Yürüme Mesafesi Darbelerimiz (Bab-ı Âli Baskını ve 28 Şubat) / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Yürüme Mesafesi Darbelerimiz (Bab-ı Âli Baskını ve 28 Şubat) / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Nis 16, 2012 16:26

Yürüme Mesafesi Darbelerimiz (Bab-ı Âli Baskını ve 28 Şubat)

Darbeler tarihimizin en ironik örneği, kuşkusuz kimi tarihçiler tarafından "ilk darbe" olarak nitelenen Bab-ı Âli baskınıdır.

Edirne'nin Bulgaristan'a masabaşında verilmesine pek içerleyen ittihatçılar, partinin Nuruosmaniye'deki genel merkezinde Kıbrıslı Mehmet Kâmil Paşa hükümetini devirmek için sabaha kadar konyak içip darbe planı yaptılar. "Yarın bu işi elimize yüzümüze bulaştırırsak, çingene boynumuza ilmeği şöyle geçirir, böyle geçirir" diyerekten de kendileriyle kafa buldular.

Gün ışıyınca harekete geçildi. Sabaha kadar gülmekten ve içmekten gevşemiş olan darbecileri Talat Paşa boğazını kazıdıktan sonra uyardı:

"Kesin şakayı bakayım, ihtilal yapmaya gidiyoruz!"

Derken, yürüme mesafesindeki hükümet konağına doğru tekbir sesleri eşliğnde harekete geçilir. Bab-ı Âli esnafı arasına ne olur ne olmaz diyerekten elli altmış kadar ittihatçı yerleştirilmiştir. Bu vazifelilerden Yenişehirli Haydar, o esnada Bab-ı Âli'nin karşısındaki köşede bir arkadaşıyla tavla oynamaktadır. Önde kısa boyuyla Enver olmak üzere on-onbeş kişilik ittihat kadrosunun hükümeti devirmeye gittiğini görünce, "Kalk! Şu işi bitirelim de gelir partiyi tamamlarız cancâzım" diyerek tavlayı kapatır.

(Tarihçilerin çoğunluğu, Enver Paşa'nın İttihat ve Terakki merkezi ile hükümet konağı arasındaki 200 metrelik mesafeyi bir kıratın üzerinde gittiğini yazar. Bu güdük darbeyi ihtişamlı göstermek ve Enver'in kısa boyunun darbenin ceberrutluğunu perdelemesine engellemek isteyenler bu yalanı uydurmuş olabilir. Kemal Tahir'e göre düpedüz yürüyerek gittiler!)

Hükümet toplantı halindeyken basılır. Silahına davranan Sadaret Yaveri Ohrili Nafiz Bey, Yakup Cemil'in tabancasından çıkan kurşunla oracıkta vurulur.

Bu arada ittihatçılar, önceden yerleştirilmiş altmış militana halktan eklenenler de olur diye umutlandılarsa da böyle bir şey olmamış, halkımız her zaman olduğu gibi ilk darbede de darbecileri yalnız bırakıp ancak olay başarıyla sonuçlanınca arkalarına geçmiştir..

Yine tarihçiler, Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa'nın "Ne oluyor" diyerekten ve de darbecilere direnmek üzere balkona çıktığını, ancak bu kahraman adamın balkona çıkmasıyla Yakup Cemil tarafından alnının ortasından vurulduğunu yazarlar.

Normal şartlarda Müşir Nazım Paşa'nın darbeye direnen ilk kahraman sivil olarak tarihe geçmesi ve bugünkü darbe yiğitleri Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç gibi şanlı isimler arasında yerini almış olması gerekirdi. (ki bu ikisinin darbelere nasıl direndikleri hâlâ muammadır...12 Eylül'de bakkal dükkanı işletip etliye sütlüye karışmazken, 28 Şubat'ta tankın üzerine çıkmayı akıllarından bile geçirmemişlerdir)

Böyle bir şey olamadı, çünkü Müşir Nazım Paşa'nın darbecilerle işbirliği halinde olduğuna dair tarihe bir şüphe notu düşülmüştür. Bu talihsiz nota göre, Nazım Paşa balkonda vurulmadı.. İttihatçıların erken harekete geçtiğine kızıp kendilerini tekdir etmek üzere koridora çıktı. Hatta, rütbece kendilerinden pek üstün olan Paşa'nın koridorda belirdiğini gören darbeciler, Enver başta olmak üzere hazrola geçtiler. Paşa, Enver'e çıkıştı:

"Ben size pazartesi günü gelin demedim mi pezevenkler!"


Gurubun arkalarında duran ve de Nazım Paşa'nın işbirliğinden bîhaber olan Yakup Cemil, Paşa'nın kendilerine direnmek amacıyla "pezevenkler" dediğini zannetti ve tabancasını çekip Harp Bakanı'nı öldürdü. "Ne yaptın Yakup!" dedikten sonra kendini toparlayan Enver, "Olan oldu arkadaşlar, vazifeye devam!" deyip silahını çekti ve Bakanlar Kurulu'na daldı...

Sonrası bilindiği üzere Enver, Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa'nın başına silah dayayıp, "Edirne'yi Bulgar'a, Ege adalarını da kısmen Yunan'a teslim ettiğim için halk galeyena gelmiştir. Ahalinin bu baskısına daha fazla dayanamayacağım, istifa ediyorum" şeklinde bir istifa mektubu yazdırdı. Oysa halkın galeyana geldiği filan yoktu..

İstifa mektububu cebine koyan Enver, (muhtemelen kırata bu aşamada bindi) hemen sarayın yolunu tuttu ve mektubu Sultan Reşat'a bizzat takdim etti. Sultan Reşat, darbecilerin istediği isimleri atadı ve öylece idare ittihatçılara geçmiş oldu..

Kısaca özetlersek ilk darbemiz, Enver Paşa, Talat paşa, Filibeli Hilmi, Sapancalı Hakkı, Mithat Şükrü Bleda, Çerkes Yakup Cemil, Mustafa Necip, Kara Kemal, Doktor Nazım, İzmitli Mümtaz, Silahçı Tahsin, Samuel İsrail ve Ömer Naci olmak üzere on üç kişilik bir kadro ile gerçekleştirilmiştir.

Neticeye gelince...

Darbenin bizzat gerekçesi olan Edirne'nin Bulgaristan'a bırakılması hususunda hiç bir değişiklik vücuda gelmedi. Şu farkla ki: İttihat ve Terakki Hükümeti, Londra Konferansı'nda Edirne'yi öyle ağır bir anlaşma eşliğinde teslim etti ki, belki de bu kadar ağırına Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa hükümeti imza atmazdı...

Özetleyecek olursak:

On üç kişilik bir ekiple gerçekleştirilmiştir. Darbe esnasında az sayıda kan dökülmüştür (biri ittihatçılardan olmak üzere toplamda üç kişi). Halkın zinhar dahli olmamış ve darbe sonucunda güya darbeye sebep olan olay, (Edirne'nin bırakılması) daha ağır koşullarda kabul edilmiştir..

İttihatçı kadroların her biri ayrı bir yerde perişan olup kimi sürgünde ölmüş, kimi yağlı urganda can vermiş, kimi suikaste kurban gitmiştir. "Osmanlı devletini batırdılar" lânetinin üstlerine yapışması da cabası...

****
28 Şubat kodamanlarının derdest edilip Sincan cezaevine tıkılmaları da darbeler tarihimizin tekerrüründen başka bir şey değildir. Bu topraklarda aynı film öylesine tekrar tekrar baştan sarılmaktadır ki, olanlardan heyecan duymak bile ayıp olur. İnsanın "Çevik Bir tutuklandı" diye yeise kapılması için aptal ve cahil olmasından başka şart gerekmez.

28 Şubat darbemiz de Bab-ı Âli baskını gibi "yürüme mesafesi" bir darbedir. Etimesgut Zırhlı Birlikler Tümen Komutanlığı ile Sincan arası, Bab-ı Âli kadar değilse de zorda kalınırsa rahatlıkla yürünebilecek bir mesafedir.

Allah'a şükür hiç kan dökülmemiş, bir adet belediye başkanı ile "Kudüs gecesi" müsameresini icrâ eden bir kaç sanatkâr gözaltına alınmıştır.

UBA Haber Ajansı'nın iki kameramanı her nedense sabahın köründe oralarda dolaşıyor olmuşlar ve tankların geçişini "tesadüfen" görüntülemişlerdir...

Hindi gibi kabararaktan Ceviz Kabuğu programına çıkan darbeciler, bütün darbecilerin geri zekâlı oldukları tezini bir kez daha doğrulayarak, yaptıları hareketin bir "postmodern darbe" olduğunu övünerek kabul etmişlerdir. Ve her zaman olduğu gibi dün yenilen hurmalar bugün yine tırmalamış, önceki gün itibarıyla "postmodern darbe" hakkında 750 adet soruya maruz kaldıktan sonra kodesi boylamışlardır.

Bab-ı Âli baskıncıları nasıl Edirne'nin Bulgar'a bırakılmasını bahane ederek sonradan Edirne'yi daha ağır şartlarda bıraktılarsa, "İrticayı" bahane eden Sincan yiğitleri de, TSK da dahil olmak üzere ülkenin bütün kurumlarını "irtica" dedikleri şeye teslim etmişlerdir..

Haklarını yemeyelim, Işın Gürel'i kurtarmışlardır ama!

28 Şubat'tan önce basit bir muhabir olan ve kimi kokonalarımızca "Cumhuriyet'in aydınlık yüzü" olarak nitelenen bu bayan, postmodern darbeden sonra milyon dolarla ifade edilen rakamlarla çeşitli kanallarda "anchorwoman" olarak boy göstermiştir..

Ahâli bu işin içinde zinhar yoktur. Ne irticanın geliyor olmasıyla, ne de koskoca TSK'nın tank yürütüp Sincan'da amatör tiyatrocu tutuklamasıyla ilgilenmemiş, olayları dizi film tadında izlemiştir.

Gelinen noktanın kısa özeti ise şu şekilde ifade edilebilir:

İrticanın İran ile elele vererek Türkiye'yi laiklikten koparacağını öne sürenler, "güçlü bir devlet olarak" İran'ın bölgedeki varlığına dua etmeye başlamış, İran'ın Tayyip Erdoğan'a verdiği ayarlarla yüreğini soğutur olmuştur...

"Bin yıl sürecek" diyenlerin bir kısmı, hiç utanmadan darbe yaptıklarının "adaletine" sığınmış, dün Ankara Adliyesi'nden çıkarken "Yaşasın adalet" haykırışları eşliğinde çocuklar gibi sevinerek ailelerine sarılmışlardır..

Bundan sonra ne olacağına gelince...

28 Şubat davasının diğer Ergenekon davaları gibi yıllarca süreceği düşünülmemelidir. Yargılamanın kısa sürede tamamlanması muhtemeldir ve Çevik Bir ekibinin darbe (veya teşebbüs) suçundan hüküm giymeleri kaçınılmazdır.

70 yaşına gelmiş bu insanların cezaevinde çürümeleri düşünülemeyeceğine göre, Abdullah Gül veya ondan sonra Cumhurbaşkanı olmayı pek arzulayan Tayyip Erdoğan'ın "affıyla" kodesten çıkacaklardır..

Çıkarken, "Cumhurbaşkanımıza müteşekkiriz, yaşasın adalet!" diye bağırdıklarını ve mutlu mutlu gülümsediklerini ise görür gibiyiz...


Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN) - 16 Nisan 2012, Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x