Ergenekon Tertibinin Savunucuları

Yargıtay binası, dernek merkezi mi?

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 18:07

Yargıtay binası, dernek merkezi mi?

akarahasanoglu@vakit.com.tr


YARSAVBaşkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, dün bir basın toplantısı düzenlemiş!
Ergenekon soruşturması ile ilgili görüşlerini açıklamış!
Bir savcı; yürüyen soruşturmalarla ilgili, böyle rahatça görüş açıklayabilir mi?
Öyle sıradan bir görüş açıklaması da değil, özel olarak basın toplantısı düzenleyebilir mi?
Bizim cevap vermemize gerek yok. Onlar kendilerinden emin bir şekilde, “Biz yapıyoruz, oluyor” diyorlar..
“Güçlünün, işine geldiği gibi, kural ihdas etmesi” örneğindeki gibi, sizin anlayacağınız..
Aslında olaydaki hukuki sakatlık “görüş açıklama” konusu ile sınırlı değil.. Birçok açıdan, hukuka aykırılıklar var.. Hukuka meydan okumalar var!
Bir-iki değil; onlarca hukuka aykırılığa, yüksek mahkemede savcılık görevi yapan, bir kamu görevlisi bizzat imza atıyor!
Neler mi o sakatlıklar?
Anlatayım..
Dün sayın Eminağaoğlu, yürüyen soruşturmaları eleştirdiği basın toplantısını nerede yapmış?
Yargıtay ek binasında!
Hangi sıfatla yapmış?
YARSAVBaşkanı sıfatıyla..
Şimdi merak ediyorum, Yargıtayek binası, acaba YARSAV’ın basın toplantılarını düzenlemek için kendilerine tahsis edilen özel bir mekân mıdır? Yoksa, vatandaşın davalarının temyiz incelemesinin yapıldığı, masrafları vatandaştan çıkan kamu binası mıdır?
Öyle ya; bir dernek kurduysanız, (ki derneğinizin hukuki statüsü de tartışmalı.. Yine de kurduğunuz derneği, kapatılana kadar hukuken geçerli bir dernek olarak kabul edelim ama) yapacağınız basın toplantılarını da, derneğinizin imkânları ile karşılamanız gerekmiyor mu?
Bir dernek; kamuya ait binayı, böyle babasının çiftliği gibi nasıl kullanır?
Neymiş; beyefendi aynı zamanda, Yargıtay Savcısı imiş!
Daha kötü ya!..
İsmini aldığın Hz.Ömer, devlet işinde kullandığı mum ile özel işinde kullandığı mumu bile ayırıyordu.
Siz ne yapıyorsunuz?
Çankaya’da dernek merkeziniz öylece dururken; gelip,Yargıtay binasında basın toplantısı yapıyorsunuz.
Yarın bir başka dernek de, isim vermek istemiyorum ama, lüzûmsuz derneklerden birisi gelip, “Biz de basın toplantısı düzenleyeceğiz” derse, Yargıtayek binası, onların da hizmetlerine açılacak mı?
Bu usûlî açıdan birinci sakatlık.
İkinci sakatlık da, mesai saatinde görevi bırakıp, dernek faaliyetinde bulunulması.
Tamam anladık.. Kurduğunuz derneği, kanunlara aykırı olduğu halde, üyeniz olan yüksek hakimler sayesinde kapattırmıyorsunuz. Kanundaki açık hükümlere rağmen, kararı nihaî noktada verecek olanlar, zaten YARSAV’a üye olan hakimler olduğundan, derneğinizi kapattırmıyorsunuz bunu anladık.. İyi de; işi gücü bırakıp, mesai saatinde böyle basın toplantıları da mı normal oldu artık?
Sabih Bey’in evinde arama yapılırken, yine Yargıtay Savcısı Eminağaoğlu, mesai saati demeden işini terkedip, gelip emekli başsavcıya destekte bulunuyordu..
Sanki kendileri, Yargıtay Savcısı değil de, Ankara Barosu’na kayıtlı bir avukat!
Avukatlar da, hiç itiraz etmiyorlar; “Savcı bey, bizim ekmeğimizle oynuyorsunuz.Yaptığınız, haksız rekabete girer..Avukatlık, sadece Baro’ya kayıtlı avukatların yapabileceği bir iş. Siz ise, Baro’ya kayıtlı olmadan avukatlık yapıyorsunuz!” demiyorlar!..
Savcı bey de alıştı artık.. Sabih Bey’in evine gidip, mesai saati içinde görev yerini terkettiği gibi, dün de mesai saati içinde, basın toplantısı düzenliyordu..
Böylece savcı beyimiz, sabah akşam, dernek işleri ile uğraşıyor. Sonra da ay başında gelip, AdaletBakanlığı’ndan alıyor maaşını..
Nasıl iş ama?
Güzel değil mi?
Diyeceksiniz ki, “Ömer bey, kendi başına buyruk mudur? Yaptığı yanlış fiillerden dolayı sorumsuzluğu mu vardır? Kendisi hakkında soruşturma açılamaz mı?”
Tabii ki sorumsuz değil.. Tabii ki kendi başına buyruk değil. Tabii ki aleyhinde soruşturma açılabilinir..
Ama söyler misiniz, soruşturmayı açacak olanlar, kararı verecek olanlar, YARSAV isimli dernekte, Faruk Eminağaoğlu’nun başkanlığı altında faaliyet gösteren yüksek hakimler ise, nasıl yapacaklar bu işi?
Hatırlar mısınız, YüksekAskeri Şura’da subayları ihraç ederken, deniliyordu ki; “Yüzbaşı, cemaat evinde, üsteğmenden daha alt konumda olabiliyor.Böyle olunca da, askeri hiyerarşide de, askeriyede de disiplin bozuluyor!”
Cemaat evlerinde üsteğmenlerin, yüzbaşılara emir verdiğinin somut örneğini hiç görmedik.Ama alın işte; bir savcı, kendinden daha yüksek savcıların, hakimlerin üye olduğu dernekte, “Başkan” koltuğunda oturuyor!
Gelin şimdi; böyle bir derneğin bulunduğu ülkede, yargıya bağımsız deyin.. Diyebiliyorsanız eğer!
Usûlî sakatlıklar böyle de, işin özünde çok mu haklı, sayın YARSAVBaşkanı!
Hayır..
Ben sadece daha önce dile getirdiğim,Sabih Bey’in Susurluk Davası’ndaki yaklaşımı ile ilgili bir hatırlatmada bulunayım..
Eminağaoğlu, “Sabih Bey’in, Susurluk’la ilgisi olmaz” açıklaması yapacağına, verdiğimiz somut bilgileri eleştirseydi, daha iyi olmaz mıydı?
Evet; tekrar soralım, Sabih Bey itiraz etmese ve dava yeniden görülseydi, “gizli celsede neler açıklanacaktı” biliniyor mu? Sabih Bey, bunu niye istemedi?
İkinci soru da, “Sabih Bey, İbrahimŞahin’in dosyasının, Topal cinayeti dosyası ile birleşmesini niye istemedi?”
Buyurun izah edin!


Habervaktim.com
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

10. dalga medyayı da dalgalandırdı

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 18:11

10. dalga medyayı da dalgalandırdı

haber@habervaktim.com


27 Aralık’ta başlayan İsrail vahşeti 21. yüzyılda tüm insanlığın gözü önünde ikinci haftasını doldurdu.

Gözü dönmüş Siyonistler; kadın, yaşlı, çocuk, bebek, cami, okul ve hastane demeden Gazze’nin üzerine havadan karadan ve denizden bomba yağdırmaya devam ediyor.

Bu süreçte terör devleti İsrail, bine yakın Filistinli kardeşimizi şehit edip 4 bine yakın Filistinli kardeşimizi de yaraladı. Şehit edilenlerden 300’ünün çocuk olması ise insanlık tarihinin sayfalarına kara bir leke olarak geçecektir.

Öte yandan, İslam dünyasından, savunmasız masum insanların üzerine dünyanın en gelişmiş silahlarıyla saldıran terör devletine yönelen öfke, her geçen gün büyüyor.

Saldırılara direnen HAMAS mücahitlerinin tüm dünya mustazaflarının dua desteğini arkalarına alarak 200’e yakın İsrailli caniyi öldürdükleri ve katillerin ciddi bir direnişle karşılaştıkları gelen haberler arasında.

Katil İsrail’in Gazze’ye saldırılarını, okuyucularına Türkiye’de en önce duyuran habervaktim.com, Anadolu’nun her köşesinden vahşete duyulan tepkiler ve duyurular için de özel bir sayfa hazırlamayı görev addederek duyarlı insanların iletişimine katkı sağladı.

10. dalga, CHP ve "malum medyayı" da dalgalandırdı

Haftaya damgasını vuran bir diğer gelişmede Ergenekon terör örgütüne yapılan 10. dalgaydı.

Yapılan operasyonlar ve aramalarda ele geçirilen bir kroki kapsamında Ankara’da 5 ayrı merkezde kazı çalışmaları yapıldı. Bu kazılar sonucunda Gölbaşında çok sayıda silah ve cephaneliği aratmayacak ölçüde mühimmat ele geçirildi.

Bu operasyonda dikkat çeken bir başka gelişme ise, operasyonda gözaltına alınacağını önceden haber alan Bedrettin Dalan’ın İngiltere’ye kaçmasıydı. Önce İngiltere’ye kaçan Dalan, oradan İsrail’e gitmiş, akabinde İsrail’den Amerika’ya geçmişti. Burada dikkat çeken gelişme, Dalan’a gözaltına alınacağını ihbar eden kişinin malum medyanın pornocu patronunun olması idi.

Başından beri Ergenekon’u sulandırmak isteyen ve yüz yılın davası olarak addedilen Ergenekon’u olduğundan daha farklı gösterme gayretleri dikkatlerden kaçmayan malum medya patronu, Dalan’ın kaçışına yardım etmişti.

Dalan’ın İstek Vakfı’ndaki ofisinde bulunan özel kasadan, 5 tabanca ve yedi bin mermiyle birlikte burs verdiği öğrencilerin listesininde çıkması dikkat çekti. Burs verilen çocukların çoğunun paşa çocukları olması ise ayrı bir öneme sahip. Ayrıca malum medya patronuna Dalan’ın tutuklanacağı ihbarını yapan kişinin muvazzaf bir tugay komutanı N.I. olması da çok önemli bir başka iddia.

Bu arada CHP yönetimi, Ergenekon davasının bunca somut bilgi, belge ve cephaneliğe rağmen siyasi olduğunu iddia etmeye devam ediyor. Oysa Anayasa Mahkemesi’ne kendi açtığı davalar için “Şeriatın kestiği parmak acımaz, mahkemeyi rahat bırakın” diyordu. Şimdi yargı sürecine müdahale ederek samimiyet testinde sınıfta kaldıklarını tescillemiş oluyorlar.

Deniz Baykal SHP milletvekili iken 1990 yılında TBMM Başkanlığına önerge vererek, Özel Harp Dairesi ve Kontrgerilla iddialarının araştırılması amacıyla komisyon kurulmasını istemişti. Baykal, “Son 30 yılda üç askeri müdahale yaşayan, terör olayları ile istikrarsızlığa sürüklenen ülkemizde geçmişin karanlığını aydınlatmak demokrasimizin geleceği açısından kaçınılmaz bir görevdir” demişti. Ancak Ergenekon davası ile Baykal’ın bu talebi yerine getirilmeye çalışılırken, aynı Baykal, bu sefer farklı şeyler söylüyor.

CHP Grup Başkan Vekili Hakkı Süha Okay ise, Yargıtay’ın bildiri yayınlamamasını eleştirerek hukuku savunmanın ihsas-ı rey değil, yargıçların öncelikli görevi olduğunu savunuyor. Yargıya baskı yapılmamasını telkin ediyor.

İşte gelinen bu noktada yaklaşan yerel seçimlerde en adil hükmü verecek olan sağduyulu seçmendir. Bakalım bu gelişmeler onların vicdanlarında nasıl bir makes bulacak!


Habervaktim.com
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Ergenekon savaşları

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 18:14

Ergenekon savaşları

t.akyol@milliyet.com.tr


YARSAV Başkanı Emin Ağaoğlu bir muhalefet lideri gibi değil, öfkeli bir muhalefet lideri gibi konuştu. Bu üslubu sevmiyorum. Halen savcılık ve yargıçlık görevinde bulunanların oluşturduğu bir dernek bu kadar politize olmamalı.
Yargı mensuplarının, ‘dernek’ şapkası altında da olsa, belli bir sükûnet ve ağırbaşlılıkla konuşması lazım.
Hukuk anlayışı YARSAV’la paralellik gösteren ve evinde arama yapılarak “rencide” edilen Sabih Kanadoğlu bile son derece ağırbaşlı davranmıştı.
YARSAV’ın öfkeli ve politize konuşmalarını dinlerken, “Yargıda POL-BİR, POL-DER vakası mı yaşanacak?” diye kaygılanıyorum.
Malum, 12 Eylül öncesinde polis teşkilatı, POL-DER ve POL-BİR adlı siyasi ve ideolojik dernekler halinde kutuplaşmış, bu yüzden polis çok defa kanuni görevini yapamaz hale gelmişti.
Birçok sorunları bulunan yargıya bir de böyle ‘politik dernekleşme’ gölgesi düşmemesi için herkes, en çok da ‘yargıçlar ve savcılar’ dikkatli olmalıdır.

Başbakan’ın sözleri
Başbakan da Ergenekon soruşturması hakkında “yargı bağımsızlığı, yargıya saygı” gibi hukuki kavramların ötesinde konuşmamalı, polemikten uzak durmalıdır. Ergenekon soruşturmasının politikacılara ve medyaya yöneleceğini ima ettiği izlenimi veren konuşmalar yapmamalıdır.
Çünkü, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bulunduğu bir ülkede başbakanlar adli soruşturmaların nereye uzanacağını bilemezler. Bilirlerse de vahimdir, biliyor izlenimi yaratırlarsa da vahimdir.
Ergenekon’un uzantıları nerede varsa, medyada varsa medyada, soruşturma tereddütsüz oraya uzanmalıdır; üzerine siyasi yönlendirme kuşkusu düşmeden...
Ergenekon soruşturmasını etkisizleştirmek isteyenler de bu soruşturmanın “adli” değil, “siyasi” olduğu izlenimini yaratmak istemiyorlar mı?!

Ceza hukuku farkı
Yargı bağımsızlığı, yargıya güven gibi terimler kullandığım için bazı okurlarım soruyor: “Madem yargıya güven, neden Anayasa Mahkemesi’nin ve Danıştay’ın çeşitli kararlarını eleştirmiştin?!“
Dünkü Cumhuriyet de başyazısında, “Yargıya güvenden bahsedenler, AKP’nin irtica odağı olduğuna karar veren Anayasa Mahkemesi’ne de güveniyorlar mı?” diye soruyordu...
Şu da sorulabilir: Anayasa Mahkemesi’nin bu tür kararları için “yargıya güven” fikrini savunanlar, Ergenekon soruşturmasını yapan yargıya niye güvenmiyorlar?!
Bu sorular yanlıştır! Çünkü ceza hukuku ile anayasa ve idare hukuku arasındaki farkı gözden kaçırıyorlar.
Özelleştirme, parti kapatma gibi konularda yargıçların felsefi ve siyasi görüşleri bu kavramlara verecekleri anlamı etkiler, kararlarını ona göre verirler. O açıdan da elbette eleştirilir.
Halbuki ceza hukukunda “çete, silahlı örgüt, suç işlemek için örgüt, örgüte üyelik” gibi konularda yorum farkı bu kadar geniş değildir. Kemalist bir hukukçuyla liberal bir hukukçunun bu kavramlara verdikleri anlamlar, laiklik ve özelleştirme gibi konularda olduğu kadar farklılık gösteremez.
Onu içindir ki, ceza hukuku alanında “kanunilik” ilkesi geçerlidir, bu kadar geniş görüş farkları olamaz.
Kanunları uygulayan ceza yargısına ya güvenmek gerekir veya hangi kanuna uymadığını somut olarak söylemek gerekir. ‘Siyasi edebiyat’ yaparak ceza yargısını eleştirmenin hukuki değeri yoktur.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

12 yıl önce bugün ne yazmıştın?

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 18:18

12 yıl önce bugün ne yazmıştın?

mehmetaltan@stargazete.com


‘Türkiye artık kamyondan sonra eskisi gibi olamaz’ diyen etkili reklâm filmine rağmen, anlaşılıyor ki, Türkiye’nin Susurluk’tan sonra da ‘eskisi gibi’ olması için epey direnecek bu iktidar.

Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun raporuna göre ‘organize’ bir suç bulunmadığı gibi, olayların ardında ‘eroin ve silah kaçakçılığına uzanan bir bağlantı’ da yok...

Interpol’ün ‘kırmızı bülten’le aradığı katil zanlısı bir uyuşturucu kaçakçısını onsekiz yıl saklamak, kendisine ‘yeşil pasaport’ vermek, ancak adam öldürmek için kullanılan susturucuların, garip saldırı silahlarının bulunduğu bir arabada siyasetçileri, kanun kaçaklarını ve polis şeflerini bir arada bulmak da ‘münferit’ hadiseler...

Biz, Lockheed askeri uçak alımındaki ‘rüşvet olayını’ ortaya çıkarmayan tek ülkenin Türkiye olduğunu, Lockheed olayını yirmi yıldır aydınlatmayan bir ülkenin Susurluk olayını aydınlatmakta çok zorlanacağını bütün gücümüzle boş yere haykırıp durmuyoruz.

İşte, göz göre göre, Susurluk olayını bir iki ‘günah keçisi’ bularak kapatıp, çeteleşmeyi aynen eskisi gibi devam ettirmek için çabalıyorlar.

Bunu kolayca becerebileceklerine inanıyorlar.

* * *

‘Neden’ diye soranlar çıkabilir.

Bu soruyu soranlara ‘siyasi cinayetler’ sırasındaki Birinci Meclis zabıtlarını okumalarını öneririz. Görecekler ki, Birinci Cumhuriyet’te hiçbir zaman ‘hukukun üstünlüğü’ geçerli olmamış. İtalya’daki ‘mafyayı çökerten’ savcı Roberto Scarpinato Susurluk’taki kanıtları ‘birinci derece’ olarak nitelerken, bizim teftiş kurullarının olayda ‘çete’ bağlantısı görmemesi de bu yüzden...

* * *

Geçmişe dönüp bir bakalım.

Muhalif milletvekillerinden Ali Şükrü Bey 27 Mart 1923’te ortadan kaybolur.

Ali Şükrü Bey’in sırra kadem basmasının ardından, Hüseyin Avni Bey, Meclis kürsüsünden olayı açıklar ve şunları söyler:

‘Efendiler bu şerefli kürsü bugün elim bir vaziyete sahne oluyor. Bu şerefli milletin mebusları kan ağlamış bir zavallı, bir biçare gibi birbirlerine bakıyorlar.

... Ali Şükrü Bey iki günden beri kayıptır. Azametli, şerefli, muazzam bir tarihin sahibi bir milletin vekili kayboluyor da, hükümet bulamıyor.’

* * *

İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Bey, sonraları yetmiş yıl boyunca emsallerini defalarca duyacağımız bir konuşma ile Hüseyin Avni’ye cevap verir:

‘Hükümetimiz, Türkiye halkının ve onların mümesillerinin itimadına mazhar olması lazım gelen hükümetimiz, aynı silsileye riayet eden halkın akidelerini istiklalini temin vazifesiyle mükellef olan hükümetimiz, ahadi nastan herhangi bir ferdin hukukuna azami gayret ve fedakârlıkla muhafazaya, siyasete, inkaka hazır olan hükümetimiz, ayrıca milleti temsil eden, memleketin istiklâlini temin için çalışan Meclis-i Ali’nin bir azasının tagayyübünü layık olduğu ciddiyetle ve ehemmiyetle telakki etmiştir.

Ümit ederim ki en yakın zamanda hak ve hakikat tezahür edecektir.’

* * *

Ali Şükrü Bey, Köşk’ün altı yüz metre ilerisinde, beyaz bir torbanın içerisinde, çeşitli yerlerinden parçalanmış, çift kat iple boğulmuş, sol eli kırılmış bir biçimde bulunur.

Katili Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman’dır. Topal Osman yargılanmaz, Ali Şükrü Bey’i neden öldürdüğü, emri kimden aldığı sorgulanmaz. Ama o da öldürülür ve ‘başsız cesedi’ Meclis önüne asılır.

* * *

Bugün de, Ali Şükrü Bey’in cinayeti gibi, Batman’da güpegündüz vurularak öldürülen milletvekili Mehmet Sincan’ın cinayeti aydınlatılmadı.

Ali Şükrü örneği ile başlayan alışkanlık, Mehmet Sincan ile devam ediyor.

* * *

Susurluk olayının üstünü örtmek isteyenlerin debelenmesi iki önemli sonucun ortaya çıkmasını sağladı. Birincisi, Refah Partisi’nin diğerlerinden hiçbir farkının olmadığını, iktidar aşkıyla aynı pisliğe bulaşmış olduğunu bir kez daha gördük.

O da diğerleri gibi, köhnemiş bir sistemin sıradan bir figüranı...

* * *

İkincisi, Türkiye’nin ‘kamyondan sonra’ eskisi gibi olmaması için burada ‘siyasetin ya da yönetimin’ değil, doğrudan ‘sistemin’ değişmesi gerektiğini ilk kez kalabalıklar bu kadar açık gördü. Bu ülkeyi yönetenler, yıllardan beri halkın elini ayağını bir ‘hukuksuzluk zinciriyle’ bağlayıp, zorbalığa dayanan bir sistemin içinde çeteleşmişler. Ama artık yeter.

Hukuksuzluk zincirini kıracağız, bu zorbalık sistemini değiştireceğiz, bu çeteleri yakalayacağız.

İşimiz zor, biliyorum.

Ama çetelerin işi de kolay değil artık.’

* * *

Soru ne? 12 yıl önce bugün ne yazmıştın?

Ben 13 Ocak 1997 tarihinde yukarıdaki yazıyı yazmışım... Buralarda ‘olması gereken’ geç ve güç oluyor... Ama galiba bir şekilde oluyor... Nereden mi çıkarıyorum?

Tek bir ölçü yeterli...

O günlerde Veli Küçük’e bırakın dokunmayı ilişilmiyordu bile... Şimdilerde ‘Ergenekon Terör Örgütü’nün 1 numaralı sanığı...

O zaman gereği yapılsa, bunca acı yaşanmazdı... Belki o noktaya da geliriz...

Umut fakirin ekmeği değil mi?


[img]http://www.ssm.gov.tr/TR/dokumantasyon/basinbulteni/PublishingImages/stargazete_logo.gif[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Bu savcının başka işi yok mu?

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 18:21

Bu savcının başka işi yok mu?

akekec@stargazete.com


İlk kez böyle bir şey yaptım... Televizyonun karşısına geçip, basın toplantısı düzenleyeceğini istihbar ettiğim YARSAV Başkanı ve aynı zamanda sorumlu bir kamu çalışanı olan Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun konuşmasını bekledim.

Beklediğime değdi.

Kendi adıma çok şey öğrendim.

Mesela şunu öğrendim:

Demek ki bu ülkede kamu çalışanları, hiyerarşik bir bağla bağlı oldukları kamu yöneticilerine ve ‘seçilmiş’ hükümete karşı sert muhalefet yapabilir, bol keseden atıp tutabilirlermiş.

Demek ki muhalefet boşluğu, icabı halinde, kamu çalışanları tarafından da doldurulabilirmiş.

Demek ki kamu adamlarının yürüttüğü bir soruşturmaya engel olmaya çalışmak bir ‘kamu yükümlülüğü’ymüş...

Eminağaoğlu’nu dikkatle, anlayarak, anlamaya çalışarak dinledim.

Hemen belirteyim:

Üslubunu beğenmedim.

Hem de hiç beğenmedim.

Dolayısıyla, konuşmasını da beğenmedim.

Hele çatık kaşlar, çakmak çakmak gözler, bağıran ses tonu ve çatlak tını, konuşurken dudaklarının iki kıyısına biriken köpükler...

Bu kadar öfkeli bir konuşmacı dinlememiştim.

İşte itiraf ediyorum; onu bu şekilde ‘öfke küpü’ içinde görünce, empati yapmayı bile denedim.

Evet, Sabih Kanadoğlu’nun evinde arama yapılması onu (amiyane tabiriyle) delirtmiş ve bazı ölçüsüz sözler sarfetmeye yöneltmişti ama... Hiç mi haklı tarafları yoktu adamın?

Sırf hükümete gıcık olduğu için mi konuşuyordu?

Maksadı, iddia edildiği gibi, bazı Ergenekon zanlılarına kol kanat germek miydi? Soruşturmayı sulandırmak mıydı?

Hayır...

İzinsiz (yahut izinli) dinlemeleri dert edinmiş görünüyordu ki, haklıydı.

Hiçbir yasa, hiçbir yönetmelik, hiçbir ‘emirname’, 70 milyon insanı peşinen ‘suçlu’ gösteren dinlemeyi meşrulaştırmıyordu.

MİT ve Emniyet’ten gelen izleme talepleri hiçbir sorgu ve suale tabi tutulmadan yapılır hale gelmişse, kötüydü.

Adalet Bakanlığı bu hukuksuz talepleri yerine getiren icra makamı rolüne soyunmuşsa, daha da kötüydü.

Demokrasi ve saydamlığı ortadan kaldıran bir ‘polis devleti’ yaratma yoluna gidiliyorsa, besbeter kötüydü.

Polis, soruşturmanın biricik sahibi olarak kendisini görmeye başladıysa, kötü oğlu kötüydü.

Fakat, bütün bu ‘doğru’ ve ‘haklı’ tespitlerin sahibi Eminağaoğlu, daha da haklı olabilmek ve kendisini ‘söz sahibi’ kılabilmek için, aşağıdaki sorulara da açık ve anlaşılabilir cevaplar vermek zorundadır:

BİR: Başkanlığını yaptığınız YARSAV, neden CHP ağzıyla konuşmaktadır? Bir meslek örgütü olan, başka da bir şey olmayan kurumunuzun, hükümetin icraatlarını eleştirmek, Cumhurbaşkanı’na laf sokmak, parlamentoyu muaheze etmek dışında bir işi yok mu?

İKİ: Bazı beyan ve davranışlarınızla, ‘Ergenekon soruşturması’ndan memnun olmadığınızı gösteriyorsunuz. Bazı tutuklamalara karşı olduğunuzu da alenen belirtiyorsunuz. İşlenen cinayetlerle, yeraltından çıkarılan bombalarla, darbe planlarıyla, gazete bombalayan ‘müntesiplerle’ ilgili de bir cümleniz olacak mı?

ÜÇ: İkide birde yargının bağımsız olması gerektiğini savunuyorsunuz, siyaset kurumunun olası müdahalelerinden yakınıyorsunuz... Peki, asker müdahalesini niçin bu kadar sorun yapmıyorsunuz? 28 Şubat’ın ‘brifingler serisine’ niçin itiraz etmediniz?

DÖRT: Çürük raporu konusunda kamuoyunun tatmin olduğuna inanıyor musunuz? Sizi ekranlarda ‘öfkeli’ ve ‘sapasağlam’ görenlere söyleyecek bir sözünüz var mı?

BEŞ: Daha sakin olamaz mısınız? ‘Savcı çıldırdı’ yorumlarından hiç mi rahatsız olmuyorsunuz?


[img]http://www.ssm.gov.tr/TR/dokumantasyon/basinbulteni/PublishingImages/stargazete_logo.gif[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

İki yanlış bir doğru etmez

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 18:24

İki yanlış bir doğru etmez

f.koru@yenisafak.com.tr


Bazıları geç intikal eder; olabilir, önemli olan sonunda insanın gerçekle yüzleşmesidir.

Ergenekon ile Susurluk'u birbirinden çok farklı iki 'örgüt' sayanlar yavaş da olsa arada bir fark olmadığını görmeye başladı. Biraz daha geriye gidildiğinde belki yeni örgüt isimleriyle de tanışacaklar. Şimdiden uyarıyorum: Onlar da aynı soydan geliyor olacak...

Daha ilk günden bilineni bir kez daha tekrarlamakta beis yok: Savcıların şevkle üzerine gittikleri örgüt hiç yabancımız değil; 1952'de NATO üyesi ülkelerde CIA ve İngiliz istihbarat örgütü eliyle kurulmuş bir örgüt bu... Başka NATO ülkelerinin biletini çoktan kestiği örgütle Türkiye bir türlü hesaplaşamamıştı.

Şimdi yapılan, o hesaplaşmadır işte…

İki farklı isimle karşımıza çıkanın aslında aynı örgüt olduğunu anlamakta zorlananların başkalarının kafasını karıştırmak için buldukları yeni malzeme de harika. Gözaltına alınan kişilere dikkat çekip şu soruyu soruyor ve cevabını da kendileri veriyorlar: “Bunların aralarındaki ortak nokta ne? Ak Parti zihniyetine karşı olmaları...”

Kulağa da pek yanlış gelmeyen bir iddia bu... Eski komutanlar, öğretim üyeleri, gazeteciler ve yazarların hemen hepsi televizyon ekranlarında sürekli Ak Parti ile mücadele halindeler...

İnsanın kafası karışıyor gerçekten...

Oysa bu görüntü örgütün yapısından kaynaklanıyor.

Örgütün varlığını kamuoyuyla ilk paylaşan siyasetçi Bülent Ecevit zamanında cesaretle üzerine gidebilseydi, onun döneminde görülecek yargılama sırasında, gözaltına alınanların kimliğine bakılarak, “Bunların ortak özelliği CHP-karşıtı olmaları” denecekti.

Ergenekon, daha doğrusu o dönemde hangi ismi taşıyorsa o örgüt, Ecevit'in başında olduğu CHP'ye iktidarı teslim etmemek, önüne geçmek mümkün olmamışsa, iktidarını siyasi suikastlar ve kitle eylemleriyle karartmak ile görevliydi çünkü... Önceleri hedefi 'sol' olan örgüt şimdilerde farklı bir siyasi çizgiye karşı savaş halinde...

İtalya, Fransa, Belçika, İngiltere'deki benzer örgütlerin tek hedefi vardı: 'Sol'... Ne yaptılarsa, hangi cinayeti işleyip kimleri sokağa döktülerse, bunu, o ülkelerdeki 'komünist' veya 'sosyalist' partilerin işbaşına gelmesini önlemek veya iktidarda rahat ettirmemek için yaptılar...

Temizleme faaliyeti başladığında, o ülkelerdeki -sonradan bir bölümünün örgüt üyesi olduğu anlaşılan- bazı aklıevveller de, “Bunlar hep sol-karşıtı kişileri gözaltına alıyorlar” tepkisini vermişti. Tıpkı bugün bizde olduğu gibi...

Umarım, bizdeki aklıevveller, hiç değilse şimdi doğrusunu öğrenip yanlışta ısrar eden tavırlarını yeniden gözden geçirirler...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Soruşturma izni yok

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 18:26

Soruşturma izni yok


Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na peş peşe şikâyetler geliyor. Ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Savcı Zekeriya Öz'ü, "teslim etmiyor." AK Parti camiası içinde Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın başına gelenler tartışılmış ve o tarihte Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in hatalı davrandığı, bizzat Tayyip Erdoğan tarafından da kabul edilmişti. Bu yüzden, Mehmet Ali Şahin'in, Zekeriya Öz'ün soruşturulması iznini vermemesi, bir ihmalkârlık değil, bilinçli bir davranıştır.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Ergenekon'u ciddiye almayanlar ne istiyor?

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 18:30

Ergenekon'u ciddiye almayanlar ne istiyor?

aabir@bugun.com.tr


Bazıları garip bir şekilde Ergenekon'un hafife alıyor ve dalga geçiyor. Niye? Anlamak mümkün değil..

Onlara göre Yalçın Küçük'ün adının geçtiği bir soruşturmanın "ciddi" olarak ele alınması mümkün değilmiş.. Daha önce de bu kişiler Sisi ve Nurseli İdiz'in sorgulanması nedeniyle Ergenekon'u ciddiye almayacaklarını söylemişlerdi... Bu kadar çok ismin içeri alınıp, sorgulanıp, serbest bırakıldığı soruşturmaya güvenilmezmiş! Yalçın Küçük tutuklandı ne olacak şimdi! Hani alay ediyordunuz...

Yalçın Küçük'ün tutuklanmasını da mı "öteki güçler" ayarladı? O kadar savcı, o kadar hakim bir araya gelip Türkiye Cumhuriyeti'nin altına bomba koymak için mi Yalçın Küçük'ü sudan sebeplerle mi tutukladı yani... Buna gerçekten inanıyor musunuz?

Yalçın Küçük, Doğu Perinçek, Tuncay Özkan ve diğerleri tutuklanıyorsa birtakım ciddi kanıtlar olması gerekmez mi? Bazıları tutuklanıyor bazıları tutuklanmıyorsa bunun bir nedeni olması gerekmez mi? Bu kadar tutuklan insana, bu kadar tutuklama süresine rağmen davanın altından bir şeyler çıkmazsa bazıları bunun bedelini de ödemeye hazırdırlar değil mi?

Tarafsız, demokrasiden, insan haklarından yana birine (ya da MEDYAYA) düşen görev, soruşturmanın, korkusuzca, baskılardan uzak ve de hukuka uygun bir şekilde yapılmasını, davanın aynı şekilde görülmesini istemek ve sağlamaktır değil mi? O halde niye bu ciddiye almama, niye bu alay?

Gerçekten soruyorum... Neden? Deniz Baykal'ın yönetiminde Ergenekonlar'ın ve Ergenekoncular'ın soruşturulmayıp da beslendiği bir Türkiye mi arzunuz? Gerçekten mi? Niyetiniz buysa, kusura bakmayın ama sizi artık ciddiye almam mümkün değil...

Hatta davanın sonunda bir şey çıksa da çıkmasa da... Bilmem anlatabildim mi? Anlatamadıysam tekrar sorayım: Arzunuz Deniz Baykal'ın yönetiminde Ergenekonlar'ın soruşturulmayıp beslendiği bir Türkiye mi?

Gündem çarpıtma mı? Buyur!

Ergenekon'un 10'uncu dalgasının aniden ortaya çıkmasını AKP'nin gündemi çarpıtmasına yoranlar var.

BİR: Neymiş efendim AKP gündemin Gazze'ye kaymasından rahatsızmış o yüzden Ergenekon dalgası yaratmış...

İyi de biraz düşünün!

Gündemin Gazze'den başka yöne kayması AKP'nin işine mi gelir yoksa aleyhine mi çalışır? Aleyhine çalışacaksa niye Başbakan ve eşi Emine Erdoğan Gazze'deki İsrail işgaline açıktan açığa karşı çıkıyorlar? Niye polis (Değerli Celalettin Cerrah lütfen uyuma, FSM köprüsü girişine sahip çık!) Gazze'deki İsrail kuşatmasını protesto eden gruplara son derece hoşgörülü davranıyor.

İki üç saat İstanbul trafiğinin aksatmalarına göz yumuyor?

İKİ: Neymiş efendim ekonomik kriz varmış, o yüzden gündemi çarpıtmak gerekiyormuş yoksa işler AKP'nin aleyhinde gelişiyormuş... Yahu ekonomik kriz medyanın gündemi mi yoksa gerçek gündem mi?

İflaslar, işten çıkarmalar, daralan talep, moral bozukluğu medyanın gündeme getirdiği bir şey mi?

Yoksa gerçek gündem mi? Sanki dünyada kriz yok, Türkiye'de kriz yok da medya gündem yapmayınca kimse bir şey hissetmeyecek!

SONUÇ: Ne olur Ergenekon soruşturmasını önemsemeyeceğim, küçük göstereceğim, okurlarıma istediklerini vereceğim diye kendinizi komik duruma düşürmeyin! Gündem Ergenekon! Eğer görmek istemiyorsan görme ama hiç olmazsa uçma gel biraz yere kon! (Biraz şairane oldu ama ne yapayım bazıları ancak bundan anlıyorlar!)

Çekirgelik

En kötü bir kitabın bile son sayfası vardır: Son sayfa! (Bernard Show)


[img]http://www.bugun.com.tr/images/logo.png[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Acemiler için Ergenekon

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 18:33

Acemiler için Ergenekon

Fax: 0212 354 36 19


Özel harekâtçı İbrahim Şahin'in tutuklanmasıyla birlikte Susurluk da gündeme girdi. Susurluk neydi, Ergenekon nedir? Bildiklerimizi temize çekmeye çalışalım:
Ergenekon'u 3 safhaya ayırabiliriz:
1) Solcuların 1970'lerde Kontrgerilla adını verdiği örgütlenme Ergenekon'un birinci aşamasıydı. NATO vasıtasıyla ABD tarafından kurulmuştu.
"Amacımız Sovyet işgaline karşı yeraltı mücadelesi yapmak" denmişti ama asıl hedef Avrupa ülkelerinde ve bu arada Türkiye'de, sol kesimi ezmek ya da en azından etkisiz kılmaktı.
1977'deki 1 Mayıs katliamı ve CHP Başkanı Ecevit'e suikast ile Anadolu'da Alevi-Sünni çatışması çıkarma çabası, Ergenekon1'in eylemleriydi.
Ergenekon1'in ideolojisi, ABD-Batı yanlısı bir milliyetçilik ve keskin bir komünizm karşıtlığıydı.
2) Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasıyla, kısaca Gladio dediğimiz bu yapılanmaya son verildi. Yani ABD ve NATO ellerini bu örgütlerden çekti. Birçok ülkede yeraltı orduları tasfiye edildi.
Türkiye'de ise aynı tarihlerde Kürt sorunu ve PKK vardı. Silahlı Kuvvetler'in denetimindeki Ergenekon1 örgütlenmesi tasfiye edilmeyerek, Güneydoğu sorununa karşı kullanıldı. İşin içine polisler, siyasetçiler, aşiretçiler, mafyacılar da dahil edildi.
Artık Ergenekon2 aşamasına geçilmişti.
PKK'ya yardım ettikleri gerekçesiyle Kürt işadamları yargısız infazla öldürüldü. Onların yönettiği uyuşturucu trafiğinin bir bölümüne Ergenekon2'ciler hâkim oldu.
Ergenekon2'nin varlığını kamuoyu Kasım 1996'daki Susurluk kazası ile öğrendi. Polis, siyasetçi-aşiretçi ve mafyacı aynı otomobildeydi!
Ergenekon2'ye, Susurluk adını verdik.
Susurluk ideoloji olarak ulusçu ve şovendi. Komünizm karşılığının yerini artık Kürt karşıtlığı almıştı. Demokrasi ve insan hakları ile dalga geçiliyordu.
İttihatçılık hortlamıştı.
Kanun dışı operasyonlar, Cumhurbaşkanı Demirel'in "Devlet bazen rutin dışına çıkar" ve Başbakan Çiller'in "Bu vatan için kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir" sözleriyle meşrulaştırıldı.
3) PKK'nın başı Abdullah Öcalan'ın 1999'da Türkiye'ye teslim edilmesiyle birlikte Ergenekon2'nin işlevi hemen hemen bitmişti.
Fakat elde gıllıgışlı işlere meraklı bir kadro ve eskiden kalma silahlar vardı.
1999'dan sonra yeniden yapılanmaya gidildi. 2002'de AKP'nin iktidar olmasıyla Ergenekon3 harekete geçti.
Bu son Ergenekon'un ideolojisi Kemalizm artı Avrasyacılıktı. Yani: ABD ve Avrupa Birliği karşıtlığı, laikçilik, ulusalcılık, küreselleşme düşmanlığı, Rusya-Çin eksenine sempati, vb.
Ergenekon3'ün en önemli özelliği kadro çeşitlenmesi oldu. AKP karşıtlığı temelinde bir siyasi hareket örgütlendi.
Yapılanmaya işadamları, üniversite öğretim üyeleri, medyacılar, solcular da dahil edildi.
Bu arada AB süreci ve küreselleşme, TSK'de fay hatları oluşturmuştu.
Ergenekon1 (Kontrgerilla) ve Ergenekon2 (Susurluk) devletin (ki merkezi ordudur!) tam denetimindeydi.
Ergenekon3 ise eski ekol emekli generallerin ve TSK'nin bir kısmının (darbe heveslisi otoriter zihniyetin) uzantısı oldu. Hem mutabakat sağlanamadığı, hem de ABD ve AB karşı olduğu için darbe yapılamadı.
Ve geldik 10 puanlık soruya:
Tamam mı devam mı?


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

İletigönderen maydonos » Sal Oca 13, 2009 19:43

gokturkmehmet arkadas ben tuvalet kagidi olarak bile kullanmam...
Resim


Ne MuTLu TüRkÜm DiYeNe
Kullanıcı küçük betizi
maydonos
Üye
Üye
 
İletiler: 1651
Kayıt: Çrş Haz 04, 2008 1:53

İletigönderen ceylanmm » Sal Oca 13, 2009 20:32

BU köse yazarlarinin hepsi Amerika,AB ve Israil yalakasi Insanlar.
Kullanıcı küçük betizi
ceylanmm
Üye
Üye
 
İletiler: 34
Kayıt: Sal Eyl 16, 2008 19:18

Gazete ve Kose yazarlari

İletigönderen jamesB07 » Çrş Oca 14, 2009 0:17

RAM Bey kardesim, buraya alacaginiz kose yazilarini ve gazeteleri secseniz olmazmi? asagilik,satilmis,yobaz ve donme entel-
lerin yazilarini ve gazetelerini buraya koyma be kardes!gordukce sinirlerim bozuluyor,hepsinede kil oluyorum e...oglularinin!
Ataturk'cu,laik,aydin,cagdas Turk cumhuriyeti'ni savunan Guncelmeydan'da boyle asagilik kopeklerin yazilari olmasa iyi olur!
star,yenisafak,zaman,milli gazete,turkiye,taraf,birgun,sabah vb... gibi gazeteleri ve bunlarin satilik entel-libos yazarlarini bu-
raya koymasan daha guzel olacak! Saygilar!---TANHU---
Kullanıcı küçük betizi
jamesB07
Üye
Üye
 
İletiler: 153
Kayıt: Pzr Eyl 28, 2008 2:39

İletigönderen Türk-Kan » Çrş Oca 14, 2009 0:31

jamesB07, bu yazilari biz yayinlamasak da yaygin medyada yer aliyorlar. Emperyalizmin usaklarinin ne kadar alcalabildiklerini görmek, takip etmek gerek. Ayrica paylasan arkadas bu hizmetkârlarin yazilarini "Ergenekon'u Savunanlar" basligi altinda toplamistir.

GüncelMeydan olarak önemli gördügümüz yazilar ayrica "Makaleler" bölümünde yayinlanmaktadir.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen talat pasa 1 » Çrş Oca 14, 2009 0:57

Kimse kizmasin
Adamlar görevini yapiyor.
Bizler birlesmedigimiz sürece o dönekler o libozlar satilik kalemler daha cok gücleneceklerdir.
Bizdeki catlak sesler oldukca onlar dahada büyüyeceklerdiz.
bizler öküz altinda buza ararken onlar donuzu dana diye bizlere yedirecekler.

noz Bunu hazirlayan arkadas tesekkürler ,bunlarida mutlaka okumaliyiz bunlari okumadan Bir yere gidemeyiz.Evet arkadaslar düsmanin ne kadar güclü oldugunu görmek bunlari okuyup anlamakdan gecer.
Önce Vatan
Kullanıcı küçük betizi
talat pasa 1
Üye
Üye
 
İletiler: 340
Kayıt: Pzr Kas 23, 2008 17:12

İletigönderen zfrtxt » Çrş Oca 14, 2009 1:20

millet neden debelenip duruyor anlamis degilim insanlari salak yerine koyuyorlar ama hak vermek lazim bu zokayi yiyende az degil . birileri eski icraatlarini yeni kopekleri uzerinden birilerine fatura ediyor bu arada yas kuru fark etmez isine bakiyor yakiyor supuruyor. ne oyun ama adamlar oynayamaya doymuyor bizde izlemeye .
Kullanıcı küçük betizi
zfrtxt
Üye
Üye
 
İletiler: 106
Kayıt: Pzt Eki 22, 2007 3:43

ÖncekiSonraki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x