Zekeriya Öz Olayını Bir de Böyle Analiz Edelim / Fatma Sibel YÜKSEK

Zekeriya Öz Olayını Bir de Böyle Analiz Edelim / Fatma Sibel YÜKSEK

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Mar 31, 2011 21:59

Zekeriya Öz Olayını Bir de Böyle Analiz Edelim

"Ergenekon" soruşturmalarının anlı şanlı savcısı Zekeriya Öz'ün özel yetkilerinin kaldırılarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği görevine atanmasına basının ortak teşhisi şu oldu:

"Terfi görünümlü kızak"

Bu derece siyasallaşmış ve tarihe geçecek hukuk ihlallerine imza atmış bir savcının "Başsavcı vekilliği" gibi tarafsız hukukçu kimliği gerektiren bir göreve getirilmesinin sakıncalarına değinmiyoruz. Tek sakıncamız bu olsun...Taraf gazetesi, düne kadar yoğun işbirliği yaptığı savcıyı "Teşekkürlerle" tarihin çöplüğüne gönderdi bile..

Ergenekon sürecinde Zekeriya Öz ile ortak mesai yapmış Zaman, Yeni Şafak, Star, Bugün gibi gazeteler haberi "buruk", biraz da sitemkâr verdiler. Zaman gazetesi haberi "Ergenekon'a bakan savcılara sürpriz müdahale" başlığıyla verdi örneğin. Gazetenin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı da Fethullah Hocaefendi'sini suçlayanlara zehir zemberek bir yazı döşendi. Böylece, ne "raydan çıkan" Ergenekon operasyonlarında, ne de savcıların görevlendirilmesinde cemaatlerinin parmağı olmadığı mesajını vermeye çalıştılar.

Yeni Şafak, "Öz'ün dosyaları Fikret Seçen'e" manşetiyle, Zekeriya Öz'ün gitmesiyle Ergenekon soruşturmalarının sekteye uğrayacağı endişesine kapılanları rahatlatmaya çalıştı. Ergenekon operasyonlarında önemli bir PR görevi üstlenmiş olan Star gazetesinin manşeti ise BBC'yi aratmayacak objektiflikteydi: "Ergenekon'a yeni kadro..."

Konuyla ilgili haber ve köşe yazılarında ortaya çıkan bir diğer ortak görüş mealen şu oldu:

"Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanması ve basılmamış kitaba yapılan baskınlarla Ergenekon soruşturması raydan çıkmış, olay derin devlet çeteleri ile mücadeleden tamamen uzaklaşıp basına ve muhaliflere baskıya dönüşmüştü. Polis devleti izlenimi veren bu uygulamalardan iktidar içinde bile rahatsızlıklar başlamıştı ki gidişatı makûl bir seviyeye çekmeyi amaçlayan HSYK operasyonu geldi. Ve tabii her ne kadar 'yargının işine karışmayız' deseler de hükümetin tasarrufuydu bu. Özellikle seçim öncesi yaptırılan araştırmalarda Ergenekon'un varlığına inanlar kitlesinde büyük bir erime göze çarpmaktaydı. Soruşturmalar silsilesinin intikamcı bir kimliğe bürünmesi AKP iktidarına zarar vermeye başlamıştı. AB'den yükselen tepkiler de işin cabasıydı" vs. vs...

Operasyonların her gün biraz daha kendisine yaklaşmasından ziyadesiyle yeise kapılıp önce hadleri olmayarak "Ahmet ile Nedim'i bırakın, Ergenekon kaldığı yerden devam etsin" pazarlığına girişen Ruşen Çakır gibi müellifler, HSYK'nın dünkü atamalarıyla da sevinçlere gark olarak "Yoksa hatadan dönülüyor mu?" şeklinde yazılar döşendiler.

Öyle ya, "İmamın Ordusu" adlı kitaba yönelik operasyonlar durdurulup, Ahmet Şık ile Nedim Şener serbest bırakılınca "hatalardan" dönülmüş olacaktı.. Kuddusi Okkır'ı öldürülmemiş, güneydoğu gazisi subayları canına kıymamış sayacaktık. İnternetten indirip okuduğu belgeler "örgüt dökümanı" sayılarak tutuklanan insanlar 4 yıldır cezaevinde yatmıyordu... Yüzlerce turşu tarifi, ilan-ı aşk mektubu, makarna pişirme yöntemi, fıkra, bitkisel zayıflama kürü, evcil hayvanların psikolojik sıkıntıları, tatil planları, denizde kulağına su kaçan insanların birbirine yaptığı "tek ayağının üstünde zıpla, geçer" tavsiyeleri... Halı saha maça eleman, okeye dördüncü bulamayanların hayıflanmaları Ergenekon iddianamelerine "delil" diye konulmamış olacaktı. Nedim Şener'i hem dinleyip hem de sorgusunda "Neden dinleniyorsunuz*" sorusunu aynı savcı yöneltmiş olmayacaktı... Yine Nedim Şener'e sorulan "Eşinizi gözaltı operasyonunu geciktirmek için mi ameliyat ettirdiniz?" sorusu da yok sayılacaktı...

Kitaba da ilk kez "örgüt delili" diye el konuluyordu. Bu davanın "delil dosyasında" Nutuk kitabı yoktu örneğin... Davanın temsili resimlerinde sanıklar arasına Atatürk'ün portresi yerleştirilmemişti...

Avukatların savunma dosyaları da ilk kez tarûmar ediliyordu... Kemal Kerinçsiz'in müvekkillerine ait bütün savunma dökümanlarına el konulmamıştı; kendisi tam 4 yıldır Silivri'de değildi. Kezâ Serdar Öztürk ve Yusuf Erikel de avukat değillerdi. Sırtlarından cübbeleri zorla çıkarılıp Silivri'ye tıkılmamış, bütün savunma dosyalarına el konulmamıştı...

Velhâsıl, Ahmet Şık ve Nedim Şener tutuklanana ve İmamın Ordusu adlı kitabın taslağı sürek avına tabi tutulana kadar Ergenekon davaları hukuk abidesiydi, Hukuk Fakültelerinde "örnek dava" olarak okutulmaya adaydı!

"Bundan sonra hukuka riayet edilecek" umuduna kapılanları sağolsun yeni İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı ilk demecinde "Zekeriya Öz gitti, Ergenekon bitti diye bir şey yok" sözleriyle uyardı da bizi de bu konuda kalem tüketmekten kurtardı. Ağzına sağlık Başsavcı, Zekeriya Öz gidince Ergenekon davası bitseydi hatırımız kalırdı vallahi! Yaptığınız hukuk katliamının hesabını hukuk önünde vermeden giderseniz Ergenekon sanıkları olarak gözümüz arkada kalır.. Yok öyle "terfi ederek" paçayı sıyırmak. Siyasi iktidarın sizlere desteği buraya kadar işte. Terfi ettirerek el çektirilirsiniz. Peki ya sonra? Arkasından unutulma gelir, unutulmanın arkasından açılan davalar karşısında yalnız bırakılma.. "Biz tanımıyoruz öyle bir savcı" bile derler. Pişmanlıklarınızı yıllar sonra hatıratınızda yazarsınız. Bu arada torunlarınız utançtan soyisimlerini değiştirmiş olurlar...

Bu uzun girizgâhtan sonra HSYK'nın "sürpriz' operasyonunda gözden kaçmaması gereken noktalara maddeler halinde dikkat çekelim. Öncelikle belirtelim ki Zekeriya Öz'ün özel yetkilerinin kaldırılmasıyla sonuçlanan olaylar zinciri bir sürecin sonucudur. Açık İstihbarat olarak ilk tutuklamalardan beri dikkat çektiğimiz "Ergenekon ittifakının" içinde bir takım "kırılmaların" ve tabii aynı zamanda kontrolden çıkmaya başlayan sürece çeki düzen verme ihtiyacının sonucudur. İttifakı oluşturan kanatların birbirine mesajlar verdiğini de unutmayalım...

Bu çerçevede:

NEDİM ŞENER VE AHMET ŞIK'IN TUTUKLANMASI NEDEN DÖNÜM NOKTASI OLDU?: Medyada ve kamuoyunda daha çok Ahmet Şık'ın "İmamın Ordusu" adlı kitabına yönelik operasyonlar ön plana çıksa da kanımca Ergenekon sürecinde "kırılma" yaratması bakımından Nedim Şener'in Hırant Dink cinayeti ile ilgili çalışmaları daha kritiktir. "İmamın Ordusu" aşırılığını, Emniyet İstihbarat'ına çöreklenmiş Fethullahçı kadronun kişisel hassasiyetlerine de bağlayabiliriz neticede. Muhtemelen kitapta adı geçenler öfkeye ve intikam duygusuna kapıldılar. Gazeteciler bilir, kurumları hedef aldığınız müddetçe fazla itiraz işitmezsiniz, hatta el altından sırtınızı okşayanlar bile olur. Kişilere ve isimlere yöneldiğinizde ise kıyamet kopar. Gülen cemaatinin devlet içindeki faaliyetleri konusunda ilk kez kitap yazılmadığı doğrudur. Nitekim Fethullah Gülen de bu gerçeğe sığınarak kendisini savunmaya çalışıyor. Burada sorun, İmamın Ordusu taslağının hiç bilinmeyen şeyleri ifşa edecek olmasından çok, Ergenekon sürecine damga vuran dinamik ve de "önü açık" bir kadroya isimler bazında mercek tutulmaya başlanmasıdır ki Hanefi Avcı'nın kitabı da bu kadroda aynı hassasiyeti yaratmıştır. Unutmayalım, yaptıkları işleri "büyük başarılar" olarak gören ve kendilerini geleceğin Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, İçişleri Bakanlığı'na, MİT Müstaşarlığı'na hazırlayan isimlerdir bunlar. Birilerinin "gazetecilere bilgi sızdırarak" gelecekleri ile oynadığına inanmaktadırlar ve en önemlisi da bu "birilerinin" kendi içlerinden olma ihtimalini kabullenememektedirler. Kişisel ikbal algısının tehlike sinyalleri vermeye başladığı noktada kimse "hükümetin imajına zarar veriyorum" diye düşünmez. Olay tamamen kişiselleşir ve bir "ekipler", "kişiler", "makamlar" savaşına dönüşür. İşin içinde deşifre olma paniği de vardır kuşkusuz. Dolayısıyla, Ahmet Şık'a ve yayımlamaya hazırlandığı kitaba yönelik operasyonlar böyle bir ruh halinin ve iklimin sonucudur. Hükümetin veya Fethullah Gülen'in doğrudan talimatları söz konusu olmayabilir, çünkü zarar gördüler. Bırakın "talimat" vermeyi, HSYK'nın yaptığı atamaların Adalet Bakanlığı'nın "tavsiyesine" dayandığını unutmayalım.

ZEKERİYA ÖZ İŞARET VERMİŞTİ: Emniyet içindeki tarikat yapılanmasını deşifre eden gazetecilere yönelik baskıların asıl hedefi, basından çok yargıdır. Cemaatin polisi, eğer sağda solda bağımsız savcı kalmışsa, bu yayınların soruşturma ile sonuçlanmasını engellemektir. Nitekim, Hanefi Avcı'nın ifşaat ve ifadelerinin soruşturma konusu olmasını engellediler. Savcılar üzerinde öyle bir baskı kurdular ki kimse soruşturma açmaya cesaret edemedi.

Zekeriya Öz'ün bir süredir el altından verdiği mesajlara da mercek tutmakta fayda var. Ergenekon davasının daha ilk duruşmalarından birinde Kemal Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın, Zekeriya Öz'ün sorgu sırasında kendilerine "MİT kulağımıza fısıldar, biz gereğini yaparız" dediğini Mahkeme heyetine aktardı. Bu ifade, Birinci Ergenokon Davası'nın tutanaklarında mevcuttur. Zekeriya Öz, Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanması olayında da benzer bir mesaj verdi. Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay'ın aktardığına göre Savcı, "Gözaltı listesi Emnniyet tarafından hazırlanıp önümüze konuluyor, ben şahsen Ahmet şık'ı tanımam bile" demişti. Zekeriya Öz'ün "bağımsız savcı" imajını kökten yok edecek böyle bir ifadeyi boşboğazlık olsun diye dile getirdiği düşünülemez. Belli ki savcı, kamoyunun herşeyi kendisinden bilmeye başlamasından rahatsız olmaya başlamıştı. Başsavcı vekilliği görevine atanmasından sonra "Çok yorulmuştum" demesini de bu mesajın bir devamı olarak okumak gerekir. "Zannettiğiniz gibi her şey benim başımın altından çıkmıyor, bana da talimat verenler var ve ben gidişattan rahatsızdım..."

BEŞİKTAŞ ADLİYESİ CEMAATÇİ POLİSLERİN ÜSSÜ HALİNE GELDİ: Zekeriya Öz'ün Avukat Atalay vasıtasıyla verdiği mesaj, soruşturma hukukunun ve kolluk-savcı hiyerarşisinin yerle bir olmasının, savcılık mesleğinin polis emrine verilerek ayaklar altına alınmasının kanıtıdır. Sadece savcılar polisin emrine girmiş olsa gene iyi, hakimler de opşisten talimat almaya başladı. Son operasyonlarda "Emniyet'in talimatıyla" gözaltına alınan hiç kimsenin kazara da olsa, "bağımsız hakimler de var" dedirtmek adına da olsa serbest bırakıldığı vâki değil. İnsanlar akıllara ziyan gerekçelerle anında tutuklanıyor. Savcı tarafından tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedilenlerin serbest bırakılma ihtimali Beşiktaş Adliyesi'nde artık hiç yok. İklim Bayraktar olayında olduğu gibi, kimin serbest bırakılacağına Emniyet'te karar veriliyor ve bu karar savcının kulağına fısıldanıyor. Sorgu hakimleri önlerindeki dosyaya bakmıyorlar bile. Artık sadece savcı değil, hakimler de polislerin emrinde. Korkuyorlar. Sürülmekten, iftira edilmekten, Ergenekon davalarına dahil edilmekten, eşlerinin, çocuklarının, özel hayatlarının sansasyonel haberlere konu olmasından korkuyorlar. Mesleğini ve onurunu satarak, cemaat kadrolarına yanaşarak "yükselme" planları yapanlar da var tabii. İşte Beşiktaş Adliyesi'nde kemikleşmeye ve giderek kamuoyunun dikkatini çekmeye başlayan bu yapıdır ki "zarar görmeye başladığını" düşünen siyaset tarafından HSYK eliyle "yumuşatılmaya" çalışılmış oldu...

HIRANT DİNK CİNAYETİ NEDEN KİLİT ÖNEMDEDİR?: Nedim Şener'in Hırant Dink cinayeti ile ilgili kitaplarının, bir takım "kırılmalara" neden olması bakımından Ahmet Şık'ın taslağından daha önemli olduğunu yukarıda belirtmiştik. Önemlidir, çünkü Nedim Şener, Hırant Dink davasının neden Ergenekon davaları ile birleştirilmediğini ısrarla soruyordu. Öyle ya, mahalledeki kıskançlık cinayetini bile Ergenekon'a bağlayan savcılar, tipik bir derin devlet ve Gladyo icraatı olarak görünen Hırant Dink cinayetini Ergenekon'a dahil etmekten neden ısrarla kaçınıyorlardı? Nedim Şener'in yaptığı araştırmalar, Dink cinayetinin ucunun AKP iktidarı döneminde göreve getirilen Emniyet yetkililerine doğru uzandığını ortaya koymaya başlamıştı. O dönemde Trabzon Emniyet Müdürü olan Ramazan Akyürek neden bir kez olsun soruşturma geçirmiyor, geçirmediği gibi Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı'na atanarak terfi ettiriliyordu? Sonradan bu görevden alınması, ismini unutturmak amaçı olabilir miydi? Aynı şekilde "Ergenekon operasyonlarının mimarı" olarak bilinen İstanbul Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ali Fuat Yılmazer'in görevden alınmasının Dink cinayetinin uzanmaya başladığı odaklarla bir ilgisi var mıydı? Daha açık sormak gerekirse, Ahmet Şık'ın yazdığı türden kitaplar, "isimleri" ifşâ ederken, Hırant Dink cinayeti "yapısal unsurlara" mı uzanmaya başlamıştı.

Kuşkusuz, Dink ailesinin neden Ergenekon davalarına müdahil olmadığını merak etmekte de fayda var. Cinayeti ilk zamanlar belirsiz bir "derin devlet" mefhumuna yüklemeye pek meğilli olan aile, neden son günlerde sesini soluğunu kesti? Cinayetin izleri "yeni derin devlete" uzanmaya başladığı için mi? Bu "yeni derin devlet yapısının" ifşa olmaya başlaması, Ergenekon HSYK eliyle sürecine ayar verme müdahalesini neden getirmiş olmasın?

WİKİLEAKS BELGELERİ ÜZERİNDEN BAŞLATILAN ÖRTÜK HESAPLAŞMA: Taraf gazetesinin yayımlamaya başladığı Wikileaks belgelerinin Tayyip Erdoğan'ı tehdit ettiğini yazmıştık. Dikkat edilsin, Ergenekon tezgâhının baş müttefiki ABD, "yolunu Ergenekon'dan ayırma" mesajlarını hep Taraf gazetesi üzerinden verdi. Eski ABD Büyükelçisi Eric Edelman'ın "AKP'liler ordu içindeki darbe eğilimlerini bize şikayet ettiler" açıklaması da, Tayyip Erdoğan'ın İsviçre bankalarında gizli hesapları olduğu iddiası da Taraf gazetesi tarafından gündeme getirildi. Son olarak wikileaks belgelerini "yayımlama hakkını" Jullien Assange'dan satın alarak Tayyip Erdoğan'ın ve iktidar cenahının uykularını kaçırdılar. Artık sabah kalkar kalkmaz, "Acaba bugün de yırttık mı" diye Taraf gazetesine bakıyorlar... Ahmet Altan'ın Tayyip Erdoğan'ı ve AKP hükümetini yüksek perdeden eleştirmeye başlaması ise "demokratlık" ve "liberallikle" alakalı olmaktan çok, CİA'nin kucağından AKP'ye tehdit sallamak gibi görünüyor. "Haddini bil yoksa seni getirdiğimiz gibi götürmesini de biliriz...."

Ve Taraf gazetesi, yani ABD cenahı şimdiye kadar üstün hizmetlerinden yararlandığı Savcı Öz'e dün manşetten teşekkür ederek görevine son verdi. Zaten yeni ABD Büyükelçisi Riccardione, daha Türkiye'ye ayak basar basmaz "Basına yönelik baskıları" eleştirerek AKP'ye "Ergenekon'u senin başına yıkarız" mesajını vermişti. Erdoğan'ın zannettiği gibi "acemi" bir Büyükelçi değil kendisi, en az Yasemin Çongar kadar tecrübeli...

HSYK'nın tasarrufu işte biraz da ABD'nin bu yeni hamlesine cevap gibi görünüyor. Ergenekon'un siyasi tahribatını azaltarak önlem almaya çalışıyorlar kendilerince. Tabii oldukça geç kalmış bir hamle.. Ne kadar faydasız olduğunu muhtemelen anlayacaklar...

VE KİŞİSEL PANİKLEMELER: Balyoz davası müdahilliğine "görev aşkıyla" talip olduktan sonra önceki gün aniden çark eden Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'ın durumuna ne dersiniz? Dilipak aniden

“2003 yılına ait olduğu söylenen belgelerde 2008 yılına ait izler var. Teorik olarak CD üzerinde oynama yapılmış olabilir. Bazı şeylere ulaşmak o kadar kolay değil. Bizim bilmediğimiz bazı dolaplar dönüyor sanıyorum. Bu plan 2003’te yapıldı ardından bir daha üzerinde değişiklikler yapıldı. 2008’e kadar hatta belki son güne kadar da düzenlemeler yapıldı. Medical Park Hastanesi daha açılmamış ama 2003 yılına ait belgelerde hastanenin ismi var. Tek ihtimalli bir kripto yok burada. Bu işi yapanlar sıradan insanlar değil. Teorik olarak CD üzerinde oynama yapılmış olabilir. Hatta mutlaka bu işten haberi olmayan ama planda ismi geçen kişiler var. Suçlu olmadığı halde, kurunun yanında yanan yaşlar da vardır. Bu nedenle kuru ile yaşın ayrılması gerekiyor. Ben bu nedenle kesinlikle o duruşma salonuna oturtulan herkesin aynı planın bir parçası olduğunu düşünmüyorum. Olamaz böyle bir şey. Bir gazeteci olarak da hala Balyoz belgesinde isimleri geçen derneklere, hastanelere ulaşmaya çalışıyorum. Mahkemeden talebim şuydu. Eğer birileri dışarıda oluşturup bu CD’yi buraya koyduysa burada çok büyük bir skandal var. Bu durumda Balyoz sanıkları suç duyurusunda bulunmalı. Mahkemede şunların veya onların karşısında da değilim. Gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyorum. Ne olduğunu tam bilmediğimiz bir konuda, yargıyı gereksiz bir şekilde meşgul etmek de istemeyiz. Gerçeği arıyoruz. Türkiye’de bu planları bu komploları kimler yapıyorsa onlar ortaya çıkarılmalı ve suçlular cezalandırılmalı. Ben bir insan hakları aktivistiyim. Daha önce askeri davalarda yargılanmış bir kişiyim. Cuma Dergisi bu nedenle kapatıldı. Buna rağmen eğer başka bir konuda bu kişilere bir haksızlık yapılırsa ben elbette haklının yanında olacağım. Bir Müslümanım ve Kuran-ı Kerim bir kavme olan düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin der."

açıklamasını yaparak herkesi hayretlere gark etti. Zekeriya Öz'ün "Ben yapmadım, emniyet yaptı.." minvalindeki mesajlarına ne kadar da benziyor değil mi?

Bu atamalar daha çok su götürür....


Fatma Sibel YÜKSEK - 31 Mart 2011, Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Zekeriya Öz Olayını Bir de Böyle Analiz Edelim / Fatma Sibel YÜKSEK

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Nis 13, 2011 23:44

Öz: Seçim yüzünden alındım

Ergenekon davasından alınan Savcı Zekeriya Öz: AKP de ordu da benden rahatsızdı.

Ergenekon davasından alınan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Zekeriya Öz, operasyonla ilk kez bu kadar ayrıntılı konuştu.

Taraf Gazetesi'nden Bahar Kılıçgedik'in haberine göre terfi ettirilerek Ergenekon davasından alınan Savcı Zekeriya Öz'ün yakın çevresine "seçim yüzünden görevden alındım" dediği belirtiliyor.

Kimisine göre terfi, kimisine göre ise kızak ve tasfiye olarak değerlendirilen bu görev değişikliği ile ilgili en çarpıcı bilgi Öz'e yakın çevrelerden geldi. Öz'ün yakın çevresine konuşmasını Taraf gazetesi manşetine taşıdı.

SEÇİM KAYGISI

Öz görevden almayı yaklaşan seçimlere bağlıyor ve terfisiyle ilgili olarak ilginç bir görüşte bulunuyor:

"Ahmet Şık'ın tutuklanmasına neden olan operasyondan sonra oluşan kamuoyu tepkisi nedeniyle hükümet seçim öncesi oy kaybetmeyi göze alamadığından 'bu savcıyla mı uğraşacağız' diye düşünmüş olabilir. Eğer bu terfi olsaydı, Beşiktaş'ta bulunan özel yetkili İstanbul Adliyesi'ne ikinci başsavcı vekili olarak getirilebilirdim. Ancak bu yapılmayarak özel yetkilerim alınıp düz başsavcı vekili oldum. Bir hata yaptığım düşünülüyorsa hakkımda bir inceleme yapılması gerekirdi. Bu da yapılmayarak Ergenekon soruşturmasından alınmam aslında bir anlamda bunun tam olarak terfi olmadığını da gösteriyor."

ORDU VE HÜKÜMET RAHATSIZDI

Zirve sıkıntı yaratmış olabilir Öz'e yalan bu çevrelerden sızan bilgilere göre başanlı savcı, görev değişikliği konusunda şu değerlendirmeleri yaptı:

"Ordu özellikle Balyoz davasından rahatsız oldu. Bunu her fırsatta dile getirdi. Ergenekon sürecinde dönemin Genelkurmay Başkam İlker Başbuğ'un Başbakan'a giderek tutuklanmamaları yönünde pazarlık yaptığı bilgisi de bize geliyordu. Soruşturmalarda hükümet de güçlendi. Bir huzur geldi. Artık faili meçhuller işlenmemeye başlandı, ekonomi güçlendi. Birçok örgüt eskisi gibi aktif değil. Ama tabii bir noktadan sonra hükümet de rahatsız olmuş olabilir. Özellikle Ergenekon soruşturması kapsamında en son yapılan Zirve Yayınevi cinayeti ile ilgili operasyon da ciddi ve önemlidir. Operasyonun gerisi gelir diye bir sıkıntı da yaşamış olabilirler."

KİTAP YAZACAK MI?

Öz'ün her ne kadar dillendirilmese de kırgın olduğu konusunda hemfikir olan yalan çevresi "Ergenekon sürecinde yaşadıklarını kitaplaştıracak" şeklindeki iddiayı doğrulamıyor. Bu konuda Öz'ün "Aslında Ergenekon sürecini, karşılaştığım zorlukları yazsam eminim bu kitap çok satar. Ama şu an için kitap yazmayı düşünmüyorum" dediği belirtiliyor.


Gerçek Gündem, 13 Nisan 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!


Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x