Ulusal egemenlik, siyaset ve din - Prof. Şahin FİLİZ

Ulusal egemenlik, siyaset ve din - Prof. Şahin FİLİZ

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Eki 27, 2009 20:32

Ulusal egemenlik, siyaset ve din

Prof. Şahin FİLİZ, 25 Ağustos 2009

Türk ulusunun ulusal egemenliği, temel felsefesini Atatürk İlke ve devrimlerinde bulmaktadır. Ümmetten ulusa, imparatorluktan ulus-devlete, ortaçağdan modern çağa ve ortaçağ bağnazlığından nihayet bağnazlıktan akıl ve bilime geçiş, bu felsefenin temel parametreleridir.

Türk milletinin topyekün kurtuluşu, yeniden tarih sahnesine hem de bağımsız bir ulus olarak çıkmasının adı, ulusal egemenliktir. Siyaset, ulusal egemenliğin işlevsel olmasını sağlayan mekanizmadır. Ancak din, tarihte olduğu gibi bugün de yoğun olarak siyasetin aracı haline getirilmiş; siyasetten din üretilerek dinin bireysel özüne zarar verildiği gibi, irticai bir tehlike arzetmesine de yol açmıştır. Atatürk, ulusal egemenliğe, Tanrı adına hiçbir kurum, kişi ve kuruluşun müdahil olmaması için, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sosyal, demokratik, laik hukuk devleti olduğunu vurgulamıştır. İşte Ulu Önde Atatürk’ün vurguladığı Cumhuriyet’in bu temel özellikleri, irticaya dönüşen siyaset destekli oluşumlarla tehdit altına girmiştir.

Gerici hareket ve örgütlenmeler, özellikle siyasallaşan dinsel hareketler modern jargonlarla kendilerini tanımladıkları halde, irtica kavramı, hem klasik düzeyde kalmakta, hem de klasik literatürde yer almamaktadır. İrticayı, irtica kavramından daha açık ve basit olarak ortaya koyan başka kavramlar anılmadan bu kavramın anlatmak ve iletmek istediği mesaj, yerine ulaşmayacağı gibi, geniş halk kesimlerine yanlış mesajların gitmesine de neden olacaktır. O halde irtica, günümüz dinci hareketlerinin kullandıkları modern kavramlarla birlikte ele alınıp yeniden tanımlanırsa, yerleşik ve doğru mesaj içeren, doğru adrese iletilebilen bir kavram olacaktır.

Fanatizmin yayılma nedenlerinden biri, halk arasında batıl inançların tutunmasıdır; bu ölümcül hastalığı tedavi etmenin en iyi yolu da, daha çok sayıda insanın aklını kullanmasını sağlamaktır.

Katolikliğin hastalığı fanatizm, Almanya’nın hastalığı Nazizm olduysa, (Sünni) İslam’ın hastalığının da entegrizm olduğu kesindir.[1]

İrtica kavramı, “İslamlaşma”, “İslamileşme”, “köktencilik”, “entegrizm” “fundamentalizm” “extremizm”[2] ve “Selefiyecilik”[3] kavramlarıyla birlikte düşünülmelidir. Bugün “İslami” kavramı, genellikle radikal gruplar ve kişiler tarafından kullanılmaktadır. Oysa bu kavram bu haliyle ne Kuran’da ne de Hadislerde geçmez. Bu kavramı normal dindarlar kullanmaz. Oysa irticanın alfabesi bu kavramdan başlar; İslamileşme ile devam eder ve İslam devleti ideali ile nihayete erer. İrtica, son aşamaya gelindiğinde, denetlenmemiş sinsi ve güçlü gelişme aşamalarının doğurduğu siyasallaşmayla mücadelenin adı olarak ortaya çıkar ve artık mücadele için geç kalınmış demektir.

Ülkemizde irticanın temeli İslamcılıktır. Çağdaş Arap akademisyenlerden ve Arap İslamcılığının önde gelen isimlerinden Yusuf el-Kardavi, İslamcılık hareketinin Arap halkları ile ilgili sorunların ideolojisi olarak ortaya çıktığını itiraf sadedinde şöyle dile getirmektedir: “İslamcılık, özellikle Arapların 1967 İsrail yenilgisinin hemen sonrasında ortaya çıkan seküler-ulus devlet krizine bir tepkidir.” [4] Arapların yenilgiye karşı gösterdikleri tepki, ülkemizde siyasal bir ideolojiye dönüşerek toplumsal, kültürel ve siyasal derinliklere kadar nüfuz etmiştir. İslamcılık, ulus-devlete tepki olarak doğduğu için, sosyal taban bulması, İslam’la Cumhuriyet’i rakip dinler gibi çatıştırmasından kaynaklanmakta; bu çatışmayı dinsel kutsallar ve değerler adına yaptığına yığınları inandırmayı başararak, İrticai faaliyetleri, İslam-karşıtı söylemlerin sembolü gibi lanse etmeye çalışmaktadır. Bugün “pire için yorgan yakmak” örneğinde olduğu gibi, dinsellik kılıfına büründürülen sembollere (başörtüsü, cemaatler, tarikatlar ve bunların kontrolüne geçen eğitim kurumları vs.) özgürlük adına, irticai güçler ABD ve AB’den Türkiye’ye yönelik her türlü baskıyı ve tavizi, “Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürkçülük’e karşı zafer olarak telakki etmektedirler. Bugün irticai güç ve örgütlenmelerin dini İslam değil, ABD, AB, Ekümenik Patrikhane Öğretileri ve Diyaloğcu dinciliktir. Bu Haçlı irticanın, Türkiye versiyonudur. İrtica, Haçlılarla ve içteki bölücü örgütlerle iç içe geçmiştir.

Yüzeysel bir gözlem bile, Türk halkının, haklı olarak içinde ‘İslam’ kavramının geçtiği İslamcılıktan daha çok ürktüğünü görmemizi mümkün kılmaktadır. Türk halkı İslamcılık kavramının her alan ve anlamda “dinsel sömürü”yü ve yobazlığı, irticadan daha çok temsil ettiğini algılayabilmektedir. Çünkü “İslamcılık” modern bir kavramdır ve halk, olumsuzluk ifade etse de Arapça kökenli olan her kavrama (örneğin irtica), olumluluk ifade etse bile modern olan her kavramdan daha sıcak yaklaşım sergilemek eğilimindedir.

Ancak biz yine de bu çalışmada irtica kavramını kullanarak aynı anlama gelen diğer tüm kavramları da bu kavramın temsil etmesini çok yanlış bulmayacağız.

İrtica ile aynı anlama gelen İslamcılık ve fundamentalizm yani köktencilik ya da köktendincilik modernite ve modernizmle yakından ilgilidir. Bruce Lawrence, her üç din için de aynı aşırılığın ve aşırılık yanlılarının olduğunu vurgular. Ona göre fundamentalizm, hiçbir eleştiriyi ya da indirgemeciliği kabul etmeksizin dini otoriteyi mutlak ve bütüncül olarak tasdik etmektir Bu, kamusal olarak tanınan ve yasal olarak tatbik edilen kutsal metindeki özel inanç ve ahlak yargılarının kolektif bir şekilde talep edilmesi yoluyla gerçekleşir. İran devrimi, İslamcılığa hala ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. İslamcılık, Müslüman’ın bile Müslüman olmasını şart koşar; hiçbir Müslüman’ın klasik ve basit anlamda Müslüman olarak kalmaması; daha kökten ve devrimsel nitelikte ‘iman’ etmesini ister. Burada zımnen Arap devlet ideali yaşatılmaya çalışılmaktadır.[5] Ülkemizdeki dini grupların çokluğu ve hem birbirlerinden hem de genel olarak Türk halkından ayrışması da bu mantığa dayanmaktadır. Her grup kendi Müslüman’ını çevresinde toplar ve korumaya alır. Ama, ulus-devlete ve Atatürk’e saldırıda güç birliği yaparak birleşmekten geri durmazlar. Böylece irtica, çok başlı bir ejderhaya dönüşür.

Özellikle Kitaplı dinler dediğimiz üç büyük din, benimsendikleri ve yayıldıkları toplumlarda, mevcut halk ve hatta kitlelerin kültürünü biçimlendirmede başat rol oynadıkları için, irtica kavramı da bu baskın rolleri ve etkinlik güçleri göz önüne alındığından, daha çok dini bir hüviyeti vurgular nitelikte doğmuştur denilebilir.[6] Ancak, dinin olumlu ya da olumsuz olarak etkilediği kültür ve uygarlıkların, modern sosyal bilimlerin hemen her türü için sorunsallık taşıyan siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarına kadar nüfuz eden dini söylem ve eylemler, irtica kavramının kapsam alanını genişletmiştir. Türk sosyologu Ziya Gökalp, kültür ve uygarlıkla ilgili görüşlerini, Türk kültürünü oluşturan üç temel parametreden birisi olarak “İslamlaşmak”ı, İslam dininin Türk toplumunun milli dokusunu belirleyen etkenlerden telakki etmek suretiyle sistemleştirmeye çalışmıştır. Gökalp, esasen olmakta olanı tasvire dayalı bu sistematiğini kurarken, İslam dininin toplumsal katmanlarda nereye kadar nüfuz ettiğine de dikkatleri çekmiş oluyordu. O halde, bir dinin etkisi, mabetleri aşıp hemen her toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlara kadar uzanıyorsa, etki alanı ile birlikte olumlu ya da olumsuz sonuçlarının kapsam alanı da genişlemiş olmaktadır.

*Yönetim organizasyon ve strateji konularındaki analitik katkıları için dostum Doç. Dr. Nedim Yüzbaşıoğlu’ya teşekkür ediyorum.

[1] Abdulwahhab Meddeb, İslam’ın Hastalığı, Metis Y., İst. 2002, ss. 10-12.

[2] Bkz. James Veitch, Muslim Activism, Islamization or Fundamentalizm: Exploring The Issues, Islamic Studies, Islamic Research Institute, Islamabad, Vol. 32, Number 3, Autumn 1414/1193, ss. 261-277.

[3] Bkz. Abdurrahman b. Zeyd ez-Zeneydi, Es-Selefiyye ve Kazaya’l-Asr, Camiatu’l-İmam Muhammed b. Suud el-İslamiyye, Külliyyetü’ş-Şeria, Riyad 1998; Selefiyecilik ve Arap İslam’ı hakkında geniş ve felsefi bir değerlendirme için ayrıca bkz. Hatice Kınık, Teolojik Selefizmden Sosyolojik Selefizme Dönüşüm-Muhammed b. Abdilvehhab ve Seyyid Kutub Örneği, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi-Danışman: Doç. Dr. Şahin Filiz), Konya 2005, ss. 1-22

[4] İbrahim M. Abu-Rabi, İslami Hareketin Entelektüel Kökenleri, Yöneliş Y., İst. 2001, ss. 107-108.

[5] Bkz. James Veitch, A.g.m., s. 265, 271, 274.

[6] Bkz. James Veitch, A.g.m., s.265.


Bağımsız Gündem
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

cron

x