Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

Batı'nın ülkemizde gerçekleştirdiği "sivilleştirme" uygulamalarına millî karşı çıkışlar.

Önemli: Kimi yazarlar, günlük yazdıkları için bu bölümde belirtilmemiştir.

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Kas 08, 2009 0:53

Resim
Org. Başbuğ’u derhal görevden al!

Akademisyen-gazeteci kürsüye çıkıp “Özal’ı örnek aldım” diyen Erdoğan’a akıl verdi:

MİLLİ Kültür Vakfı’nın 40. yıl dönümü toplantısı, çok ilginç diyaloglara sahne oldu. Açılışta konuşan Başbakan Erdoğan’ın 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı örnek aldığını belirtmesi sonrası kürsüye gelen Doç. Dr. Bekir Berat Özipek’in konuşmaları şaşkınlık yarattı.

ERDOĞAN’a göndermede bulunan Özipek, “Özal bugün yaşasaydı ne yapardı?” diye başladığı sözlerini şöyle devam ettirdi: “Belki belirtmeye gerek yok. Hiç kuşkusuz demokratik sürece destek verirdi. Ne süreci provoke etmek isteyen ulusalcılara ne de DTP’ye teslim olurdu.

İSPANYA’nın Bask sorununu minimize eden süreci yöneten siyasetçiler gibi davranırdı. Eylem planı karşısında Genelkurmay Başkanı’ndan gereğini yapmasını beklemez, onu derhal görevden alırdı. Belki Genelkurmay Başkanı görevden alındığını televizyondan öğrenirdi.

Pusuya yattığı köşeden TSK’ya ateş ediyor!
İSTANBUL Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Bekir Berat Özipek, bir gazetedeki köşesinde ulus devleti ve TSK’yı çok sert biçimde hedef alan yazılar yazıyor.

‘Fikirlerini sonuna dek destekliyoruz’
BAŞKANLIĞINI bir dönem Turgut Özal’ın yaptığı Türkiye Milli Kültür Vakfı’nın 40. yıl dönümü toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, “8. Cumhurbaşkanı Özal’ın Kürt sorununun çözümü konusundaki fikirlerini destekliyoruz. Merhumun o zaman gördüğü, üzerine gittiği, cesaretle savunduğu fikirlerin bugün yeniden savunuluyor olmasının sahiplenilmesi gerektiğine inanıyorum” dedi.

Özal olsa görevden alırdı
Milli Kültür Vakfı’nın toplantısında Turgut Özal’ın yolunda gittiklerini ifade eden Başbakan’a, Doç.Dr. Özipek çarpıcı bir teklifte bulundu: Özal olsa İrtica ile Mücadele Planı’ndan dolayı İlker Başbuğ’u görevden alırdı.

Haber: Salim YAVAŞOĞLU
Türkiye Milli Kültür Vakfı’nın 40. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Haliç Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantı, kürsü üzerinden yapılan bir ilginç diyaloga sahne oldu. Toplantının açılışında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt açılımına ilişkin açıklamalarda bulundu. Açılıma yönelik eleştirileri değerlendiren Erdoğan, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın sözde Kürt sorununun çözümü konusundaki fikirleri desteklediklerini ifade etti.

Cesaretle savunuluyor
Sürecin bilimsel ve düşünsel temellerinin güçlendirilmesi için bin yıllık kardeşliği pekiştirecek, kuşatıcı, kapsayıcı, kucaklayıcı bir aydın bakışın ortaya konulması gerektiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti: “Merhum Özal’ın o zaman gördüğü, üzerine gittiği, cesaretle savunduğu fikirlerin uzun bir kesintinin ardından bugün yeniden cesaretle savunuluyor olmasının sahiplenilmesi gerektiğine inanıyorum.”

Özal gereğini yapardı
Turgut Özal’ın politikalarını örnek aldıklarını ifade eden Başbakan’dan sonra kürsüye gelen İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Bekir Berat Özipek ise Erdoğan’a ilginç bir göndermede bulundu. Turgut Özal’dan söz eden Özipek, “Özal bugün yaşasaydı ne yapardı?” diye başladığı sözlerini şöyle devam ettirdi: “Hiç kuşkusuz demokratik sürece destek verirdi. Ne süreci provoke etmek isteyen ulusalcılara teslim olurdu ne de DTP’lilerin hatalarına. İspanya’nın Bask sorununu minimize eden siyasetçiler gibi davranırdı. AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı karşısında Genelkurmay Başkanı’ndan gereğini yapmasını beklemez, onu derhal görevden alırdı. Belki de bir basın toplantısı düzenler ’Şunları şunları görevden alıyoruz, yerlerine şunları şunları atıyoruz’derdi. Belki Genelkurmay Başkanı görevden alındığını televizyondan öğrenirdi.”

Mesut Yılmaz hataydı
Turgut Özal’ın yaşamında bir dizi hata da yaptığını ifade eden Özipek, bunlardan en büyüğünün eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’ı siyasete sokmak olduğunu iddia etti. Özipek, Mesut Yılmaz’ın, ülkeye, koruculuk sisteminden bile büyük zarar verdiğini savundu. Özal’ın kendisine yöneltilen suikast girişimini yeterince araştırmadığını belirten Özipek, “Araştırılsaydı derin canavara karşı daha avantajlı olabilirdik” dedi.

Hepsinin yargılanması gerekir
Başbakan Erdoğan’a “İlker Başbuğ’u görevden al” çağrısı yapan Doç. Dr. Bekir Berat Özipek, iktidara yakınlığı ile bilinen Star gazetesinde yazdığı köşe yazılarında ve diğer gazetelere yaptığı açıklamalarda da Türk Silahlı Kuvveteri’ni hedef alan yazılara imza atmıştı. İşte Özipek’in sözlerinden bazı satırbaşları:

* Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un matah bir şey sandığı ulus-devlet varolduğu sürece etnik sorun olacak.

‘Bana iyi bak general’
* Eğer bu ülkede zerrece bir hukuk varsa Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un görevden alınması; bu planı yapanın da yaptıranın da yargılanması şart. İmzanın kendisine ait olduğu belirlenen askerin ifade vermeye çağrıldığı halde gitmemesi, onun korunduğu izlenimini güçlendiriyor. Bu durumda Başbuğ görevden alınıp, cuntacılar son elebaşına kadar ortaya çıkarılıp, Yunanistan’da olduğu gibi yargı önüne çıkarılıp cezalandırılmadıkça, bu soruların cevaplarını merak edeceğiz.

* Bana iyi bak general. Ben senin en iyi muhalifinim. Biliyorum, belki darbeci generallerin çoğu gibi sen de dar kafalı olduğun için “muhalifin iyisi olur mu” diye soracaksın.

Semra Özal’a ödül verdi
Toplantıda Prof. Dr. Kazım Yetiş, vakıf insanlarından Samiha Ayverdi’yi, Prof. Dr. Sabri Orman da Prof. Dr. Sabahattin Zaim’i anlatan birer konuşma yaptı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her üç konuşmayı da dinledi. Törenin sonunda, Başbakan Erdoğan, aynı zamanda bir vakıf insanı olan Turgut Özal’ın ödülünü eşi Semra Özal’a taktim etti. Vakıf Başkanı Prof. Dr. Salih Tuğ ise günün anısına Başbakan Erdoğan’a bir hat eseri armağan etti.


http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haber ... ?hit=26001
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen ilkkurşun » Pzr Kas 08, 2009 10:59

Hazır tayyip ordayken,"en büyük yalakan benim abi" ona göre muamele yap sana zahmet"AÇILIMI!!"yapmış bu satılmış.
Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir." MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Resim
Kullanıcı küçük betizi
ilkkurşun
Üye
Üye
 
İletiler: 99
Kayıt: Cum Eki 23, 2009 15:40

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Kas 09, 2009 1:15

Ateşle oynuyorlar

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Bekir Berat Özipek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın huzurunda demiş ki: “Turgut Özal bugün görevde olsaydı, ’AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı’ karşısında, Genelkurmay Başkanı’ndan gereğini yapmasını beklemez, onu derhal görevden alırdı... Özal, belki de bir basın toplantısı düzenler ’Şunları şunları görevden alıyoruz, yerlerine şunları atıyoruz’derdi. Belki Genelkurmay Başkanı görevden alındığını televizyondan öğrenirdi.”

“Hocanın” kerametinin, nereden menkul olduğunu tahmin ediyorum... Konuştuğu toplantı, Türkiye Millî Kültür Vakfı’nın (acaba kimin Vakfı?) 40. kuruluş yıl dönümü nedeniyle düzenlenen toplantı!

Hoca açıkça, Başbakan Erdoğan’ı vazifeye davet ediyor, yapmazsa, yasal görevini ihmal edeceğini ima ediyor!... Zaten son günlerde bu “vazifeyi” ima edenler çok!

Özipek Hocanın konuşması “kapalı devre” hazirundan çok alkış toplamış ama orada hazır bulunun Başbakan, bu sözler üzerine susmuş: “malum, sükût ikrardan, kabulden” gelir!

Bizler, şu sırada “Atatürk yaşasaydı ne yapardı?” diye düşünüyoruz... Özipek Hocalar taifesinin ise merakları, “Özal ne yapardı?”
El cevap: “Belki belirtmeye gerek yok. Hiç kuşkusuz demokratik sürece destek verirdi. Ne, süreci provoke etmek isteyen ulusalcılara teslim olurdu, ne de DTP’lilerin hatalarına. İspanya’nın BASK sorununu minimize eden demokratikleşme sürecini yöneten siyasetçiler gibi davranırdı! ”

Hoca beni konuşmaya zorladığı için, rahmetli Özal’a kişisel sevgime saygıma rağmen, birebir bildiğim bir gerçeği söylemeliyim; “Özal T.C.’nin Kürt-Türk Federasyonu kurulmasını isterdi”; bunu bana Orta Doğu haritası önünde söylemişti!

Özal’ın büyük hatası
Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, Özal’ın en büyük hatasının, kendisine karşı yapılan suikast teşebbüsünü araştırmaması olduğunu söylüyor. Der ki: “Araştırılsaydı derin canavara (“Ergenekon” diye okuyun) karşı daha avantajlı olabilirdik.”

Bakın, gönüllerde ne aslanlar yatıyor ve kuyrukları nasıl biri birlerine değiyor! Türk ordusuna ve Komutanlarına karşı ne kadar hınçla dolular. Ve “Atatürk olsaydı, ne yapardı?” diye düşünmek bile gönüllerinden, içlerinden gelmiyor. Belki onların ne yapacağını biliyorlar! Ve “hocaları ne yapardı, ne yapacak?” diye ahkam kesiyorlar!

Bir yerde, şeklen doğru söylüyorlar; Başbakan, eğer Genelkurmay Başkanının suç işlediğine kâni ise ve elinde, uydurma da olsa belgeler varsa, yasalara göre onu görevden alabilir, hatta tutuklatır ve diğer Komutanlarla birlikte, Silivri’ye de gönderebilirdi!

Onu tahrik edenler ateşle oynuyorlar!... 27 Mayıs’ta rahmetli Adnan Menderes’i darağacına, böylesine müfrit akıl hocaları götürmüşlerdi!.. Bu “darbenin” mağdurlarından biri olarak söylemeliyim; Darbe olmasaydı iç savaş çıkardı... Bimem anlatabiliyor muyum?

Darfur celladı
Sudan’da Darfur katliamının faili Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir İstanbul’a geliyor.. Hakkında, Uluslararası Ceza Mahkemesinin tutuklama kararı bulunan El Beşir’in Türkiye’de karşılanmasını, AB ve ABD protesto ediyorlar... Fakat AB ve ABD, yediğimiz kokoreçten, donumuzdan, Güneydoğumuza kadar, her şeyimize karışırken, boyun büken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dikleniyor... “Karar bizim.. El ne karışır” diyor.. Bu katili, kırmızı halılar üzerinde karşılayacak..


Altemur KILIÇ, 9 Kasım 2009, YENİÇAĞ
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen bezgin » Pzt Kas 09, 2009 18:54

Resim

Türk Askerinin Son "Nefes"ini mi Alkışladınız?
(Açılımın Kapanış Sahnesi)


Behiç Gürcihan



Genelkurmay'ın üst yönetimi ne zaman bir film çıkışında o filmi övse dikkat kesiliyorum. Anlıyorum ki, o filmde Türk askeri ve ordusuna karşı sinsi bir propaganda var ve bu üst düzey zatlar bunu gör(e)medikleri gibi bir de reklamına alet oluyorlar.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in oğlu Tolga Örnek'in "Gallipoly" filminin galasına maaile katılmışlar ve çıkışta öve öve bitirememişlerdi. Filmi bir izledik ki; Çanakkale'yi anlatan belgesel tadındaki filmde Türk askerinden eser yok, İngiliz askerleri ise yere göğe sığmıyor. İzleyen; İngilizler oraya piknik yapmaya geldi , bizimkiler de onları hunharca katletti havasına kapılıyor. Zaten İngilizler de bu değerli propagandanın farkına varmış olacaklar ki, Tolga Örnek'i , sponsoru Ferit Şahenk'le birlikte İngiltere'de ağırlayıp, oradaki galasını da üst düzey katılımla gerçekleştirdiler.

Son günlerin çok tartışılan filmi Nefes'i de; Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un film çıkışında filmi öven görüntülerini izledikten sonra izlemeye karar verdim.

Film hakkında hem olumlu, hem olumsuz eleştirileri okumuş ve kararsız kalmıştım.

Keşke kararsız kalmaya devam etseymişim.

Sinematografi olarak "Türk sineması" sıfatı ile aşağıladığımız kalitenin çok üstünde bir film. İlk yarısı, hamasi vurgulardan uzak , gerçekçi diyalogları ve doğa ile insanı ustaca kullanan görüntüleri, profesyonel kamera teknikleri ile sizi ikinci yarı için kıvama getiriyor.

Filme "güvenmeye" başlıyorsunuz.

İşte film tam da o güvenmeye başladığınız noktada rotayı ustaca sinema dilinden sinsi bir propaganda diline kırıyor.

Film boyunca dağ başındaki bir iletişim istasyonu ve karakolu korumakla görevli Türk ordusunun komando subayı ile "Doktor" lakaplı bir teröristin telsiz üzerinden birbiri ile ağız dalaşı yapıp, küfürleşmesi üzerinden eşitler arası gerilim yaratılıyor.

Bu eşitler arası gerilim, "Doktor"un sevgilisi olduğu anlaşılan kadın teröristin kurulan pusuda yaralanması ve karakola götürülmesi sonrasında neredeyse iki erkeğin "karı-kız" kavgasına dönüşüyor.
(Sözcüklerin sakilleşmesini bağışlayın; ikisinin arasındaki telsiz konuşmaları çok daha sakil) Bir yanda yüzbaşının evde bekleyen karısı, diğer yanda film boyunca yüzü asla gösterilmeyip gizemli bir mistik karakter olarak tutulan "Doktor"'un sevgilisi terörist.

En önemlisi; karakolun güvenliğini güçlendirmek yerine, karşısındaki teröristi duygusal olarak muhatap alıp, kafayı gittikçe daha fazla "Doktor"'dan intikam almaya takan bir ruhsal portre ile karşı karşıyayız.

"Doktor" ile arasında karakol komutanı arasında geçen telsiz konuşmalarında ; "Doktor"a tanınan propaganda şansı ise göz yaşartıcı.

Bir yanda "domuz gibi dağlarda yaşıyorsun, niye okuyup köyünde doktor olmadın" diyen bir subay;

diğer tarafta; "bu dağlar benim, senin üniversitende okuyacağıma, kendi dağımda özgür yaşarım" diyen bir "Doktor".

Bu profesyonel subay ile; yaralı olarak karakola getirilen kadın teröristi öldürmesine engel olmayan çalışan halktan asteğmen doktor arasındaki diyalog ise adeta milletinden özür dileyen ve yargılanmaya hazır bir asker portresini seyircinin gözüne sokuyor.

Yalınayak hazırolda bekleyen asteğmeninin yanına postalları ile gelip, gün içinde aralarında yaşanan olaydan dolayı bir tür günah çıkaran subayımız aynen şu sözleri sarfediyor:

"Bu savaşın adam öldürerek kazanılmayacağının ben farkında değil miyim zannediyorsunuz ama ben burada bu savaşı kaybedersem, siz de İstanbul'da, Ankara'da kaybedersiniz. Biliyorum beni yargılayacaksınız, yargılayın. Her savaş sonunda biter"

Ustaca kurgulanmış bu teslimiyet sözleri seyircinin (Millet) bilinçaltına da bir kaybedilmişlik hissi aşılıyor. Yargılanan askerlerle dolu "Silivri" konjonktüründe bu sahne daha da bir anlam kazanıyor.

Filmin en çarpıcı sahneleri ise sona saklanmış; karakolun basıldığı anlara.

Eğer bu filmi PKK veya finansörü güçlerden biri çekseydi, bir karakol baskını sahnesini ancak böyle çekebilirdi.

Komandolardan oluşan birlik; günlerdir "Doktor" ismi ile mistikleştirilen teröristin "geleceğiz" yolundaki tehditlerine rağmen baskın saldırıya uğruyor ve bütün askerler doğru düzgün karakolun dışına bile çıkmayı başaramadan, karakolun içinde teker teker dramatik sahnelerle şehit oluyorlar.

Unutmadan...

Filmin fragmanlarındaki o meşhur "öldün sen" sahnesi filmin bütününde daha bir anlam kazanıyor. Filmde askerler ölüyor; şehit olmuyor. Karakola gelirken yolda iki şehit veren birliğin komutanı Tugay'a rapor verirken, "ölülerimizle birlikte şu kadar kişiyiz" şeklinde konuşuyor.

Gelelim karakolun baskın sahnesine...

Günlerdir ; "yakınındayım, gelip senin kafana sıkacağım" şeklinde tehditler savuran Doktor, sanki beraberinde ABD hava kuvvetlerinin desteği varmışcasına ortalığı tozu dumana katan bir ateş gücü ile saldırmaya başlıyor.

Komando eğitimli askerlerimiz ise ya pencereden giren kurşun ve RPG'lerle şehit oluyor , ya da bir köşeye sığınıp, pencere veya kaya kenarlarında ateş etmeye çalışıyorlar.

Ve en önemlisi; bütün film boyunca "Doktor"a telsizden meydan okuyan komutan, bütün çatışma boyunca bir köşede gözleri faltaşı gibi açılmış, çevresindeki askerleri tek tek düşerken olan biteni seyrediyor. Şaka değil...kafasını çıkarıp dışarı tek bir kurşun bile sıkamıyor.

İşte orada durun beyler....

O karakola, askerlerinin başına çuval geçirenleri Genelkurmay'da ballı börekli ağırlayan Hilmi Özkök'ü bile koysanız, o çatışma ortamında askerlerinin önünde yeralır, arkasında değil. En uyumlu Türk generali bile, kurşun kapıya dayandığında özüne döner.

Fakat filmdeki komando subay; bütün karakol çatışması boyunca bir köşede olan biteni faltaşı gibi açılmış gözlerle izliyor. Ve sonunda yaralı bir şekilde bir köşede kıvrılmış "Doktor"'un karakola girmesini bekliyor ve orada da "Doktor"'a değil, duvardaki gölgesine sıkıyor.

Tabancasının kurşunları bittiğinde, yaralı komutanı duvar dibinde üzerine gölge olarak çöken "Doktor"a bakarken görüyoruz.

Türk Ordusu'nun komando subayı filmde tek kurşun bile atamadan, tepesine gölge olarak çöken "Doktor'un alnının ortasına sıktığı bir kurşunla şehit oluyor.

Yapımcılar dengelemek istemiş olacaklar ki, "Doktor"'u da o sırada başka bir köşede can cekişmekte olan bir asker sırtından vurarak öldürüyor.

"Doktor"; suratını asla göremediğimiz bir mistik karakter olarak filmdeki rolünü tamamlıyor. Sırtından vurulmuş ama düşmanının yüzüne bakıp, alnından vurmuş biri olarak.

Çatışma sona erip, karakol harap, sadece bir iki asker sağ olarak gün ağardığında ise filmin propagandasının manifesto sahneleri ile karşı karşıya kalıyoruz.

İlker Başbuğ'un , "Atatürk büstü ile ilişkisi"nden dolayı çok etkilendim" dediği asker, bir tarafa fırlamış olan büstü kucaklayıp seke seke yamaçtaki kaidesine doğru taşımaya başlıyor.

Bu arada karakolda görevli teğmenlerden biri yaralı olarak yerde kıvranan teröristin başına dikilip ateş edip etmemekte tereddüt ettiği noktada; terörist doğruluyor, kararlı ve onurlu gözlerle teğmene dik dik bakıyor ve teğmen doğrulttuğu silahı kullanmaktan vazgeçip, büstü taşıyan askerle birlikte tükenmiş bir şekilde kaidenin mermerine oturuyor.

Son sahnede; kucaklarında tuttukları Atatürk büstü ile bir zamanlarda büstün bulunduğu kaidenin mermerine çaresizce oturmuş iki Türk askerini ve onların önünde destansı ve kahramanca bir pozla ölmüş teröristi görüyorsunuz.

Arkadaki gönderde dalgalanan bayrak ise bütün film boyunca olduğu gibi yırtık bir şekilde dalgalanıyor.

Telsizden bol bol propaganda yapma fırsatı bulan "Doktor"un yırtık bayrak hakkında da bir çift sözü var:

"bizim buraların rüzgarına o bayrak dayanmıyor değil mi komutan"

Bizimkilerin sürekli yırtılan bayrak sorununa bulabildikleri çare ise, nasıl dikeceklerini bilemedikleri bayrağı "komutan emretti" diye dikmeye çalışan askerler ve tam da nasıl olduğu anlaşılmayan bir şekilde çarşafları çaya banıp yeni bayrak yapmak.

Filmde "açılıma" uygun sahneler göze çarpıyor. Kürt askerin telsizden annesiyle Kürtçe konuşması; Türk ve Kürt askerin bayrağı birlikte göndere çekerken Türk askerin Kürt arkadaşına söylediği Kürtçe türkünün anlamını sorması gibi sahneler artistik ve teknikten ilgili jürilerden tam puanı alacaktır.

Türk-Kürt kardeşliği gibi malumu ilandan öteye gitmeyen bu hoşluklar değil; PKK'nın propagandası yapılması beni ilgilendiriyor.

"Nefes" ustaca kurgulanan sahneleri ve dili ile PKK'yı Türk Ordusu; teröristi Türk subayı ile eşleştiriyor. Seyircisine ise; sinirlerine hakim olamayan, çaresiz, beceriksiz ve amatör bir Türk subayı aracılığı ile teslimiyet ve çaresizlik tohumu aşılıyor.

Bu yönü ile nefes "açılımın" kapanış sahnesi.

Türk askeri Sisifos misali umutsuzca Atatürk'ün büstünü tepenin yamacında yuvarlandığı yerden tekrar tepeye taşımaya çalışırken; ölü de olsa PKK militanı zafer dolu bir duruşla büstün olmadığı kaidenin önünde poz veriyor.

Komando komutanın tek bir kurşun atamadan şehit olduğu, neredeyse bütün birliğin karakolun içinde telef olduğu baskının hemen sonrasında.

Bu filmi izleyen birileri ise film çıkışında görüşleri sorulduğunda ;

"bulut sahneleri çok iyi, bulutları çok iyi kullanmışlar"

diyor.

Bulutları bilmem ama sinemayı, sinema dilinin propaganda gücünü ve bundan bihaber olanları çok iyi kullandıkları kesin.

Aksi takdirde; Türk askeri ayaklar altında ezilirken sıkıştıkları köşede faltaşı gözlerle izleyenlere, Türk askerinin son nefesinin propagandasını yapan bir filmi böyle alkışlatamazlardı.

Acik Istihbarat
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen bezgin » Cmt Ara 05, 2009 19:32

İP Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey: [5 Aralık 2009]
'Ergenekon' tertibinin kilidi
'Ümraniye Bombaları bulundu tutanağı' kayıtlarında gizli




İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Ergenekon davasında yargılanan İşçi Partililerin müdafilerinden Av. Hasan Basri Özbey, bugün (5 Aralık 2009) Ankara’da düzenlediği basın toplantısında, Ergenekon Tertibinin hedefini ortaya koyan ilk işaretleri açıkladı. Tertibin kilidi niteliğindeki ses ve görüntü kayıtlarını da basın mensuplarına izleten Özbey, ardından özetle şunları söyledi:

“Ergenekon” tertibinin hedefinde, Türk Ordusu ve merkezinde İşçi Partisi’nin bulunduğu Türkiye’nin milli güçleri olduğu bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır.
Psikolojik harekât, Türk Ordusu’na darbe aşamasına gelmiştir.
Kuvvayı inzibatiye, karargâhları basarak Türk Ordusu’nun kahraman askerlerini esir etmektedir.

SIRA KUVVET KOMUTANLARINDA
Şimdi, sıra kuvvet komutanlarına gelmiştir. Ergenekon savcıları Türk Ordusunun, milletin gönlündeki itibarını yok etmek, vatanı savunma iradesini zaafa uğratmak için uydurma senaryolarla Türk Ordusu’nun komutanlarını sigaya çekmektedir.
Bu saldırı, kimi muhatapları tarafından “hukuka saygı”, “hukuk devletine güven”, “adalet tecelli edecek” perdesi altında büyük bir aymazlıkla sineye çekilmektedir.
“Yargı çözsün” diyenler, çözen savcının, teminatları hiçe sayılarak tutuklanmasına göz yummaktadırlar.
Türk Ordusu’na ve Türkiye’nin milli güçlerine yönelik bu saldırıda;
Türk Yargısı yoktur!
Uygulanan Türk Hukuku değildir!
Uygulanan Büyük Ortadoğu Projesi'nin F-Tipi Gladyo hukukudur!
Kimse kendisini kandırmasın, milleti yanıltmasın! Oradan Türk Adaletini beklemek, milletimizde ham hayaller yaratmaktır. Oradan ancak Gladyo’nun adaleti çıkar. Gladyo hukukuna göre Türk Ordu'su "suç örgütü"dür, kahraman subaylarımız, askerlerimiz ise "terörist"!

İŞARET FİŞEĞİ:
ÜMRANİYE BOMBALARI “BULUNDU” TUTANAĞI

Şimdi dönüp, geriye doğru bir bakalım. Ergenekon tertibinin ilk işaret fişeği ne zaman, nerede atılmıştır?
Ergenekon davasında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespiti Şube Müdürlüğü tarafından çekilen “Ümraniye Bombaları”nın bulunmasına ilişkin video kaydı, Mahkemece getirtildi.
Söz konusu video “Olay Yeri İnceleme Tutanağı”nın düzenlenmesi sırasında yapılan kayıtları içermektedir.
Burada izlettiğimiz video kayıtları, 2009 Mayıs ayında duruşma salonunda izlendi.
Video kayıtlarındaki ses ve görüntülerden, karakolda bulunan bombaların gecekonduda bulunmuş gibi gösterildiğini ve buna göre tutanak düzenlendiği açıkça ortaya çıktı. Bu işin bir yanı!
Video kayıtlarının asıl anlamı, Ergenekon Tertibinin kilidini ortaya koymasıdır. Ergenekon saldırısının işaret fişeği olan “Ümraniye Bombaları”nın sözde bulunuşu masalı, sürecin adını ve hedeflerini ortaya koymaktadır.

“ERGENEKON” ADI KONULMUŞ

Video kaydındaki konuşmalardan, sözde bombalar bulunmadan aylar öncesinden soruşturmanın adının konulduğu anlaşılmaktadır.
Oysa Savcı Zekeriya Öz, 21 Ocak 2008’de yaptığı açıklamada Ümraniye’de bomba bulunması üzerine başlatılan soruşturma üzerine “Ergenekon Örgütü”ne ulaşıldığını ileri sürmüştü. Ergenekon İddianamesi de bu anlatımla başlıyor.
Şimdi ortaya çıkan bu video görüntüsü, Ergenekon soruşturmasının bir tertip olduğunu ve “Ergenekon Örgütü”nün önceden kurgulanıp, uydurulduğunu gösteriyor.
Video kayıtlarında yer alan polis şefinin şu sözleri bunu kanıtlamaktadır;
“Soruşturma, ‘Ergenekon’ olduğu zaman, s.kerim hâkimi, savcıyı”
Daha “bombalar” bulunmadan, “örgüt” imal edilmiş, hatta adı bile konulmuş!

TÜRK ORDUSU HEDEFE OTURTULMUŞ
Video kaydından da açıkça anlaşılıyor ki, tertipçilerin hedefinde Türk Silahlı Kuvvetleri vardır. Kayıtta yer alan şu konuşmalar bunu bir kez daha ortaya koymaktadır:
“-Bu askeriye askeriye demek.
-Genelkurmay var bunun altında
-Orospu çocuğu
-Genelkurmay Başkanı gerçekten toplumu kutuplara ayırdı
-Allahtan hâkimler çok iyi”
İşte “bombalar bulundu tutanağı”nı tutan polis şefleri, bir polis merkezinde, olanlarca polisin önünde böyle konuşuyor, yaptıkları işin neyi hedeflediğini tarif ediyorlar. Hemen teşhisi koyup, hınçla Türk Ordusu’nu suçluyorlar.

TÜRK SUBAYI GLADYO KILICINA KURBAN EDİLEMEZ
Mahkemede de izlenen bu resmi video kaydı, Ergenekon tertibin şifrelerini ele vermektedir.
Genelkurmay’a “orospu çocuğu” diyen F tipi polislerin icraatları ve hâkimlere ve savcılara “sinkaf eden” sahte tutanakçılarla yürütülen soruşturmada, iş Türk Ordusu’nun kuvvet komutanlarını sorgulamaya gelmiştir.
Kimsenin saldırının vardığı bu boyut karşısında, “hukuka, yargıya güvenelim” gaflet ve dalaletiyle milleti kandırmaya devam etmeye hakkı yoktur. Bu “iyi niyet” taşlarıyla döşeli yolun varacağı yer “ihanet” cehennemidir’!


http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.as ... haber=2138

Resim
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Ara 12, 2009 20:14

Resim

Başbuğ, Di Paola’yla görüştü

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, NATO Askeri Komite Başkanı Oramiral Grampoalo Di Paola ile dün bir araya geldi.

Orgeneral Başbuğ, Oramiral Di Paola’yı Genelkurmay Karargâhı’na gelişinde askeri törenle karşıladı. Konuk NATO Askeri Komite Başkanı Oramiral Di Paola, tören kıtasını “Merhaba asker” diyerek selamladı. Orgeneral Başbuğ ile Oramiral Di Paola, daha sonra basına kapalı olarak görüştü.


CUMHURİYET, 12 Aralık 2009




Resim

NATO Askeri Komite Başkanı (CMC) Oramiral Giampaolo DI PAOLA, 11 Aralık 2009 saat 09:15'te, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker BAŞBUĞ'a ziyarette bulunmuştur.

Ziyarette; NATO ve Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren konular ile bölgesel güvenlik konuları ele alınmıştır.


Resim

Resim



Genelkurmay Başkanlığı, 2009 Yılı Ziyaretler Arşivi
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_4_Ziyaretler/2009/NATO_Askeri_Komite_Baskani_11122009/ana.html
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Bir Yanda “NATO Paşaları”… Diğer Yanda "ABD Maşaları"

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Şub 06, 2010 17:31

Bir Yanda “NATO Paşaları”… Diğer Yanda "ABD Maşaları"

Emekli tuğgeneral Ramiz İlker, HABERTURK kanalından Genelkurmay Başkanı’na çağrı yapıyor:

“Genelkurmay Başkanı'na sesleniyorum. Bu kadar pısmasın… Yumruğunu masaya vursun."

Ne güzel söz!

Peki, Genelkurmay Başkanı masaya vurabilir mi yumruğunu? O masanın öte yakasında kim oturuyor?

Tayyip Erdoğan mı?

Başkan Obama mı?

CFR mi?

Sonra adama yedirmezler mi o “yumruğu”?

Son 20 yılda ABD’nin “Üstün Hizmet Nişanı” takmadığı kaç Genelkurmay Başkanı var Türkiye’nin?

Örneğin “bu kadar pısmasın…” denilen Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un NATO kariyeri göz kamaştırıcı… 1977 yılında Kara Harp Akademisi'nden mezun olmuş. Ardından kurmay subay olarak Belçika/Brüksel'de NATO Uluslararası Askeri Karargâhında Cari İstihbarat Plan Subaylığı yapmış. İngiltere Kraliyet Harp Akademisi ve NATO Savunma Kolejini de bitiren Org. Başbuğ, 1988 yılında tuğgeneralliğe terfi ederek bu rütbede Belçika-Mons'da Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhında (SHAPE) Lojistik ve Enformasyon Daire Başkanlığı görevinde bulunmuş. 1995 yılında tümgeneralliğe terfi etmiş ve bu rütbe ile yine Belçika/Mons'da Milli Askeri Temsil Heyeti (NMR) Başkanlığı görevi yürütmüş…

Bu parlak bir kariyere sahip olan Genelkurmay Başkanı, örneğin BOP hakkında şunları söylemiş:

    "Bugün üzerinde yoğunlukla tartışılan ‘Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin ana hedeflerinden birinin de, kadınların eğitim düzeyinin yükseltilmesi olduğu dikkate alındığında, Atatürk’ün konuya 80 yıl kadar önce vurgu yapması çarpıcı değil mi?” (Aydınlık, 15 Mayıs 2005)

Bu da yetmemiş, tam bağımsızlık ve egemenliği tartışmaya açmış:

    “21. yüzyılın ilişkileri ağında TAM BAĞIMSIZLIK kavramı üzerine düşünmek zorundayız… ULUSLARIN EGEMENLİK HAKLARININ BELİRLİ BİR ALANINI, kendi arzusu ve kendi iradesiyle, o kuruluşun karar mekanizmalarında yer alması kaydıyla ve o kuruluştan kendi arzusuyla çekilebilmesi mümkün olduğu sürece, ULUSLARARASI BİR KURULUŞA DEVRETMESİ ACABA TAM BAĞIMSIZLIĞI ZEDELER Mİ? Sanırım bu soruyu tartışmalı ve bir uzlaşmaya varmalıyız.”

Şimdi bu paşamız çıkacak ve yumruğunu masaya vuracak ve biz de “helal olsun!” diyeceğiz, öyle mi?

Ah canım benim!

Emperyalist ABD, bu ülkenin Jandarma Genel Komutanı’nın uçağını düşürdü ve Org. Eşref Bitlis’i şehit etti! Ramiz İlker de dâhil, hangi general bırakın masa yumruklamayı, çıkıp tek kelime laf edebildi o zaman?

Emperyalist ABD, bu ülkenin Muavenet isimli savaş gemisini torpilledi! Hangi general, bırakın masa yumruklamayı, çıkıp tek kelime söyleyebildi o zaman?

Emperyalist ABD, Kuzey Irak’ta Türk askerinin kafasına çuval geçirdi, sonra bunun fotoğraflarını medyaya servis etti! Hangi general, bırakın masa yumruklamayı, çıkıp bir çift laf edebildi o zaman?

NATO toplantılarından Türk subaylarının önüne bölünmüş Türkiye haritaları konulmadı mı?

ABD, “PKK’nın yuvası” Kuzey Irak’ı Türk ordusuna yasak etmedi mi?

NATO Paşaları bırakın masa yumruklayıp tepki göstermeyi, hâlâ Afganistan’dan Somali’ye kadar uzanan coğrafyada ABD’ye ve NATO’ya taşeronluk yapmıyor mu bugün?

Emperyalist ABD, 1991’de gelip Anadolu’nun göbeğinde Çekiç Güç’ü konuşlandırdı. Bu emperyalist işgal kuvveti, 1991’den 2003’e kadar Kuzey Irak’taki kukla Kürt devletine şemsiye olurken, her MGK toplantısında Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatılması için parmak kaldıranlar “NATO Paşaları” değil miydi?

Bütün bunlar olurken tepki göstermeyenler, şimdi televizyon ekranlarından veryansın edecekler de milletin yüreğine sular mı serpilecek?

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ana ikmal kaynağı TÜPRAŞ, KOÇ-SHELL ortaklığına “özelleştirme” adı altında peşkeş çekilirken “dut yemiş bülbüle” dönenler, şimdi bağırıp çağırınca millet alkış mı tutacak?

Bir de Ramiz İlker “Atatürk’ün ordusu” demiş bugünkü TSK’ya…

Mustafa Kemal Atatürk günümüzden 79 yıl önce, 1930’da şöyle tanımlıyor orduyu:

    “Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ordusu, istilâlar yapmak veya saltanatlar kurmak için şunun, bunun elinde ihtiras aleti olmaktan münezzehtir. İnsanca ve müstakil yaşamaktan başka gayesi olmayan milletin aynı ideale bağlı ve yalnız onun emrine tabi ve sadık öz evlâtlarından mürekkep muhterem ve kuvvetli bir heyettir.”

Bugünkü TSK, örneğin NATO’nun değil de, “yalnız milletin emrine tabi ve sadık” mıdır? Örneğin Türk askeri Afganistan’da, Somali’de, Lübnan’da “Türk milletinin insanca ve müstakil yaşaması” için mi bulunuyor bugün?

Sonuçta bağıran bağırana…

Bir yanda “NATO Paşaları”

Diğer yanda AKP’si, Taraf’ı ile "ABD maşaları"

Millete düşen de "kırk katır mı kırk satır mı", karar vermek...

Seç seç beğen…


Serdar ANT, 2 Şubat 2009
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Mar 02, 2010 21:24

ABD KİMİ DESTEKLİYOR?

Balyoz Operasyonu’nun ardından ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Philip Crowley bir açıklama yapmış ve şöyle demişti: “Türkiye’deki siyasetin ve toplumun gelişimi içinde bu konular yeni değil. Spesifik bir endişemiz bulunduğunu düşünmüyorum.” Bu, ABD’nin açık bir şekilde Ergenekon sürecini desteklediğini gösteren bir açıklamaydı.

İngiliz The Times gazetesinde geçtiğimiz gün çıkan haberde ise Türkiye’den “NATO’nun direği, Avrupa Birliği’nin potansiyel üyesi ve Ortadoğu’da Batı’nın stratejik müttefiki” şeklinde bahsedildi ve Türkiye’nin bir felaketin eşiğinde olduğu yazıldı. İlginç olan ise gazetenin Erdoğan’a kimi öğütlerde bulunmasıydı. The Times haberinde şöyle diyordu: “Sayın Erdoğan, öfkeli ordunun, Türkiye’yi, darbe komplocularının yaratmak istedikleri gibi görünen kargaşaya sürüklememesini engellemek için nabza göre şerbet vermesi, sabırlı ve kararlı olmalı."

Hem sözcünün açıklaması hem de gazetenin haberi ABD ve İngiliz emperyalizminin Türkiye’de devam etmekte olan iç savaşta safını ikinci cumhuriyetçilerin yanı olarak belirlediğini net bir şekilde gösteriyor, emperyalizm Türkiye’nin dönüştürülmesi ve bağımsızlıkçı, cumhuriyetçi, ilerici güçlerin tasfiyesi sürecinde oynadığı rolü dolaylı da olsa kabul ediyor.

İkinci cumhuriyetçi kesimin sözünü sakınmayanları da sürecin emperyalizm tarafından yönlendirildiğine geçmişte dikkat çekmişlerdi. Yasemin Çongar, İhsan Dağı, Mehmet Altan gibi isimler, Ergenekon sürecinin küresel bağlamından koparılarak anlaşılamayacağını, Türkiye’nin dünyadaki dönüşüme paralel bir şekilde dönüştürüldüğünü ve küreselleşmenin yani emperyalizmin karşısına çıkabilecek bütün güçlerin tasfiye edileceğini çeşitli vesilelerle yazmışlardı.

En son Ali Bulaç da 1 Mart tarihli “Görünmez Aktörler” isimli yazısında AKP-cemaat koalisyonunun dışında kalan güçlerin ABD ve İsrail’den medet ummakla nasıl da büyük bir hata yaptıklarını, çünkü küresel güçlerin kendilerinin arkasında olduğunu yazdı. Bulaç’a göre Amerika, NATO ve AB “laik-Kemalistlerin 19. yüzyıldan beslenen ideolojik formasyonlarının bu rolü oynamaya elverişli olmadığını, otoriter ve totaliter laik kimlikle Türkiye'nin bölge halkıyla hiçbir iletişim ve diyaloga giremeyeceğini, laik-Kemalist ideoloji adına sivil siyasete el koydukları her darbe (27 Mayıs-12 Eylül) ve her müdahale (12 Mart-28 Şubat ve 27 Nisan) dönemlerinden sonra ülke sorunlarının daha da ağırlaştığını, üstelik bu zümrelerin geniş ve yeterli toplumsal desteklerinin olmadığını” görmüştü.

Üstelik Bulaç bununla da yetinmedi sızdırılan belgelerin ve yapılan dinlemelerin de adresini gösterdi. Bulaç’a göre “bunun olağanüstü düzeyde teknolojik donanım ve maharet gerektirdiğini bilip, gözlerimizi Washington'a ve belki daha yakın bir mekâna, NATO merkezine çevirmemiz” gerekiyordu.

Bulaç böylece cumhuriyetçilere yönelik saldırının Atlantikçi güçlerle onun içerideki işbirlikçilerinin ortak bir operasyonu olduğunu ve hedefte de birinci cumhuriyetçilerin bulunduğunu zımnen de olsa dile getirmiş oldu.

Hakan UTKAN


Odatv.com, 2 Mart 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen sair » Çrş Mar 03, 2010 1:39

Allah kolaylik versin diyor yaaa eminim tum kalbiyle soyluyor (videodan bahsediyorum.Y.buyukanit) Aman TSK yipranmasin teranelerini gecmemiz lazim ..bu tamamen politik bir soylem halini almistir..ve tek amaci vardir..Turk halkini orduya guven duyup yaslanarak oyalama taktigidir..oysa halkin onundeki mucadele etmesi gereken sadece akp degil natocu ordu da vardir..Allah halka kolaylik versin..isi zor olan halk cephesidir :twisted:
Kullanıcı küçük betizi
sair
Üye
Üye
 
İletiler: 104
Kayıt: Cum Kas 27, 2009 20:49

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen İrfan Tuna » Çrş Mar 03, 2010 11:30

Yaşar Büyükanıt'tan önceki Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, 20 Nisan 2005 tarihinde İstanbul'da Harp Akademileri Komutanlığı'nda bir konuşma yapmıştı.

Org. Hilmi Özkök bu konuşmasında ''Güvenliğin küreselleştiğini...Küresel ekonomi ve küresel güvenliğin birbirini tamamladığını...Küreselleşme ile ulusal egemenlik kavramları arasındaki çelişmede; güvenlik kavramının, ülke boyutundan bölgesel ve küresel boyutlara kaydığını...'' dile getirmişti.

Yani, Org.Hilmi Özkök, ABD tarafından Türk Ordusu'na yıllardır dayatılan bir misyonu Genelkurmay Başkanı olarak benimsediğini o tarihte ilan etmişti...

Ve bu konuşmayı, Doğu Perinçek,Teori dergisinin Haziran 2005 sayısında kapsamlı bir biçimde eleştirmişti.

Hilmi Özkök'ün temsil ettiği Atlantikçi anlayış, başkaları tarafından da sürdürülüyor ne yazık ki...
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Mar 04, 2010 15:49

Belge Açıklanmayacak

Türkiye'nin kendi standartlarına göre bile kontrolden çıkmış gündeminin insanların söylemi üzerinde olumsuz bir etkisi var.

Bugün edilen bir lafın yarına hatırlanmama; hatırlansa dahi, gündemde eski yerini koruyamama ihtimali o kadar yüksek ki; herkes bugün cesurca konuşabiliyor. Yarına Allah kerim.

Son yargı krizi, paşaların tutuklanması derken; silindi gitti Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un söyledikleri.

Hatırlarsanız Başbuğ; ellerindeki belgeleri açıklayabileceklerini söylemişti.

Bu laflar üzerine; darbe zamanlarının şakşakçısı Altan ailesinin kahraman demokratı Ahmet Altan, babasının malı gibi kullandığı Taraf gazetesinin sürmanşetinde "Açıkla Paşa" başlığı altında, "hodri meydan" çekti.

İzleyenlerin gözlerini yaşartan bu restleşmenin bir yere varacağı, bir belgenin açıklanacağı yok.

Ahmet Altan; daha doğrusu ona sufleyi verenler de bunu çok iyi bildiğinden bu kadar bol keseden kahramanlık yapıyor.


Yargı krizi öncesi; Habertürk'ün röportajı ile gündeme oturan sözlerin bir belge açıklama ile sonuçlanmayacağını görmek için müneccim olmaya gerek yok.

1) Elinde gerçekten açıklanacak belge olan bir akıl, bu belgeyi açıklamadan önce, "elimizdeki belgeyi açıklarız" şeklinde bir söyleme girişmez.

Türkiye gibi zeminin bu kadar kaygan olduğu ve her yönden baskı gelebilecek bir süreçte bu tarz bir açıklama, "gel, bu belgeyi açıklamamı engelle" çağrısından başka bir anlam taşımaz. Daha radikal bir bakış açısı ile; dışarıdaki odaklara, "üzerimdeki baskıyı alın, yoksa bu belgeyi açıklamayı daha fazla engelleyemeceğim" mesajı vermekten başka bir anlam ifade etmez.

2) Elinde belge olduğu halde bu tarz bir söyleme girişen bir akıl, büyük ihtimalle, elindeki belge ile pazarlığa oturmak isteyen bir akıldır. Bu durumda belgenin açıklanması değil, açıklanmaması daha büyük ihtimaldir.

Uğur Dündar'ın yıllarca "az sonra şu dosyayı açıyoruz" bantları geçip, sonra bu dosyaların nasıl açıklanmadığını hatırlayanlar, bu yöntemin çok da yeni bir yöntem olmadığını bilirler.

Bu iki madde ışığında; lafzı edilen belgelerin açıklanmayacağı aşikardır.

Fakat bu tezi sağlamlaştıran bir diğer unsur; "belgeleri açıklarız" söylemine girişen aklın geçmişteki performansıdır.

3) AKP'nin devlet sistemine bu kadar hakim olmadığı doğum günlerinde, Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren, Tayyip Erdoğan ve ekibine yönelik en kapsamlı çalışmalarından birini yürütmüştü.

Bu çalışma sonucu ortaya çıkan rapor, eklerindeki belgeleri ile birlikte, Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanlığı dönemindeki ekibi ile birlikte bütün para ilişkilerini ortaya koyan bir rapordu. O günlerde "şiir okumaktan mahkum olan lider" imajı ile mazlumlaşmakla meşgul olan Erdoğan'la ilgili o ve benzeri raporlardaki gerçekler belgeleri ile deşifre edilseydi; Erdoğan'ı CHP lideri Baykal bile siyasete sokamazdı.

Tayyip Erdoğan'ın en mahrem röntgenini çeken bu belgelerin ve raporların Genelkurmay'ın elinde olmadığını varsaymak yanlış olur kanaatindeyiz.

Peki o günlerde bu belgeleri açıklamayan Genelkurmay'ın; AKP'nin devlet içinde bu kadar zemin kazandığı bu dönemde AKP'yi zora sokacak bir belgeyi açıklama olasılığı sizce nedir?

O günlerde, basına servis edilen, "Kutlu Doğum Haftasında Kuran okuyan başörtülü kız" görüntüleri ile AKP'ye bedava halkla ilişkiler ve reklam hizmeti sunan bir aklın ilerleyen süreçte; Tayyip Erdoğan'ı mazlum sandalyesinden indirecek veya AKP'nin mihmandarlığından yürütülen süreci sekteye uğratacak bir belge savaşı başlatacağından ne medet umuluyorsa, ummak anlamsızdır.

Ahmet Altan ve ona sufleyi verenler bu gerçeği bildiklerinden rahatça;

"Açıkla Paşa" manşetleri atabilmektedir.

Belge açıklanmayacak...

Erdoğan azarlamaya hazırlanan öğretmen edası ile, "görünce sorabilirim" lafları etmeye, Altan'lar manşetlerinden kafa tutmaya, Türköne'ler "ordu lağvedilsin" makaleleri yazmaya devam edecek.


Belge açıklanamayacak...

Elinde belge olsa da; olmasa da.

Kişinin lafına değil, işine bakanın rahatlıkla görebileceği ve güvendiği tablo budur.


Açık İstihbarat, 3 Mart 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen bezgin » Sal Mar 29, 2011 16:45

Geri Dönüsüm Kutusundaki Asker

Bunu sadece komutan esleri yapabilirdi: "Ülkenin adim adim yokolusuna engel olmak". Irak'da katledilen 2 milyon akrabanin hesabini ancak onlar sorabilirdi.

Vardi ya bizde, Irak katliamina karsi durmus komutanlar, "Amerika katildir, El Kaide (El CIAda) taseron örgüttür" diyenler.
Vardi ya bizde, Türkiye parasal alanda baski altina aliniyor, borsa arac olarak kullaniliyor diyen subaylar.
Vardi ya bizde, "Konusursam borsa tepetaklak olur" demeyecek, borsanin sokagindan bile gecmeyen kurmaylar.
Vardi ya bizde, "Türkiye isgal altinda, 40 yildir siyasi cinayetlerin, katliamlarin, kiskirtmalarin ve kalkismalarin arkasinda onlar var" diyen askerler.
Vardi ya bizde, isgalciye tek kursun atmadan teslim olan dünyadaki tek ordunun baslari, Mustafa Kemal'in subaylari.
Vardi ya, vardi.

Yasar Büyükanit silah isine mi girmis?

Vardi ya, "Kardes milletlere Hacli Tuzagi kurmayiz, kurulmasina da izin vermeyiz, bizim ordumuz kardes kani dökmez" diyen komutan esleri.
Vardi ya, "Nato'dan cikalim, katil Amerika, Dogu'dan defol!" diyerek sokaklari inleten yürekli kadinlar.
Vardi ya.

O yüzden; Kilicdarlar silme tusuna basmak icin büyük abisinin gözlerinin icine bakiyordu.
O yüzden; Esbaskan, "Bunlari delige süpürmeyin, silmeyin, kullanin" diyordu.
O yüzden; sömürgecilerin usagi kalpazan, "Yikilsin bu devlet" diyebiliyordu.
O yüzden; sömürgecinin köpegi "Hulk devrimi"nin yeni cephesini aciyordu.
O yüzden ne polis ne de asker, cephede kimlik denetlemesi yapabiliyordu.

On yilda katilin kapimiza nasil dayandigini görüp de denklemi kuramayanlar, yasadiklarimizi siradan bir intikam davasi olarak nitelendirmeye devam ediyor. Kendilerine verilen görevi yapamayan, denklemi kuramayan, kurmayligin geregini yerine getiremeyenler simdi görevi eslerine devrediyor.

Vardi ya böyle cözüm, onu uyguluyorlar.
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: Genelkurmay Üzerinden 'Mehmet'i Çökertmek

İletigönderen bezgin » Sal Mar 29, 2011 18:52

BÜYÜKANIT'I SUSTURAN "DOLMABAHÇE ŞANTAJ" DOSYASI VE İÇİNDEKİLER...


Türkiye'nin karanlıkta kalan gündem maddelerine ışık tutan Aydınlık Gazetesi, "Dolmabahçe Zirvesi"nin içeriğini ortaya çıkardı. Kamuoyunun 4 yıldır merakla beklediği "Balyoz" gibi dosyayı aralayan Aydınlık, "ölmeden mezara gitmesini" isteyenler hakkındaki bilgi ve belgeleri açıkladı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın önüne konulan dosyada, Amerikalıların Büyükanıt'la ilgili araştırmalarından elde ettiği iddialar yer alıyor.

Türkiye'nin 4 yıldır tartıştığı "Dolmabahçe Zirvesi"nin içeriği ortaya çıktı.

Tayyip Erdoğan ve Yaşar Büyükanıt, 4 Mayıs 2007'deki görüşmeye dosyalarla geldi. Büyükanıt'ın elindeki dosyayı Genelkurmay, Erdoğan'ın elindekini ise CIA hazırlamıştı.

Dolmabahçe'de yaşanan dosya savaşı, Büyükelçi Ross Wilson'ın kriptosuna da yansıdı. Wilson kriptosuna göre; Büyükanıt, AKP'nin Cumhuriyet karşıtı uygulamalarını içeren bir dosya verdi. Erdoğan ise, kapsamlı bir "Orgeneral Yaşar Büyükanıt dosyası" sundu. Gergin geçen görüşmenin tansiyonu, "Özel-Büyükanıt" dosyasının masaya konmasıyla bir anda düştü.

CIA'nın hazırladığı ve Erdoğan'ın Dolmabahçe'de kullandığı "Balyoz" gibi dosyayı Aydınlık Gazetesi açıkladı.

İŞTE "DOLMABAHÇE ŞANTAJ" DOSYASI !!!

- Büyükanıt'ın eşi Filiz Büyükanıt'ın Genelkurmay ödeneğinden karşılanan 400 bin lira tutarındaki bireysel harcamaları.
- Rusya'dan alınması planlanan helikopter ihalesi öncesinde 3 yabancı uyruklu kadınla çekildiği iddia edilen ses, görüntü ve belgelerden oluşan 8 dosya.
- Hilmi Özkök'ün Amerikalılara hitaben yazdığı ve Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasını tavsiye eden mektup.
- 1. Ordu ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı döneminden ihale ve dinleme kayıtlarının yer aldığı 21 dosya.
- İsrail'e verilen tank ve uçak ihaleleriyle ilgili yolsuzluk iddiaları.
- Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı dönemine ait yolsuzluk ve faili meçhul iddiaları.
- NATO Shape İstihbarat Dairesi'nde görev yaparken Amerikalıların hakkında topladığı özel bilgiler.
- Uyuşturucu Kaçakçısı Hüseyin Baybaşin'in Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya'ya gönderdiği ve Büyükanıt'ı suçlayan ifadeler.

Aydınlık Gazetesi; dosya ile ilgili iddia, belge ve bilgilerin içeriğinin doğruluğunu ileri sürmediğini de haberinde önemle vurguladı. Ancak Amerikan'ın Ankara Büyükelçisi Pearson, 22 Mart 2003 tarihinde merkeze geçtiği kriptoda; "Büyükanıt hakkındaki belgelerin Erdoğan'a ulaştırılmasının onayı gerekmektedir" diyordu.

Ulusal Kanal, 29.03.2011
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Önceki

Şu dizine dön: Millî Duruşlar

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x