Sultan Galiyev ve Türkçülük
Türkçülük ve Turancılık Karşıtı Bir Sultangaliyevcilik Türetme Çabası Başarısızlığa Mahkumdur!
Dünya tarihinin en büyük düşün ve eylem adamlarından biri de hiç kuşku yokki Mirseyit Sultangaliyev'dir. Sultangaliyev, Marksist kurama ve SSCB deneyimine yönelttiği eleştiriler zemininde yepyeni bir ideolojinin mimarı olarak dünya çapında sarsıcı etkileri olan gerçek bir sosyalist önderdir.
O, ideolojik özgünlüğünü oluşturan kavramları ve bu kavramlarda içkin olan savları ile dünya devrimi özleminin denenmemiş tek umut kaynağıdır. Proleter milletler ve Metropoller ayrışımı ile sosyalist tarih tezine ve topyekün ortodoks sosyalist kurama getirdiği yeni ufuk, gerçek devrimci mücadelenin oturması gereken zemini işaret etmektedir. Mazlum ulusların proleter kimliği, ulusallıktan arındırılmış enternasyonal proleterya kuramının karşısında yengisini / utkusunu ilan ederken aslında nihai başarıya giden yolda aşılması gereken en önemli merhalenin Marksist tarih tezi ve Marksist Enternasyonalizm olduğunu göz kamaştırıcı bir yalınlıkla öğretmektedir.
Nitekim Sultangaliyev, Marksist materyalizme alternatif olarak kendisinin enerjetik materyalizm adını verdiği bir düşün ortaya koymuştur. Bu düşün, materyalist diyalektik tez hususundaki Avrupa egemenliğini yok etmeyi hedeflemektedir. Sultangaliyev'e göre batıdaki diyalektik anlayış henüz bir kavram olarak ortaya konulmadan çok daha önceden beri doğu halklarında mevcut idi. Bundan dolayıdır ki materyalist düşünce Avrupa bilimine özgü bir unsur değildir.(1)
Kuşkusuz sosyalist dünya devrimi için birincil adım sosyolojik ve historik tecrübeyle yanlışlığı kanıtlanmış olan kimi tezlerin ve bu tezler üzerine bina edilmiş sözde sosyalist / komünist devinimlerin tarihin çöplüğüne gönderilmesidir. Sultangaliyev ve Sultangaliyevci düşünce bunu başarmıştır. Avrupa merkezci sosyalist devinimlerin yenilgisi aslında gerçek sosyalist mücadelenin zaferidir. Sultangaliyevcilik üzerine kurulan gerçek sosyalist mücadele Ortodoks Marksizm'in yenilgisini kendi zaferinin müjdecisi olarak kabul etmektedir. Çünkü Ortodoks Marksizm'in proleteryası batıda iktidara gelseydi bile mazlum ulusların kaderinin değişikliği noktasında hiçbir olumlu sonuç doğurmayacağı gibi belki de sözde sosyalizmin yol açtığı yanılsama ile mazlum ulusların sosyalist mücadele istencini de daha doğmadan öldürecekti.
Batı proleteryası zaten dünya burjuvazisinin bir uzvu değil midir ? Bu uzvun diğer uzuvları ortadan kaldırması mümkün değildi. Çünkü kendi varlığı da onların varlığına bağlıydı. Dünya burjuvazisinin proleter kanadı olan batı proleteryasının proleter kimliği göreli bir kimlik olup asli özelliği olan sömürüye ortak olma vasfına giydirilmiş saydam bir kıyafetten başka nedir ki ?
"Çağdaş insanlığı oluşturan halklar, sayı, toplumsal ve hukuksal açılardan eşit olmayan iki kampa bölünmüş durumdadır. Bu kamplardan birinde insanlığın yalnızca yüzde 20 ile yüzde 30 unu oluşturan ve tüm yerküreyi, altında ve üstündeki varolan her türlü ölü ve canlı zenginlikleri ile birlikte ele geçirmiş olan halklar bulunmaktadır. Diğerinde ise, insanlığın beşte dördünü oluşturan ve birinci kampa mensup bulunan halkların, diğer bir deyişle efendi halkların ekonomik, siyasal ve kültürel tahakkümü ve köleliği altında inleyen halklar yer almaktadır... (2) diyen Sultangaliyev gerçek çelişkinin fotoğrafını çekerken aynı zamanda gerçek sosyalizmin yükselmesi gereken sosyal zemini de keşfetmiş olmaktadır. Bu sosyal zeminin mazlum ve mağdur tarafını oluşturan ulusların arasında Türk halklarının konumunun gerçek sosyalist mücadelenin en yaşamsal noktasını oluşturması dünya devrimine giden yolun Türkçü savaşımdan geçtiğini nesnel bir gerçeklik olarak gözler önüne sermektedir.
Peki bu ne demektir ?
Türkler / Türk halkları olmadan dünya devrimini gerçekleştirmek mümkün değildir. Çünkü Türk halkları gerek coğrafi açıdan gerekse batı ile temasta cephe konumunda bulunmaları bakımından ve hatta sahip oldukları doğal zenginlikler nedeniyle batı kapitalizminin beslenme yollarının üzerinde bulunmaktadır. Batının doğuyu sömürmek için kullandığı damarlar Türk topraklarından geçmektedir. Bu damarların kesilmesi için Türkçülük yapmak şarttır.
Türkler ( Anadolu Türkleri ) batı emperyalizmine karşı Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde ilk kurtuluş savaşını vermiş ve bunu utkuya taşımış bir halktır. Bu yönüyle de Türkler doğunun öncüsü bir halktır. Binaenaleyh antiemperyalist savaşın baş öğretmeni Türklerdir. Bu tarihsel nesnel gerçeklik de Türkçülüğün mazlum milletler sosyalizmi için kaçınılmazlığını ilan etmektedir.
Türkçülükle dünya devrimi arasındaki yaşamsal bağın düşünsel yansıması olarak kabul edilmesi gerekli bir diğer nokta da Türk halklarının ulusal kimlik ve bilinçten sıyrılarak / soyutlanarak sosyalist devrimci bir mücadeleye kanalize edilemeyeceği konusudur. En basit ifadeyle söylemek gerekirse Türk halklarına; " Bırak ulusal kimliğini, sadece proleter vasfınla devrimci savaşımda öne geç ! " denilemez. Aslında bu söz hiçbir doğulu halka denilemez. Ama Türklere hiç denilemez. Çünkü Türkler tarihteki rollerinin farkındadırlar. Ve Türkler günümüz dünyasında da kendileri olmadan mazlum halkların batı esaretinden kurtulma imkanlarının olmadığını da görmektedirler. Bu tezlerimiz kimilerine bencil bir ulusal övünç gibi gelebilir. Oysa bu yaklaşım hem doğru değildir hem de Türklük karşıtlığı zeminine düşerek batı emperyalizmine dolaylı olarak omuz vermekten başka bir sonuç doğurmayacaktır. Türklersiz bir antiemperyalist savaş mümkün değildir demek, aynı zamanda mazlum doğulu halklar o lmadan Türklerin anti emperyalist savaştaki öncü ve önder kimliğinin anlamsızlığını da içermektedir. Çünkü doğulu mazlum halkların desteği olmadan tek başlarına Türk halklarının batı emperyalizmiyle başa çıkabilmeleri imkansız olmasa bile çok zordur. Zoru başararak ulaşılacak bir zafer de kalıcı olmama riskiyle karşı karşıyadır.
Bu bağlamda kabul etmek istemeyenlerin yüzüne çarpalım ki, Sultangaliyev'in Türkçülüğü ve Turancılığı pragmatist bir Türkçülük ve Turancılık değildir. Yani Sultangaliyev, Türkleri enyernasyonal sosyalist savaşa kanalize etmek ve böylece onların militarist, ekonomik, stratejik ve hatta historik konumlarından yararlanmak için konjektürel yada içtenlikten yoksun ve tümüyle faydacı bir sözde Türkçülüğün öznesi yahut kuramcısı değildir.
Değildir çünkü; Türkleri / Türk halklarını birleştirme uğraşısı sadece insan yığınlarını bir noktaya doğru yönlendirme ve onların oluşturacağı sinerjiyi enternasyonalist savaşta kullanma kolaycılığıyla hareket etmemiştir. O, Türkleri yığınsal olarak bir araya getirme uğraşısnın ötesinde kültürel bir birlik için de çalışmıştır. Bütün Türk halklarının birbirleri içinde erimeleri / asimile olmaları ve böylece tek bir ULUSAL TÜRK KİMLİĞİ oluşturmaları gerektiğini savunmuştur.
Gaspıralı'dan aldığı; "dilde, işte ve fikirde birlik" ideali Sultangaliyev'in kültürel Türkçülüğünün omurgasını oluşturmaktadır. Sağcıların aksine bütün Türk ve Müslüman kökenli sovyet halklarının tek bir devlet çatısı altında birleşmelerini istemesi ve bu devlete Turan Federal Sosyalist Devleti adını vermesi Türk Birlikçi / Turancı vasfının somutlaştığı bir söylemdir. Türk halklarının boycu / kabileci liderler tarafından kültürel ve dilsel farklılıklar sebep gösterilerek parçalanmaya mahkum edildiği bir siyasal ortamda sosyalizm fikri ile Türk orijinli olma ortak paydasını birlik için yeterli gören Sultangaliyev, günümüz sözde Turancıları tarafından halen zımni olarak Turancılığı eksik yada sakat yahut sosyalizm bağlamında pragmatist ve konjektürel addedilmek istenmektedir. Ne hazindir ki bu tavrı kimi sözde sosyalistlerde de gözlemlemekteyiz. Bu sözde sosyalistler hatta sözde Sultangaliyevciler, Sultangaliyev'in Turancılığını ve Türkçülüğünü konjektürellik ve muvakkatlıkla gölgelemeye çalışmakta; Türkçülük ve Turancılıktan soyutlanmış yapay, ucube ve hatta çirkin bir Sultangaliyevcilik üretme / türetme çabasını büyük bir pişkinlikle sergileyebilmektedirler.
Oysa gerçekler ortadadır. Hiç bir çarpıtma girşimi Sultangaliyev'in Türkçü ve Turancı vasfını gölgeleyemez.
Gerçekleri anımsatalım:
Sultangaliyev Türkçüdür; sosyalizme yönelişini milletine duyduğu büyük sevgiye bağlayacak kadar Türkçüdür. Onun gibi yüzyıllardır Rus egemenliği ve sömürüsü altında yaşayan bir halkın evladının Türkçü olmaması mümkün müdür ? Rus sömürüsüne karşı Türk / Tatar ulusçuluğuna ve Rus egemenliğine karşı da mensubu bulunduğu halkın onlarla eşit hale gelebilmesi için sosyalizme yönelmesi göstermektedir ki içinde bulunduğu özgün koşullar onun dünya tarihinin en büyük düşün ve eylem adamlarından biri olarak doğmasındaki doğal koşullardır. Yani Sultangaliyev'in ulusçuluğu ve sosyalistliği tümüyle zorunlu / doğal bir sonuçtur. Buna karşın onun ulusçuluğunu önemsiz yada tali bir unsur olarak görmek historik ve sosyolojik gerçekleri görme yetisi noktasında sahip olunan zaafiyeten başka ne olabilir ki ?
Türk halklarının birbirleri içinde eriyip tek bir ulusal kimliğe sahip olmaları gerektiğini aksi halde Kuzey Türklüğünün Ruslaşacağını, doğudakilerin Çinlileşeceğini, güneydekilerin Farslaşacağını söyleyerek kültürel birliği zorunlu kılan yaşamsal nedeni de açıklamaktadır.
Sultangaliyev Turancıdır; SSCB çatısı altında Türk ve Müslüman kökenli halkarın tek bir federal devlet kurmaları gerektiğini ve bu devletin Turan adını taşıması lazım geldiğini savunacak kadar Turancıdır. Sadece SSCB'deki Türklerin değil Çin ve İran'daki Türklerin de siyasal bir birlik etrafında birleşmelerinin engellenemez ve kaçınılmaz olduğunu belirterek aslında ne denli inanmış ve ne denli " militan " bir Turancı olduğunu da göstermektedir.
Aslında Sultangaliyev, o denli büyük bir düşün adamıdır ki herkes bir fili tarif eder gibi kendince önemli addettiği bir yönünü ele alarak onu tanımlamaya çalışmaktadır. Yada sadece görebildiği, anlayabildiği kadarıyla onu tanımaya çalışmaktadır. Ancak şurası kesin ki onu tanımlarken kimi çevreler bilerek ve isteyerek onun Türkçü, Turancı vasfını gizleme gayreti göstermektedir. Yada onun bu kimliğini gizleyebilmenin imkansızlığını gören bazıları ise onu karşı devrimci, faşist, ırkçı, milliyetçi tanımlamarıyla sözüm ona gözden düşürmeye çalışmaktadır.
Sultangaliyev; ezen - ezilen ayrımı ile ve sömürgeler enternasyonali teziyle özgün bir sosyalist önder olduğu kadar hamasi içeriğe hapsedilmiş ve aslında bu nedenle sağlam bir zemine oturtulamayan ulusçuluğu gerçek anlamda bilimsel bir karaketere kavuşturmuş kuramcı ve kılgıcı bir ulusçudur.
Türkiye'de Sultangaliyev hakkında yazan, konuşan pek çok kimse onu çeşitli yönleriyle ele almış olsa da hiçbiri onun Türkçü ve Turancı kimliğini inkar etmeye cesaret edememiştir. Ancak inkarın olmaması ihmalin yada karartmanın yahut gölgelemenin de olmadığı anlamına gelmiyor. Bu yönde bir çaba içerisinde olanlara doğrudan doğruya Sultangaliyev'in kendi sözlerinden ve uygulamalarından kanıtlar sunmak elbette ki şarttır. Nitekim biz sözkonusu sözlerinden ve uygulamalarından kesinkes anlamaktayız ki Sultangaliyev tarihin en büyük, gerçekçi ve en bilimsel Türkçüsü ve Turancısıdır. Ancak bununla birlikte Sultangaliyev'in düşün dünyasında nasıl algılandığını göstermek açısından onun hakkında yazılanları da ele almak yada en azından bir kaç örnek sunma ihtiyacı açıktır.
Sultangaliyev'in Türkçü, Turancı ve sosyalist kimliğini bir bütün halinde ortaya koyan Doğan AVCIOĞLU onu şu sözlerle tanıtmaktadır:
"Stalin tarafından öldürtülen SULTANGALİYEV, Avrupa ' daki sosyalist ihtilalin dahi, mazlum milletlerin durumunu değiştiremeyeceği düşüncesiyle, Üçüncü Enternasyonal'den bağımsız bir koloniyal komünist enternasyonal kurmayı tasarlamıştır. Bu enternasyonal, sanayileşmiş ülkelere karşı proleter milletlerin çıkarlarını savunacaktır. Bu mazlum milletler gruplaşmasının ilk aşaması, büyük bir milli Türk devleti, Turan olacaktır. Milli Türk devleti Turan ve koloniyal enternasyonal, müslüman bir sosyalist ve işçi partisi tarafından yönetilecektir. Parti, başta köylü sınıfı, proleterya ve küçük burjuvaziden ibaret müslüman kütleleri temsil edecektir." (3)
Yine Nurer UĞURLU büyük düşünür ve eylem adamının düşünsel kimliğini bilimsel haysiyet gereği gerçeğin kendisine sadık kalarak şu şekilde ortaya koymaktadır:
"Orta Asya'daki müslüman Türkler arasında, 1917 Ekim Devrimi'nde ve komünizm tarihinde düşünce ve görüşleriyle ön sıralarda yer alan ve daha sonra bu görüşleri " Galiyevizm " olarak şekillenen, günümüzde Sovyetler Birliği Doğu Halkları arasında adı sıkça geçen Sultangaliyev 'in geçmişinin Türk okurlarınca bilinmesinde sayılamayacak kadar yarar vardır." (4)
Türk düşünce yaşamının büyük kişiliklerinden Cemil MERİÇ ise Sultangaliyev'in Türkçü, Turancı ve sosyalist kimliğini görmek istemeyen gözlere projektör tutarak ifade etmektedir:
"Sultangaliyev adlı bir Tatar komünisti, bu düşünceleri daha sonra dile getirecektir. İslamiyet bir sınıf dini değildir, sınıfları ortadan kaldırdığı için komünizmle uyuşabilir. Rusya 'da mazlum milletler birleşmelidir: TURAN. Bağımsız ve haysiyetli bir İSLAM TÜRK KOMÜNİST CUMHURİYETİNİN kurulması lazımdır. Galiyev 1923'te tasfiye edilir. Eserleri de öyle." (5)
Sultangaliyevci düşünce Türkiye'de ve Türk dünyasında ulusalcı, toplumcu devinimlerin güç ve esin kaynağı olarak güçlendikçe bu düşünceyi özgün kimliğinden saptırma amaçlı çabalara da tanık olmak elbetteki kaçınılmazdır. Bu çabaların bir yönünü de Sultangaliyevci düşünceyi Atatürkçü / Kemalist devinime muhalif yada alternatif gibi gösterme uğraşısı oluşturmaktadır. Oysa Sultangaliyevizm ile Kemalizm birbirinin muhalifi yahut alternatifi olmak bir yana antiemperyalizm bağlamında öz itibariyle biri diğerinin mütemmimi olan örtüşük düşüncelerdir. Bu savımızın en büyük müdafiilerinden biri de hiç kuşkusuz Attila İLHAN'dır. Bu husus ayrı bir çalışma konusu olduğundan burada bu kadarıyla yetinelim ve sözlerimizi büyük devrimci, önder, kuramcı, kılgıcı ve öğretmen Mirseyit Sulangaliyev'in Türkiye üzerine söylediği şu sözlerle sonlandıralım:
"Bu ülkede olup bitenler, çilekeş Türk Ulusu'nun en azılı düşmaniarınca dahi yakından bilinmektedir. Bu ülkede yeni baştan sağlıklı bir ulusal canlanma başlamaktadır. Bu sürece inanmayanlar veya kuşku ile bakanlar, sonuçlarını kendi içlerinde denemiş oldular.Türkiye'nin ulusal kalkınmasına gönül vermiş olan Türk işçi ve köylülerinin, ilerici Türk aydılarının süngüleri gereken kişilere gereken derslerini vererek nasıl düşünmek gerektiğini öğrettiler.
Eğer 400 yıl önce Rus Çarları, Kazan'ı, Kuzey Türklüğünün bu kalesini düşürmeyi ve yalnız Tatar savaşçılarının üzerinden geçerek Doğu'ya ilerlemeyi başarmışlarsa, bugün için de Batı Avrupalı emperyalistler yine Doğuya doğru doğru kendilerine yol açabilmek için Güney Türkler- Osmanlıları yenmek zorundalar.
Batılı Halkların doğuya yayılmaları öncesinde, Türkiye, onların çılgınca saldırılarına maruz kalmadımı? Batılı halklar, Asya ve Afrika'daki durumu gerçek anlamda kontrol altına alabilmek için Türk- Osmanlı savaşçılarının cesetleri üzerinden geçmek zorundalar.
Kazan'ın Rus saldırıları karşısında düşü şu de bir gün içersinde gerçekleşmiş değildir. Ruslar buraya onlarca kez saldırdılar. Tataristan'ın işgaline kadar, dönemin iki kuzeyli devi; Moskova ile Kazan arasındaki mücadele, on yıllar boyunca sürüp gitti. Bu zaferi sağlama almak, galip taraf için pek kolay olmadı. Yenilenler ile yeneler arasında acımasız katliamlar ve kıyımlarla dolu bir gerilla savaşı, on yıllarca devam etti. Bundan sonra, yenilenlerin azimleri kırıldı.
Türkler'i zayıflatmak: Balkanlar'ı, Mısır'ı, Arabistan'ı, Mezopatamya'yı Türklerin ellerinden almak için mücadele vermek zorunda kaldı. Avrupalı hükümdarlara Türkiye'yi sindirmek nasip olmadı. Olmayacaktırda..
Türkiye yaşıyor ve yaşayacaktır.
Türkiye yalnız yalnızca kendisi yaşamakla yetinmeyecek ve Avrupa tarafından zorla kopartılmış olan kendi eski parçalarına ve geri kalan tüm Orta Doğu'ya da hayat verecektir." (6)
--------------------------------------------------------------------------------
Dipnotlar:
1. M. Sultangaliyev, Bütün Eserleri, s. 29, Yayına Hazırlayan: Özgür Erdem.
2. M. Sultangaliyev, " Görüşlerim ",
http://www.turkcutoplumcu.com/pages.asp?id=3 3. Doğan Avcıoğlu, " Asya'da Marksizm ve Milliyetçilik" kitabına yazdığı önsözden, Yön yayınları, 1966, İstanbul.
4. Nurer Uğurlu " Broy " dergisi, şubat / 1987
5. Cemil Meriç, " Sosyoloji Notları ve Konferanslar " , İletişim Yayınları, 1993, İstanbul.
6. M. Sultangaliyev, " Görüşlerim ",
http://www.turkcutoplumcu.com/pages.asp?id=3