
Yeter bunca çektiğim,
yapmayın oyun beyler,
Ya ölüme terk edin,
ya bizi duyun beyler...”
Feryadında, isyanında
sonuna kadar haklı.
Önceki saldırıdan
yaralı kurtulmuştu

İstanbul Bahçelievler’de “yalnızlıklarını” bütün hücrelerinde hissettikleri o hastane odasında, kendilerine sahip çıkan MHP yöneticilerine “soykırım” uyarısında bulunmuştu Muhtaroğlu!
Lafa gelince “Kerkük’te tırnağınıza küçük bir diken batsa, onun acısını 75 milyon Türk Anadolu’da hisseder” diyen Dışişleri Bakanı, Muhtaroğlu’nun bedenindeki şarapnel parçalarının acısını hissetmediğine, “Bizi yok edecekler” diyerek döktüğü kanlı gözyaşlarını silmeye girişmediğine göre şeytanın sor dediği:
Türk değil mi?
Tuzhurmatu da kan ağlamasın diye...
Baktım “Kerkük kan ağlıyor görmüyor musun” başlığı altında toplanıyor tepkiler sosyal medyada.
Benimse Kardaşlık dergisinde Osman Oğuz imzasıyla yayınlanan o şiir var iki gündür aklımda:
“Tuzhurmatu yüreğimin başında
Aşkı çağlar gözlerimin yaşında
Türkmen saklı toprağında taşında
Tuzhurmatu Türkmen oğlu Türkmen’dir”
Kerkük, kimse inkar edemez ki “Türkmeneli davası”nın kalbi, yüreği... Ama kabul etmek gerekir ki “hançerlendi”, uğradığı işgal sırasında Türk kültür mirası tahrip edildi, nüfus yapısı önemli ölçüde değiştirildi, şehrin kimliği -milli hafızamızda bir mühür gibi yerli yerinde duruyor elbette ama- görüntüde silindi. Dolayısıyla Barzani zulmü ve zaptı altındaki Kerkük, Irak Türklerine “kan pompalayamaz” hale geldi. Ve bu kritik aşamada, Tuzhurmatu, Telafer ile birlikte Türkmenler için “son kaleler” haline geldi.
Şehitlerimiz için “gıyabi cenaze namazı” kılmaktan fazlasını yapmak istiyorsak eğer, biz Türkiye Türkleri’nin de artık Kerkük’ten -ama Kerkük için- bütün duyularımızla Tuzhurmatu’ya yönelmemiz gerekli.
22 Ocak 2013’te Ahmet Salah Asker’in hayatını kaybettiği silahlı saldırı...
23 Ocak 2013’te onun cenazesine katılanların toplandığı Seyyid-i Şüheda Camisi’ne yapılan ve aralarında edebiyatçı Mehmet Mehdi Bayat’ın da bulunduğu 24 Türkmen’in şehit olduğu (Önceki gün hayatını kaybeden Muhtaroğlu da bu olayda yaralanmıştı) bombalı saldırı...
Ve önceki gün 13 Türkmen’in katledildiği dehşetengiz intihar saldırısı...
Bütün bunlar tesadüf olabilir mi?
Peki ya ABD’nin Irak’ı işgali ve Kerkük’ün yağmalanması sonrası ilk büyük ve örgütlü direnişin Tuzhurmatu’dan başlamış olması?
Tuzhurmatu, Telafer ile birlikte Irak’ta “Türkmen kontrolündeki vilayet” olma şansına sahip iki merkezden biri. Irak Türkleri bu iki Türkmen yerleşiminin “vilayet” olması için uzun zamandır Bağdat yönetimiyle görüşme halindeydi.
Irak’ın yazık ki etnikçilik/mezhepçilik zemininde beliren mevcut “federal!” yapılanmasında, Tuzhurmatu’nun idari olarak da bir “Türkmen şehri” haline gelmesi, hem bağlı bulunduğu Selahaddin’i yöneten Sünni Araplar (Şii Türkler çünkü oradakiler), hem de Tuzhurmatu’nun hem coğrafi olarak hem de tarih-kültür-kader birliği anlamında çok daha yakın olduğu Kerkük’ün hakimiyetini ele geçirmiş Kürtler açısından “istenmeyen” bir durum.
Türk soykırımı tehlikesi
Halihazırda idari olarak Bağdat’taki merkezi yönetime bağlı gözükmekle birlikte, Barzani yönetimi tarafından kontrolüne çalışılan yani “ihtilaflı” durumda olan Tuzhurmatu’yu, Irak parlamentosunca ülkedeki “üçüncü asli grup” sayılan Türkmenlerden koparmak isteyenler için tek yol var. O da Muhtaroğlu’nun İstanbul’da tedavi gördüğü hastane odasında telaffuz ettiği o ürkütücü senaryoyu hayata geçirmek:
Soykırım!
İşte Irak Türkleri bugün bir kere daha, Kerkük’ten sonra bu kez Tuzhurmatu kalesini çökertmek üzere bu tehdidin gölgesinde, “hayatta kalma savaşı” veriyor;
Suriye sınırından yapılan o ünlü anonstaki gibi üstelik, “burnumuzun dibinde”!
Sorum “Dışişleri”ne:
Bu millete daha kaç “gıyabi cenaze namazı”nı reva göreceksiniz?
“Stratejik Derinlik” diye yaptığınız Orta Doğu’da Türk’e kazılan mezarların tarifi miydi!
Selcan TAŞÇI, 27 Haziran 2013
selcantasci@gmail.com