Vahdettin kahraman ise Sevr nedir?

Vahdettin kahraman ise Sevr nedir?

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Kas 17, 2007 14:01

Vahdettin kahraman ise Sevr nedir?

Cumhuriyet Bayramı ile başlayıp, 10 Kasım Atatürk’ü anma etkinlikleriyle sona eren dönemler, ulusal olarak nereden gelip, nereye gittiğimizi, neleri devralıp üzerine neler koyduğumuzu düşünmek için önemli fırsatlardır aslında. Ama okumuş yazmışlarımız, hele de entel geçinenlerimiz, böylesi bir muhasebe yapmak yerine, tarihi çarpıtmayı tercih ederler. Bu dönemler, rahmetli Ahmet Taner Kışlalı’nın kitabının adında olduğu gibi, “Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği’nin öne çıktığı dönemlerdir.

İş Bankası’nın Haluk Bilginer’in Atatürk’ü canlandırdığı reklamı ile başlayan tartışma, bize Atatürk’ün de eline diken batan, hastalanan, kuru fasulye seven, yetim büyüdüğü için zor bir çocukluk ve gençlik dönemi geçiren, annesine kızıp, darılan, genç bir öğrenci ve yeni mezun subay olduğu dönemlerde parasını çabuk bitiren, ay sonunu zor getiren, çapkınlık yapan, rakı için yönlerini, yani insan yönlerini anımsattı. Bu anımsatma, Atatürk’le siyasal ve idelojik olarak başedemeyen, yaşamı boyunca 4 bin 300 kitabı, hem de altlarını çizerek, satır aralarına notlar düşerek okuyan Mustafa Kemal’le bir aydın olarak mücadele edemeyen numaracı cumhuriyetçi, dinci, bölücü kalem sahiplerini, onun insani yönleri üzerinden saldırıya yöneltti. Ve kaçınılmaz olarak Vahdetti’i de kahramanlaştırmaya itti.

Vahdettin’in Atatürk’ü Anadolu’ya yolladığını, hatta cebine para koyduğunu söyleyerek, sözüm ona kendi tezlerini desteklemeye çalıştılar. Osmanlı İmparatorluğu’nun bir komutanının, cebinde yetki belgesi, sırtında üniforma ile Anadolu’ya geçerken, elindeki kağıdın altında elbette amiri konumundakilerin imzası, rızası, onayı, oluru olacaktır, Teksak Valisi’nin değil. Kaldı ki Vahdettin, Atatürk’e “Anadolu’a git, önemli hizmetlerine bir yenisini daha ekle, vatan senden bunu bekliyor” derken, Mustafa Kemal Paşa’dan, memleketi kurtarmasını istememiştir, kendi saltanatını kurtarmasını talep etmiştir.

Vahdettin, Kuvayı Milliye güçlerine karşı Kuvayı İnzibatiye denen birlikleri sürerek, Sevr Antlaşması’nı kabul ederek, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin Kuvvacılar hakkında vermiş olduğu “katli vaciptir” fermanını İngiliz uçaklarıyla Anadolu köylerinin semalarında serpiştirterek, daha Kurtuluş Savaşı’nın başında Ali Galip’i Mustafa Kemal’i öldürmesi için görevlendirerek, “Önce Allah’a, sonra da İngilizlere güveniyorum ve duacıyım” diyerek, nihayetinde de İngilizlerin Malaya zırhlısıyla ülkesini terkederek tarihteki yerini almıştır.

Damat Ferit Paşa ile birlikte tarihimizin en önde gelen hainlerinden biridir ki, büyük mütefekkirlerimizden rahmetli Attila İlhan, “Türkler kahramanı bol olduğu kadar, hain kontenjanı da yüksek bir millettir derdi” Vahdettin ve benzerlerini anlatırken. Turgut Özakman’ın Vahdettin, Milli Mücadele ve Mustafa Kemal üzerine yazmış olduğu, yalanları ve gerçekleri gözler önüne seren hacimli kitabı, Vahdettin gerçeğini öğrenmek isteyenler için en önemli tarihsel ve belgeli kaynaktır.

Vahdettin’le ilgili son büyük tartışmayı merhum Bülent Ecevit, “Vahdettin hain değildi” diyerek açmıştı ama, bu dürüst politikacımızın, bu hatasının yanında, “olumlu tarikatları desteklemek”, “uluslararası tahkime imza atmak”, “Rahşan affı çıkarmak” gibi kimi yanlışlarını da hemen not etmek durumundayız.

Ama Vahdettin’i kahraman yapmak isteyenlere de şu soruyu sormadan geçemiyoruz? Sırtında hem sultan, hem halife ünvanını taşıyan Vahdettin, söylediğiniz üzere kahraman, yiğit, vatansever olsa idi, en azından işgalci düşmana karşı ilk kurşunu atma şerefini İzmirli büyük yurtsever ve şehit gazeteci Hasan Tahsin ile paylaşması gerekmez miydi?

Kaynak
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen |Kuralsız| » Cmt Kas 17, 2007 15:58

Sırtında hem sultan, hem halife ünvanını taşıyan Vahdettin, söylediğiniz üzere kahraman, yiğit, vatansever olsa idi, en azından işgalci düşmana karşı ilk kurşunu atma şerefini İzmirli büyük yurtsever ve şehit gazeteci Hasan Tahsin ile paylaşması gerekmez miydi? ..


O, düşmana kurşun sıkmak yerine ''İşgal kuvvetlerine karşı çıkanlar Kafirdir ve Allah katında katli vaciptir'' diye fetva verdi..

İşgal kuvvetleriyle savaşmak yerine onların tahsis ettiği bir gemiyle Vatanı terketti..

Kimin ne dediğinin bu saatten sonra bir önemi yok.Düşman gemisiyle kaçmanın bir açıklaması da olamaz zaten.

bu arada bugün, Vahdettin'in İngiliz gemisiyle Türk topraklarından kaçışının Yıldönümüdür.


Konunun bugün açılması da bence önemlidir..

Türk-Kan, paylaşım için tşk. abla..
''Hayattaki yegane üstünlüğüm Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin."
Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk

Ruhun Şad, Mekanın Cennet Olsun Türklüğün Yüce Başbuğu ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
|Kuralsız|
Üye
Üye
 
İletiler: 2244
Kayıt: Pzr Şub 25, 2007 13:25
Konum: Gecenin Kıyısından Karanlığın Tam Ortasından |K@yse®ciyes|

İletigönderen Ram » Pzt Kas 26, 2007 0:24

Hain Vahdettin" soruşturması

Hain Vahdettin soruşturması Edirne'nin Keşan ilçesinde bir öğrencinin yazdığı kompozisyonun ödül alması nedeniyle 7 öğretmen hakkında soruşturma açıldı. Öğretmenlerin kaymakamlık soruşturmasına alınmasının nedeni ise ödül alan kompozisyonda padişah Vahdettin için "Hain" ifadesinin kullanılması olduğu belirtildi.

Cumhuriyetin kuruluşunun 84. yıldönümü nedeniyle ilköğretim okulları arasında açılan kompozisyon yarışmasında, Yekta Baydar İlköğretim Okulu'nun öğrencisi İ.Ö.'nün yazdığı kompozisyon 2. oldu.

İ.Ö.'nün yazdığı kompozisyonda, padişah Vahdettin için "hain" ifadesi yer alıyor. Yerel gazete "Ödül almak istiyorsan ecdadına küfret" başlığı ile kompozisyon yarışmasını haber yaptı.

Gazetenin haberi üzerine Keşan Kaymakamı Abdülkadir Karataş, öğretmenlar hakkında soruşturma başlattı. Kaymakam “Eğer olay anlatıldığı gibiyse hiç hoş olmayan bir durum. Kompozisyonun inceleme komisyonundan nasıl geçtiği konusunda soruşturmamız devam ediyor. Gereken neyse yapılacaktır” diye konuştu.



Nazlı Ilıcak: Vahdettin hain değil


Keşan'daki bir okulda, bir öğrencinin, Vahdettin'den adını vermeden "hain" diye söz ettiği iddiası üzerine, Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerince soruşturma açıldı. Yankılara sürüyor. Nazlı Ilıcak Vahdettin'e hain denilmesine karşı..

Nazlı Ilıcak: Vahdettin hain değil

Nazlı Ilıcak'ın köşe yazısı

Ecdada biraz saygı
Son padişah Vahdettin neden hain olsun? Atatürk'ün kahraman sayılması için birilerinin ihanet içinde olması gerekmez ki! Ama maalesef, ders kitaplarında çocuklara hâlâ "Vahdettin'in ihaneti" anlatılıyor. Sanki, "elinin hamuruyla" siyasete karışan ve ülkeyi Birinci Dünya Savaşı'na sokan, sonunda da büyük bir bozguna uğrayıp, Osmanlı'nın yüzyıllar boyunca hüküm sürdüğü topraklardan ayrılmasına yol açan oydu.

Vahdettin, Birinci Dünya Savaşı'nın bitmesine çok az kala, Temmuz 1918'de tahta geçti. İttihat ve Terakki mensuplarını sevmemesine rağmen, hiç sorun çıkarmadan Talat Paşa'yı kabinenin teşkiline memur etti. Onlara "Sizi takviyeden başka bir fikir ve emelim yok. Benden emin ve müsterih olarak vazifenizi yapınız" dedi. Anayasa ve meşruiyet fikirlerine sadık olduğunu ifade etti. İzmir'in işgalinden sonra Mustafa Kemal'i "Muvaffak ol" temennisiyle, 9. Ordu müfettişi olarak çok geniş yetkilerle Anadolu'ya gönderen de Vahdettin'dir. Görünüşte Samsun mıntıkasındaki anarşi olaylarının bastırılması söz konusuydu ama, esas gaye, Mustafa Kemal'in Anadolu'da teşkilâtlanmasını sağlamaktı. Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey vasıtasıyla, Mustafa Kemal'e, 25 bin altın verilmiştir. Bir iddiaya göre, bu kadar büyük bir rakam, örtülü ödenek kayıtlarında görünmesin diye Vahdettin, Çengelköy'deki değerli atlarını satmış ve parayı Mustafa Kemal'e İngilizlerden gizli olarak teslim etmiştir. Saltanatın kaldırılmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde şahsına yönelik sözlü saldırılardan, eski Dahiliye vekili ve Peyam-ı Sabah gazetesi başyazarı Ali Kemal'in linç edilmesinden sonra, Mustafa Kemal'le görüşmek için son bir teşebbüste bulunmuş, talebine cevap alamayınca, 1922'de 16 Kasım'ı 17 Kasım'a bağlayan gece İngilizlere sığınarak ülkesini terk etmiştir.

Vahdettin, bir kahraman olmayabilir. "İngilizlere karşı yeterli direnci göstermedi" de denilebilir. Ama, o bir hain değildir.

nilicak@sabah.com.tr

(Sabah)


NUTUK 1. SAYFA

1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir :

Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.

Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor.

Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.

Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.



Merak ediyorum; bu şerefsizler ATATÜRK'e de dava açabilecekler mi¿? NUTUK'tan bu yazılanların çıkmasını talep edebilecekler mi¿? Sonra annelerini bize gönderecekler mi¿? Yoksa zahmet edip bizi mi bekleyecekler¿?


Padişah Vahdettin hain miydi?

riza.zelyut@aksam.com.tr

Türkiye Cumhuriyeti; Osmanlı Devleti’nin yerine kuruldu. Son Osmanlı Padişahı olan Mehmet Vahdettin, Kurtuluş Savaşı’nı baltalamak için elinden geleni yaptı. Atatürk ve arkadaşlarını idama mahkum ettirmekten tutun da Milli Kuvvetleri dağıtmak için Kuva-yı İnzibatiye adında ordu kurmaya kadar... Günümüzün Osmanlıcıları; onu yüceltirken acaba resmi belgeler ne diyor?

Mehmet Vahdettin; Osmanlı Devleti’nin son padişahı idi. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları işgalcileri yurdumuzdan attığında Vahdettin de İngilizlere sığınıp savaş gemisi ile İstanbul’dan kaçtı.

Uzun zamandır Mehmet Vahdettin’in hain olup olmadığı tartışılıp duruyor. Osmanlı zihniyetini savunanlar, bunun aksini iddia ediyorlar. Bunlar daha da ileri gidip Mustafa Kemal Paşa’ya, Vahdettin’in 40 bin altın verdiğini bile yazıyorlar. Bunun, Vahdettin’i yüceltmek isteyen şeriatçı kesimin uydurması olduğunu tarih açıkça gösteriyor. Çünkü; Mustafa Kemal Paşa, 23 Temmuz-6 Ağustos arasında yapılan Erzurum Kongresi’nden sonra Sivas’a dönmek istediğinde, otomobile lastik alacak paraları bile yoktu ve halk, aralarında yardım toplayarak kabak lastiklere iç lastik almıştı.

YAKALAYIP İDAM EDİN

Mustafa Kemal ve arkadaşları binbir sıkıntı içinde düşmana karşı mücadele için hazırlanırken Osmanlı Padişahı Mehmet Vahdettin, onların asılması için İstanbul’da sıkıyönetim mahkemesi kurdurup karar aldırmıştı. İşte o resmi belgeyi, dilini biraz sadeleştirerek veriyoruz:

“Yüce İrade Mehmet Vahdettin, Kuva-yı Milliye adı altında çıkardıkları fitne ve fesadın ve anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak ve karşı duranlara işkence, eziyet ve beldeleri yıkmaya cüret etmek suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçi ve kışkırtıcılarından oldukları savıyla sanık olan üçüncü ordu müfettişliğinden azledilmiş, askerlik mesleğinden çıkarılmış Selanikli Mustafa Kemal Efendi ve Yirmi Yedinci Tümen eski komutanı albaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey ve Yirminci Kolordu eski komutanı mirliva (tuğgeneral) Salacaklı Ali Fuad (Cebesoy) Paşa ile eski Ankara Milletvekili Midillili Alfred Rüstem ve eski sağlık müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ve İstanbul Üniversitesi Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip (Adıvar) Hanım’ın ayrıntıları yargı tutanağında yazılı olduğu üzere Mülkiye ceza yasasına uyularak taşıdıkları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi unvanlarının kaldırılmasına ve İDAMLARINA ve hâlâ kaçış halinde bulundukları için buna ilişkin yasa hükümleri gereğince mallarına el konulmasına ilişkin İstanbul Birinci Sıkıyönetim Harp Divanı’nın gıyaben (kendileri yokken) verilen hüküm ve karar, ele geçtiklerinde tekrar yargılanmak üzere onaylanmıştır.”

11 Mayıs 1920’de Nemrud Mustafa (Kürt Mustafa) Divanı denilen mahkemenin verdiği bu idam kararlarına 25 Mayıs’ta Mareşal Fevzi Çakmak; 6 Haziran’da İsmet İnönü, Fahrettin Altay, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi, Bekir Sami Bey, Yusuf Kemal Tengirşenk, Celalettin Arif Bey de dahil edilir. Bu insanları öldürtmeye çalışan kişi Vahdettin idi.

KEMALİSTLER KÂFİR İLAN EDİLDİ

Vahdettin’in niyetini, tavrını, kişiliğini anlamakta ciddi bir ipucu olan başka bir belgeyi yayımlıyoruz. Bu belge; bir fetvadır. Fetva, halka dine göre nasıl davranmalarını gösteren resmi bir karardır. Padişah Vahdettin; Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’tan Kurtuluş Savaşı’nı baltalamak için 5 Nisan 1920 tarihli şöyle bir fetva almıştır:

“Dünya düzeninin yürütücüsü olan İslam Halifesi hazretlerinin (Yani, Vahdettin’in...) idaresi altında bulunan İslam beldelerinde bazı kötü şahıslar aralarında birleşip ve kendilerine reisler seçerek padişahın sadık halkını kandırmaya, yoldan çıkarmaya, padişahın yüksek emirleri olmadan ahaliden asker toplamaya kalkışıp, padişahın emirlerine aykırı olarak birtakım salma ve vergiler kesip, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve padişah emrinde bulunan bazı dini, askeri ve mülki memurları kendi başlarına kovup kendi hempalarını tayin, hilafet merkezi ile memleketin ulaştırma ve haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin yapılmasını yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle halifelik otoritesini kırmak ve zayıflatmak maksadıyla yüksek halifelik makamına ihanet etmek suretiyle imama (padişaha) itaatten dışarı düşmekle, adı geçen reisleri ile aveneleri ve onlara bağlı olan kimseler eşkıya mertebesinde bulunup, dağılmaları hakkında gönderilmiş bulunan yüksek emirlerden sonra hâlâ inat ve fesatlarında direnirler ise adı geçen kimselerin kötülüklerinden memleketi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak vacip olup “fe-katilü elleti tebga hatta tefaa ila emerillah” ayeti kerimesi gereğince KATLEDİLMELERİ VE GEREKİRSE KİTLE HALİNDE ÖLDÜRÜLMELERİ MEŞRU VE FARZ OLUR MU, BEYAN BUYURULA.

- Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki OLUR!

Dürrizade Es-Seyyit Abdullah tarafından yazıldı.

“Böylece padişahın ülkesinde savaş kudretleri bulunan Müslümanların adil halifemiz ve imamımız Sultan Mehmet Vahdettin Han hazretlerinin çevresi etrafından toplanıp bunlarla çarpışmak için yapılan davet ve emirlerine koşup, adı geçen eşkıyalar ile savaşmaları vacip olur mu?”

- Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olur.

Yukarıda görüldüğü üzere; Padişah Vahdettin; düşmanla savaşan Mustafa Kemal Paşa ve onun emrindeki askerleri kâfir gibi görmekte; öldürülmeleri için halkı ve diğer kuvvetleri harekete geçmeye çağırmaktadır.

ORDU BİLE KURDU

Bu çağrılar nedeniyle, Adapazarı’ndan Yozgat’a ve Konya’dan Urfa’ya kadar çok geniş bir bölgede isyanlar çıktı. Vahdettin’in adamları Türk ordusunu düşmandan daha fazla oyaladılar.

Mehmet Vahdettin, düşmana karşı mücadele eden Kuva-yı Milliye’yi dağıtmak için Kuva-yı İnzibatiye adını verdiği bir ordu bile kurdu. 18 Nisan 1920’de kurulan bu ordunun kuruluş amacı şöyle açıklanmıştı: “Devlet kanunlarını uygulayan memurları zor kullanarak engelleyen Kuva-yı Milliye adını taşıyan haydutları ortadan kaldırmak için Kuva-yı İnzibatiye kurulmuştur. “

İş bununla da kalmamıştır. Açlık, yoksulluk, yoksunluk içinde düşmana karşı direnen Kuva-yı Milliye ordusu ve subayları, padişah tarafından Bolşevik (Komünist) olmakla suçlanarak kötülenmiştir.

CANINI KURTARMAK İÇİN

Vahdettin bu komplolarda başarılı olamayınca 17 Kasım 1922’de İngilizlere sığındı. Canını kurtarmak için düşmana koşan Vahdettin’in kimliğini Kemal Atatürk, Nutuk’ta bütün çıplaklığı ile; belgeleri de ortaya koyarak anlatmaktadır. Atatürk, “Hain Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçıyor” başlığı altında, Türkiye’deki İngiliz ordusunun başkomutanı General Harrington’un bildirisini vermiştir. 17 Kasım 1922 tarihli mektupta denilen şudur: “Bir kopyasını eklediğim resmi bildiride söylendiği gibi, padişah kendisini İngiltere’nin korumasına bırakarak bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan ayrılmıştır. (... ) İmza: Harrington”

Buna eklenmiş olan bildirinin kopyası:

“Resmen bildirilir ki, Zat-ı Şahane (Vahdettin) içinde bulunulan durum sonucunda özgürlüğünü ve hayatını tehlikede gördüğünden, bütün Müslümanların halifesi sıfatıyla İngiliz korumasını ve aynı zamanda İstanbul’dan başka bir yere götürülmesini istemiştir. Padişahın isteği, bu sabah yerine getirilmiştir. Türkiye’deki İngiliz kuvvetlerinin başkumandanı General Sir Charles Harrington, padişahı almaya giderek bir İngiliz savaş gemisine kadar kendisine eşlik etmiş ve padişah, vapurda Akdeniz Filosu Genel Kumandanı Amiral Sir de Brook tarafından karşılanmıştır. İngiltere Olağanüstü Komiser Vekili Sir Newiil Henderson, padişahı gemide ziyaret ederek, Kral Beşinci George’a bildirmek üzere isteklerini sormuştur. (...)

İmza: Harrington”

Kemal Atatürk, bu gelişmelerden sonra Vahdettin’le ilgili olan düşüncelerini şöyle dile getiriyor:

“Kamuoyunu, gerçek ile karşı karşıya bırakmayı tercih ederim. Yanlış bir mirab usulü sonucu olarak, büyük bir makam ve gösterişli bir unvan elde edebilmiş bir alçağın, gururu çok yüksek, soylu bir milleti nasıl utanç verici bir duruma düşürebileceği, o zaman daha kendiliğinden anlaşılır. Gerçekten de, her ne sebep ve şekille olursa olsun, Vahdettin gibi özgürlüğünü ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar bayağı bir yaratığın, bir dakika dahi olsa bir milletin başında bulunduğunu düşünmek ne üzücüdür! Şükretmeye değer ki bu alçak, kendisine miras kalmış saltanat makamından millet tarafından düşürüldükten sonra, alçaklığını tamamlamış bulunuyor. Türk milletinin (saltanatı kaldırma) işinde önce davranması elbet de takdire değer.”

Belgeler ortadadır. Kemal Atatürk, Vahdettin’i açıkça ihanetle suçlamaktadır. Bu devletin Keşan kaymakamı, bu devleti kuran Atatürk’ü yalanlamaya çalışırken gücünü nereden alıyor diyorsunuz? Ve Türkiye’nin geldiği noktayı acaba anlayabiliyor musunuz?
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Vahdettin kahraman ise Sevr nedir?

İletigönderen Barbaros » Çrş Oca 23, 2008 0:30

Türk-Kan yazdı:Vahdettin kahraman ise Sevr nedir?

Vahdettin, Kuvayı Milliye güçlerine karşı Kuvayı İnzibatiye denen birlikleri sürerek, Sevr Antlaşması’nı kabul ederek, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin Kuvvacılar hakkında vermiş olduğu “katli vaciptir” fermanını İngiliz uçaklarıyla Anadolu köylerinin semalarında serpiştirterek, daha Kurtuluş Savaşı’nın başında Ali Galip’i Mustafa Kemal’i öldürmesi için görevlendirerek, “Önce Allah’a, sonra da İngilizlere güveniyorum ve duacıyım” diyerek, nihayetinde de İngilizlerin Malaya zırhlısıyla ülkesini terkederek tarihteki yerini almıştır.

Damat Ferit Paşa ile birlikte tarihimizin en önde gelen hainlerinden biridir ki,,,,


Şeyhülislam Dürri-zade Abdullah Efendi’nin Kuvvacılar hakkında vermiş olduğu fetva hakkında;

Milli Mücadele aleyhine Şeyhülislam Dürri-zade Abdullah Efendi'den alınan fetvalar da İngilizlerin Damad Ferid'e yaptırdıklarından biridir.Damad Ferid Paşa hükümetinde Dahiliye Nazırı olan Ahmet Reşit (Rey) Bey hatıratında (1) bu fetvaların hükümette münakaşa edilip sakıncalı görüldüğünü,ancak Sadrazam Damad Ferid'in "Bu mesele üzerinde İngilizler'in ısrar ettiklerini,fetva ilanını kendisinin kabul ve taahhüt eylediğini,şimdi hükümetçe reddedilirse İ'tilaf devletlerinin Kabineye gösterdiği emniyetin yok olacağını" söylediğini yazmaktadır.Ayrıca Mareşal Fevzi Çakmak İstanbul'dan Anadolu'ya geçtiğinde,Ankara'ya varıp aynı gün Meclis'te yaptığı konuşmada,İstanbul ahvali'nden bahisle aynen :"Zat-ı Şahane (Sultan Vahideddin) tazyik altındadır." deyip,Milli Mücadele aleyhindeki fetvaya temasla : "İngilizler Kabine'ye tazyik icra ettiler fetvayı veriniz diye!..Nihayet o fetvayı aldılar.Malumunuz veçhile o fetva,İngiliz süngüsü ile alınmış,Müslümanları birbirine düşürmek için yazdırılmış acı bir vesikadır.Milletin gerçeği kavrayan hissi,ümid ederim ki,bundaki fecaati görecek ve bunun ehemmiyeti sıfıra inecektir." diyerek aynı gerçeği,fetvanın İngilizler'in tazyiki ile yazıldığı gerçeği dile getirilmiş,aynı gerçek,Ankara Müftüsü Rıfat (Börekçi) ile ulemadan yüz elli üç zatın Milli Mücadele aleyhindeki fetvalara karşı hazırladıkları mukabil fetvada "düşman devletlerin zorlamaları ve kandırılmalarıyla hadiselere ve hakikatlere aykırı olarak çıkarılmış bulunan fetvaların İslam halkı için Şeriatça muteber olmadığı (2)" sarahatle kaydolunmuştur.

(1) Bkz:Ahmet Reşit Bey,Canlı Tarihler,Cild 3 İstanbul,1945.
(2) Sabahaddin Selek,Anadolu İhtilali.İstanbul,1973.
Kaynak;Tarihi Gerçekler-Mustafa Müftüoğlu-(Cild 2 sh.182-183)
Kullanıcı küçük betizi
Barbaros
Üye
Üye
 
İletiler: 8
Kayıt: Sal Oca 22, 2008 23:30

İletigönderen Ram » Çrş Oca 23, 2008 0:50

Fevzi Çakmak'ın, Vahdettin'e zat-ı şahane demesi ve bir yerde onu savunması normâldir. Zira Gazi Paşa'da o günkü hâl ve şartlarda bunu söylüyordu. Bunun amacı, bir yandan TBMM içindeki Saltanat & Hilâfet yanlılarını huylandırmamak ve bir yandan da İstanbul'dakileri çözmektir.

"Vahdettin'in İstanbul'u ve boğazları İngilizler'e koşulsuz bırakması, İngilizler'in bunu memnuniyetle kabûl etmesi, fakat Mustafa Kemâl ve kahraman yiğitleri karşısında geri çekilme kararı alan İngilizlerin bundan vazgeçmek zorunda kalması" hadisesi de Vahdettin'in hem aciz, hem de hain olduğunun sabit kanıtıdır. Bunun yanında, Sait Molla, Damat Ferid, Ali Kemâl gibi hainleri de unutmamak gerekir. Zira bugün onların izinden giden çok sayıda gafil türemiştir...
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen erenus » Çrş Oca 23, 2008 5:03

NUTUK'TAN

(...)

Kamuoyunu gerçek durumla karşı karşıya bırakmayı yeğlerim. O zaman, egemenliği atadan oğula geçirmek gibi yanlış bir yöntem sonucu olarak büyük bir orun, gösterişli bir san kazanabilmiş bir alçağın, onuru çok yüksek olan soylu bir Ulus'u nasıl utançlı bir duruma düşürebileceği, kendiliğinden anlaşılır.

Gerçekten, hangi nedenle ve nasıl olursa olsun, Vahdettin gibi, özgürlüğünü ve canını kendi ulusu içinde tehlikede görebilecek kertede aşağılık bir yaratığın, bir dakika bile olsa, bir ulusun başında bulunduğunu düşünmek ne acıklıdır! Şuna kıvanabiliriz ki, bu alçak, atalarından kalma Padişahlık orunundan Türk Ulusu'nca atıldıktan sonra alçaklığını tamamlamış bulunuyor. Türk Ulusu'nun daha önce davranmış olması elbette övülmeye değer.

Beceriksiz, aşağılık, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden herhangi bir yabancının kanadı altına sığınabilir; ama, böyle bir yaratığın, bütün Müslümanların Halifesi kimliğini taşıdığını söylemek elbette doğru değildir. Böyle bir görüşün doğru olabilmesi, her şeyden önce, bütün Müslüman toplumların tutsak olmaları koşuluna bağlıdır. Oysa, dünyadaki gerçek böyle midir? Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca özgürlüğe ve bağımsızlığa bayrak olmuş bir ulusuz. Değersiz yaşamlarını iki buçuk gün daha, alçakçasına sürükleyebilmek için her türlü düşkünlüğü sakıncasız bulan halifeler oyununu da ortadan kaldırabildiğimizi gösterdik. Böylece devletlerin, ulusların birbirleriyle olan ilişkilerinde kişilerin - özellikle kendi devletinin ve ulusunun dokuncasına da olsa kişisel durumlarından ve canlarından başka bir şey düşünemeyecek aşağılık kişilerin - önemi olamayacağı gerçeğini bir kez daha doğruladık.

Uluslararası ilişkilerde korkuluklardan yararlanmak sistemini yeğleme çağını kapamak, uygar dünyanın içten gelen bir dileği olmalıdır!

( ... )
(Gazi M.Kemal Atatürk, Söylev, Cilt:I-II, Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, S.339-340, 43. Baskı,
Cumhuriyet Kitaplar


"Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve bana taan edenler çıkabilir. Hattâ bunlar benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki, bu fikirler, Hind'den, Mısır'dan döner, dolaşır gene gelir, feyizli neticeleri kalpleri doldurur!"

Resim
Kullanıcı küçük betizi
erenus
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 423
Kayıt: Prş Eki 18, 2007 6:07

İletigönderen Barbaros » Çrş Oca 23, 2008 10:16

Kişisel Görüşüm;
Tarih Biliminin kurallarından biri "Yaşanan olaylar,yaşandığı dönem şartları ile ele alınır".Şimdi mesela bazı tarihçiler çıkıyor diyor ki efendim "Viyana Kuşatması başarısız oldu,bunda Padişahın suçu var,Paşaların suçu var" gibi laflar ediyorlar buda benim garibime gidiyor.Ciğeri sağlam tarihçiler ise olaya şöyle bakıyor "Viyana kuşatması sırasında,Avrupa'daki iklim şartları,bataklıklar,ordunun merkeze yani İstanbul'a uzak olması gibi coğrafi şartların çok büyük oranda etkili olduğunu" söylemektedirler.

Bu olaya keza;Vahdeddin zamanında bildiğiniz üzere İstanbul İngiliz kuşatması altındaydı.Verilen kararlar,yapılan yanlışlar her türlü şey olabilir.Bu hususta acizlik ayrı birşey,hainlik ayrı birşey.Mesela şimdi Irak işgal altında,Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Saddam Hüseyin'in asılması olayına gösterdiği tepki neydi "Bu işin dikte edilerek,zorla yapıldığı,baskı altında bir mahkeme kararı olduğu" söylediler (Gerçi kıllarını kıpırdatmadılar ya,neyse ayrı mesele)...Şimdi bazı arkadaşlarda diyorki;Kendi tahtını kurtarmasını istedi.Bu ne acizane bir ifade.O durumda ne diyecekti ya "Paşa bir Ülke kur Başkanı'da sen mi ol" diyecekti.Bir kere anlaşılması gereken şu "Mustafa Kemal Atatürk;Lenin gibi ülke başkanlarına karşı isyan çıkartıp,ülkenin zor duruma düşmesi için elinden geleni yapan biri değildir.Tam tersine kurulu bir düzenin yeniden inşaası için uğraşan Son Osmanlı'dır.

NUTUK'ta yazılanları ben hayretler içinde okuyorum.Nasıl olur yahu diyorum içimden? Çünkü ben şahsım olarak Atatürk'ün hayatını üç'e ayırarak anlamaya çalışanlardanım (Merak Edenler için;Milli Mücadele Öncesi,Milli Mücadele Dönemi,Milli Mücadele Sonrası ve Cumhuriyet)-Böyle yapınca bize okutulan İnkilap Tarihi'nin bayağı bir eksik olduğu ortaya çıkıyor.
Kullanıcı küçük betizi
Barbaros
Üye
Üye
 
İletiler: 8
Kayıt: Sal Oca 22, 2008 23:30

İletigönderen Türk-Kan » Çrş Oca 23, 2008 10:38

Tarih Biliminin kurallarından biri "Yaşanan olaylar,yaşandığı dönem şartları ile ele alınır".


Türk-Kan yazdı:dönemin kosullari belli, Birinci Dünya Savasi yenilgi ile sonuclanmis, düsman vatani isgal etmis... vaziyet bu.

Vahdettin, Kuvayı Milliye güçlerine karşı Kuvayı İnzibatiye denen birlikleri sürerek, Sevr Antlaşması’nı kabul ederek, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin Kuvvacılar hakkında vermiş olduğu “katli vaciptir” fermanını İngiliz uçaklarıyla Anadolu köylerinin semalarında serpiştirterek, daha Kurtuluş Savaşı’nın başında Ali Galip’i Mustafa Kemal’i öldürmesi için görevlendirerek, “Önce Allah’a, sonra da İngilizlere güveniyorum ve duacıyım” diyerek, nihayetinde de İngilizlerin Malaya zırhlısıyla ülkesini terkederek tarihteki yerini almıştır.

Bunun adina hainlikten baska ne denir?

Herhangi bir tarihci degil, Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:

Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.


Türk-Kan yazdı:Herkes 2 dakikasini ayirip izlesin, kimlere siginmis Vahdettin!


"Seydibeşir Kuveysna Osmanlı Useray-ı Harbiye Kampı" ve kör edilen 15.000 Mehmetçik

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Barbaros » Çrş Oca 23, 2008 11:20

Artık bilemeyeceğim kim hain kim değil.Fakat sonuçta ortada ters bir durum var.
Ben bir kere Vahdeddin'in hain olduğuna inanmıyorum.Bildiklerimide yazdım.Olmuş-bitmiş gitmiş bir konu fakat ; Sizden şunu isteyebilirim,Ben burda sadece Nutuk'tan alıntılar yaparak konuyu tek noktaya sürüklemek istemiyorum.Atatürk'ün etrafında bulunan yaverlik etmiş onlarca adamdan ve günümüz tarihçilerinide gözler önüne koyarak bu konunun etraflıca incelenmesidir.Yoksa çamur at izi kalsın politikası değil.Neticede Vahdeddin'de bir Osmanlı Padişahı,tıpkı Yavuz gibi,Kanuni gibi onuda sayıp sevmemiz lazım gelir.Aralarındaki fark ise "Vahdeddin zaman itibari ile döneklerin,dakavukların,vatan hainlerinin içinde bulunması,Yavuz'un ise veya Kanuni'nin bulunduğu ortamın Vahdeddin'e göre daha eftal bir ortam olmasıdır."
Kullanıcı küçük betizi
Barbaros
Üye
Üye
 
İletiler: 8
Kayıt: Sal Oca 22, 2008 23:30

İletigönderen Türk-Kan » Çrş Oca 23, 2008 11:27

Barbaros yazdı:Neticede Vahdeddin'de bir Osmanlı Padişahı, tıpkı Yavuz gibi, Kanuni gibi onuda sayıp sevmemiz lazım gelir.

Ne alaka... Milletini birakarak korkakca düsmana siginan soysuza ne sevgi ne de saygi gösterilir! Osmanli Hanedanligina mensup olmak saygi ve sevgi icin yeterli degildir. Hainlik yapanin soyu, kani, makami önemli degildir.

Göstermek isteyen ikinci cumhuriyetcilere, neo-osmanlicilara da ugurlu olsun Vahdettin.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Ram » Çrş Oca 23, 2008 11:49

Barbaros, şunu iyi okumanı tavsiye ederim.

İngilizler'in hiçbir talebi, isteği yok. İngilizler, kukla padişah yönetir görünsün, halk Ankara hareketine katılmasın, biz nasılsa böyle de yönetiyoruz diye düşünürken; Vahdettin haini, sırf Ankara'daki milli mücadele yanlıları kaybetsin diye, "durduk yerde" Damat Ferid'i Lord Curzon'a mesaj iletmesi için yollar. İstanbul ve Çanakkale boğazlarını, idare için de bu bölge topraklarını ve Türk Jandarması'nı, hiçbir karşılığı olmadan -kaldıki karşılığı olsa da hiçbir şey vatanın bir karış toprağından üstün değildir- İngilizler'in emrine verir. Akabinde tek bir şey ister padişahın emriyle Damat Ferid: "Benim hükümetimden gizli olan bu anlaşmanın, sizin (İngiliz hükümeti) hükümetinizden de gizli olmasını temenni ederim."

Ama daha sonra, İngilizler Ankara'nın ilerleyişini ve kendi müttefiklerinin Ankara'ya yanaşmasından çekinerek, "Müttefiklerimizden gizli anlaşma yapamayız" demiş ve teklifi reddetmiştir. İngilizler'in yaptığı politika dahi olsa, İngilizler Vahdettin'den daha haysiyetli davranmıştır. Ne kadar onursuz olsalar da, kendi müttefiklerinden çekinecek kadar onurludurlar.

Bazıları Vahdettin için, saçma sapan nedenlere dayanarak "hain değildir" diyeceğine, vatan uğrunda aç-bilaç savaşmış, şehit-gazi olmuş bizim bu günleri görmemizi sağlamış Mehmetçik'e bir Fatiha okusun.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen Barbaros » Çrş Oca 23, 2008 13:19

Uzun bir alıntı olacak fakat,okunmaya değer olduğuna inanıyorum.

Bülent Ecevit'in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin'in 'vatan haini' olmadığını söylemesi ile başlayan tartışmalar devam ediyor. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Ancak ağırlıklı görüş Vahdettin'in kesinlikle vatan haini olmadığı yönünde...

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin hakkında söyledikleri bir anda gündemi değiştirdi. CHP ve DSP eski lideri Ecevit'in görüşleri şaşkınlık meydana getirdi. Ecevit'in Vahdettin'in vatan haini olmadığını söylemesi, resmi tarih tartışmalarını da yeniden canlandırdı. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Vahdettin hakkında resmi tarihi ve Nutuk'u dayanak alanlara göre durum tartışılmayacak kadar açıktır; "Vahdettin şahsi çıkarları için düşmanla işbirliği yaptı, Milli Mücadele'ye savaş açtı, haindir." Vahdettin Olayı'na çeşitli boyutlardan bakmayı tercih eden orta yolcu tarihçi ve aydınlara göre Vahdettin hatalı bir siyaset izlemekle birlikte vatan haini değildir. Prof. Dr. Murat Belge de fikirleri yüzünden Vahdettin'i vatan haini ilan etmenin yanlış olduğunu söyler.

Hainlikle suçlamak haksızlık

Prof. Mete Tuncay Vahdettin'in siyasi anlamda yanlış işler yapmış olabileceğini, ancak hainlikle suçlamanın da haksızlık olduğu görüşündedir. Tunçay, "Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdettin'in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, cumhuriyetin kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız" derken, Prof. Mim Kemal Öke'ye göre Vahdettin ne haindir ne de Milli Mücadele'yi başlatan gizli kahramandır.

Vahdettin'in Saray'a yakın bazı çevrelerin baskı ve telkiniyle Atatürk'ü Anadolu'ya gönderdiğini belirten Öke, "Vahdettin Atatürk'ün ne yapacağını da biliyordu, buna rağmen bu projeye onay ve maddi destek verdi. Atatürk'ün idam fermanını onaylaması ise tamamen İngiliz baskısının bir sonucudur" diyordu. Prof. Dr. Şerafettin Turan ise Ecevit'in başlattığı tartışmaların fayda sağlamayacağını ifade ederek, "Şahbaba diye kitaplar da var, Vahdettin'i öven. Necip Fazıl da Vahdettin'e 'vatan kurtaran' diyor. Vahdettin için Kurtuluş Savaşı için '40 bin altın verdi' diyenler var. Belgeler ortada olduğu halde, 30 yıldır tartışılıyor. Vahdettin de, İngilizlerin kucağına atlayarak memleketi kurtarmak istemiş. Anlaşılan yöntemi farklıydı. Şimdi Türkiye'de Osmanlı'yı göklere çıkarma modası var. Bence Osmanlı'nın hatası, sevabı tarihe göçmüştür. Geçmişi överek orada yaşamaya olanak yok. Bu tartışma Ecevit'e bir şey getirmese bile memlekete zarar getirir. Ecevit bunu yazdığı anda beni karşısında bulur" demeyi tercih ediyordu.

Vatan dostu olmasa bile konu tartışılmalı

Star gazetesi yazarlarından Halit Kakınç da Sultan Vahdettin'e olumlu bakmadığını ifade etmekle birlikte resmi tarihin eleştirilmesine taraftardır. Bülent Ecevit'in sözleri üzerine başlayan tartışmalara dahil olan Kakınç, Necip Fazıl'ın yasaklı kitabından Vahdettin'le ilgili iddiaları alıntılayarak sıralar. Bu alıntılarda Vahdettin'in Atatürk'e Milli Mücadele'yi başlatması için para yardımı yaptığına ilişkindir.

Kakınç, "Son Osmanlı padişahı ile ilgili olarak Ecevit'in başlattığı tartışmanın bugüne uzanan temel kaynağı bu söz konusu kitap hâlâ yasak. İddiaları her ne olursa olsun, tüm yasaklara karşı bir insan olarak, bu kitaptan bazı pasajlar aktaracağım. Tartışmayı, bu aktarmaların ardından, somut veriler üzerine daha sağlıklı biçimde yürütürüz" diyordu. Kakınç bir başka yazısında da yine Necip Fazıl'ın kitabını kastederek, "Ben, son Osmanlı padişahı hakkındaki görüşlerimi yazdım. Vatan dostu olduğu görüşüne katılmıyorum. Fakat böyle bir kararı da yüz kızartıcı, utanç verici buluyorum. Gelin şu kararı kaldırın. İddiayı ilk kaynağından okuyalım. Katılalım veya katılmayalım, ama seviyeli bir biçimde tartışalım" diyordu.

İlk itiraz Necip Fazıl'dan gelmişti

Sultan Vahdettin olayı daha önceki dönemlerde de gündeme geldi, tartışıldı. Kuşkusuz böyle bir tartışmanın gündeme gelmesinde merhum Necip Fazıl Kısakürek'in büyük bir katkısı var. Resmi teze aykırı olarak bu konuda ilk kitap 1968'de Necip Fazıl tarafından yayınlandı. Necip Fazıl'ın büyük gürültü koparan kitabı ilk olarak 1968'de Bugün gazetesinde tefrika edildi, ardından Toker Yayınları tarafından, "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin" adıyla neşredildi. Necip Fazıl kitabında resmi tarih tezine aykırı olarak Sultan Vahdettin'in Milli Mücadele'yi desteklediğini, Mustafa Kemal Paşa'ya bu konuda önderlik etmesi için yüklü miktarda para yardımı yaptığını öne sürdü. Necip Fazıl'ın Vahdettin'i aklayan kitabının başına bir sürü iş geldi, defalarca toplatıldı, dava açıldı, beraat etti. Kitap hala yasaklılar listesinde. Necip Fazıl'dan sonra Sultan Vahdettin hakkında neşredilen ikinci kitap Sultan Vahdettin'in yaverlerinden Tarık Mümtaz Göztepe'ye ait. Vahdettin lehindeki kitap 1978'de İki cilt olarak yayınlandı. Kitabı, "Osmanoğullarının Son Padişahı Vahideddin Mütareke Gayyasında" ve "Osmanoğulları'nın Son Padişahı Vahideddin Gurbet Cehenneminde" ismiyle Sebil Yayınları bastı. Göztepe'nin kitabı Vahdettin'in sürgün hayatını içerdiği için ilk önemli kitap. Ancak bu konudaki asıl belgesel çalışma Murat Bardakçı'nın Şahbaba'sı oldu.

Atatürk'ü Desteklemişti

Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı tarihçi Prof. Ahmet Akgündüz de "Vahdettin hain miydi? tartışmalarına Zaman gazetesine verdiği bir görüşle katıldı. Akgündüz, 1922'den sonra Vahdettin hakkında söylenen hiçbir ithamı tarihsel kaynak olarak kabul etmediğini belirterek, "Siyasi demeçler belge olmaz. Vahdettin çok iyi yetişmiş bir diplomattır. Vatanı için hayatını, sülalesini feda etmiştir" diyordu. Akgündüz, Vehbi Vakkasoğlu'nun da "Son Bozgun" adlı kitabında yer verdiği Fevzi Çakmak kaynaklı bir iddiaya atıfta bulunarak, "Anadolu'da kurtuluş hareketi başlatmak için Osmanlı Genelkurmayı Erenköy'de günler süren toplantı yapıyor. 'Kimi bu işle görevlendirelim' tartışması yapılıyor. Burada çıkan isimlerden biri Mustafa Kemal. Neticede karar Mustafa Kemal lehine veriliyor. Bunu 19 Mayıs'tan 3 ay önce söylüyorlar. Heyet Vahdettin'e giderek kararı iletiyor. Mustafa Kemal'in cumhuriyetçi olduğunu, saltanatı yıkıp kendisini devirebileceğini de söylüyorlar. Vahdettin ise 'Vatan ve millet tehlikede. Vatanım kurtulsun da kim neyi kurarsa kursun. Getirin Mustafa Kemal'i görüşmek istiyorum' karşılığını verir" diyordu.

İç şavaş çıkmaması için vatanını terketti

Bülent Ecevit'in gündem yaratan sözlerinin ardından tartışmalara katılan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. İlber Ortaylı da Vahdettin'in hain olarak nitelendirilmesinin yanlış olacağını belirtiyor. Ortaylı, "Son padişah İstanbul'a dahi hükmedemez ve Osmanlı mülkünün yediği darbede de kimse onun fikrini sormamıştır. Anadolu savaşının önderlerinin idam fetvasına göz yummak dışında da önemli bir hatası olduğunu söyleyemiyoruz. Gene Kuva-yı Milliye'ye karşı örgütlenen birlikler ondan çok Damat Ferit hükümetinin İngilizlerle işbirliğinin eseridir. Hanedan damadı olan bu ahmak politikacıya kısa sürelerle de olsa görev vermek, padişahın diğer önemli hatasıdır" diyor. Ortaylı o dönemde pekçok insanın Kuva-yı Milliye'ye İttihatçı girişimi olarak baktıklarını da ifade ederek, "Herkes Anadolu harekâtını İttihatçı biliyordu. Bir kavmin siyasi trajedisi bu kadar kolay bir şekilde çözümlenemez. Padişah artık mukadder yıkımı kabul etmiş ve bir iç savaştan kaçınmak için Türkiye'yi terketmiştir. Zaferi kutlamadığı görülüyor. Aksine bir gözlem ortaya çıkmadıkça, bu da bir hatadır" diyordu. Vahdettin ve Atatürk'ün karşı karşıya geldiklerini ifade eden Ortaylı sözlerini şöyle noktalıyor: "Ama dost oldukları zaman da vardır. Kim ne derse desin son padişah hazineyi soyup gitmedi. Gittiği yerlerde de Türkiye devleti aleyhinde faaliyette bulunmadı, söz söylemedi. Bu sürgündeki hanedanın bir ananesi ve takdire değer tavrıdır. Bunları da bilmek gerekir."

İhanetle alakası yoktu

Prof. Reşat Kaynar "Vahdettin'in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. Dolayısıyla, elimizde Vahdettin'in ihanetini gösterecek bir belge de yok. Ama hadiseleri Atatürk'ün Nutuk'ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, Vahdettin'in en büyük kusurunun Sevr'in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. Sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. Atatürk, Sevr konusunda doğrudan Vahdettin'i suçluyor. Dolayısıyla, asıl tartışılması gereken Vahdettin'in Sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır" diyordu. Vahdettin hakkında yazılmış çok önemli belgesel bir biyografi olan "Şahbaba" kitabının yazarı Murat Bardakçı ise Vahdettin'in, Bebek ile Aksaray arasındaki bölgeye sıkışmış bir padişahın çaresizliği içinde olduğunu kaydediyor,' iki tarafı birden idare edip zaman kazanma' çabasının ihanet olarak yorumlandığını belirtiyor. Bardakçı, Vahdettin'in hatıralarında, 'Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım' dediğini zikrederek, "Osmanlı tarihinin en şanssız hükümdarıdır, her insan gibi o da bazı hatalar yapmıştır ama memleketini seven bir kişidir ve ihanetle hiçbir alakası yoktur" diyordu.

Hilafet Ordusu'ndan haberi bile yokmuş!

Murat Bardakçı'nın "Şahbaba" isimli kitabında da İsmail Hakkı Okday'ın bazı notları yer alır. Bu notlarda Okday, Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'nın idam hükümünü hiçbir zaman tasdik etmediğini belirtir, "Bu hüküm, Damat Ferit'in kuklası olan zavallı şeyhülislam tarafından verilmiş bir fetvaya dayanmaktaydı" der. Okday, Kuva-yı Milliye'ye karşı kurulmuş olan Hilafet Ordusu teşkilindeki mesuliyetin de sadece Damat Ferit'e ait olduğunu vurgular. Okday, "Damat Ferit'in bir Hilafet Ordusu kurma niyetinde olduğunu sultana bildirdiğim zaman, bu hususta hiçbir malumatı bulunmadığını ve Türk'ü Türk'e kırdırmanın zalimce bir iş olacağını söylemişti. Görüşmemizden 24 saat sonra sultan beni odasına çağırdı ve Hilafet Ordusu hakkında söylediklerimi Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın yanında da tekrar etmemi söyledi. Damat Ferit şiddetle haykırdı ve 'Efendimiz, bu büyük bir yalan ve palavradır.. Damadınıza bu bilgileri verenler yalancılar ve hainlerdir... bu manasız dedikodular derhal tekzip edilecektir" dedi. Hilafet Ordusu bu tekzibe rağmen bir hafta sonra kuruldu.

Şahbaba'da Vahdettin'in kızı Sabiha Sultan'ın şu sözleri de yer alıyor: Babam padişah olmadan evvel ve veliahd iken en çok tanıdığı ve takdir ettiği Mustafa Kemal Paşa idi. Yaveri idi ve onunla Almanya seyahatini de yapmıştı. Mustafa Kemal Paşa da ona çok bağlı ve hürmetkardı. Memleketin en feci durumunda başa geçen babam, mücadelenin ancak Anadolu'da devam edebileceğine inanmış ve Mustafa Kemal Paşa'yı-bu işi tek başarabilecek insan saydığından-Anadolu'ya kaçmaya teşvik etmiştir. Bunu bize söylediği gibi, bu kararlaşınca yanından çıkıp yaverler odasına giren Başyaver Naci Paşa, diğer yaverlere bunu gizlice tebşir etmiş ve 'Hele şükür, efendimiz Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya geçmeye ikna etmişler!' demiştir. Rahmetli Yümni Paşa da bunu gayet iyi bilirdi. Aralarında konuşup mutabık kaldıkları hususlar vardı:

Evvel birbirlerini tanımıyor, mutabık kalmamışlar, ayrı ayrı iş göreceklermiş gibi hareket edilecek, iş hangi yönden selamete götürülürse sonra birleşecekler. Yegane gaye vatanın selameti, kurtulması ve istiklali olacaktı. Babam sonradan Mustafa Kemal Paşa'nın sözünü tutmadığından, kendisini ve imparatorluğu hain insanlar gibi göstermesinden çok, ama çok müteessir olmuş ve bunu asla hazmedememiştir. 'Biz her şey olabiliriz. Cahil, tecrübesiz, hatalı bir siyasete kapılmış olabilir ve zararlar da verebiliriz, amma Osmanoğlu olarak nasıl vatan haini olabiliriz? Bizi en iyi tanıyan Mustafa Kemal Paşa bunu nasıl söyler' der, derin bir keder içinde kavrulurdu. Nitekim bu keder o kadar devamlı olmuştur ki, bir gece beyninde bir damar kopması hayattan kendisini ayırmıştır. Ben kızı olarak ve ölümüne kadar başucunda olan en sevdiği insan olarak şunu bütün şerefimle temin ederek ve Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün şan-şeref dolu varlığını ortaya koyarak söylemek isterim ki: Babam asla hain değildir. En koyu, sağlam bir vatanseverdi, öyle yaşamış, öyle ölmüştür" Sabiha Sultan'ın anlatığına göre Vahdettin'e yüklenilen kötülüklerin tek müsebbibi, Damat Ferit'tir.


Atatürk'ten Geç Gelen İtiraf

Yine Şahbaba'da yer alan bir anekdot, Atatürk'ün Vahdettin hakkında Nutuk'ta söylediklerinden çok farklı bir tutumundan sözediliyor. Hamdullah Suphi Tanrıöver'den nakledilen anekdot şöyledir: Vahdettin'in ölüm haberi geldiğinde Adana'da bulunan Atatürk'ün sofrasında Hamdullah Suphi de vardır. Atatürk, "Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi Topkapı'nın bütün cevahirini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi ki.." demiş. Bu sözleri Hamdullah Suphi kuzeni Fethi Sami Baltalimanı'na aktarmış. Fethi Sami Sultan Vahideddin'in ablası Mediha Sultan'ın torunudur. Vahdettin İstanbul'u terketmeden bir süre önce yanında bulunan ve kıymetli taşlar ve elmaslarla süslü Hz. Osman'a ait olduğu söylenen el yazması Kuran-ı Kerim'i Topkapı Sarayı'na iade ettiği biliniyor. Kalabalık maiyetiyle İstanbul'dan ayrılan Sultan Vahideddin yokluk, zaruret ve vatan hasreti içinde San Remo'da can verdi. Mezarının Anadolu'ya daha yakın olduğu için Şam'da defnedilmesinin tercih edildiği söylenir.

Kaynak:Yeni Şafak (Diziler Serisi)-Abdullah Muradoğlu

Türk-Kan ; Seni anlamakta zorluk çekiyorum,ölmüş gitmiş biri hakkında ileri geri konuşmak Türk-Kan ismini kullanan birisi için bence yakışır birşey değil sadece senin için değil herkes için aynı şey geçerli.Lütfen beni yanlış anlamayın ama kusura da bakmayın ben kim ne derse desin Vahdeddin'i Ceddim olarak bilirim (hatalarıyla-sevaplarıyla) ve ona saygı gösteririm.Sonuçta bir insanı hatalarından dolayı yargılayıp yapmış olduğu iyilikleri silip atmak dünyanın en büyük adaletsizliğidir.Ben Vahdeddin'e sütten çıkma ak kaşık demiyorum.Ancak ülkenin çok zor olduğu bir ortamda Hilafet ve Saltanat makamında bulunması onu bu hallere sokmuştur...

Benden bu kadar.Hepinize Teşekkür Ederim.
Kullanıcı küçük betizi
Barbaros
Üye
Üye
 
İletiler: 8
Kayıt: Sal Oca 22, 2008 23:30

İletigönderen Türk-Kan » Çrş Oca 23, 2008 13:39

Barbaros yazdı:Türk-Kan ; Seni anlamakta zorluk çekiyorum,ölmüş gitmiş biri hakkında ileri geri konuşmak Türk-Kan ismini kullanan birisi için bence yakışır birşey değil sadece senin için değil herkes için aynı şey geçerli.Lütfen beni yanlış anlamayın ama kusura da bakmayın ben kim ne derse desin Vahdeddin'i Ceddim olarak bilirim (hatalarıyla-sevaplarıyla) ve ona saygı gösteririm.Sonuçta bir insanı hatalarından dolayı yargılayıp yapmış olduğu iyilikleri silip atmak dünyanın en büyük adaletsizliğidir.Ben Vahdeddin'e sütten çıkma ak kaşık demiyorum.Ancak ülkenin çok zor olduğu bir ortamda Hilafet ve Saltanat makamında bulunması onu bu hallere sokmuştur...

Benden bu kadar.Hepinize Teşekkür Ederim.

Beni anlamak cok basit aslinda :)

Ismim Türkân, Türk kiziyim! Ceddimde hainlik yapan kim varsa gözümü kirpmadan ipini cekerim. Bu ister babam olsun, ister Osmanli Padisahi olsun farketmez. Ayrica Vahdettin benim ceddim de degildir. Osmanoglu ailesinden gelmiyor soyum.

Sevr'i kim imzalamistir? Hadi imzalamak zorunda kaldin soysuz, baslatilan milli mücadelede Türk gibi davranip serefinle ölseydin keske.. Bugün biz de son Osmanli Padisahi ile gurur duyuyor olurduk.. Osmanli soyu Ingiltere'de minik ingiliz torunlariyla devam edecegine Türk yurdunda saygi görürdü belki.

Türk-Kan yazdı:VAHDETTİN'İN İNGİLİZLERE SIĞINMA TALEBİ

Resim


Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı
General Harington Cenaplarına

İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devlet-i fahimanesine iltica ve bir an evvel mahall-i ahare naklimi talep ederim efendim. 16 Tesrinisani 1922

Halife-i Müslimin

Mehmed Vahidettin
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Ram » Çrş Oca 23, 2008 14:54

Barbaros, şimdi Allah sana akıl-fikir-irade vermiş mi¿? Vermiş... Sen neden ortak görüşlere, ona-buna bakarak, onların yorumlarını buraya alıntılıyorsun¿? Zekân mı noksan, yoksa tembel misin¿? Burada, salatnat sevdalılarının, etki ajanlarının yorumları beni ilgilendirmez. Ben tarihi gerçekler bakarım. Benimle tartışacak kişinin de öyle olması gerekir.

"Hanedan damadı olan bu ahmak politikacıya kısa sürelerle de olsa görev vermek, padişahın diğer önemli hatasıdır"


Ortaylı'ya büyük saygım vardır ama, bu açıklaması onun sadece bir Osmanlı fanatiği olduğu gerçeğini ortaya çıkarır. Elbette Osmanlı bizim atalarımızın değerlerini taşır. Ama bu, bir haini korumak gibi bir şeyi gerektirmez. Ortaylı hangi kaynağa dayanarak, Vahdettin'in, Damat Ferid'in yaptıklarından sorumlu olmadığını, Damat Ferid'in yaptıklarının Vahdettin'in emri ve bilgisi dışında olduğunu savunuyor¿? Bunu iddia etmek komik ve büyük bir gaflet örneğidir.

Mete Tunçay kimdir¿? "Tarih Vakfı" Yönetim Kurulu Üyesi olmasın sakın¿? Eğer çok fazla kopyala-yapıştır yaparak uzun yazılar koymazsan, sana Tarih Vakfı'nın kimlere hizmet ettiğini de açıklayabilirim.

Necip Fazıl, harika bir şairdir. Ama İslâmcı'dır, hilâfetçidir, saltanatçıdır. Savunması gayet doğaldır!

Murat Belge kimdir¿? Liboşun önde gidenidir. Liboşlar bugün ne yapmaktadır, ikinci cumhuriyetçiler adı altında rejimi değiştirmek istemektedir. Bu liboş değil miydiki TSK'ya devamlı sataşan, dil uzatan, teröristleri öldürüyor diye orduya faşist diyen...

Murat Bardakçı, düzmece tarih anlatmak konusunda ustadır, acaba bu düzmece bilgiler Bardakçı'ya kimler tarafından sağlanmaktadır¿? Belgelere dahi karşı çıkmak, nasıl bir cürettir¿?

ÖR: http://www.tayyareci.com/makaleler/uydurma.asp

Vahdettin'in kızından örnek var, çok ilginç, hemen inanayım o zaman. her şeyi Damat Ferid hainine yıkmak, yeni bir taktik değimiş demek... Belgeler açıktırki Damat Ferid, Vahdettin'in izni ve bilgisi olmadan "yetkisi dışında" hareket etmemiştir. Yetkisi dahilindeki gizli görüşmelerini de, bir bir padişah efendisi hazretlerine bildirmiş ve ona göre yeni emirler almıştır, bu da gayet açıktır.

ÖR 1: İngilizler'e boğazları, boğazları içine alan toprakları ve bu topraklarda mevcut olan Türk Jandarmasını İngilizler'e yalakalık için bırakmıştır.

ÖR 2: Gazi Paşa'nın Londra'ya göndereceiği Yusuf Kemâl'in belgelerinin resimlerini çektirtmiş ve İngiliz ajanlarına vermiştir.

"Atatürk'ün sofrasında Hamdullah Suphi de vardır. Atatürk, "Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi Topkapı'nın bütün cevahirini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi ki.." demiş."


Yavaş... Zaten geri dönmek için o hazineleri götürtmedi. Ama plânları, Gazi Paşa karşısında fos çıkmıştır!

"Prof. Reşat Kaynar "Vahdettin'in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. Dolayısıyla, elimizde Vahdettin'in ihanetini gösterecek bir belge de yok. Ama hadiseleri Atatürk'ün Nutuk'ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, Vahdettin'in en büyük kusurunun Sevr'in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. Sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. Atatürk, Sevr konusunda doğrudan Vahdettin'i suçluyor. Dolayısıyla, asıl tartışılması gereken Vahdettin'in Sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır""


Etki ajanlarına bak hele... Bir de bunlara inan gafiller... Koca bir milleti, her türlü zûlm ve pislikten kurtarmış, 50 yıl sonrasını rahatlıkla görebilen bir dahiye inanmayın diyor da, tartışalım diyor utanmaz! Belgeyse belge, her şey mevcuttur. Ama gözünün üstündeki kaşı inkâr eden gafillere de pek çare yoktur...

"İsmail Hakkı Okday'ın bazı notları yer alır. Bu notlarda Okday, Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'nın idam hükümünü hiçbir zaman tasdik etmediğini belirtir, "Bu hüküm, Damat Ferit'in kuklası olan zavallı şeyhülislam tarafından verilmiş bir fetvaya dayanmaktaydı" der."


İngiliz Severler Derneği'ni de babam mı kurdurdu¿? Vahdettin'in ta kendisi. 1. üye de odur. 10 yaşındaki sabiye anlatsan olup biteni, üstüne de "Her şeyi Ferid yaptı, Vahdettin aslında hain değildir..." desen bir tarafıyla güler.

"1922'den sonra Vahdettin hakkında söylenen hiçbir ithamı tarihsel kaynak olarak kabul etmediğini belirterek, "Siyasi demeçler belge olmaz. Vahdettin çok iyi yetişmiş bir diplomattır."


E o zaman belgeye karşılık, neden etki ajanlarının ve gafillerin ortaya attığı dayanaksız iddialardan yola çıkılıyor. Al işte bir tezat daha. Zat-ı muhterem hem bunu söylüyor, hem de şu iddiayı ortaya atıyor: "Vahdettin çok iyi yetişmiş bir diplomattır. Vatanı için hayatını, sülalesini feda etmiştir"

Alnımda aptal yazıyordu benim de... Ne diyeyim, ahmak ötesi iddialar.

Belgeye karşılık, hikâyeler dinliyoruz. Mevzunun özeti de, aslı da budur.

Dip Not: Bir arkadaşımla bu mevzuyu tartışırken bana şunları söyledi:

-Diyelimki Vahdettin hain, bunu savunmak-dile getirmek bize ne kazandıracak, ülkemize ne kazandıracak¿?


Ben de şunları söyledim:

-Bu hainliği dile getirmek-savunmak, belki bize ve ülkemize bir şey kazandırmayacak. 
Ancak, bu hainliği dile getirmemek, Vahdettin'in hain olmadığını hatta ve hatta kudretli ve
kahraman bir padişah olduğunu iddia eden, (dış bağlantıları açık, çeşitli vakıflardan para alan)
rejimi değiştirmek isteyen, vatanına alenen hıyanet zihniyetlerin ekmeğine yağ sürmek olurki,
bu da ülkeye ve bizlere çok şey kaybettirir!


Vahdettin bir simgedir. Onun hainliğini tartışmaya açmak dahi, ülkenin birlik ve bütünlüğüne, halkın aklına ve yüreğine nifak sokmaktır.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen Barbaros » Çrş Oca 23, 2008 16:09

Sizler Egolarınızı ben egomu tatmin etmeye devam edeceğim.
Ram ben onları kendi görüşüme benzer olması nedeniyle koydum.Yoksa bilip bilmeden yok efendim,aklın varmı,zekan yokmu gibi laflar etmene gerek yok.Kimsenin papağını değilim burda ötecek.Allah insana akıl vermiş-irade vermiş ama senin gibilere demekki basiret vermemiş.
Zaten bu ülkeyi öyle bir hale getirdilerki yarısını Atatürk'e yarısını Vahdeddin'e düşman ettiler.
Maşallah herkesin açığı bulmuş yapıştırmışın.Maşallah Maşallah.Devam devam.Milli Mücadelenize devam edin siz...Zaten herşeyi siz bilirsiniz.Diğerleri önemli değil.Sadece biz dersiniz..............
Kullanıcı küçük betizi
Barbaros
Üye
Üye
 
İletiler: 8
Kayıt: Sal Oca 22, 2008 23:30

Sonraki

Şu dizine dön: Mustafa Kemâl ATATÜRK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x