
Yıllardır söylediğim bir şey var; bizim gibi devlet geleneğini içine sindirememiş ülkelerde Milli Eğitim hükümete bağlı olmamalı.
Her gelen hükümet bir öncekinin müfredatını beğenmeyip kendi müfredatını yürürlüğe koyduğu için sistem bir yap-boz tahtasına dönüşüyor. AKP hükümeti de iktidara geldiği günden beri öğrencileri kendi siyasi-ideolojik çizgisine getirecek değişiklikler yapmaktan çekinmedi. Üstelik bunu yaparken 28 Şubat ve İmam Hatipler aracılığıyla halkın dini duygularını sömürmekte de bir sakınca görmedi.
Onlar açısından bakarsak; birkaç bin İmam Hatipli için koca Türkiye’nin genç dimağlarının geleceğiyle oynamakta bir sakınca yok.
Başbakanın “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” beyanının hemen ardından 12 yıllık kademeli eğitim düzenlemesinin gelmesi tesadüf olmasa gerek.
Anladığımız kadarıyla amaç İmam Hatiplerin orta kısmının açılmasıdır. Böylece 9-10 yaşındaki çocuğun henüz kişiliği oluşmadan onu dini ağırlıklı bir eğitime tabi tutarak istedikleri gibi şekillendirmeyi hedeflemektedirler. Gelin isterseniz uygulamaya konmak istenen sistemi biraz daha derinden inceleyelim:
ÜLKEMİZDEKİ DİNİ EĞİTİMİN GEÇMİŞİ:
2. dünya savaşının ardından ortaya çıkan anti-komünizm düşüncesi Türkiye’de, İslami nesil yetiştirilmesini gündeme getirdi.
Bugün Başbakanın yerden yere vurduğu CHP; 1946 yılındaki iki milletvekilinin önergesi üzerine “komünizm tehdidine karşın manevi direnç sağlamak” amacıyla Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olmak koşuluyla, özel din dershanelerinin ve imam yetiştirecek özel din seminerlerinin açılmasına izin verdi.
Çok partili hayata geçişten önce gene CHP eliyle 1949 yılında ise ilkokullara, velilerin yazılı istekte bulunması ve ders saatleri dışında verilmesi koşuluyla din dersleri kondu. 1956 yılında ise ortaokullara da din dersi konulması kararlaştırıldı. Liselere din derslerinin konulma tarihi ise 1967’dir.
1973 yılına gelindiğindeyse CHP-MSP koalisyon hükümeti döneminde din derslerinin okutulduğu bütün sınıflara, haftalık bir saat ve zorunlu Ahlak Bilgisi dersleri konularak bu dersleri din bilgisi öğretmenlerinin vermesi kararlaştırıldı ve böylelikle Ahlak Bilgisi dersi adı altında din dersi zorunlu hale getirildi.
Bugün hesaplaştıklarını iddia ettikleri 12 Eylül darbesinin ardından yapılan 82 Anayasasına, ilk ve orta dereceli okullarda zorunlu din dersleri verileceği yönünde bir madde konuldu ve okullardaki din dersleri anayasal güvence altına alındı.
İMAM HATİP VE KUR'AN KURSLARININ GEÇMİŞİ:
1930’larda kapatılan İmam Hatiplerin yerine 1940’ların ikinci yarısında CHP eliyle Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı imam-hatip kursları açıldı.
DP iktidarı dönemindeyse bu kurslar yeniden okul statüsüne kavuştu. 1965’te İmam Hatip Okulu sayısı 45 iken 1980 yılına gelindiğinde bu sayı 333’e çıktı.
Gene Başbakan Erdoğan’ın demeçlerinde dine karşı olduğu görüntüsü çizmeye çalıştığı CHP’nin, iktidar olduğu dönemde Kur’an kurslarında da artış görmekteyiz.
1932 yılında sadece 9 Kur’an kursu faaliyet gösterirken, 1947 yılından itibaren kurslara ilişkin CHP’nin yaptığı düzenlemeyle kurs sayısı hızlı bir şekilde artmış ve o yıl 99’a bir sonraki yıl ise 118’e yükselmiştir.
12 Eylül Amerikan darbesi dönemindeyse Kur’an kurslarının sayısı 2610’dur. Dindar nesil yetiştirme hevesi içinde olan Başbakan Erdoğan bu söyleminden çok önce, söz konusu nesil için gereken adımı atmış ve yapılan düzenlemeyle Kur’an kurslarına devam etmek için gereken yaş sınırlaması kaldırıp ilkokul öğrencilerinin kurslara devam edebilmesinin önü açılmıştır.
Evet, AKP iktidarının dindar nesil isteğine zemin hazırlayan resmi süreç kısaca böyle. Ki ben “görülmeyen üniversite” olarak adlandırılan ve Türk siyasi tarihine damga vuran N. Erbakan, T. Özal, A. Gül, R. T. Erdoğan gibi kişilerin yetiştiği İskenderpaşa Dergahından, Gülen cemaatinin ışık evlerinden, Süleymancıların kurs ve dershanelerinden, Aydınlar Ocağından, Milli Türk Talebe Birliğinden bahsetmedim bile.
Gördüğünüz gibi ne CHP ne de malum çevrelerin zehrini boşalttığı TSK, okullarda din eğitiminin verilmesine karşı herhangi bir girişimde bulunmamıştır.
1960 darbesinde ise sadece Diyanet İşlerine bağlı olmayan Kur’an kursları kapatılmıştır. O nedenle Erdoğan’ın 12 yıllık kademeli eğitimi savunurken yaptığı din vurgulu konuşması gerçek dışıdır ve halkın maneviyatını sömürmeye yöneliktir.
ARA ELEMAN YETİŞTİRME YALANI:
Erdoğan'ın yaptığı
“Türkiye'nin, ekonominin ihtiyacı olan yetişmiş ara elemanı ihtiyacı bu sistemle karşılanacaktır. Bugün Batı toplumunda bile meslek liselerine giden öğrenci oranı yüzde 65-70, genel liseler yüzde 30'larda. Bizim nerede olduğumuzu görmek bakımından bu oran çok önemli.”
açıklaması ve onu desteklemek için yandaş basında çıkan
“8 yılık kesintisiz eğitime geçilmesi ile birlikte meslek lisesine gidenlerin oranı yüzde 70’ten yüzde 30’a düştü”
haberleri de gerçeği yansıtmamaktadır.
1997-1998 eğitim-öğretim yılında mesleki ve teknik ortaöğretimde 950 bin öğrenci öğrenim görürken 2010-2011 öğretim yılında bu sayı yüzde 111 artarak 2 milyon 73 bine çıkmıştır.
ARA ELEMAN YETİŞTİRMEK İSTENİYORSA KATSAYIYLA NEDEN OYNANIYOR:
Öte yandan Başbakan düşüncesinde samimiyse neden katsayıları eşitleme ihtiyacı hissetmekte?
Ben de meslek lisesi mezunuyum. Benim okuduğum dönemde kendi branşımızla ilgili üniversite eğitimi almak istediğimizde orta öğrenim puanımız düz liselere göre daha yüksek katsayı ile çarpılıyordu. Böylece öğrenciler lisede gördüğü dalın yükseğini yapmaya özendiriliyordu.
Şimdi ise meslek liselerine yönelik pozitif ayrımcılık anlamına gelecek yüksek katsayı olanağından yoksun kalacakları yeni sistemle öğrenciler, kendi dalları dışında da seçim yapma hakkını elde ettikleri için yetişmiş ara eleman ihtiyacı giderilmeyecek.
Yükseköğrenim yapmayacak olan özellikle erkek öğrenciler ise sanayi sitelerinde çocuk işçi olmaya mahkûm olacak.
Başbakanın gerçekten yapmayı istediği şey "yetişmiş eleman ihtiyacını gidermek" olsaydı, öğrencilerin eğitim gördükleri orta öğrenim dalında yüksek yapmalarını sağlayacak katsayı farkı sistemini; tesviye mezununun kendi dalında İmam Hatip mezununun da kendi dalında yüksek eğitim almasını sağlayacak şekilde güncellemek olurdu.
MESLEK LİSESİ ÖĞRETMENLERİ YENİ SİSTEME HAZIR MI:
Yeni sisteme dair en önemli sorunlardan biri de ara eleman yetiştirecek meslek liseler ile yüksekokullarımız ve buralarda eğitmenlik yapacak öğretmenler yeterli olmaması.
Başbakan Erdoğan mevcut öğretmenlerin ve onların yetiştiği üniversitedeki eğitim fakültelerinin yeni sisteme uyumlu olduğunu iddia edebilir mi?
Günümüz meslek lisesi öğretmenleri; lise müfredatına göre ve lise öğrencilerini eğitecek şekilde yetişti.
Şimdi onlardan, ilkokul 4. sınıf yaşındaki çocuklara öğretmenlik yapmalarını istiyorsunuz. 14-15 yaşındaki bir çocuğu eğitmek için gereken mesleki donanım ve beceri ile 9-10 yaşındaki bir çocuğu eğitmek için gereken mesleki donanım ve beceri farklıdır.
O halde mevcut öğretmenlerden neyi nasıl öğretmelerini bekliyorsunuz?
AMERİKAN SİSTEMİNDEN VERİLEN ÖRNEKLER:
Erdoğan Amerika’dan örnek verirken söz konusu ülkede ve Avrupa’da meslek lisesi seçme yaşının yükseltilmeye çalışıldığını bilmiyor mu?
Partisinin uygulamayı istediği sistemde ise çocukların okula başlama yaşını 5’e indirmek istemelerini de göz önüne alırsak 9 olacak.
9 yaş örneğin; tesviyede okuyan bir çocuğun okulun belli günlerini sanayi sitesinde geçireceği gerçeğinden hareket edersek gelişmiş tüm ülkelerde çocuk işçi anlamına gelmektedir.
Gene Erdoğan Amerika’daki evde eğitim sistemini örnek veriyor. Ancak şurası bir gerçek ki Amerika’da da Avrupa’da da evde eğitim alan çocukların okulda eğitim almış çocuklara oranla yükseköğrenim yapma yüzdeleri son derece düşük.
Evde eğitim alan bir çocuğun İTÜ’yü, ODTÜ’yü kazanma ihtimali okulda eğitim alan ve bununla da yetinmeyip dershaneye gidenden çok daha düşük olacaktır.
Kaldı ki okullarda öğrencilere kitaplarda yazan bilgiler dışında; milli birlik ve beraberlik, toplum yaşayışı, genel ahlak kuralları, sanat, spor gibi birçok konuda da bilgiler veriliyor. Bu çocukların topluma hayırlı ve geleceğe hazır nesiller olması öğretmenler aracılığıyla sağlanıyor.
Yani sorun sadece kitapta yazanları öğrenmek değil; birey olduğunun, sorunlarla nasıl başa çıkması gerektiğinin de eğitimini almak. Evde eğitim özellikle kız öğrencilerin bu beceri ve bilgilerden yoksun büyümesine neden olacaktır.
Türkiye bir bedense; bir kol erkek diğer kol ise kızdır. Kızların gereken eğitimi alamaması, toplumdan ayrı eve kapatıldığı bir sistemde eğitim görmesi demek; Türkiye’nin geleceğini çolak bırakılması demektir.
Şebnem ÖZBEK - 2 Mart 2012, Açık İstihbarat