
Fırın tava gelir, hamur tükenir. İnsan tava gelir, ömür tükenir. Yusuf İslam adlı Müslümanlığı seçmiş şarkıcı “ömrünün tavını” Türk halkının sırtından 50 milyon TL kapmaya adadı. Namaza gidecek Müslüman’ın milyonda bir uğradığı İngiltere’nin “üniversite kenti Cambridge’de cemaati olmayan bir caminin yaptırılması” Yusuf İslam’ın hesaplarına göre 50 milyon TL’ye mal olacaktı. Şarkıcı Ankara’ya geldi. Mübarek ayın cuma günüydü. Başbakan ile namaza durdu. Yusuf İslam, mutlu ayrıldı. Demek ki 50 milyonu almıştı. Şarkıcı, tavını tavlamıştı.
***
Bu parayı nasıl aldı? Nakit olarak mı aldı, çek yazıldı, çeki kırdırıp mı aldı? Başbakanlığa bağlı örtülü ödenekten mi aldı, yoksa 11 bakanlığın bütçesinden daha fazla bütçeye sahip Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden mi aldı? Ben sürekli yazıyorum. Sürekli soruyorum. Başbakan, Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı ve Diyanet’in bütçesinden sorumlu Bakan hepsi birden dilsiz ve sağır oldular; “Yusuf İslam’a verdikse biz verdik…” yapıyorlar. Türkiye siyasetinde “Verdimse ben verdim…” şeklinde ifade edilen “halktan vergilerle toplanan hazine parasını eşe, dosta, yakına tanıdığa, yandaş gazete patronuna, tava gelmiş şarkıcıya yedirmeye kılıf bulma” modeli eskidir. Merhum Kemal Ilıcak, iktidar partisini destekleyen Tercüman Gazetesi’nin sahibiydi. O yıllarda iktidarda Doğru Yol Partisi vardı. Başbakan ise Süleyman Demirel’di. Şimdi AKP Bartın Milletvekili olan Köksal Toptan da Demirel Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanlığı’nı yapmaktaydı. Kemal Ilıcak’ın o yıllar İstanbul’un çok dışında on para etmez, yolu yok, suyu yok bir arazisi vardı, kimseye satamamıştı. İLKSAN adlı öğretmen kooparatifine satabilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi’nden 300 milyar TL aktarılması gerekiyordu. (Gazetelerde bu rakam yer aldı.) Para gizlice aktarıldı. Olay basına yansıdı. Dönemin Başbakanı Demirel, “Verdimse ben verdim…” diye kestirme söyledi ve bu çok şey anlatan söylem siyasete girmiş oldu.
***
30 yıl önce Başbakan Demirel, “Bizi gazetesi ve yazarlarıyla destekleyen Kemal’e 50 milyar TL’yi verdimse ben verdim” diyordu, 30 yıl sonra bugün Başbakan Erdoğan; “Bizi sesiyle ve nefesiyle destekleyen Yusuf İslam’a 50 milyon TL’yi verdimse ben verdim…” dercesine havalara bakıyor. Yedirdi “kul hakkını” susuyor. Yusuf parayı nasıl aldı? Nakit olarak mı aldı? Çek mi aldı? Başbakanlığa bağlı örtülü ödenekten mi aldı, yoksa 11 bakanlığın bütçesinden daha fazla bütçeye sahip Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden mi aldı?
***
Yusuf İslam’a; “Dear Mr. İslam…” diye başlayan, kendimi tanıttıktan sonra da “… Did you receive the money in cash or were you paid by cheque?” diye soran İngilizce metni yazıp; elektronik posta adresine gönderdim. Yusuf da İslam ahlakı vardır. Herhalde vardır! Türk halkına doğruyu söyler!
Kur’an’ı yanlış anlamış!
Amerikalı aydınların okuduğu The Atlantik Dergisi’ne uzun bir söyleşi veren Fetullah Gülen Hocaefendi, Kur’an’da yer alan Yahudilerle ilgili bazı ayetleri “yanlış anladığını” ve bunu yeni fark ettiğini itiraf ediyor. ABD’de çok pahalı, gösterişli bir malikanede yaşadığı, nedense 14 yıl sonra fotoğraflarıyla basına servis edilen, Fetullah Hocaefendi de Kur’an’ı uzunca süredir yanlış anlamış ve bu yanlış anlamayla halkı aydınlatmışsa (!) Diyanet’ten maaş alan 110 bin imamın yüzde kaçına güvenmeliyiz. Mustafa Kemal, bu yanlış anlamaları önlemek için “Kur’an’ı da Ezanı da Türkçe okumayı ve okutmayı” önermişti ama dinlemediler.
Necati DOĞRU, 19 Ağustos 2013