Satılmış Bir TÜRKİYE Var

Satılmış Bir TÜRKİYE Var

İletigönderen Başkomutan » Sal Oca 19, 2010 1:11

Özelleştirme

1980’lerle beraber ülkede neo liberal bir rüzgar estirildi.

Bu rüzgarla halka; devletin yapısının çok hantal olduğu, yüklerinden kurtulması gerektiği…

Ve aslında devletin aslı görevlerine dönmesi gerektiği propagandası yapıldı.

Buna göre

Eğitim,sağlık,sosyal güvenlik ve adalet devlete bırakılacak.

Bunun dışındaki işler devleti ilgilendirmeyecekti.

Medya gücüyle müthiş bir bilgi kirliliği yaratılarak toplum buna hazırlandı.

Herkes de sandı ki bu uygulamalar sadece bizde değil,tüm dünyada uygulanmaktadır.

Ama AB süreciyle de gördük ki gerçek bu değil…

Adamlarda devletin ülke ekonomisindeki payı genelde yüzde otuzun altında değil.

Ayrıca bunun yanında, devletin dışındakiler de yabancıların değil.

Ve üstelik bizim gibi ellerine ne geçerse, önüne gelen yabancıya da satmıyorlar.

Üstüne üstlük…

Bizim gibi ülkelerden de fırsat bulduklarında ne buluyorlarsa da alıyorlar.

Sadece sanayi de değil,bankacılık da aynı.

Bizde yabancı banka oranı çoktan yüzde elliyi geçtiği halde, onlarda en fazla yüzde yirmilerde…

Bu gün neredeyse sanayimizin tamamı…

Bankacılığımızın yarıdan fazlası…

Sigortacılığımız…

Petrol rafinerimiz

Elektriğimiz…

Hatta haberleşmemiz bile yabancıların eline geçmiş bulunmaktadır.

Yani biz deyim yerindeyse “babalar gibi” ülkemizin kaynaklarını yabancılara sattık.

Aslında buna da satış denilebilirse…

Öyle işler yapılıyor ki insanın buna satış demeye dili varmıyor.

Peşkeş denilse belki…

Öyle ki…

Adamlar bir kuruş vermeden ülke kaynağını alıyor.

Sonra, bu aldığı şirketin adına kredi çekerek taksitlendirilmiş borcunu ödüyor.

Yani bir anlamda adamlar, elin taşıyla, elin kuşunu vuruyorlar ve ceplerinden para bile çıkmıyor?

Belki bazılarınız diyeceksiniz ki bu özelleştirme de nereden çıktı.


Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 2010 yılında yapılacak reformlarla ilgili olarak ' 2009'un ilk gününde Resmi Gazete'de yayınlanan ulusal programda, Türkiye'nin 2013 yılı sonuna kadar atacağı adımların tek tek yazılı olduğunu belirtmiştir” demişti ya…

Işte bu programda da önümüzdeki üç yıl içinde…

“Devletin bankacılık (Halk Bankası, Ziraat Bankası ve Vakıflar Bankası), hava ve deniz ulaşımı ile lokomotif ve vagon üretimi, et-balık ürünleri piyasası, şeker, tütün ve çay ürünlerinin işlenmesi, petro-kimya sanayi, malzeme alımı, elektrik dağıtım ve toptan ticareti, şans oyunları, İMKB, altın borsası, çeşitli kamu hizmetleri (araç muayene istasyonları, otoyol/köprü işletmeciliği, belediye-çöp/atık toplama ve yeniden değerlendirme), telekomünikasyon ve turizm alanlarından tamamen çekilmesi; planlanmıştır.”denilmektedir.

Tüm bunları okuyunca aklıma geldi Sahi; Atatürk ne demişti. Ekonomi için ”Ekonomik bağımsızlık olmadan, siyasi bağımsızlık olmaz.”
Böyle olunca da her şey kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu?

Yoksa biz AB ve ABD’nin dayattığı Kıbrıs, Ruhban okulu, Patrikhane, Kürt açılımı ve özelleştirmelere neden kolaylıkla boyun eğiyoruz dersiniz…

Evet, neden?

Nusret KEBAPÇI - 16.01.2010


Resim


Şark tütünü üretmeyin, kalitesiz tütünü ithal edin!

AKP iktidarı döneminde yılbaşı itibarıyla ithal tütünden kilogram başına alınan 3 dolarlık fon 22 çeşit tütün ürününden kaldırıldı.AB Türkiye'ye karşı hiçbir temel taahhüdünü yerine getirmemiş iken, Türkiye'den tarımı ve istihdamı olumsuz etkileyecek ..

Kaliteli şark tipi tütün üretimi Türkiye'nin ekolojik ve üretici yapısına uygun önemli bir üretim alanıydı.

Özellikle Ege bölgesinde yapılan bu kaliteli üretimin, kalitesiz tütün ithalatına karşı korunması için 1986 yılından bu yana fon uygulaması yapılıyordu.

AKP iktidarı döneminde yılbaşı itibarıyla ithal tütünden kilogram başına alınan 3 dolarlık fon 22 çeşit tütün ürününden kaldırıldı.

AB Türkiye'ye karşı hiçbir temel taahhüdünü yerine getirmemiş iken, Türkiye'den tarımı ve istihdamı olumsuz etkileyecek bu tür talepleri ısrarla istiyor.

Tütünde fonun kaldırılması yaklaşık 250 – 300 milyon dolarlık bir kaynağın kesilmesine neden olacaktır.

Öte yandan Tekel işçilerinin demokratik direnişlerinin, polis devleti zihniyetiyle gaddarca, biber gazı ve cop kullanılarak bastırılmaya çalışılması, Tekel'le beraber buralarda yapılan özelleştirmelerin de gündeme yeniden gelmesine vesile oldu.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye"nin iktidar yandaşı olmayan, ülkenin ekonomik çıkarlarından yana, demokrat ve gerçek aydınlarından bir bölümü, gazetelerde ortak imzayla kamuya açık bir çağrı yayınladılar.

Çoğunluğu, dönek Marksist ve eski sosyalistlerden oluşan AKP yandaşı «sözde» aydınlar ise bu milli çıkarlarımızı ilgilendiren meseleye yine her zamanki gibi «Fransız» kalmayı tercih ettiler.

Onlar için aydın olmak, ülkenin ve milletin aleyhine olan her meselede iktidar yandaşlığı yapmak anlamına geldiğinden, buna çok da şaşırmamak lazım.


Fabrikada tütün saranlar

Şimdi gelelim 4/C kapsamında kıdemlerine, yaşlarına, kazanılmış haklarına ve sosyal güvenliklerine bakılmaksızın mağdur edilen Tekel işçilerinin bu sona nasıl getirildiklerinin kısa tarihçesine;

Yıl 2004, AKP iktidarı yerli bir konsorsiyuma 292 milyon dolar bedelle Tekel"in içki bölümünü sattı.

Aradan 2 yıl geçtikten sonra «Tekel içkiyi» alan grup, %92 hissesini American Teksas Pasific Group isimli yabancı bir şirkete, bu kez 810 milyon dolara devretti.
Yani 1 koyup, 3 aldılar. Ne güzel değil mi? Hani Tekel işçilerine «tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmem» diyerek kükreyen Sn. Erdoğan var ya, o zaman sus-pus oldu.

810 milyon doların Türk Hazinesine değil de, bir şirkete gitmesinin vicdani – ahlaki ve ekonomik sorumluluğuna hiç değinmedi, teğet geçti.

Şimdi buna özelleştirme, denebilir mi?

Özelleştirme karlı – tekel konumundaki işletmelerin haraç-mezat, ucuza satılıp, tüyü bitmemiş yetimin hakkının, yabancılara devredilmesi anlamına mı geliyor?
Tabii ki hayır. Sen 810 milyon dolarlık işletmeyi üçte biri fiyata satacaksın, sonra Tekel işçilerine, sizin maaşlarınızı düşürüp, sosyal güvencenizi yok edip, geçici akıbeti belli olmayan bir statüye alacağım diyeceksin.

Onlar da biat edip, susacaklar öyle mi?

Öyle olmadığını gördük, şimdi Türk-İş devreye giriyor, Ankara'da demokratik itirazlarını bu kez daha güçlü bir mitingle hafta sonunda duyuracaklar.
Bakalım bu kez on binlerce işçiye ve vatandaşa sıkılacak biber gazı bulabilecekler mi?
İzleyip göreceğiz...

Tekel'in tütün işletmelerinin satılması ve 60 adet yaprak tütün işleme tesisinin kapatılması işin emekçi ve çalışanlara ait boyutu.
Tütün üretiminde gelinen nokta daha da dramatik.

ABD'den ithal edilen tütünlerle öldürülen kaliteli şark tütünü üretimi, tarımımıza büyük zararlar verdi.

Çok değil AKP iktidara gelmeden önce, 2001 yılında 477 bin tütün üreticimiz varken, bu rakam bugün 190 bine inmiş vaziyette.
200 – 250 bin tonluk tütün üretimi ise bugün 90 bin tona düşmüş durumda maalesef.

Tarımdaki işsizlik ve fakirliğe sebep ve gerekçe aramaya gerek var mı? Fabrikada tütün saranları hayalsiz – işsiz ve muhtaç bırakanlar utansın...


Ufuk SÖYLEMEZ
heddam.com
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Özelleştirmek,pazarlamak,satmak,peşkeş çekmek!..

İletigönderen Başkomutan » Sal Oca 19, 2010 1:49

TEKEL VATANDIR!

değil mi arkadaşlar?

ÖZELLEŞTİRME VE TEKEL’İN ÖZELLEŞTİRİLMESİ

I) ÖZELLEŞTİRME NEDİR, NİÇİN YAPILIYOR?


Özelleştirme en basit tanımıyla kamu mülkünün yerli ya da yabancı özel şahıslara satılmasıdır. Özelleştirme geniş anlamda şu uygulamaları da içine alır: Devletin ekonomik ve sosyal rolünün daraltılması, sosyal güvenlik hizmetlerinin en düşük düzeye indirilmesi.

Özelleştirme Batı oligarşisinin kendi çıkarı için geliştirdiği Neoliberalizm’in, daha doğrusu bu öğretinin temeli olan rekabet varsayımının bir gereğidir.

Bugün ülkemizi de -aramızdaki “bedhah”ların yardımıyla- pençesine alıp boğmakta olan Neoliberalizm’in doğup geliştiği ülke Amerika’dır. Chicago Üniversitesi'nde ekonomist-felsefeci Friedrich von Hayek ile, onun Milton Friedman gibi öğrencilerinin çekirdeğini oluşturdukları küçük bir gruptan yola çıkan neoliberaller ve onları parasal olarak destekleyenler; muazzam bir “vakıflar, enstitüler, araştırma merkezleri, yayınlar, öğretim üyeleri, yazarlar ve halkla ilişkiler ağı” kurarak düşüncelerini ve doktrinlerini geliştirip, allayıp pullayıp dünya ülkelerine satmaya giriştiler.

Öyle propagandalar yapıldı, insanların kafası öylesine işlendi ki neoliberal düzen herkes için geçerli biricik ekonomik ve sosyal düzen olarak kabul edildi.

Neoliberalizm’in, dünyayı ele geçirmeye başladığı yıl 1979’dur. Margaret Thatcher'in iktidara gelip, İngiltere'de “neoliberal devrim”i başlattığı yıl¼

Peki, nedir bu Neoliberalizm?

Neoliberalizm (yeni-liberalizm) aslında “yeni” değildir, sadece köhne liberalizmin yeni versiyonudur.

Neoliberalizm’in temel savları şunlardır : Piyasa her yönüyle, düzenli bir şekilde insanların lehine (yararına) işler. Devlet denetimi ve kamu sektörü, bu işleyişin, kaynaşmış bir küresel kapitalizmin önündeki en ciddî engeldir. Devlet, özelleştirme yoluyla küçültülmeli ve etkisizleştirilmelidir. Ekonomik ve toplumsal politikada eşitsizlik teşvik edilmelidir. Birey kutsaldır ve devletten korunmalıdır. Devletin işi Neoliberalizme karşı oluşabilecek toplu hareketleri, gerekirse şiddet de kullanarak önlemektir.

Neoliberalizm’in merkezindeki değer rekabettir : Neoliberallere göre rekabet bir erdem olduğundan, sonuçlarının kötü olması da düşünülemez. Piyasa mekanizması öylesine mükemmeldir ki, sahip olduğu “Görünmez El” ile -tıpkı Tanrı gibi- en kötü durumları mucizevî bir şekilde güzele ve iyiye dönüştürmeye muktedirdir. Rekabetçi düzen "fire veriyorsa", toplum bundan kazançlı çıkacaktır. Oysa aradan geçen yılların bize öğrettiği, gerçek durumun bunun tam tersi olduğu olmuştur.

Neoliberaller, öyle sanıyorum ki hayvanlar âleminde geçerli görünen bir yasayı aynen insan topluluklarına da uyguluyorlar. Oysa hayvanlar âleminde geçerli olan “doğal ayıklanma”yı olduğu gibi insan türüne uygulayamazsınız. Çünkü iki topluluk yapıları bakımından birbirinden çok farklıdır.

Neoliberalizm’in temel değeri olan rekabetin bir diğer dayatması da, kamu sektörünün küçültülmesidir, yani özelleştirmedir. Gerekçeleri şu: Kamu sektörü kâr yarışına katılımın ya da pazar paylaşımının temel yasalarına uyum sağlayamaz. Bu sav, bilimsel temeli olmayan bir yalandı.

Neoliberaller kamuya ilişkin her şeyi gözü kapalı "verimsiz" ilan etme alışkanlığındadır.

Özelleştirmenin gerçek amacı başkadır. Özelleştirmenin temel hareket noktası ne ekonomik verimlilik sağlamak ne de tüketiciye daha iyi hizmet sunmaktır. Özelleştirmenin gerçek amacı, kaynakları sosyal eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için kullanabilecek olan kamunun kasasını açıp, bütün serveti kamudan özel sektöre aktarmaktır.

II) ÖZELLEŞTİRME: SÖMÜRGECİ BATI’NIN YENİ SİLAHI

Özelleştirmenin Dr.Frankeştayn’ı Amerika Birleşik Devletleri’dir. Özelleştirme Neoliberalizm’in can damarıdır. Köhne liberalizmi “Neoliberalizm” adıyla hortlatıp dünyanın başına yeniden bela eden de Amerika Birleşik Devletleri’dir. Birinci yardakçısı da İngiltere olmakla birlikte, Neoliberalizm’in “kutsal” iletisini (mesajını) yaymakta baş sorumluluk; doğrudan USAID ve diğer kanallarla, dolaylı olarak da Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlardaki egemenliği yoluyla ABD’ye aittir.

Liberalizm 1970’lerin ortalarına kadar, dışlanmış, kenar mahallere sığınmış, unutulmuş bir akımdı. Ekonomide hakim görüş müdahalecilikti, devletçilikti. Sosyal devlet anlayışı ön plandaydı. Ekonomik istikrarın, ekonomik gönencin, kalkınmanın ancak devletin öncülüğünde sağlanacağına inanılıyordu. Derken –yukarda belirttiğim şekilde- liberalizm ve bireycilik dirildi, “Neoliberalizm” adıyla yeniden canlandı.

Chicago Okulu 12 yıl içinde bütün ABD’yi etkisi altına aldı. Bu ideologların fikirleri, Şili’nin halkın oyuyla iktidara gelmiş sosyalist Allende Hükümeti’ni deviren CİA destekli darbeden sonra tüm dünyaya yayılmıştır. (CIA aynı senaryoyu birkaç yıl geçmeden Türkiye’de de sahneye koydu. Roller aynı, yalnız adlar değişikti : General Evren, 12 Eylül 1980 darbesi, Özal hükümeti ve ünlü ABD’den ithal “prens”ler, hemen ardından o gün bugündür uygulanan “Friedmancı-özelleştirmeci” politikalar...

1970’lerde Neoliberalizm’in Latin Amerika’da kök salmasına nasıl Chicago Çetesi yardım etmişse, Thatcherizm de 1980’lerde aynı ideolojinin tohumlarını Doğu ve Orta Avrupa’ya, bu arada Türkiye’ye serpmiştir. Türkiye’de bu tohumları -Kenan Evren’in koruması altında- Turgut Özal ve partisi ANAP yeşertmiştir.

Özelleştirme salgınının dünyanın dört bir yanına yayılmasında rol oynayan kuruluşlar vardır.

A) Bunların başında, 1977’de İngiltere’de kurulan Adam Smith Enstitüsü gelir. Felsefesi şudur: Özelleştirme dünyadaki kamu sektörleri arasındaki yürüyüşüne devam edecek, kamuya ait son tesis de satılmadıkça sona ermeyecektir. ”

B) Adam Smith Enstitüsü’nün ABD’deki karşılığı “Heritage Foundation” (Miras Vakfı) adlı kurumdur.

250 kadar tutucu bilim adamı, yazar ve eylemciye hazırlattığı bir rapor “Reagan yönetiminin gündemini büyük ölçüde belirlemiş ve az gelişmiş ülkeleri ekonomi politikalarını değiştirmeye zorlamak için, dış yardımların kullanılmasını önermiştir.”

C) Özelleştirmenin küresel promosyonundan, ABD Dış İşleri Bakanlığı’nın bir dairesi olan Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) sorumludur.
USAID bir dış yardım örgütü olup özelleştirmenin dünyaya yayılmasında baş rolü oynamıştır. Özelleştirmenin pazarlanmasını büyük ölçüde, 1981’de bu amaçla kurulmuş olan Özel Girişim Bürosu (Özel Sektör İnisiyatifi) yürütmüştür.

D) Özelleştirmeyi, ABD’nin çıkarları doğrultusunda Türkiye gibi ülkelere dayatmakla görevli iki kuruluş daha var: Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası... Marifetlerini, IMF “istikrar paketleri” ile, Dünya Bankası “yapısal uyum programları” ile yerine getiriyor.

Özelleştirme Dünya Bankası’nın yapısal uyarlama modelinin tam merkezindedir.

Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, Dünya Bankası’nın, borçlu Üçüncü Dünya ülkelerine dayattığı “yapısal uyum programları”nın önemli bir parçasıdır. Sonuçta -hem Üçüncü Dünya ülkeleri içinde, hem de bu ülkelerle Batı arasında olmak üzere- yoksul kesimden varlıklı kesime doğru büyük bir kaynak aktarımı gerçekleşiyor. Bu yeni ilişki Yeni Sömürgecilik (Neo kolonyalizm) olarak adlandırılmaktadır.

Programlar ulus-devleti hedef alıyor. Nasıl? Bu devletleri işlevsiz hale getirerek...

Bu, zaten neoliberal düzenin bir şartı. Çünkü Neoliberalizm’in birinci düşmanı devlet, daha doğrusu ulus-devlettir. O zaman yapacakları elbette Ulus Devlet’i çökertmek olacaktır. Nasıl? Diğer araçların yanısıra özelleştirme uygulamasıyla¼

Yapısal uyum programları açıkça devletin ekonomik ve sosyal etkinliğini azaltmayı öngörür. Devletin sorumluluk alanını daraltır. Kamu hizmetleriyle sosyal güvenlik hedeflerini yönlendirme olanaklarını kısar. Bu amaçla idari ve diğer değişiklikler yapılarak, harcamaları azaltmak üzere işlerin taşeronlara ihale edilmesi, devlet işletmelerinin özel sektöre devri gibi yöntemler uygulanır.

Dünya Bankası verdiği kredileri -gittikçe daha fazla- özelleştirme şartına bağlamaktadır. Ekonomik açıdan zorda olan bir hükümet IMF’ye ve Dünya Bankası’na başvurduğu an, kolunu kaptırmış, tuzağa düşmüş demektir. Kurban ülke “yardım” kabul ederken, maliye, bütçe, istihdam, dış ticaret, yatırım, döviz kuru ve kamu sektörü politikaları konularında, büyük güçlerin dayattığı bütün koşulları yerine getirmekle yükümlüdür. Koşullardan en başta geleni de özelleştirmedir. O ülke artık sanayileşemez ve gelişemez, ekonomisi gittikçe bozulur, battıkça batar. Sömürgeleşir.

III) TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME

Türkiye’de özelleştirmeye konu olan işletmeler, kamu iktisadî teşebbüsleridir. Kamu iktisadi teşebbüsünün kısa bir tanımı şöyle yapılabilir: Ekonomik faaliyette bulunmak üzere devlet tarafından oluşturulan, sermayesinin tamamı veya çoğunluğu devlete ait bulunan, devlet tarafından denetlenen ve ürettikleri mal ve hizmetlerden yararlanabilmek için bedel ödenmesi gereken iktisadi işletme.

Kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) Türk kalkınmasının temeli olmuştur.

KİT’ler ekonomik ve toplumsal hayat üzerinde çok olumlu etkiler yapmıştır. Şimdi özelleştirme dediğimiz rezillik nedeniyle, bütün bu etkilerin, ekonomik dengenin, bölgesel kalkınmanın, vergi gelirlerinin, toplumsal gönencin önü kesilmiştir.

Türkiye’de özelleştirme süreci üç dönem olarak ele alınabilir : 1980’li yıllar, 1990’lı yıllar, 2000 sonrası.

A) 1980’li yıllarda satış için gerekli hukuki altyapı oluşturuldu. Tabii her işlerinde olduğu gibi becereksizce: Düşe kalka, sınama-yanılma yoluyla...
İkinci olarak, KİT yatırımları önemli ölçüde daraltıldı. Neden? Kamu kesimini gözden düşürmek için!

Bu dönemde satışlar düşük kaldı.

B) KİT’lerin defteri asıl 1990’lı yıllarda dürülmüştür. Bu yıllar yoğun bir ideolojik koşullandırma kampanyasıyla başladı. Başta TÜSİAD ve Mütareke basını olmak üzere özel sektör, kampanyanın ön safında yer aldı.

Sonuç olarak KİT’lerin işlevleri boşlukta kalmış, yoğun ideolojik koşullandırma kampanyasının da etkin desteğiyle bu kuruluşların defteri kolaylıkla dürülmüştür.
Özellikle “Büyük Sermaye” bu ihanet yarışının hep ön safındadır.

C) Özelleştirme kampanyası sırasında kullanılan gerekçe ve sloganlar da sürekli değiştirilmiştir.

1980’lerde gerekçe “etkinlik amacı ile özelleştirme”ydi. Oysa asıl gerekçe başkaydı: Büyük güçlerin buyruğunu yerine getirmek, Türkiye’yi ABD ve AB’nin yeni sömürü düzenine elverişli hâle getirmek... 1990’ların başında ise, “Özelleştirme artı yeniden yapılandırma” sloganı yeğlendi. İş iyice çığırından çıkıp halk da iyice şartlandırılınca, Amaç artık yoksul Türk halkının malını-mülkünü satıp para kazanmaktı: Artık özelleştirme “kamu açıklarını kapatma amacı”yla yapılıyordu.

D) Özelleştirmenin ikinci aşaması 2002 yılı sonunda tamamlandı. Satışlar yapılırken, “kolaydan zora, zor daha öteye” şeklinde adlandırdığı bir yol izlendi.
En çok başvurulan satış yöntemleri “halka arz” ve “blok satış” oldu.

On yil süren ikinci özellestirme rezaletinden geriye kalan neydi acaba?

-Birincisi, özellestirme satis hasilati Hazine’nin kaynak ihtiyaçlarina kayda deger bir katki saglamadi -Ikincisi istihdamla ilgili: KIT’lerde çalisanlarin sayisi önemli miktarda geriledi.

-Üçüncüsü, vicdansızca enkaza çevrilmiş olan bir kamu sektörü¼ 2002 ve sonrasının satış vitrinine konan, önemli büyüklükte çok az kuruluş kalmıştı.

E) 2002 sonrasında kullanılan, KİT sistemine kesin darbeyi vuracak tasfiye yöntemleri çok daha trajik mahiyette idi. Bunlar şöyle sıralanabilir:

1)Teknik-fiziksel aşınma ve yıpranmanın net varlık yapısını alabildiğine çökerttiği girişimler “sembolik” denilebilecek fiyatlarla satıldı.

2)Yeniden yapılandırılabilir görülmeyen KİT’lerde ise, “kendisini kurtarabilecek” bazı üretim birimleri ve varlıkları satıldı.

3)Geri kalan işletmeler ölüme terk edildi.

4) Daha bitmedi! Kamu mülkiyetinde olup para edecek diğer varlıklar ne güne duruyordu? Onlar da satılabilir ya da kiraya verilebilirdi.

F) İmtiyaz anlaşmaları başlıca iki sektörde yoğunlaştırıldı: Elektrik enerjisi ve telekomünikasyon.
İmtiyaz sözleşmelerinin önünü açacak mevzuat düzenlemeleri de 1980’li ve 1990’lı yıllarda sınama-yanılma yöntemi ile gerçekleştirildi.

Osmanlı Devleti’nin XIX-XX. yüzyıllarının tozlanmış imtiyaz hukuku canlandırıldı.

Rekabet ve etkinlik adına Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) paramparça edilmiş, elektrik sektöründeki planlama yetenek ve kapasitesi ortadan kaldırılmıştır.

Telekomünikasyonda, neoliberal model uyarınca şunlar yapıldı:

-İlkin PTT parçalandı ve Türk Telekom oluşturuldu.

-PTT’nin posta hizmetleri sunan birimi özel posta şirketlerinin rekabeti altında çöküşe terk edildi.

-İletişim sektöründe katma değer yaratan çeşitli hizmetlerin sunumu da ayrıştırıldı.

-Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü’nü kuran anlaşmalar uyarınca telekomünikasyon tekelini 2005’e kadar kaldıracağını taahhüt etti.

Yolsuzluklar ise işin cabası: Vurgun ve skandalların bolluğu açısından Türkiye telekomünikasyon sektörü, enerji sektörü ile yarışıyor.

Bir halk eğitilmemişse, uyanık değilse, sahipsizse, elinde nesi var nesi yok, kurda kuşa yem oluyor. Hem de kendi evlatlarının eliyle¼

Nitekim TÜPRAŞ da, halkın bu dev kuruluşu da karanlık sicilli bir yabancıya ve onun işbirlikçi ortağına satılmak istendi. Vatanın bu en stratejik ekonomik kalesinin de yabancılar tarafından içerden ele geçirilmesi karşısında hemen hiçbir tepki yoktu; ne sivilden, ne askerden¼

IV) TEKEL’İN ÖZELLEŞTİRİLMESİ

Türkiye’de özellikle 12 Eylül 1980 müdahalesinden beri hükümetlerin politikası birbirinin aynı. Bu politikanın temel çizgisi şu: Ekonomi yabancılara devrediliyor, tabii tarım da, sigara üretimi de! Önceki hükümet bu amaçla Tütün Yasası’nı çıkarmıştı. A.K.P. Hükümeti ise, Tekel’i özelleştiriyor.

A) Türkiye gizli bir plan çerçevesinde ve hızla, XIX. yüzyıl sonlarının Osmanlı düzenine döndürülmekte. Sigara tekelinin yabancılara bırakılması bunun en yeni örneklerinden biri. Osmanlı da sigara tekelini yabancı devletlere terketmişti. Tefeci Avrupa, alacaklarını bu yoldan tahsil ediyordu.

Atatürk sigara üretimini, Türk ulusunun malı yaptı. Bu hükümetler ise, Amerikalıların malı!

• Malı götürüşün öyküsü -başımızdaki hemen her belâ gibi- 12 Eylül ve Turgut Özal döneminde başlıyor. Yeni tütün yasası, bu oyunun perdelerinden biriydi. Şimdi sıra son perdede: Tekel’in özelleştirilmesinde!

Tütün Yasası, Tekel’in yerini yabancı büyük şirketlerin almasını sağlıyor. Böylece Atatürk’ün emriyle 1926’da kaldırılan, emperyalizmin sömürü aracı Reji İdaresi bir bakıma yeniden kurulmuş oluyor. Turgut Özal’ın, ANAP’ın ve diğer partilerin marifeti, burada açıkça görülüyor: Kendi çiftçilerini yoksullaştırdılar. Zaten müreffeh olan Amerikan çiftçisini daha da zenginleştirdiler. Amerikan hükümetleri kendi çiftçisini kollarken, yani korumacılık yaparken, bizimkiler kendi köylülerini sattı.

• Diyeceksiniz ki “özelleştirme her yerde, Batı da yapılıyor, ne var bunda?” Bu konu tartışılır, ancak yeri burası değil. Bir an için özelleştirmeyi gerekli sayalım. Durum yine de iç karartıcı... Çünkü bizim hükümetler doğru dürüst özelleştirme de yapmıyorlar.

Türkiye’deki özelleştirme ile Batı’daki özelleştirme uygulaması birbirinden farklıdır.

Batıda devlet ilk önce kendi üreticilerine kooperatifler kurdurmuştur. Özelleştirme konusu kamu iktisadi teşebbüsünü (KİT) bu kooperatiflere devretmiştir.

Türkiye’de ise, durum bir trajedidir: Bizde de KİT’ler vardır. Ancak hükümetler Batı’da olduğu gibi üreticilere ve tüketicilere kooperatif kurdurtup KİT’leri onlara devretmiyor, tersine holdinglere, yanancı şirketlere peşkeş çekiyor.

Sömürülen, yalnız üreticiler ve tüketiciler değil, aynı zamanda Devlettir de... Şundan dolayı: Tekel’in sadece hurdalıkları satılsa yeni bir fabrika kurulabilir. Yüzlerce kilometrekare arsalara sahip... Değer biçilemeyen bu hazineler yok pahasına elden çıkarılmış oluyor.

• Bir ülkeyi yönetenler kendi ulusal kaynaklarini, kendi tarim sektörünü elin adamlarina nasil peskes çekebilir? Tek bir açiklamasi var: Sinifsal çikar ve isbirligi!

Özellestirme satislarinda genellikle “gabin” söz konusu oldugu ve düsük fiyat uygulandigi için, hem “manevi kayip” hem de kaynak savurganligi olmaktadir.

“Türkiye’nin tütün ve sigarası 15-20 yıl önce döviz getiriyordu. Bugünse sigara ve tütün piyasası çokuluslu şirketlerin tekeline bırakılmış. Yerli fabrikalar ve Tekel önce zarar ettirilip sonra yabancılara pazarlanıyor. Ulusal tütünün yerini yabancı tütün alıyor.

“Peki bunu kim böyle yapar?

“Büyük politikacılar, büyük bürokratlar, büyük sermaye yapar. Ulusal üretim böyle tütünde, çayda, muzda, otomobilde, kumaşta, eğitimde ve sağlıkta ortadan kalktıkça yerini yabancılar alır.

“Peki çare nedir? Toplumsal demokrasi! Çıkar gruplarının kendi çıkarlarını koruyacak kadar güçlü oldukları bir düzen! Daha somut bir anlatımla, tütüncünün kendi malını yabancı şirketler karşısında koruyabildiği, yerli üreticinin kendi üretimi üzerinde egemen olduğu bir sistem, kısacası ulusal bir sistem!”

Şimdi anlıyor musunuz, bizim “seçilmişler”imiz, bizim hükümetlerimiz, bizim bürokratlarımız kimlere hizmet ediyor?

V) TEKEL’İN EKONOMİDEKİ YERİ

TEKEL A.Ş. Türkiye Ekonomisinde çok önemli bir yer tutmaktadır. [http://www.tekel.gov.tr/sir_yon_ekonomi_yer.html (17.5.2005)].

A) Tekel 2003 yılı satış hacmi itibariyle Türkiye'de:

-Sigara pazarının % 56,5'ini, elinde bulundurur.

-Dünyanın 5. Sigara Üretici Firması konumundadır.

B) Tekel’in:

-Gayri Safi Milli Hasıla içindeki payı % 1,6 dolayındadır.

-Gayri Safi Milli Hasılaya Brüt Katma Değer olarak katkısı 2003 yılı fiyatlarıyla 4.537 trilyon TL. olmuştur.

-Toplam Vergi ve Fon Gelirleri içerisinde payı % 4,2'dir.

-Genel tarım ürünleri ihracatı içindeki payı % 3 civarındadır.

-24 markanın üretimini, 348 markanın da satışını gerçekleştirmektedir (Yurtiçi freeshop ve vergisiz satış mağazalarında satılan yerli-yabancı ürünlere ait markalar).

C) 500 büyük firma sıralaması içinde, 2003 Yılında:

-Dönem Kârı sıralamasında 10'uncu,

-Brüt Katma Değer sıralamasında 2'inci,

-Net Aktifler Tutarı sıralamasında 6'ıncı,

-Üretimden satışlar sıralamasında 14'üncü,

-Ücretle Çalışanlar ortalaması sıralamasında 1'inci,

-Satış Hasılatı sıralamasında 14'üncü sıradadır.

VI) TEKEL’İ ÖZELLEŞTİRMENİN BEŞ ADIMI

Yabancı şirketler hedeflerine uzun bir döneme (1980-2003) yayılan sinsi bir stratejiyle, sezdirmeden, adım adım, dilim dilim, “salam yöntemi” ile ulaştılar.

Her planın amaçları ve araçları vardır. Bu gizli planın amaçları şuydu:

- ABD ve Avrupa’da giderek azalan tütün tüketimi nedeniyle kârları düşen uluslararası sigara tekellerinin, 70 milyonluk Türkiye pazarını ele geçirmelerini sağlamak, piyasa paylarını artırmak, kârlarına kâr katmak.

-Tekel’i yok etmek.

Planın araçları ise şunlar oldu:

-İthalatın serbestleştirilmesi (Önce yabancı sigara, sonra yabancı tütün ithalatının serbest bırakılması),

-Rekabet koşullarının yabancıların lehine düzenlenmesi,

-Vergilerin indirilmesi ve sıfırlanması,

-Kötüleşsin, ekonomik olmaktan çıksın diye Tekel’in işletmelerine yatırım yapılmaması, talebe uyum yatırımlarının engellenmesi, Tekel’in sigara fabrikalarının eskitilmesi, kendilerini yenileyemez, kaliteli sigara üretemez hale getirilmesi (yaptıkları ihanette de bu kendi pisliklerin gerekçe olarak kullandılar),

-Tekel’in ürün dağıtımının ve satışının engellenmesi,

-Tütün üretiminde desteğin kaldırılması, kota konularak üretimin kısıtlanması,

-Ve özelleştirme: Tekel’in yabancı dev şirketlere satılması.

Tekel yabancıya satılma noktasına beş adımda getirildi.

A) Birinci Adım (1970’ler) : Piyasa Oluşturma

Birinci aşamada inisiyatif, çokuluslu şirketlerle yerli kompradorlardadır.

İktidar koltuğunda şu partiler var: CHP, MSP, AP, MHP... Başbakanlar: Bülent Ecevit, Süleyman Demirel...

Bu aşamada hedef, Türkiye’de yabancı sigara alışkanlığı ve piyasası oluşturmaktır. Araç, sigara kaçakçılığıdır.

Komşu ülkelerde üretilen yabancı sigaralar, Türkiye’ye âdeta yağmakta. Türkiye’de yeni bir piyasa oluşturuluyor: Kaçak yabancı sigara piyasası! Tekel’in karşı önlemleri başta politikacılar, birileri tarafından engelleniyor.

B) İkinci Adım (1984) : İthalatın Serbest Bırakılması

Planın bu aşamasında, görevi yöneticiler devralmıştır.

Atatürkçü Paşa’mız Kenan Evren Türkiye’nin tek hakimi. İktidar koltuğunda ANAP var. Başbakan: Turgut Özal.

-1984: Philip Morris Ankara’da hükümet yetkilileri ile görüşüyor.

- Aynı yıl kanun hükmünde bir kararname ile yabancı sigara ithalatı serbest bırakıldı.

Tekel’in dünya sigara talebindeki değişmeye uyum için hazırladığı projeye Hükümet ilgi göstermiyor.

C) Üçüncü Adım (1986): Tütün Tekelinin Kaldırılması

ANAP iktidarı devam ediyor. Başbakan yine Turgut Özal.

Yıl 1986¼ Tütün tekeli kaldırıldı. Tekel “tekel” olmaktan çıkarıldı. Hedef yabancılara kazanç kapısı açmak. Nasıl? Bu firmalara Türkiye’de sigara üretimi ve dağıtımı hakkı tanıyarak... Koşullar varsa da çok geçmeden hepsi kaldırılıyor.

D) Dördüncü Adım (1988-1998) : Diğer Engeller Kaldırılıyor, Yeni Haklar Tanınıyor

ANAP hâlâ hükümette. Başbakan, önce Turgut Özal (sonra cumhurbaşkanı)¼, ardından, sırasıyla Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, DYP ve SHP koalisyon hükümetleri (Başbakanlar: S. Demirel ve T. Çiller), RP-DYP Koalisyon Hükümeti (Başbakan N. Erbakan).

Ocak 1991: T. Özal Sigara Kanunu’nu veto ediyor. Gerekçe: Ticaret özgürlüğüne aykırı. Philip Morris: T. Özal’la ilişkilerimiz çok iyi¼

Yabancı firmalar lehine yeni kolaylıklar getiriliyor.

Piyasa koşulları yabancı şirketlerin lehine olacak şekilde düzenleniyor.

Dev yabancı tütün şirketleri Türkiye halkını Virjinya ve Börley tütünlerine alıştırdıktan sonra kendi ülkelerinden, örneğin Amerika’dan tütün ithal etmeye, sağladıkları kazançları da kendi ülkelerine aktarmaya başladılar.

1)Yıl 1992¼ Yabancı tütünle harmanlanıp üretilen sigaraların satış fiyatı üzerinden alınan fon kaldırıldı.

2)Türkiye’de üretim yapacak yabancı sigara şirketlerine fiyatlandırma, satış, dağıtım ve ithalat serbestliği getirildi.

3)18 Şubat 1992’de Marlboro sigarası üretecek yabancı sermayeli fabrikanın temeli atıldı. Şirket Ocak 1993’de üretime geçti.

4)Tekel yetkilileri British American Tobacco (BAT) ile ortaklık anlaşma imzalıyor.

Yabancı şirketler Türk sigara piyasasını, en az riskle ele geçirmek için çeşitli senaryolar üzerinde duruyor.Tekel’in kapasite fazlası fabrikaları kiralanıyor.

Yabancı şirketler geçen zaman içinde iç pazar paylarını önemli ölçüde artırdılar.

1984’de yabancı şirketlerin sigara pazarındaki payı % 10’du. Aynı oran 1997’de yüzde 30’u aşmıştı! 2003’de ise %43’e yükseldi. Bugünse %50’yi geçmiş bulunuyor. İşte bir ekonomik savunma hattı –silah, top tüfek kullanılmadan- böyle ele geçirilir. Sinsi sinsi, adım adım, hissettirilmeden¼ “Türkiye’de iyi şeyler de oluyor” diyenlerin, ANAP, DYP, SHP, RP, DSP, MHP’li hükümetlerin büyük başarısı!... Kendi ellerimizle seçip TBMM’ne yolladığımız şahısların kimlere çalıştığını, Türk halkı yerine kimleri zengin ettiğini görün ve ibret alın.

Yabancı şirketler Tekel’in pazarını tümüyle ele geçirmek için türlü yöntemler deniyor.

Nihahi hedef Tekel’e öldürücü bir darbe vurmak¼

E) Ve Son Darbe (1998-2003): Tekel Satışa Çıkarılıyor

Nihai hedefe ufak ufak, sinsi sinsi, hissettirilmeden varılmıştır: İlk adım “Türk insanının ABD tütününe bağımlı hale getirilmesi,” son adım ise “Tekel’in satılması” ¼

• Ocak 1998’de Tekel’den sorumlu ANAP’lı devlet bakanı, Bakanlar Kurulu’na “Tütün Yasası” tasarısını sunuyor. Yasaya göre tütün destekleme alımları yeni kurulacak tütün ofisine devredilecek, Tekel’in kârlı işletmeleri ayrı ayrı satılacak.

• Haziran 1998’de Avrupa Birliği; AB-Türkiye Karma İstişare Komitesi toplantısında Tekel’in özelleştirilmesini istiyor.

• Ve tarih 13 Haziran 2003¼ T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 4046 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde Türk sigara sektörünün öncü kuruluşlarından TEKEL’in bağlı ortaklığı Sigara Sanayii İşletmeleri ve Ticareti Anonim Şirketi ile Alkollü İçkiler Sanayii ve Ticareti Anonim Şirketi’nde bulunan yüzde 100 oranındaki kamu hisselerini, “satış” yöntemi ile blok olarak, özelleştirilmek üzere ihaleye çıkarıyor. Ancak bir ulus-ötesi şirketçe verilen teklif düşük bulunarak, ihale iptal ediliyor.

Bir ülkeyi yönetenler kendi halkının kaynaklarını, kendi tarımını, kendi tütüncülüğünü elin adamlarına nasıl peşkeş çekebilir? Tek bir açıklaması var: Sınıfsal çıkar ve işbirliği!

Türkiye’de iki irade var. Ulusalcı ve teslimiyetçi...

1970’lerden bu yana demokrasi oynayarak iktidara getirdiğimiz teslimiyetçi partilerin marifeti, Tekel örneğinde açıkça gözler önüne seriliyor: Kendi yurttaşlarını, kendi çiftçilerini yoksullaştırdılar. Zaten zengin olan Amerikan çiftçisini daha da zenginleştirdiler.

SONUÇ

Sonuç yerine, şu soruyu yanıtlayalım: Türkiye’de neden özelleştirme yapılıyor? Tekel niçin özelleştiriliyor?

Yanıtı çok basit! Çünkü işbirlikçilerin efendileri öyle istediği için¼ Batı’nın (ABD ve AB’nin) büyük sermayedarları ile onların yerli ortaklarının çıkarları gerektirdiği için... Teslimiyetçi iktidarlar buna, neoliberal dayatmaya boyun eğildiği için¼ Türk milletinin geleceği teslimiyetçilerin umurunda bile değil.

Özelleştirme Türkiye’de IMF ve Dünya Bankası’na hoş görünmenin, bunların mâlî ve politik desteğini alabilmenin, dolayısiyle zengin ülkelerin çıkarlarına hizmet etmenin bir aracıdır. Güçlü olan, avantajlı olan liberalizm ister. Bir göz atın Avrupa iktisat tarihine, İngiltere’si, ABD’si, Almanya’sı, Fransa’sı, bu emperyalist devletlerin her biri önce korumacı ve devletçi iken, sanayileşmelerini gerçekleştirir gerçekleştirmez liberal kesilmişlerdir.

Özelleştirme Türk ulusunun kaynaklarını âtıl kılmak, değersizleştirmek için yapılıyor. Bu kuruluşlar bile bile bakımsız bırakılıyor, yenilenmiyor.

Özelleştirmeler, “yapısal uyum, yapısal reform” gibi parlak söylemler altında, Türk halkının nesi var nesi yok, üç beş yiyiciye peşkeş çekmek için yapılıyor. Tekel de böyle elden gidiyor.

Özelleştirme Türk halkının ortak mallarını iç ve dış para babalarına yağmalatma ve hortumlatma için yapılıyor. Bu nedenledir ki mafya ve yolsuzluk çeteleriyle sıkıca bağlantılıdır. İşin ucu politikacılara, hükümetlere, bürokratlara kadar gitmektedir.

Özelleştirmeler, tabii Tekel’in özelleştirilmesi de kesinlikle halkımızın çıkarı için yapılmıyor. ABD’nın, AB’nin, IMF’nin buyruklarını yerine getirmek için yapılıyor.

Özelleştirme Türkiye’yi yeniden sömürgeleştirmek için yapılıyor: Cumhuriyet’in ilanından bu yana halkımızın bin bir özveriyle yarattığı ulusal varlıklarımız, hem de kelepir fiyatına birer birer yabancıların ve onların yerli ortaklarının eline geçmektedir. Ekonomisi yabancıların eline geçen ülke kalıcı olamaz, bağımsız olamaz.

Özelleştirme yapan ve bunu destekleyen, Neoliberalizm’e hizmet eder. Neoliberalizm’e hizmet eden, Batı oligarşisine hizmet eder.

Vatan aynı zamanda ekonomidir.

Atatürk boşuna haykırmıyor: Ekonomi demek her şey demektir. Ekonomi demek bilim demektir, refah demektir, onur demektir, Devlet demektir, Bayrak demektir, Vatan demektir.

Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini korumak ve savunmak demek; ekonomik kaynaklarımızı, korumak ve savunmak demektir.

ABD’nin gizli planları hizmetinde Vatanımızın ekonomik kalelerini satanlar, bunları sırtlanlar gibi kapışanlar; bağımsızlığımızı ve Cumhuriyetimizi yok etmeye girişen düşmanlardır.

Özelleştirme-hele yabancıya satış- vatana ihanettir.

Özelleştirmeye karşı çıkmak, en az irticaya karşı çıkmak kadar gereklidir.

***

Tekel 2005 yılında yeniden ihaleye çıkarıldı. Ancak teklif gelmemesi üzerine ihale ikinci kez iptal edildi. Tarih, 8 Nisan 2005’di.

Ertesi gün, Devlet Bakanı –bugün aynı zamanda Başmüzakereci- Ali Babacan şu açıklamayı yaptı: “Kararlıyız, ergeç satacağız.”

Gerçekten sahipsiz, gerçekten sahipsiz Türkiye!...

- Prof. Dr. Cihan DURA -


Uzun bir yazı şu kısa cümle her şeyi anlatır "Gerçekten sahipsiz, gerçekten sahipsiz Türkiye!..."
Saygılar
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Özelleştirmek, pazarlamak, satmak, peşkeş çekmek!..

İletigönderen Başkomutan » Cum Oca 29, 2010 2:08

“Babalar gibi satarım”

Özelleştirmede “Babalar gibi satarım” zihniyetinin dikkatine…Sarkozy: “Tavrımız mevzuata uygun” dedi.

Sarkozy, Renault’nun üretiminin yurt dışına kaydırılmasına bizzat karşı çıktı. Bu arada Fransız sendikaları Renault Şirketinin amacının hükümeti korkutup, devletten daha fazla sübvansiyon elde etmek olduğu kanısındalar.

ulusgazetesi

Fransa, Renault'un Clio modelinin üretim tesislerini Türkiye'ye taşıma planlarına karşı çıkıyor.
2013 yılında piyasaya çıkacak yeni Clio IV modellerinin Bursa fabrikasında üretilmesi planlanıyor.

Gelişme devletin şirketin yüzde 15'ine sahip olduğu Fransa'da tepkiyle karşılandı.

Renault'nun planlarına karşı çıkan Fransız hükümeti, şirkete geçen yıl yapılan devlet yardımının koşullarından birinin istihdam kaybına yol açacak adımların atılmaması olduğunu kaydediyor.

Avrupa Komisyonu, Paris'ten sektöre sağlanan yardımın şirketlerin serbest hareket etmelerini engellemeyeceği konusunda güvence istiyor.

Fransa ise, girişiminin mevuzata aykırı olmadığını vurguluyor.

Fransa'nın Avrupa Birliği konularıyla ilgili bakanı Pierre Lellouche, Renault'yla Şubat 2009'da yapılan anlaşmanın Avrupa Birliği yasalarına uygun olduğunu ve komisyon tarafından da onaylandığını kaydetti.

Lellouche, taahhütlerinin kamu hisselerini temsil edenlerin Renault stratejisini şirket yönetimiyle tartışmasını engellemediğini belirterek, ''Avrupa pazarı için otomobilin Avrupa Birliği içinde üretilmesini dilemeyi engelleyecek bir hüküm yok anlaşmada'' dedi.

Fransa hükümeti Renault'daki hisselerini yüzde 20'ye çıkarmayı planlıyor.

Maliye Bakanı Christine Lagarde da, ''Hissedarlar olarak bizimle danışmalarda bulunulması, bizim sorular sormamız ve kendi görüşümüzü beyan etmemiz meşrudur. Olan da bundan ibarettir'' diye konuştu.

bbc


Özelleştirme haraç mezat satma değildir

TEKEL işçilerinin direnişi, aynı zamanda AKP’nin özelleştirmeye hangi açıdan baktığını da ortaya koydu. AKP iktidarı, özelleştirmeye yalnızca gelir getirsin diye bakıyor. Halkın malı olduğunu ve sosyal fayda, istihdam gibi özelleştirme felsefesinin temel yaklaşımlarını görmezlikten geliyor.

Bu güne kadar yapılan özelleştirmelerle ilgili uygulamalar, AKP iktidarının özelleştirme gerçeğini gösteriyor.

1) Özelleştirme gelirleri çar-çur edildi.

2008 sonuna kadar, Telekom dışında, 26.9 milyar dolar özelleştirme yapıldı. Bunun 18 milyar doları hazineye aktarıldı. 10.3 milyar doları kapsamdaki kitlere ödendi. Demek ki bu kadar varlık satışından kalan 18 milyar dolardır.

Özelleştirme gelirleri ile satılan varlıkların yerine okul, hastane, altyapı yatırımları yapılması gerekirdi. Yeni yatırım yapılmadı. Özelleştirme gelirleri borç ödemede ve bütçe açığını kapamada kullanıldı.

2) Özelleştirmede kayırmalar oldu. İşlemler şeffaf yapılmadı.

İki örnek... TÜPRAŞ’ın sermayesinin yüzde 14.76’sı İMKB’de toptan satışlar pazarında işlem fiyatının altında satıldı. Yargı aleniyat yok, halka duyurulmadı diye bu satışı bozdu.

Manisa Sümerbank Mensucat fabrikası, 3 milyon 751 bin dolara satıldı. 4.5 ay sonra satın alan firma bu fabrikanın arsasını Kipa Tesco şirketine 13 milyon 750 bin dolardan sattı.

3) Tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan kamu altyapı yatırımları, birilerine peşkeş çekildi. Türk Telekom peşkeş çekmenin en canlı örneğidir... Türk Telekom, 2005 yılı Kasım ayında, 6.7 milyar dolara blok satış yoluyla, yabancı sermayeye satıldı.

Türk Telekom satıldığında kurumlar vergisi oranı yüzde 30 idi. Türk Telekom kurumlar vergisi oranı yüzde 20’ye indikten sonra satılsaydı, vergi sonrası kârlılık oranı artacağı için daha pahalı satılırdı.

Türk Telekom’un dört yıllık toplam net kârı 8.7 milyar dolardır. Yabancı sermayenin bu 4 yılda yüzde 55 hissesine düşen net kâr 4.8 milyar dolardır. 2006 ve 2007 yılları net kârı esas alınırsa, 2010 yılında Türk Telekom’da yabancı sermayeye düşen net kâr, 1.4 milyar dolar civarında olacaktır. Böylece yabancı sermayenin getirdiği 6.7 milyon dolara karşılık 5 yılda götürdüğü döviz 6.2 milyar dolar olacaktır. 2010 yılından sonra, Türk Telekom 15 yıl tamamıyla yabancıya çalışacaktır.

Eğer 6.7 milyar doları Türk Telekom adına tahvil çıkarıp dış borç olarak alsaydık, Türk Telekom’un bir yıllık kârı beş yıllık faizi ödemeye yeterdi. Ülkemizin 6 yıldan sonra her yıl 1 milyar ile 1.5 milyar arasında döviz kaybı olmazdı.

Dernekler ve Vakıflarda yasalar, yöneticilerin basiretli tüccar gibi hareket etmesini öngörüyor. Aksi halde bu yöneticiler sorumlu olurlar. Devlet malını basiretli tüccar gibi yönetmemiş olmanın sorumluluğu daha ağırdır. Tüccar yanlış yaparsa veya birisi yanlış yatırım yaparsa, bu yanlışlığın cezasını kendi çeker. Zarar eder... İflas eder.

Devleti yönetenler, hükümetler yanlış yaparsa, tüyü bitmemiş yetimin hakkı yenilir. Cezasını ve maliyetini millet çeker. Bu güne kadar da yapılan yanlışların hesabı sorulmadı. Çünkü bu tür yanlışların topluma yayılması hemen anlaşılmaz. Uzun zaman sonra ekonomide sıkıntılar başlayınca anlaşılır.

Yabancı sermayeye satılan altyapı yatırımları, iç pazara yönelik iş yapıyor. İhracatları yok. Döviz getiremiyor, tersine ithalat yaparak ve kâr transfer ederek döviz götürüyor.

4) Özelleştirme işsizliği artırdı. 32 sektör özelleştirildi. Bunların 22’si kapandı. Özelleştirmeden önce bu kurumlarda 1.359 kişi çalışıyordu. Özelleştirmeden sonra 514 kişi düştü. Kardemir’de, 5417 kişiden 3919 kişiye, çimento fabrikalarında 6.737’den 3087’ye, Petlas’ta 1102’den 471’e düştü. 16.000 kişi işini kaybetti.

Bu gün devlet varlıklarının satışı, TEKEL işçilerine kefen giydirecek kadar emekçiye zarar verdi.

29 Ocak 2010 / Esfender KORKMAZ
En son Başkomutan tarafından Pzr Haz 13, 2010 16:57 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Özelleştirmek, pazarlamak, satmak, peşkeş çekmek!..

İletigönderen Başkomutan » Pzr Haz 13, 2010 16:55


Özelleştirme değil talan

AKP hükümeti 8 yıldır bir çivi bile çakmazken, devlet kurumları yok pahasına peşkeşe devam ediliyor.

Türkiye'de son 24 yılda 39 milyar 600 milyon 581 bin dolarlık özelleştirme yapılırken, bunun yüzde 77.6'lık bölümü 7.5 yıllık AKP iktidarında gerçekleştirildi. 2002 yılı Kasım'ından bu yana yapılan özelleştirmelerin toplamı 30 milyar 304 milyon doları buldu.
Buna AKP döneminde yapılan 429 milyon dolarlık bedelli devir uygulamaları eklendiğinde 30 milyar 734 milyon doları aştı.


    AKP hükümeti döneminde stratejik kuruluşlar dahil "özelleştirme" adı altında Türkiye'nin bütün kaynakları talan edildi. Dünya'nın üzerinde olduğu kurumlar, yıllık vergi olarak devlete getirdikleri kârdan da daha az fiyata peşkeş çekildi. Gelen paraların ise nereye harcandığı belli değil.
    Özelleştirme uygulamalarına ilk defa 1986 yılında başlayan Türkiye, 24 yılda 39 milyar 600 milyon 581 bin dolarlık özelleştirme yaptı. Bunun 30 milyar 734 milyon dolarlık bölümü 7.5 yıllık AKP iktidarında gerçekleştirildi. 58, 59 ve 60'ıncı hükümet döneminde yapılan özelleştirmelerin toplam içindeki payı yüzde 77.6 oldu.



BU PARALAR NEREDE?

MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın verdiği soru önergesine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın verdiği cevapta Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın (ÖİB) 58, 59 ve 60'ıncı hükümetler döneminde gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarına, bedelli ve bedelsiz devir uygulamalarına yer verildi. Buna göre AKP iktidarında hisse satışı, satış ve işletme hakkı devri, devir yoluyla özelleştirilen taşınmaz ve diğer varlıkların satışıyla birlikte toplam 30 milyar 305 milyon 160 bin dolarlık özelleştirme yapıldı.


58, 59 ve 60'ıncı Hükümet dönemlerinde gerçekleştirilen bu özelleştirme, ÖİB verilerine göre 1986 yılından bu yana gerçekleştirilen 39 milyar 600 milyon 581 bin dolarlık özelleştirmenin yüzde 76.5'ini oluşturdu. ÖİB'nin yaptığı hesaplamalar içinde kamu kurumlarına yapılan bedelli devirler eklenmiş olduğu dikkat çekti. Bu çerçevede, son 7.5 yılda yapılan 429 milyon dolarlık bedelli devirlerin, bu dönemdeki özelleştirme uyglamalarına eklenmesi halinde toplam rakam 30 milyar 734 milyon doları aştı. Böylece, AKP döneminde yapılan özelleştirmelerin, 24 yıllık uygulamalar içindeki payı yüzde 77.6'yı buldu.


EN YÜKSEK ÖZELLEŞTİRME GELİRİ TÜRK TELEKOM'DAN

AKP iktidarında hisse satışı yoluyla yapılan en büyük özelleştirmeler arasında Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin toplam yüzde 70'e ulaşan hissesinin devrinden elde edilen toplam 8 milyar 423 milyon dolarlık satış başı çekti. Ancak, Türk Telekom'un bir kaç yıllık karı bu satışı karşılayabiliyor.


Türk Telekom'un önce 55'inin 6.55 milyon dolara blok satışı 2005 yılı Kasım ayında gerçekleştirilmiş, ardından yüzde 15'lik hissesinin halka arzı 2008 yılı Mayıs ayında yapılmıştı. Onu 4 milyar 594 milyon dolara özelleştirilen Tüpraş'ın (önce yüzde 14.76, ardından yüzde 51'lik hissesi olmak üzere) toplam yüzde 65.76'lık hisse satışı; 2 milyar 779 milyon dolara özelleştirilen Erdemir'in yüzde 46.12'lik hisse satışı; 2 milyar 320 milyon dolara özelleştirilen Petkim'in (önce yüzde 34.5, ardından yüzde 51 blok hisse satışı olmak üzere) toplamda yüzde 86'ya ulaşan hisse satışı izledi. İşletme hakkı devri çerçevesinde yapılan özelleştirmeler çerçevesinde en yüksek rakam TEKEL'in 6 sigara fabrikasının satışından elde edilen 1 milyar 720 milyon doları bulan özelleştirme oldu. Taşınmaz devirlerinde de TEKEL'in çeşitli illerde bulunan 140 taşınmazının satış yoluyla özelleştirme sonucunda toplam 930 milyon dolarlık özelleştirme yapılmış oldu.



BEDELLİ DEVİRLERİN YÜZDE 60'I SON 7.5 YILDA GERÇEKLEŞTİ

AKP iktidarı döneminde özelleştirme programına alınan kamu payları kamu kurumlarına devredilen iki kuruluş oldu. Bunlar Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği A.Ş.'nin yüzde 50.98'inin Tüpraş'a devri ile Yeşilova Halı Yün İpliği Battaniye Fabrikası A.Ş.'nin yüzde 48.93 hissesinin Burdur İl Özel İdaresi'ne devriydi.


Son 7.5 yıllık dönemde kamu kurumlarına devredilen 300'ün üzerindeki taşınmaz ve diğer varlıkların toplam devir bedeli 429 milyon 213 bin dolar oldu. Bu gerçekleşme, 24 yıllık özelleştirme serüveni sırasında 712 milyon dolara bedelli devredilen taşınmaz ve diğer varlıkların yüzde 60'ını oluşturdu. Kamu kurumlarına 230'un üzerinde taşınmaz ve diğer varlıkın devri ise 7.5 yıllık dönemde bedelsiz gerçekleştirildi.



EN ÇOK BLOK SATIŞ YAPILDI

ÖİB verilerine göre 1986 yılından bu yana yapılan 39 milyar 600 milyon 581 bin dolarlık özelleştirmenin 20 milyar 257 milyon dolarlık bölümü blok satışlardan elde edildi. Blok satışların payı toplam özelleştirme uygulamaları içinde yüzde 51 oldu. Toplam özelleştirme tutarının 10 milyar 275 milyon dolarlık bölümü tesis ve varlık satışından, 7 milyar dolarlık bölümü halka arzlardan, 1 milyar 261 milyon dolarlık bölümü İMKB'de satışlardan, 4 milyon 369 milyon doları yarım kalmış tesis satışından, 712 milyon 311 bin dolarlık bölümü bedelli devirlerden oluştu.


ORTADOĞU GZT.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Özelleştirmek, pazarlamak, satmak, peşkeş çekmek!..

İletigönderen Başkomutan » Sal Eyl 14, 2010 22:20


Vatan Topraklarımız Hangi Yollarla Yabancıların Eline Geçiyor?

Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı

Mehmet Akif Ersoy


Gerçeklerle değil, daha çok hayallerle yaşıyoruz, bizi bunlarla avutuyorlar. Halkı uyutmakta yönetenlerin eline kimse su dökemez. İsrail, Gazze, şu açılım, bu açılım derken Türkiye’nin gerçek sorunları güme gidiyor. Oysa bunlar o kadar çok ve önemli ki… Ben gerçek sorunlarımızdan başta gelen birine bir kez daha değineceğim bu yazımda: Yabancılara toprak satışı…

Bir kez daha değineceğim, çünkü siz şu satırları okuduğunuz anda bile, Türkiye’nin tapusundan bir parsel daha yabancı bir devletin millî servetine katılmış bulunuyor.

Yabancıya toprak satışı Türkiye’nin kanayan yaralarından biridir, üzerinde ne kadar durulsa yeridir. Ne yazık ki bu büyük sorun yeterince takip edilmiyor; temel politikası, millete ait ne varsa satmak olan AKP iktidarı ise bildiğini okumaya devam ediyor.

Yabancıya toprak satışı emperyalizmin çevre ülkelerine yönelttiği altı silahtan biridir. Bu silah Osmanlı’ya karşı da kullanılmıştır.

O zamanın büyük devletleri serbest ticaret antlaşmalarının, dış borçlandırmaların ardından, maliyesi bozuk Osmanlı’dan, bazen borç verme karşılığında, bazen tehdit ederek birçok ödün almıştır.

Bunlardan biri de yabancıya toprak satışının, 1867’de serbest bırakılmasıdır.

Bir ihanet olan bu uygulamaya Atatürk döneminde son verilmiş, ne yazık ki AKP ile birlikte Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde 2003 yılında yeniden başlatılmıştır. AKP hükümeti döneminde 8.3 milyon metrekare toprağımız yabancıların eline geçmiştir.

Acaba Türkiye’nin toprakları hangi yollardan yabancıların eline geçiyor? Yazımın konusu budur.

Benim belirlediğim kadarıyla yöntemler çok çeşitli... Bunları 4 başlık altında toplayabilirim:

—Doğrudan satışlar

—Dolaylı satışlar

—Tarım arazileriyle ilgili olanlar

—Diğerleri.



I) DOĞRUDAN SATIŞLAR

Türkiye’de topraklarımızın yabancıların tapulu mülkü olmasını, yabancı devletlerin millî servetlerine katılmasını sağlayan birinci yol, doğrudan doğruya satışlardır.

A) Doğrudan satışların yolu, AKP iktidarının 19 Temmuz 2003’de çıkardığı yasa ile açılmıştır.

Daha doğrusu, topraklarımızın yabancılara -dünyada görülmemiş bir şekilde- sınırsızca satılması bu yasa ile başlamıştır. Ancak şikâyet üzerine uygulama Yargı tarafından engellenince, AKP Hükümeti 7 Ocak 2006’da ikinci bir yasa çıkararak satışlara bazı kısıtlamalar getirmek zorunda kalmıştır. Ne var ki değişen fazla bir şey yoktur, şu anda bile ülke topraklarının el değiştirmesi büyük bir hızla devam etmektedir.

Yabancılar 19 Temmuz 2003 tarihine kadar taşınmazları, daha ziyade yerli aracı kullanarak alabiliyorlardı. Bu tarihten sonra doğrudan doğruya satın almaya başladılar.

Yasa ile ülkemizin en verimli, en değerli toprakları yıllardır parsel parsel yabancı mülkü oluyor.

Satışlar tek tek, ufak ufak, geniş bir mekânda gerçekleştiği, medyaca da görmezden gelindiği, gizlendiği için farkına varmıyoruz.

Oysa ünlü deyiştir: Taşı delen, suyun şiddeti değil, damlaların devamlılığıdır.

Doğrudan toprak satışları bazen bir defada çok büyük miktarlarda da yapılmaktadır. Buna, Rusya’nın en zenginleri arasında yer alan Roman Abramoviç’in İzmir Çeşme’de Çiftlikköy’de satın aldığı Kum Beach’i örnek olarak verebilirim.

Yaklaşık 160 000 metrekarelik olan bu alan yalnız bir yabancı özel kişinin tapulu malı olmakla kalmamış -vurgulamakta yarar görüyorum- aynı zamanda yabancı bir ülkenin (Rusya’nın) millî servetine katılmıştır.



B) Yabancıya doğrudan taşınmaz satışının bir de “ticari” nitelikli yönü, yani “ticari satışlar” şekli vardır.

Buna göre bizzat yabancılar emlakçılığa soyunmuş oluyor:

Yabancılar, İngiliz, Fransız, Alman,… Türk topraklarını satın alıp yine yabancılara pazarlıyor.

Bundan başka, örneğin İngilizler Kalkan’da satın aldıkları lüks villalarda pansiyon hizmeti bile veriyorlar. Ticarî gayrimenkul için dünyanın her yerinden yatırımcı geliyor Türkiye’ye. İngilizler, İrlandalı ve Hollandalılar yazlık konut alanına ilgi gösteriyor. Özellikle İngiltere ve İrlanda'dan bazı fonlar bir apartman ya da sitenin tümünü satın alıyor, sonra satıyorlar.



C) İngiliz bankaları Türkiye’den toprak almaları için müşterilerini teşvik ediyor ve onlara kredi kolaylıkları sağlıyor. İsrail ve ABD benzer bir planı Irak’ın kuzeyinde de yürütüyor.

Irak'ta faaliyet gösteren Kürdistan Kredi Bankası Irak’ın kuzeyindeki Türklerin ev ve topraklarını satın almaları için Kürtlere beş yıl vadeyle faizsiz kredi veriyor.

'Türkmen Eli' teşkilatının Kafkasya temsilcisi Metin Arslanlı’ya göre Türklerin taşınmazlarını satın almak için kredi açan bu banka, İsrail'de faaliyette bulunan dört şirket tarafından desteklenmektedir. Musul, Kerkük, Erbil, Dohuk, Bakuba, Felluce, Selahattin ve Süleymaniye'deki toprakları, Kürtler aracılığıyla, ABD'liler ve Yahudiler satın almaktadır.



II) DOLAYLI SATIŞLAR

Doğrudan satışlar “açık kimlik”le yapılan alımları kapsar. Buna karşılık, dolaylı satışlarda gerçek kimlik gizlidir. Dolaylı (gizli) satışların büyük bir kısmı, Türk şirketlerinin veya Türk vatandaşlarının (paravan şirket veya kişilerin) adları kullanılarak yapılmaktadır.

Dolayısıyla toprakların yabancıların eline geçtiği, gerçek sahiplerinin onlar olduğu tapu kayıtlarında görülmemekte, istatistiklere de yansımamaktadır.Dolaylı satışlar; “yabancıların, sınırlı aynî hak tesisi”, ölüme bağlı tasarruflar, güvenilir Türkiye yurttaşları, paravan şirketler aracılığıyla gayrimenkul edinmesi” şeklinde tanımlanabilir.

Bazı aynî haklar şunlardır: İntifa (yararlanma) hakkı, oturma hakkı, üst hakkı, kaynak hakkı, irtifak hakları.

Görünürde bir Türk yurttaş adına tapuya kayıtlı bir taşınmazı yabancı bir şirket, intifa hakkı yoluyla 100 yıla kadar kullanabilir. Kaynak hakkı bir gayrimenkulün içinden çıkan sudan yararlanma hakkıdır. Bunda ve diğerlerinde de aynı durum yaratılabilir.

Kamuoyunu uyandırmamak, tepki çekmemek isteyen yabancı şahıs ve şirketler bu yollara başvuruyor.

Ülkemizin değişik yerlerinde rastlanıyor uygulamaya:

Örneğin, Güneydoğu Anadolu’da paravan kişi ve şirketler üzerinden yabancılar gayrimenkul sahibi olabiliyor. Bu açıdan İsrail’in faaliyetleri zikredilmeye değer: İsrail tarım teknolojisinde büyük atılımlar yapan bir ülke. Bu üstünlüğü onu GAP’a çekiyor. Gözleri hep oraya dikili…

Sürekli olarak, çok önemli miktarlarda toprak kapatıyorlar Güneydoğumuzda. Ancak İsrail başka bölgelerde de ciddi miktarlarda toprak satın alıyor.

Nasıl? Doğrudan doğruya değil, birtakım aracıları kullanarak!

Dediğim gibi sızma GAP’la sınırlı değil, Batı Anadolu’da da durum aynı. Hepsi de bitek, tarıma elverişli topraklar...



III) TARIM ARAZİLERİYLE İLGİLİ OLANLAR

Tarım arazilerimiz birkaç farklı yolan yabancıların eline geçiyor. Daha önce, kitaplarımda bunlardan çok söz ettim. Belirleyebildiğim kadarıyla, kullanılan yöntemler şunlar: Çiftçiyi yoksullaştırma, hukuk hileleri, banka hacizleri.

A) Birinci olarak çiftçi yoksullaştırılıyor. Yoksullaşan çiftçi, son aşamada toprağını satışa çıkarıyor. Orta Anadolu’da, Batı bölgelerimizde çok yolculuk yaptım. Geçmişte hiç görmediğim şeyler görüyorum artık yol kenarlarında: Tabelalar…, üzerlerinde “satılık arazi”, “satılık tarla” yazan tabelalar!...

Yabancıya toprak satışı tarım sektörümüzdeki küçülmeyle koşut olarak gerçekleşiyor. AKP hükümeti IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları ile yönetti ekonomimizi.

Benim “Korkunç İkizler” adını verdiğim bu kuruluşlar şöyle diyor: “Ey Türkiye, tarım senin sırtında yüktür, tarımı desteklemeyi bırak. Ben sana para vereceğim. Köylüne dağıtırsın. Ama dekar başına, ürüne göre değil.”

Şimdi bakın, Emperyalizmin bu taşeronlarının dediği yapılınca neler oluyor:

—Köylü gelir elde ediyor, ancak üretim yapmadan! Havadan elde edilen bir gelir bu...

—Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var: Korkunç İkizler AKP hükümetine Neoliberal politikalar dayattı. Çiftçi, bir geçiş aşaması bile tanınmadan serbest piyasanın vahşetine terk edildi. Taban fiyatları sürekli düşük tutuldu. Sübvansiyonlar azaltıldı, bazı hallerde tamamen kaldırıldı. Tohum ve gübre desteği yok, destekleme fiyatları çok düşük. Buna karşılık tarımsal girdi fiyatları yükseltildi.

Sonuç: Üretim maliyetleri arttı. Ürün bedelleri zamanında ödenmedi. Köylü mahkemelere, icra kapılarına düşürüldü. Hayvanlarını traktörünü satmak zorunda bırakıldı. Yeni yatırım yapması engellendi, iflasa zorlandı.

—Çiftçi üretimden soğumaya başladı, toprakla olan bağı zayıfladı, hattâ hiç kalmadı. Küçük üreticiler tasfiye edildi. Türkiye boş tarlalar ülkesine döndü. Çiftçi toprağını satmaya başladı.

—Kimlere satılıyor tarlalar? Tabii parası olana, özellikle çok para verenlere, örneğin bavul bavul Dolarla, çuval çuval Avro ile Sterlinle gelen yabancılara!

—Sonra ne olacak? Yabancılar toprak sahibi oldukça şirketler kuracak, arazi toplulaştırmasına yönelecekler. Büyük tarım işletmeleri kurmaya başlayacaklar. Bir zamanlar kendi toprağının sahibi olan Türk köylüsü ise, yabancı şirketlerde ücretli işçi konumuna düşecek. Türk çiftçisi kendi öz vatanında yabancıların “maraba”sı olacak.

Bir taraftan da Avrupa Birliği’nde işsizlik gittikçe artıyor, peki çözüm?

Anadolu toprakları ne güne duruyor?

Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin’e göre “çok planlı, programlı bir senaryo” bu:

Türk çiftçisi üretmeyecek; Türkiye tarım ürünlerini dışardan alacak. Kendi kaynaklarını kullanmayacak. Kapılarını yabancı sermayeye açacak. Türkiye tam bir açık pazar haline gelecek. Çiftçi yoksullaştıkça -toprağı elinden alınmış olarak- kentlere sürülecek, proleterleşecek.

Bir zamanlar imparatorluk Almanyası da Osmanlı toprakları için bu mahiyette projeler hazırlamamış mıydı?



B) İkinci yöntemi hukuk hileleri başlığı altında ele alabiliriz.

1) Yabancılar tarım alanlarımızı köylüye yüksek paralar teklif ederek satın alıyor. Tapulu ve tapusuz alanların zilyetliklerini alıyor, muhtar senedi, el senedi gibi yerel araçlar kullanıyorlar. Zilyetlik yöntemi taşınmazın sahibi olmadan, kullanım hakkı sağlıyor.

Somut bir örnek Kars (Digor)’dan verilebilir.

Bölgenin sınır köylerine gelen Amerikalı ya da İsrailli oldukları söylenen yabancılar; tarla sahibi köylülere sadece bir imza karşılığında bol para dağıtıp gidiyorlar. Böyle havadan verilen para miktarı -yaklaşık 5 yıl önceki verilere göre- 3-7 milyar TL!...

Bir yandan da köylülere şu uyarıda bulunuyorlar:

“Tarlanızı her yıl mutlaka ekip biçeceksiniz. Ekip biçmeyenlere para vermeyeceğiz. Siz bunları yapın, paranızı bizden isteyin.”

Bu şekilde para alan köylülerin sayısı on yıl kadar önce 3 bin civarında idi, bugün kaça yükselmiştir değerli okur, artık siz tahmin edin onu.

Şimdi şu soru yanıt bekliyor:

Acaba adı geçen yabancılar hazır bir maddî karşılık istemeden, neden böyle yüklü ödemeler yapıyorlardı çiftçilerimize?

Açıklama korkunç: Altına imza atılan sözleşmede yazılı hususlar, ileride toprağın köylünün elinden alınmasına sebep olacak nitelikte. Çünkü söz konusu köylerde bazı evlerin ne tapuları, ne de ruhsatları var. Tarlaların ise, ikisi de yok.

Şimdi sıkı durun: yabancıların imzalattığı sözleşmede, toprakların kendilerine ait olduğu yazılıydı, para alan köylüler ise o tarlalarda işçi olarak çalıştırılıyordu! Yabancılar uzun vadede, uygun zamanda ortaya çıkacaklar ve “Bu topraklar bizimdi zaten. Bakın, onları biz işliyorduk. İşçi çalıştırıyor, onlara ücret vererek kendi toprağımızı ekip biçiyorduk” deyip tarım alanlarını ele geçirecekler. Plan bu!



2) Buna oldukça benzeyen bir diğer uygulama da şöyle: Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da büyük toprak sahipleri Yahudi kuruluşlar tarafından ABD’ye davet ediliyor. Toprak hangi genişlikte olursa olsun, yüksek fiyatlar teklif ediyorlar. Toprağın ekilip biçilmesini yine sahibine bırakıyorlar.

Akıl sahibi biri boşuna söylememiş: Yarın için planı olmayan, başkalarının planının parçası olur!



C) BANKA HACİZLERİ

Tarım arazilerinin “banka hacizleri yoluyla ele geçirilmesi” iki yoldan gerçekleşiyor.

1) Birinci mekanizma şöyle işliyor: Çiftçinin bankalardan aldığı krediye karşılık toprağı ipotek ediliyor. Çiftçi temerrüde düşünce, yani borcunu ödeyemez duruma düşünce haciz geliyor, toprağı elinden alınıyor.

AKP iktidarı, bilindiği gibi IMF’nin talimatına boyun eğerek tarıma devlet desteğini kesti.

Girdi maliyetleri artan, ürünü de para etmeyen çiftçi; bu durum karşısında yabancı bankaların cazip imkânlarla sunduğu kredilere başvurdu, başvuruyor, tabii tarlasının ipotek altına alınması karşılığında.

Ziraat Bankası’nın özelleştirilmesi sürecinde kredilerin yetersiz kalması nedeniyle devreye yabancı sermayeli bankalar girmektedir. Uygulamada çiftçinin ödeme gücüne bakılmaksızın ve kasıtlı olarak üretime değil, tüketime yönelik krediler de veriliyor. Bu yöntemle, çiftçiler ödeme güçlüğüne düşürülmekte ve haciz yoluyla topraklarına el konulmaktadır

AKP’nin iktidara geldiği tarihten bu yana geçen 8 yıl içinde - yerli sermayeli bankaların kullandırdığı tarımsal krediler ancak 2 kat artarken- yabancı sermayeli bankaların kullandırdığı tarımsal kredi miktarı 250 kat artmıştır.

Bu durumda toprak hacizlerinden hangileri çok daha fazla yararlanacak?

Elbette yabancı bankalar!

Gerçekten, bazı yabancı bankaların tarımsal kredi kullandırma yoluyla batağa çektiği çiftçiler, bu bankaların haciz işlemleri karşısında çaresiz duruma düştüler.

Ege bölgesinde binlerce hektar arazi özel bankaların verdikleri krediler karşılığında ipotek altında.

Yine Ege ve Trakya bölgesinde birçok çiftçi, hatta bazı köylerin tamamı yabancı bankaların haciz tehdidi ile karşı karşıya bulunuyor.

Özellikle Ege köylü ve çiftçileri aldıkları şartlı kredileri ödeyemeyince, arazileri, tarlaları, evleri icra yoluyla ellerinden alınarak bankaların eline geçmektedir.

Bu arada vurgulayalım ki Türkiye’de ticarî şirketler kuran, yerli bankaları satın alan Yunanlıların bu bankalarından biri çok sayıda tarım arazisine ipotek koymuş bulunuyor.

Sorun Ege ve Trakya ile de sınırlı değil;

Kayseri'nin Kocasinan İlçesi Ziraat Odası Başkanı Emin Yılmaz anlatıyor:

“Sattığı mahsulün, giderlerini karşılamaya yetmediğini gören çiftçi kendini kurtarmak için bankalara yöneldi. Bankalar ucuz ve sıfır faizle çiftçiye kucak açtı. O kadar iyi niyetli ve o kadar hoşgörülü davrandılar ki, çiftçiler bankaları koruyucu melek sandı. Bankalar çiftçinin durumunun kötüye gittiğini anlayınca, tutumlarını birden değiştirdiler. Bazıları 'azrail’ kesildi. Çiftçiyi icraya verdiler, kefilleri icraya verdiler. Köylülerin tarlalarına haciz koydurdular. Borçlu, kefil demeden herkesi kıskıvrak bağlayıp perişan ettiler.”'



2) İşin bir de kredi kartı yönü var. Bu mekanizmayı da Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın’ın bir uyarısından öğreniyoruz:

“Tarım üreticisi özel bankaların önünde kuyrukta. Hayatını döndürebilmek için kredi kartına yükleniyor. Çünkü ürünü para etmiyor, gübre iki katına çıkmış, açık kredi kartı almaktan başka bir çaresi kalmamış. Bu durum da, üretim araçlarının, tarlasının, traktörünün yakın gelecekte elinden çıkacağı sürecin başladığına işaret ediyor.”



IV) DİĞER YÖNTEMLER

    Yabancıların topraklarımıza sahip olmak için uyguladıkları başka yöntemler de var. Bunları aşağıda kısa kısa açıklıyorum.

—Özelleştirme ve yabancı sermaye: Kamuya ait tesislerin özelleştirilmesi sırasında, tesisi satın alanın yabancı olması durumunda, bu tesislerle birlikte arsa ve araziler de yabancının eline geçmekte, yabancı bir ülkenin millî servetine katılmış olmaktadır. Doğrudan doğruya, yabancı sermaye girişi de aynı sonucu veriyor.

—Madencilik ruhsatları: AKP iktidarında, Türkiye’de 100 000 kilometrekareden fazla bir Vatan parçası; maden arama ruhsatı verilerek, 20 kadar Amerikan, Anglo-Amerikan ve Kanadalı şirketin kullanımına terk edilmiş bulunuyor.

Bu uygulamanın asıl trajik ve bizi şu anda ilgilendiren yönü yasal düzenlemelerle, bu toprakların mülkiyetinin de yabancı şirketlere geçme riskinin bulunmasıdır.

Son veriler şöyle: 1923’ten 2004 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri toplam 1500 maden işletme ruhsatı vermişken, AKP iktidarı Anayasa Mahkemesi’nce iptal kararı verilene kadar, çıkardığı yasa ile 2004-2009 arasında toplam 43 bin 500 maden işletme ruhsatı vermişti.

Türkiye’nin yüzölçümünün üçte biri, 282.898 kilometrekarelik alan, maden işletmelerine açılmıştı.

—Azınlıklar: Rockefeller Vakfı Türkiye'nin bazı pilot bölgelerinde Türk gençlerine Osmanlı dönemi azınlık tapularının araştırmasını yaptırdı.

Araştırma sırasında, gençlerin elde ettiği belge ve kayıtlara el konulması bir istihbarat çalışmasını andırmaktadır. Bu çerçevede, Amerika'daki eski Osmanlı azınlıklarının torunlarının, ABD mahkemelerinde davalarını açmaya başlamış olduğu ifade ediliyor. Amerikan sigorta şirketleri bu davaları şimdiden sigorta etmiş. Hedefleri, Türkiye'den topluca toprak veya tazminat talep etmek.

—Kurtarılmış bölgeler: Dünya Kiliseler Birliği bir proje geliştirmiş. Proje İstanbul'da ve Anadolu'nun her köşesinde, azınlıklar tarafından “kurtarılmış bölgeler” oluşturulmasını öngörüyor.

—Vakıflar: AKP iktidarı vakıf arazileriyle ilgili kanunlarda değişiklik yaptı. Bu yoldan, ülkemizdeki yerli yabancı dinî cemaat vakıflarının arazi edinmelerini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Bu arazilerde gerçekleştirilen ticarî yapılaşmalar, söz konusu vakıfların ekonomik yönden büyük olanaklara kavuşmasının yolunu da açmış bulunuyor.

—Dava Yolu: Yunanlılar Ulusal Kurtuluş Savaşımızdan sonra terk edip gittikleri yerleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dâvâ açarak geri almaya çalışmaktadır. İngilizler Uzunada’yı 1871 tarihli bir tapuya dayanarak ele geçirmeye çalışıyordu. Dava bugün hangi aşamadadır, bilemiyorum.

—İsrail’in faaliyetleri: GAP’da İsrail şirketleri yerli holdinglerle işbirliği yapıyor. Başka ülkelerle ortak projeler yürütüyorlar.

14 Mart 1996 tarihli Türkiye-İsrail Serbest Bölge Antlaşması, İsrail’e GAP bölgesinde olağanüstü kolaylıklar sağlıyor.

İsrail’in bölgede izlediği bir yöntem şudur: Kimi çiftçiler ve kamu personeli MASHAV adlı kuruluş aracılığı ile devşiriliyor. MASHAV, MOSSAD’ın yan kuruluşudur.

Çalışma ilkesi şudur:

“İsrail yönetimi hissedilmeli, ancak görülmemeli.”

Bölgede “İsrail gelse daha iyi olur” propagandası yapılıyor.

Bundan başka GAP personeli, üniversite rektörleri, öğretim üyeleri, ziraat odaları başkanları, bölgenin büyük çiftçileri arasından özel olarak seçilenler İsrail’e götürülüp “eğitim”e tabi tutuluyor.

İsrailli kadınlar Şanlıurfa’daki İtalyan Hastanesi’nde doğum yapıyor; doğurdukları çocukları Türk yurttaşı olarak nüfusa kaydettirebilmek için!

Bu ilimizin nüfusuna kayıtlı yurttaşlar adına alınan topraklar İsrail şirketleri tarafından uzun süreli olarak kiralanmaktadır. Bazı Yahudi asıllı kişiler köy köy dolaşarak, toprak alma yönünde girişimlerde bulunmaktadır.



SONUÇ

Büyük devletlerin öyle sorunları vardır ki bunlar siyasi partilere, parti program ve uygulamalarına emanet edilemez. Bunlar Devlet sorunudur ve siyasi partiler ancak onları uygulamakla yükümlüdür ya da ancak uygulama yöntemlerini farklılaştırabilirler.

İşte bu temel sorunlardan biri -bence- yabancıların ülkede toprak sahibi olmasıdır.

Devletimizin yargı organlarından, Anayasa mahkemesi 1985’de, “Toprak devletin kurucu unsurudur, yabancıya satılamaz” prensibini oluşturmuştu.

Ne var ki AKP diye bir parti iktidara gelince 2003’den itibaren harıl harıl satılmaya başladı topraklarımız. Devlette süreklilik bırakılmadı çünkü!

Yabancıların ülkemizde toprak edinmesi kesinlikle esaslı ölçüde kısıtlanmalı, yeniden AKP iktidarından önceki ölçülere indirilmeli, hele tarım arazileri için sözü bile edilmemelidir. Tarım topraklarının yabancılarca ya da yabancı denetimli bankalar tarafından alınmasını engelleyici yasalar derhal çıkartılmalıdır.

Bismark ve Atatürk’ün şu sözleri yasa yapıcıların ve uygulayıcıların kulaklarına küpe olmalıdır:



“Büyük bir devlet parti görüşlerine göre idare olunamaz.”

Bismarck



“Bir partinin programı tek bir şahsın kafasından değil, ülkenin gerçeklerinden çıkmalıdır. Bu da ancak bilim adamlarının, uzmanların ortak katkısıyla sağlanabilir.”

ATATÜRK


Prof. Dr. Cihan DURA
14.09.10 / haberiniz.com
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Özelleştirmek, pazarlamak, satmak, peşkeş çekmek!..

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Eki 16, 2010 20:38

Köprü ve otoyollar özelleşiyor!

Maliye Bakanı Şimşek, yakın zamanda otoyol ve köprülerin özelleştirileceğini söyledi.

kopruMaliye Bakanı Mehmet Şimşek, otoyol ve köprülerin özelleştirme kapsamına alınması yönünde Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararını yakında çıkaracaklarını söyledi.

Özelleştirmelere hızla devam edeceklerini söyleyen Şimşek, "Köprü ve otoyollar, ilk aşamada özelleştirme programına alınacak, daha sonra da diğer hususlar belirlenecek" dedi.

Şimşek, Milli Piyango İdaresi'nin hizmet alımı yöntemiyle mi, yoksa lisans devriyle mi özelleştirileceği konusunda da birkaç hafta içinde karar verileceğini ve bu kuruluşun özelleştirme stratejisinin ortaya konulacağını açıkladı.

KAMU ALACAKLARI

Kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin düzenlemeye ilişkin de bilgi veren Şimşek, düzenlemenin kesinleşmiş vergi ve prim alacaklarını kapsayacağını, ihtilaflı alacaklar, cezalar, TEDAŞ ve belediye alacakları gibi hususlarda ise henüz karar verilmediğini söyledi.

"Çalışmalarda taksitlendirme süresi konusunda 36 aya kadar bir süreç öngörüldü. Ama sonraki aşamada mükellefin işini kolaylaştıracaksa daha uzun vadeli bir taksitlendirme gündeme gelebilir. Ancak bu, şu an belli değil" diyen Şimşek, "Kamu alacaklarında bir kere ana parayı mutlaka alacağız. Faiz ise enflasyonla güncellenecek.Çok büyük olasılıkla da ÜFE ile güncelleyeceğiz" dedi.

Şimşek, yeniden yapılandırmayı Kasım ayına yetiştirmek istediklerini, ancak düzenlemenin Bakanlar Kurulu'nda da ele alınması gerektiğini kaydetti.


AKŞAM, 14 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Özelleştirmek, pazarlamak, satmak, peşkeş çekmek!..

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Eki 20, 2010 18:19

Otoyol ve köprüler özelleştiriliyor

Köprü ve otoyolların özelleştirme programına alınmasına ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararı bugünkü Resmi Gazete'de yayımlandı. Köprü ve otoyollar, 2012 yılı sonuna kadar özelleştirilecek.

Karar ile daha önce özelleştirme kapsamına alınan Edirne-İstanbul-Ankara, Pozantı-Tarsus-Mersin, Tarsus-Adana Gaziantep, Toprakkale-İskenderun otoyolları ile Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri özelleştirme programına alındı.

Bu otoyollar ve köprülerin bağlantı yollları, Gaziantep-Şanlıurfa, İzmir-Çeşme, İzmir-Aydın otoyolları, Ankara, İzmir ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü çevre otoyolları ve bunların bağlantı yolları da özelleştirme kapsam ve programına dahil edildi.

25 YIL SÜREYLE İŞLETME HAKKI

ÖYK Kararına göre otoyollar, köprüler ve bağlantı yolları üzerindeki hizmet tesisleri bakım ve işletme tesisleri, ücret toplama merkezleri ve diğer mal ve hizmet üretme birimleriyle varlıkların tümü de özelleştirme kapsam ve programında bulunacak. Bütün bu varlıklar tek paket halinde birlikte, fiili teslim tarihinden itibaren 25 yıl süreyle “işletme haklarının verilmesi” yöntemiyle özelleştirilecek.

Özelleştirme işlemleri tamamlanıncaya kadar her türlü bakım, onarım, işletim ve benzeri işler Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) tarafından yürütülecek.

Bu tesisleri özelleştirme yoluyla devralacak işleticilerin bakım, onarım, işletim ve diğer işlere yönelik yükümlülükleri KGM ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenecek ve buna ilişkin denetim ve kontroller KGM tarafından yerine getirilecek.

Özelleştirme işlemleri, 31 Aralık 2012 tarihine kadar tamamlanacak.


Hürriyet, 20 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Özelleştirmek, pazarlamak, satmak, peşkeş çekmek!..

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Kas 14, 2010 22:29

Yola Devam, Satmaya Devam, Petrol Ofisi De Yabancılarda!

Babalar gibi satarım, anasını satayım, ananı al git, bunlar karılarını bile satarlar, cümlelerinin ülke gündeminde yer aldığı bir ortamda vatanseverlerin gerçekleri dile getirmesi bir anlam ifade etmiyor artık...

Bakın Türkiye sathı mahallinde Türk markalı şirketler nerdeyse yok gibi. Tamamen yabancılara devredilen şirketler gibi yabancı malların açık pazarı haline dönüştürülen bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız.

Türkiye’nin yer altı ve yerüstü tüm kaynakları, büyük dev şirketleri birer birer elden çıkıyor. Son olarak da Petrol Ofisi yabancıların eline geçti.

Avusturyalı enerji şirketi OMV, Doğan Holding’in Petrol Ofisi A.Ş.’deki (POAŞ) yüzde 54.17’lik hissesini satın alıyor. OMV, böylece POAŞ’daki hisse oranını yüzde 41.58’den yüzde 95.75’e çıkarıyor.

OVM’den yapılan açıklamada ise, satın alma kararının Türkiye’de entegre büyümenin devamlılığı için güçlü bir adım olduğu vurgulanıyor ve Türkiye operasyonunun zengin kaynaklara sahip Hazar Bölgesi ve Ortadoğu’ya erişimde stratejik köprü olarak konumlandırılmasının planlandığı belirtiliyor.

OMV CEO’su Wolfgang Ruttenstorfer diyor ki; “Tüm Petrol Ofisi çalışanları ile iyi bir iş birliği içinde olmayı amaçlıyoruz. Petrol Ofisi marka bilinirliliği, sektöründeki köklü geçmişi ile Türkiye’nin lider şirketlerinden biridir. Biz şirketin bu başarı öyküsünü devam ettirecek olmaktan gurur duyuyoruz ve şirketin Türkiye’deki konumunu güçlendirerek bölge ekonomisinin gelişimine katkı sağlamayı hedefliyoruz.”

Merkezi İstanbul’da bulunan Petrol Ofisi A.Ş (POAŞ), Türkiye pazarında yüzde 27’lik payına ve 2009’da 7.4 milyon ton satış hacmine sahip. Şirket, yaklaşık 1 milyon metreküp depolama kapasitesiyle de dikkat çekiyor. Bu kapasite Türkiye’nin toplam depolama kapasitesinin yüzde 25’ini oluşturuyor. PO 2009 yılı sonu itibariyla 2.500 akaryakıt istasyonuna ve 1.000 çalışana sahip.

Çinli Hisense Türkiye'ye Anadolu Grubu'yla girdi

Ev elektroniğinde Samsung'un 4 yıl Türkiye distribötürlüğünü yürüten Anadolu Grubu, geçtiğimiz ilkbahar bu şirketle yollarını ayırmıştı. Anadolu Grubu'nun son hamlesi Çinli Hisense ile işbirliği oldu. Nisan ayından bu yana Çinli şirketle süren temaslar sonunda atılan imzaların ardından Hisense marka televizyonlar Türkiye'de satışa çıkıyor.

Anadolu Grubu yeni kurduğu Antek Elektronik adlı şirket ile Hisense marka LCD ve plazma tipi televizyonların Türkiye distribötürlüğüne başlıyor. Anadolu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Hisense'nin Çin'in en büyük TV üreticisi olduğunu belirterek, 'Yaygın bir satış ağı var. Altyapıyı hazırlıyoruz. Birkaç ay içinde tanıtım kampanyalarına başlarız' diyor..

Hisense ürünleri 130 ülkede satılıyor ve yıllık ciro 8 milyar doları buluyor.

2010'daki kamu borcu artıyor

Merkezi Yönetim borç istatistiklerine göre eylül ayı itibarıyla toplam borç stoku 461 milyar TL'ye yükselmiş. Geçen yıl sonunda bu rakamın 442 milyar TL seviyesinde olduğu göz önüne alındığında, kamu maliyesinde son dönemde görülen iyileşmenin henüz nominal borç verilerine yansımadığı söylenebilir. Ancak ekonomideki toparlanma göz önüne alındığında, GSYH oranı olarak kamu borcunda, kriz önceki seviyelere doğru istikrarlı bir düzelme trendi olduğu görülüyor.

Net borçlanma kriz döneminde hızla yükselirken, 2009 sonundan bu yana hızla azalıyor. 2009 sonunda 50 milyar TL'lik net iç borçlanma yapılırken, şimdi 26 milyar TL'ye düştü. Hazine programına göre 2010 için 43 milyar TL net iç borçlanma hedeflenmişti. Krizle azalan özelleştirme gelirleri de artışa geçerek borçlanma baskısını hafifletiyor.

Açıklanan Merkezi Yönetim borç istatistiklerine göre toplam borç stoku eylül ayı itibarıyla 460.7 milyar TL'ye ulaşmış. Bu rakam tahmini olarak GSYH'nın yüzde 43'üne denk geliyor.

Özetle, kamu borcunda devam eden bütçe açıklarının etkisi ile nominal borç seviyesi artarken, kamu maliyesindeki toparlanma ve büyüme sonucunda GSYH oranı olarak borç seviyesi istikrarlı bir şekilde düşüyor. Aynı zamanda, sabit faizli borçlanmanın ağırlığının artması ve ortalama vadenin uzaması iç borçta faiz riskini azaltırken, dış borç stokunun ve dövize bağlı iç borcun hızlı bir şekilde azalması da döviz riskini azaltıyor.

Toplam borç stokunda AB kriterlerinin yüzde 60 olduğunu ve çoğu Avrupa ülkesinin bu kriteri tutturamadığını hatırlarsak, kamu borcunda oldukça sarsıcı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün.

2011 bütçe planlamalarına bakıldığında yine belirsizliği görmek mümkün.!

Günün Sözü: Geleceğini güvence almak istiyorsan temkinli ol.


Prof. Dr. Nurullah AYDIN

İnternetajans, 14 Kasım 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: SATILMIŞ bir TÜRKİYE var

İletigönderen Başkomutan » Çrş Oca 19, 2011 17:37


Satılmış bir Türkiye var


CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, ''yoksullaşan, satılan bir Türkiye'' bulunduğunu öne sürerek, ''Bunların karşısında kuru gürültüyle övünen bir iktidar var'' dedi.

İnce, TBMM'de düzenlendiği basın toplantısına, üzerinde, ''2002-2010 Satış Haritası'' yazan, özelleştirme uygulamalarının yer aldığı bir harita ile geldi. İnce, '' Sayın Başbakan, bu Türkiye haritasını gösterseydi, AKP milletvekilleri anında alkışlarlardı. Çünkü onlar yanlış haritaları alkışlamaya alışkınlar'' dedi.

''Son günlerde bir harita modası başladı. Herhalde son günlerdeki Muhteşem Süleyman'dan etkilenerek, yeni bir fotoğraf versiyonu çıktı'' diyen İnce, ''Türkiye'nin uçuş haritası'', ''Türkiye'nin yol haritası'', ''Türkiye'nin bölünmüşlük haritası'' derken kendisinin de ''Türkiye'nin Satış Haritası''nı hazırladığını söyledi. Türkiye'nin 80 yıllık birikimlerinin 2002 yılından bu yana satıldığını öne süren İnce, şöyle devam etti:

''33 milyar dolarlık özelleştirme yapmışlar. 851 kalem fabrika, tesis, liman, gayrimenkul bunları satmışlar ve bunlar sadece Özelleştirme İdaresinin yaptığı satışlar. Bunun içerisinde TMSF tarafından yapılan satışlar yok. Kent içindeki değerli okul arazileri, maliye tarafından satılan gayrimenkuller yok. TOKİ tarafından satılan, maden ruhsatları yok.

2002 yılında vergi gelirleri 59 katrilyon iken 2010 yılında 193 katrilyona çıkmış. 33 milyar dolarlık da özelleştirme yapılmış. Vatandaştan 3,5-4 kata yakın fazla vergi alınmış, bu milletin 80 yıllık birikimleri satılmış sonra da '2 tane konut, 2 tane yol yaptık ' diye övünüyorlar. TOKİ o konutları bedava mı yaptı? Vatandaştan parasını almadı mı? 'TOKİ 20 bine yakın derslik yapmış. Milli Eğitim Bakanlığı derslik yaptık diye övünüyor. Halbuki bunları TOKİ yapmış, vatandaş bunun parasını ödüyor.''

AKP hükümetlerinin, cumhuriyet tarihinin en başarısız hükümetleri olduğunu ileri süren İnce, 2002 yılında 221 milyar dolar olan borcun, bugün 509 milyar dolara yükseldiğini söyledi. İnce, ''Yoksullaşan, satılan bir Türkiye var. Bunların karşısında kuru gürültüyle övünen bir iktidar var. Hatta hızını alamamışlar, 3 Ocak 2011 tarihinde 29 milyon dolarlık bir özelleştirme daha yapmışlar. Sata sata bitiremediler. Bu iktidar, ocağımıza incir ağacı dikmiştir'' diye konuştu.

Konuşmasını harita üzerinde belirlenen özelleştirmeleri göstererek sürdüren İnce, şöyle konuştu:

''Türk Telekom, PETKİM, TÜPRAŞ, ERDEMİR... Türkiye'nin tüm vilayetlerine bakınız. Nerede ne satıldığı ortadadır. Bu milletin 80 yıllık birikimlerinin satış haritasıdır bu. Araç muayene istasyonları, Kıbrıs Türk Hava Yolları, Turan Emeksiz yolcu gemisi, Karadeniz yolcu gemisi, Ankara feribotu, Samsun feribotu... Aklınıza ne geliyorsa... Tekel taşınmazları, Şeker ve Çimento fabrikaları.''

Haritada bulunan incir ağacını işaret eden İnce, ''Ama bu işin özeti budur işte. Ocağımıza dikilen incir ağacı. 72 milyonun ocağına nasıl incir ağacı dikilir, bu harita çok iyi göstermektedir'' dedi.




Satılmış Türkiye


''Hesap sorsunlar yardımcı olacağız"

İnce, bir başka gazetecinin, ''Hükümet, 12 Eylül mağdurlarından özür dilemeye hazırlanıyor. Bununla ilgili bir yasa tasarısı var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna şu yanıtı verdi:

''Referandum sürecinde halkımızı, '12 Eylülcülerden hesap soracağız' diye kandırdılar. 'Özürlülere pozitif ayrımcılık', 'yaşlılara, şehit ailelerine pozitif ayrımcılık' dediler. Biz de dedik ki bunların önceliği 'HSYK ve Anayasa Mahkemesidir' İşte getirilen düzenlemeleri görüyorsunuz, HSYK'yı hallettiler sırada Anayasa Mahkemesi var. Önümüzdeki günlerde kuruluş kanunu gelecek.

12 Eylül'deki mağdurlardan özür dilemek yetmez. 12 Eylül'ü yapanlardan hesap soracak yürek lazım adamda. Kıvırmasınlar şimdi. 'Hesap soracağız' diyorlardı şimdi 'mağdurlardan özür dileyeceğiz' diyorlar. Bu kıvırmadır. Hesap sorsunlar yardımcı olacağız.''


haberinyeri.net / 19.01.11
CUMHURİYET
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: SATILMIŞ bir TÜRKİYE var

İletigönderen Başkomutan » Çrş Şub 09, 2011 3:07


Yeni Hedefleri

AKP iktidarı şimdi de, cumhuriyet sanayisinin temel taşlarından Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nu özelleştirmeye hazırlanıyor.

Hükümet, Türk ordusu’nun silah ve mühimmat ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan kurum için Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın da görüşünü aldı. Özelleştirme, kâr sağlayan ve arsaları çok değerli olan fabrikaların satışıyla başlayacak.


10 fabrika 5 bin 600 çalışan yılda 40 milyon dolarlık silah ve mühimmat ihracı, yıllık 21 milyon dolar kâr!

Türk ordusu’nun silah ve mühimmat ihtiyacının önemli bir bölümünün karşılayan, ülke sanayisine yıllarca yol gösterici olan Makine Kimya Endüstrisi Kurumu…

Ve hükümet şimdi, Makine Kimya’ya “satılık” tabelası asmaya hazırlanıyor.

Hükümet kurumun bağlı fabrikalarını satarak özelleştirme faaliyetini başlatma peşinde. Hükümet kaynakları, bu konuda kuruma bağlı iki fabrikanın öne çıktığına dikkat çekiyor. Bunlardan biri Gazi Fişek Fabrikası, diğeriyse Hurda işleme Müdürlüğü.

Bu iki işletme kurumun toplam satışlarının, dolayısıyla da gelirlerinin yüzde 45’ini karşılıyor.

Ancak hükümet açısından daha da önemlisi, arsa rantı! Gazi Fişek Fabrikası, Ankara’nın en değerli yerinde, Atatürk Orman çiftliği’ni bitişiğinde yaklaşık bin dönümlük bir arsaya sahip.

Kurumda özelleştirmenin bu iki fabrikayla başlayacağını; ancak sonrasında kurumun tümden özelleştirilmesinin planlandığı belirtiliyor.

haberinyeri.net / 08 Şubat 2011


AKP MKE’yi satmaya hazırlanıyor

Mehmetçiğin can damarı fabrikalar hedefte

Cumhuriyetimizin sanayi yapılanmasının temel taşlarından biri olan ve Türk Ordusu’nun silah ve mühimmat ihtiyacının önemli bölümünü karşılayan Makine Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) de özelleştirme yoluyla satışa hazırlanıyor.Savunma Sanayi Müsteşarlığı,bir süre önce Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nun özelleştirilmesi için Hükümete öneri götürmüştü.Hükümet bu çerçevede sessizce bir çalışma yürütmüş ve kuruma bağlı fabrikalarda inceleme yapmıştı.Bu çalışmaların sonucunda kurumun özelleştirilmesi için düğmeye basıldığı öğrenildi.

ÖNCE KARLI FABRİKALAR SATILACAK

Kurumun satışında iki yol uygulanacak.Bunlardan birincisi kurumun bir bütün olarak satılması.İkincisi ise kuruma bağlı fabrikaların ayrı ayrı satışa çıkarılması.Yapılan çalışmada ikinci yol ağırlık kazanıyor.AKP iktidarı diğer özelleştirmelerde olduğu gibi önce karlı fabrikaların satışıyla işe başlamayı planlıyor.Bu plan çerçevesinde ilk önce kuruma bağlı iki birim öne çıkıyor.

Gazi Fişek Fabrikası ve Hurda İşletme Müdürlüğü.Bu birimler kurumun en çok gelir getiren bölümleri.Kurumun satışlarının yüzde 25’ini Hurda İşletmeleri Müdürlüğü,yüzde 20’sini de Gazi Fişek Fabrikası sağlıyor.AKP de gözünü öncelikle bu iki bölüme dikmiş durumda.


ARSLARI DA DEĞERLİ

AKP’nin gözünü diktiği bu iki birimin bir diğer özelliği de arsaları.Gazi Fişek Fabrikası’nın Ankara’nın en değerli yerinde Atatürk Orman Çiftliği’nin hemen bitişinde bin dönüm civarında arsası bulunuyor.MKEK yetkilileri Gazi Fişek Fabrikası’nın arazisinin fabrikadan daha değerli olduğuna dikkat çekiyorlar.Hurda İşletme Müdürlüğü de aynı durumda.Bu birimin de Fotça’da deniz kıyısında kıymetli arazileri var.


TSK,SATIŞINA KARŞI

Hükümet Ordu’nun ihtiyacını karşılayan fabrikaların satışı için hesaplar yaparken TSK’nın MKEK’nın gerek bütün olarak,gerekse parça parça satışına karşı olduğu öğrenildi.MKEK’nın ürettiği silah ve mühimmatın ana alıcısının TSK olduğuna dikkat çeken uzmanlar,bu kurumun özelleşmesi halinde hem ürünlerin pahalanacağını,bunun sonucu olarak TSK’nın masraflarının artacağını,hem de savaş döneminde kontrolün başkasında olmasının yaratacağı sıkıntıların büyük olacağını belirtiyorlar.

TSK’nın bu nedenlerle zarar da etmeyen kurumun satılmasının uygun olmayacağı görüşünde olduklarını bildiriyorlar.MKEK,TSK’nın silah,mühimmat ve patlayıcı ihtiyacını karşılıyor.Askerin ana muhabere silahı olan G-3 Piyade Tüfeği başta olmak üzere uçaksavar,makineli tüfekler,havan,obüs ve toplar gibi çok sayıda ürün MKEK’den temin ediliyor.



MEHMETÇİĞİN CAN DAMARI

Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) olarak Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı faaliyet gösteren MKEK’nın 10 fabrika ve 2 işletme müdürlüğünde toplam 5 bin 600 personel çalışıyor.2009 yılında toplam 570 milyon TL satış hasılatı elde eden kurum aynı yıl 21 milyon TL dönem karı yaptı.Kurum 2009 yılında 25 ülkeye toplam 39 milyon 870 YTL’lik silah ihracatı da yaptı.

MKEK’ın Kırıkkale,Ankara ve Çankırı’da fabrikaları bulunuyor.Kırıkkale’de Ağır Silah ve Çelik Fabrikası,Barut Fabrikası Müdürlüğü,Destek tesisleri İşletmesi,Mühimmat Fabrikası,Pirinç Fabrikası,Silah Fabrikası : Çankırı’da Silah Fabrikası Müdürlüğü ve Ankara’da Gazi Fişek Fabrikası,Hurda İşletmesi,Kapsül Fabrikası,Maksam Makine ve Maske Fabrikası,Roket ve Patlayıcı Fabrikası bulunuyor.

Aydınlık
haberinyeri.net /30 Ocak 2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: SATILMIŞ bir TÜRKİYE var

İletigönderen Başkomutan » Çrş Şub 09, 2011 3:49


Pontus hayaline kredili destek

AKP iktidarında 8 yılda yabancılar 54 milyon 499 bin 207 metrekare taşınmazı satın aldı. Türkiye şimdi de yabancı sermayeli bankaların yeni taktiği ile topraklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.

ŞEKER-İŞ Sendikası'nın arıştırmasına göre yabancıların Türkiye'den arazi alabilmek için farklı yöntemler kullandığı iddia edildi. Araştırmada, "Bankaların büyük çoğunluğunun yabancıların elinde olduğu ülkemizde ekonomik kriz sebebiyle cazip banka kredisi aldatmacasına kanarak arazilerini ipotek gösteren ve bu yolla kredi alan çiftçilerin topraklarına bu kredileri ödeyemedikleri için tek tek el konuluyor.

TÜRKİYE'de Yunan sermayeli bir bankanın elemanlarının Karadeniz'de özellikle köy ve yaylaları dolaşarak çok cazip tekliflerle kredi imkanı sunduğunun dile getirildiği araştırmada, " Yunan sermayeli bu bankaların özellikle Karadeniz'i seçmesinin arkasında Pontus hayallerinin yattığı ifade ediliyor. Amaç, Karadeniz topraklarını geri dönüşü olmayan cazip tekliflerle ele geçirmek " denildi.

AKP iktidarında 8 yılda yabancılar 54 milyon 499 bin 207 metrekare taşınmaz mal satın aldı. Üstelik yabancılar Türkiye'nin en değerli yerlerine göz dikti.Şeker-İş Sendikası'nın yaptığı araştırmada, yabancıların Türkiye'den arazi alabilmek için farklı yöntemler kullandığı iddia edildi.

Araştırmada, " Bankaların büyük çoğunluğunun yabancıların elinde olduğu ülkemizde ekonomik kriz sebebiyle cazip banka kredisi aldatmacasına kanarak arazilerini ipotek gösteren ve bu yolla kredi alan çiftçilerin topraklarına bu kredileri ödeyemedikleri için tek tek el konuluyor. Türkiye şimdi yabancı sermayeli bankaların yeni taktiği ile topraklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya " denildi.

"KREDİ İLE KARADENİZ'DE PONTUS HAYALİ İÇİNDELER

ANKA'nın haberine göre Türkiye'de Yunan sermayeli bir bankanın elemanlarının Karadeniz'de özellikle köy ve yaylaları dolaşarak çok cazip tekliflerle kredi imkanı sunduğunun dile getirildiği araştırmada, "Yunan sermayeli bu bankaların özellikle Karadeniz'i seçmesinin arkasında Pontus hayallerinin yattığı ifade ediliyor. Amaç, Karadeniz topraklarını geri dönüşü olmayan cazip tekliflerle ele geçirmek" denildi.

Tarım kredi kooperatifleri ile bankalara borçlu olan çiftçilerin, çareyi oranı yüzde 60'ları bulan yabancı sermayeli özel bankalardan kredi almakta bulduklarını belirten Sendika, "Hükümetin mazot ve gübre fiyatlarında yaptığı zamların altında ezilen çiftçiler, özel bankalardan kredi çekebilmek için tarlasını ve diğer gayrimenkullerini teminat olarak gösteriyor.

ÇİFTÇİNİN BANKALARA 14 MİLYAR 954 MİLYON TL BORCU VAR

Cazip ödeme kolaylığı sunan bu bankalar, çiftçilerin borçlarını ödeyememesi durumunda teminat gösterilen arazilere acımasızca el koyuyorlar. Türk çiftçisinin borç yüzünden kaptırdığı verimli tarla ve araziler ise özelleştirme uygulamaları nedeniyle yabancı bankaların eline geçiyor" ifadelerine yer verdi.

BDDK'nın özel ve kamu bankalarından alınan tarımsal kredilere ilişkin 2009 yılı raporuna göre çiftçinin kamu ve özel bankalara toplam 14 milyar 954 milyon TL borcu bulunduğunun belirtildiği araştırmada, "Rapora göre takipteki alacak ise toplam 941 milyon 473 bin TL. Tamamen yabancı sermayeli bankaların takipteki alacak toplamı ise 175 milyon dolar olarak gerçekleşti. Yerli özel ve yabancı ortaklı bankalardan kullanılan kredilerdeki takipteki alacak miktarı ise 470 milyon dolara çıktı" denildi.


Ortadoğu Gzt.
08.02.2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: SATILMIŞ bir TÜRKİYE var

İletigönderen Başkomutan » Sal May 24, 2011 23:34

Cumhuriyetin Kazanımları
Nasıl El Değiştirdi?


Osmanlının güçlü olduğu dönemde Fransızları kendi yanında tutmak için verilen kapitülasyonlar, bir süre sonra Osmanlı zayıflayınca diğer Avrupa devletlerine de rüşvet olarak verildi. Bu durum, zamana ayak uyduramayan Osmanlının cılız sanayisinin tamamen çökmesine yola açmıştı.

Türkiye Cumhuriyet kurulduğunda, ilk işi yabancı devletlere verilmiş olan kapitülasyonları güç bela ortadan kaldırmak olmuştur. Sonrada Osmanlı borçlarının Türkiye Cumhuriyeti üzerine düşen kısmının kabulü ile kıt kanaat geçinen yeni devletin bu borçları ödeme hikâyesini sanırım çoğumuz biliyoruz.

Bilmeyenlerde okuyup öğrenebiliriler. Atatürk iktisadi olarak bağımsız olamayan devletlerin bir gün geleceklerini kaybedeceklerini ve başka devletlerin hegemonyasına girmek zorunda olacaklarını biliyordu. Atatürk bu dünyadan göçünce gelen ardıllar koca imparatorluğun niye yıkıldığını pek anlamamış olacaklar ki borç yiğidin kamçısıdır desturuna sığınıp, borç yiyenin kesesinden yiyeceğini unutuverdiler.

Cumhuriyet Osmanlı sermayedar sınıfının Rum, Ermeni ve Yahudi ‘den oluşan genelde üretmekten ziyade yabancı ülkedeki üretilen malları Osmanlı topraklarına satan Mehmi diye adlandırılan bu zengin sınıf, Osmanlı gemisi batanca, gemiyi terk ederek başta ABD olmak üzere sanayisi gelişmiş ülkelere sermayelerini taşıdılar. Cumhuriyet kurulduğunda elinde sermayesi bile olmayan devletin iğne yapacak fabrikası bile bulunmamaktaydı. Eskiden tarih kitaplarında okurduk Alpullu Şeker Fabrikası, un fabrikası vs .

Cumhuriyet bırakın diğer sanayi kollarını temel üretim olan şekeri ve unu bile üretecek fabrikaları yoktu.. Bu yağmacı gayrı Müslim sermaye sınıfının ülkeyi terk etmesiyle ( Türk insanının zengin olmaya ve zengine sıcak bakmamasına, uzun yıllar bu travma neden olmuştur.) yeni devlet, bir taraftan yeni yerli sermayedar sınıfı oluşturmak için kolları sıvarken, aynı zamanda da planlı kalkınma projeleri ile devletin iktisadi alanda yoğun faaliyet göstermesi olan devlet kapitalizmi modeliyle , ( karma ekonomi) İktisadi devlet kuruluşları ve işletmeleri yoluyla ülkeyi kalkındırmaya çalışmıştır.

Ülke 1939‘lu yıllara kadar, hem Osmanlının borçlarını ödeyerek hem de borçlanmadan kendi imkânlarıyla çok hızlı kalkınmış, adeta bir destan yazmıştı. O yıllarda uçak fabrikamız ve traktör fabrikamızı bile kurabildik.. Bu zor bela kurduğumuz fabrikalardan bazıları ( Uçak ve Traktör fabrikası ) yabancı devletlerin negatif propagandası nedeniyle yeterince desteklenmediği için kapatıldı. ( Menderes döneminde ) Bilindiği gibi devrim adındaki araba 1960 ihtilallini yapanların bir projesi olarak ortaya atıldı, bir grup mühendisin ve ustanın büyük gayretleriyle başarıldığı halde araca yeterince benzin konulmadığından deneme sürüşünde benzini bitti için duran aracı kendilerini rezil ettiği düşüncesiyle üretilmesini sıcak bakmayan darbeci askerler projeyi rafa kaldırmışlardır. ( 1945’li yıllarda Kore’den kişi başına düşen milli gelirde en az bir misli fazla olana Türkiye, G. Kore’nin otomobil üretimini başlaması ve devam ettirmesi nedeniyle G.Kore’den kalkınmışlık açısından çok geri kalmıştır.)

Bundan sonra da Anadol adında tek kapılı dışı bakalitten yapılmış Ford motoru takılan araçta halk arasında tutulmayınca bu sevdadan vazgeçilmiş idi.
Bilindiği gibi 1983 yılına kadar yerli araba diye gümrük duvarları arkasında, Türk tüketicisine sacına galvaniz bile sürülmemiş araçları yüksek karlarla kakalayan bu yeni Mehmiler özel sektörün elindeki Fiat ve Ford ile ordunun kontrolündeki oyak Renault ile büyük karlar elde ettiler.

1980 12 Eylül ihtilalinden sonra izlenen kapalı ekonomi Özal Hükümeti ile birlikte kaldırılmasına başlandı. Kamu İktisadi Devlet kuruluşları (KİT) ve Devlet İşletmeleri dünyada esen yeni liberal politikaların etkiyle verimsizlikle suçlanır oldu. Çünkü bu kuruluşlar özel sektörün tenezzül bile edip gitmediği Anadolulun ücra yerlerine iş aş götürmüştü. Her iyi şey gibi bu kuruluşlarda politika bulaştırıldı siyasiler babalarının çiftliği gibi kullandı. Çalışanlara en yüksek ücreti verdiler bir kişi yerine üç kişi çalıştırıldılar. Süt olmayan yere süt fabrikası kurmak gibi verimsiz ucube işler yaptılar. Bu tesisler siyasilerin arpalık gibi kullanmaları sonucu zarar ettiler.

Kitlerin zararları genel bütçenin dışında tutuldu sonra da konsolide bütçe yapılarak devlet tarafından karşılandı. Türkiye’de hayvancılık SEK( Süt Endüstrisi Kurumu ve ET Balık Kurumu, tarım ise Çaykur Çay işleme, Fiskobirlik fındık), Tekel, Türkiye Şeker Fabrikaları, Çukurova Pamuk, Yerfıstığı ve Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (Çukobirlik ) Panko Birlik (Şeker pancarı) gibi kuruluşlar piyasada fiyat düzenleyici rolü oynamakta köylünün ürününü almaktaydılar. Genelde dünya piyasasının çok üzerinde verilen fiyatlarla köylünün oyu alınmaya çalışılırdı. Burada da siyasilerin politik nedenlerle dünya piyasasında para eden ürün alanlarını fındıkta olduğu gibi, ordu , Giresun ve Trabzon’un küçük alanında ekili iken genişletmek suretiyle Edirne’ye kadar fındık ekili alanı haline getirildi. Siyasilerin politika olarak adama iş ,yandaşa yağılı yönetim arpalığı vererek (Her seçim dönemi sonunda iktidar partisinden milletvekili seçilemeyenler KİT’lerin yönetim kuruluna atanırlardı) zarar etmelerinde en büyük sorumlu siyaset kurumu, yani kendileri olmalarına rağmen, kitleri özelleştirme yoluyla yok pahasına sattılar. Satın alanlar bu tesislerin çoğunu işletmek yerine kıymetli arazilerini satma yolunu seçtiler.

Kendi kendimize yeterli olduğumuz Hayvancılık, Süt fabrikalarının kapatılması, sütü ve eti için beslenen büyük baş hayvan üretiminin rantabilitesini azalttı, pastörize süt üretiminin daha sağlıklı olduğu yalanı da köylünün pazarda sattığı süt ürünlerinin de Pazar şansının azalması sonucu , köylü elindeki hayvanını kesime göndermek zorunda kaldı, bu durum hayvan sayısının 36 milyondan 26 milyona gerilemesine yol açtı. Hayvancılığa ve tarımı da destek olan bu kurumlar ortadan kaldırılınca, doğan boşluğu dolduracak yeterli tarımsal ve hayvansal politikalar oluşturulamaması sonucu tarımsal ve hayvansal ürünleri dışarıdan ithal eder hale getirildik.. Türkiye Kendi çiftçisine vermediği parayı, gerileyen tarımsal ve hayvansal ürün nedeniyle yaptığımız ithalatla yabancıya verir hale gelmiştir. Ürüne değil araziye verilen yanlış destekleme politikası tarımsal ve hayvansal ürünün azalması sonucunu doğurdu ,toprak ağları geniş arazileri sayesinde havadan aldıkları parlarla zengin oldu.

İşte binlerce işçinin çalıştığı köylüyü köyünde tutan ve aşırı göçü engelleyen bu fabrikaların satılması kırsal alandan kente göçü hızlandırmıştır. Özelleştirilmesi sonucu bir çoğu kapatılmış , kapatılmayanlar da binlerce işçiyi kapının önüne koyarak yoluna devam etmiştir. Bu durum, nüfusun artıyor olmasına karşın sendikalı işçi sayısının azalmasıyla sendikaların pazarlık güçlerinin zayıflamasına yol açmış , işçi ücretlerinin azalmasıyla da orta gelirli kesimin hızla erimesine yol açarak. Zenginle fakir arasındaki gelir makasının açılmasına neden olmuştur.

Özal döneminin aşırı liberal politikaları banka kurmayı kolaylaştırmış güvenlik ve denetim sistemi zayıf olduğu için bankalar bilindiği gibi ya sahiplerince ya da yöneticilerince soyulmaya açık hale getirilmiştir. Bu bankaların bir kısmı 2001 krizinden önce siyasilerin yakınlarını ya da grup içi şirketlerin finansörü gibi çalıştırıldıklarından bile bile batırıldılar, öz sermaye yetersizliği ve içinin boşaltılmaları nedeniyle de bir kısma da 2001 krizinde battılar. Devlet bu bankaları TMSF adındaki oluşturulan fona devretti fonda bunları ya tamamen tasfiye etti ya da bazılarını özelleştirme yoluyla sattı. Bu 2001 krizinin yarattığı travma sonucu, fiyatını buldun sat kurtul mantığıyla kamu ve özel sektör bankaları yabancıya satılması moda haline getirildi.

Milletin dini ve milli duyguları istismar edilerek devletin milletin sırtından semirtilmiş medya ( TGRT (Fox) ve bankalar ( Oyakbank, Şekerbank) hiç çekinilmeden yabancıya satıldılar. Özel sektörde bazı bankalar ya yabancı ortak aldılar ya da bankaların uluslararası yabancı sermaye ye sattılar.
Bu yabancı bankalar 2001 krizi sonucu kurulan etkin denetim mekanizması sayesinde ana ülkelerinde2009 krizinin de etkiyle zarar ederken ülkemizde yüksek karlar elde ettiler.

1980 yılında başlayan banker olayına da değinmeden geçemeyeceğim ,halkın güvenini sağlamak için emekli askerleri yanlarına alan Banker Kastelli ve Banker Yalçın (çaycı) vs. gibi şahıslar ülkede yüksek getiri palavrasıyla halkı bedava para kazanmanın cazibesiyle kandırarak büyük vurgun gerçekleştirdiler..

Özelleştirme kararı verilence ilk önce ikna metodu seçildi. İkna olmayan yöneticiler ve bakanlar suretle baskı altına alındı ya da görevlerinden alınma yolu seçildi. Bu özelleştirme kararı alanlar hangi küresel güçlere söz vermişlerdi de kendi bakanlarına, milletvekillerine ve bürokratlarına böyle acımasızca davranabilmişlerdi.

Kısacası 1980‘dan bu yana Neoliberal politikaların iplerine dolaşıp kör düğüm olan Türkiye çözümü elde avuçta ne varsa satmakta buldu.

AKP iktidarı ile birlikte eskiye rahmet okutacak özelleştirme furyası devam etti.

Özelleştirmenin % 70 ‘ten fazlası bu dönemde yapıldı.. Şimdi de otoyolları , köprüler, kamu binaları ve orman vasfını yitirdiği öne sürülen hazine arazileri satılmayı bekliyor..

Sonuç: Özelleştirme çoğu zaman başta daha çok yerli sermaye ye yapılmasına karşın işletmeleri alanlar da yabancı sermaye ye satmakta bir sakınca görmedi. Satın alan yerli sermaye yerli ya da yabancıya satarken kat be kat üzerine koyarak sattı. Bu da şunu göstermektedir ki devlet satışları çoğunlukla oldukça değerinin altında yapmıştır.. Satın alanlar işletmelerin değerli arazilerini sattıktan sonra ya fabrikaların kapısına kilit vurmuş ya da makineleri haraç mezat satmıştır.. Yabancı sermaye yatırdığı sermaye yi çoktan çıkartıp karını ülkesine taşımaktadır. Devlet aldığı paraları yeni yatırımlara çevirmediği gibi sürekli artan borcun ödenmesinde kullanmıştır.. Ekonomi göreli olarak büyüyor gözükürken yabancı sermayenin karını taşıması nedeniyle halkın refah artışından pay alamadığını görmekteyiz.. Çünkü ekonominin yaklaşık %50 ‘si yabancı efendilerimize çalışmaktadır.

İç piyasa sürekli durgunluk içinde bulunmakta halk tüketime özendirilerek %50 miktarda yabancının kontrolüne geçmiş bankalar aracılığı ile gırtlağına kadar borçlandırılmıştır. Yabancı sermaye doğrudan yatırım yapma yerine ,hazırı satın almış olması da , yeni iş yerlerinin de yerli sermaye ve devletçe açılmaması sonucu özellikle eğitimli işsizlerin sayısının artmasına yol açmıştır. Çok sayıda açılan üniversiteler gençlere iş kapısı açmaktan çok istihdam planlaması yapılmadığı için işsiz olanların belli süre öğrenci gözükmesine ve işsiz gözükmemesine yol açmaktadır.. Çığı gibi büyüyen işsizler ordusu gelecek beklentisi kalmamış gençlerin oluşmasını kolaylaştırmaktadır Bu nedenle eğitimli gençler arasında intihar vakalarında büyük artışlar görülmektedir..

Osmanlığı İmparatorluğu’nun yabancılara tanımış olduğu Kapitülasyonlar nedeniyle nasıl sömürge ülkesi haline gelmişse, Türkiye Cumhuriyeti de yabancıya satış ve özelleştirme nedeniyle doğal ve ekonomik kaynaklarını yabancının hâkimiyetine vermiştir. Bunun adı yeni global sömürü düzenidir..

Yabancıların 2003–2010 yılları arasında yurtdışına yaptıkları kar transferleri 54 milyar dolar, son 25 yılda yaptıkları kar transferleri ise 105,8 milyar dolara ulaşmıştır. Cari açık her yıl yeni rekorlar kırarak 2010 yıl sonu itibariyle 50 milyar( 2001’de 1,5 milyar dolar) doları aşmıştır.. Türkiye’nin borçlanma oranı GSMH‘yle göre düşmesine karşın borcu 2001 yılına göre üç misli artmıştır.

Rakı, Amerikalı'nın. Finansbank Yunan'nın, Oyakbank Hollandalı'nın. Denizbank Belçikalı'nın.

Türkiye Finans Kuveytli'nin. TEB Fransız'ın. Cbank İsrailli'nin. MNG Bank Lübnanlı'nın.

Alternatif Bank Yunanlı'nın. Dışbank Hollandalı'nın, Şekerbank Kazak'ın. Yapı Kredi'nin yarısı İtalyanın.

Turkcell'in yarısı Finlinin Rus'un. Beymen'in yarısı Amerikalının. Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nın.

Garanti'nin yarısı Amerikalının. Eczacıbaşı İlaç, Çek'in. İzocam, Fransız'ın. TGRT (Fox) Amerikalının.

Demirdöküm Alman'ın. Döktaş Fransız'ın. Süper FM Kanadalının. Türk Telekom Lübnanlı Hariri, İgdaş kime verildi? Araba muayene istasyonları Almana, çimento fabrikalarının önemli kısmı Fransızların eline geçti...

Osman ALTMIŞDÖRT
14/03/2011


Satılmış Türkiye
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: SATILMIŞ bir TÜRKİYE var

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Ağu 25, 2011 11:04

Köprü ve otoyollar özelleştiriliyor

Köprü ve otoyollar tek paket halinde, işletme hakkı devri yöntemi ile özelleştirilecek. Köprü ve otoyol özelleştirmesinde son teklif verme tarihi, 15 Aralık 2011 olacak.

ÖİB yetkililerinden alınan bilgiye göre, söz konusu özelleştirme 25 yıl için gerçekleştirilecek. Özelleştirme işlemi, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 15 Ekim 2010 tarih ve 2010/88 sayılı Kararı ile, Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluğunda olup, yapım, bakım, onarım ve işletimini üstlendiği; Edirne-İstanbul-Ankara, Pozantı-Tarsus-Mersin, Tarsus-Adana-Gaziantep, Toprakkale-İskenderun, Gaziantep-Şanlıurfa, İzmir-Çeşme, İzmir-Aydın Otoyolları, İzmir ve Ankara Çevre Otoyolları, Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Çevre Otoyolu ile bunların bağlantı yolları ve bunlar üzerindeki hizmet tesisleri, bakım ve işletme tesisleri, ücret toplama merkezleri ve diğer mal ve hizmet üretim birimleri ile varlıkları özelleştirme kapsam ve programına alınmış, bağlantı yolları ile birlikte toplam 1975 km uzunluğundaki otoyol ve köprüleri kapsıyor.

Son teklif verme tarihi, 15 Aralık 2011

Köprü ve otoyol özelleştirmesinde son teklif verme tarihi, 15 Aralık 2011 olacak. Geçici teminat tutarının 200 milyon dolar olacağı ihalede, ihale şartname bedeli de 50 bin dolar olacak. Özelleştirme İdaresi Başkanlığından alınan bilgiye göre, özelleştirme işlemi, hepsi birlikte tek paket halinde, İşletme Hakkı Devri Yöntemi ile fiili teslim tarihinden itibaren 25 yıllık süre için gerçekleştirilecek.

Halen var olan personel ile iş ve taşıt araçları özelleştirmeye konu olmayacak, özelleştirme sonrasında Karayolları Genel Müdürlüğü denetim ve kontrol yetkisine sahip olacak. Bu konularla ilgili yasal düzenlemeler ise 13 Temmuz 2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda yer aldı.

Özelleştirme sonrasında işletici ile imzalanacak olan sözleşme, İmtiyaz Sözleşmesi niteliğinde bulunuyor. İmtiyaz sözleşmelerinde en önemli husus ise bu sözleşmelere Danıştay'ın görüşünün alınması gerekliliği oluşturuyor. Yani sözleşmeler en yüksek yargı denetiminden geçiyor. Bu nedenle otoyol kullanıcılarının ve kamu yararının aleyhinde bir düzenleme yapılması söz konusu olmayacağı gibi, ileride de işleticinin lehine herhangi bir düzenlemenin ilave edilmesi de söz konusu değil.

Kriterlere uyulmazsa, sözleşme feshedilebilecek

Yapılacak olan özelleştirmede işleticinin uyacağı minimum bakım, onarım ve işletim esasları belirlenecek, Karayolları Genel Müdürlüğü denetleyici kuruluş olarak işletim süresi boyunca devrede kalacak. Sözleşme hükümlerine ve bakım, onarım, işletim kriterlerine uyulmadığı taktirde, sözleşmenin feshine kadar gidebilen yaptırımlar uygulanacak.

Geçiş ücretleri, sözleşmelerde belirlenen oranlarda uygulanacak

Ayrıca fiyat artışlarında 6001 sayılı Kanunun çıktığı tarihte yürürlükte olan ve halen geçerliliğini koruyan otoyol ve köprü geçiş ücretleri esas alınarak, sadece sözleşmelerde belirlenecek olan ücret artış oranları uygulanabilecek. İşleticinin hiç bir şekilde keyfi fiyat belirlemesi söz konusu olmayacak. Ayrıca işleticinin mevcut alt yapının geliştirilmesi amacıyla ilave şerit genişletilmesi, bağlantı yolları yapılması gibi yatırım yükümlülükleri de olacak.

Özelleştirilecek olan varlıkların özelleştirme sonucunda kalite, dayanıklılık, altyapı,üst yapı ihtiyaçları gibi pek çok konuda hızlı bir iyileşme sürecine girmesi bekleniyor. Bu bağlamda özelleştirme ile maliyet tasarrufu ve verimliliğin artırılması, stratejik yatırımları finanse etmek için ilave fon kaynaklarının yaratılması, daha yüksek hizmet ve servis düzeyi, teknik, finansman, işletim gibi belirli alanlarda uzmanlık kazanılması, verimliliği artırmak için kamusal hizmet sektörlerinin özel girişimcilere açılarak finansal ve endüstriyel pazarların gelişimi sağlanacak.

Özelleştirmeyle teknoloji transferi, kazaların azaltılması da öngörülüyor

Otoyollar ve Köprülerin özelleştirilmesinin, gerek niteliği itibariyle, gerekse Türkiye'nin geçirmekte olduğu ekonomik yapılanma ve değişim süreci nedenleriyle büyük önem arz ettiğine dikkat çekiliyor. Söz konusu Otoyollar ve Köprülerin özelleştirilmesiyle elde edilecek teknoloji transferi, verimlilik artışı, kaza oranlarının azalışı, zaman ve yakıt tasarrufu, çevre kirliliğinin azaltılması gibi olumlu etkiler, elde edilecek olan özelleştirme bedeli yanısıra, ilave diğer faydalar olarak öngörülüyor.

Halen otoyollarda çalışan personel, İşletme hakkının devri ile İşleticiye devredilmeyecek. Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesinde ihtiyaç duyulan diğer yerlerde istihdam edilecek. İşletici ihtiyaç duyacağı personeli tamamen yeni işe alımlarla karşılayacağından, yeni istihdam olanakları sağlanacak.

Öte yandan, özelleştirme işlemi, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun 15 Ekim 2010 tarih ve 2010/88 sayılı Kararı ile, Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluğunda olup, yapım, bakım, onarım ve işletimini üstlendiği; Edirne-İstanbul-Ankara, Pozantı-Tarsus-Mersin, Tarsus-Adana-Gaziantep, Toprakkale-İskenderun, Gaziantep-Şanlıurfa, İzmir-Çeşme, İzmir-Aydın Otoyolları, İzmir ve Ankara Çevre Otoyolları, Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Çevre Otoyolu ile bunların bağlantı yolları ve bunlar üzerindeki hizmet tesisleri, bakım ve işletme tesisleri, ücret toplama merkezleri ve diğer mal ve hizmet üretim birimleri ile varlıkları özelleştirme kapsam ve programına alınmış, bağlantı yolları ile birlikte toplam 1975 km uzunluğundaki otoyol ve köprüleri kapsıyor. İhale ile ilgili teknik bilgilere, bugünkü Resmi Gazetenin ilanlar bölümünde de yer verildi.


Cumhuriyet, 25 Ağustos 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: SATILMIŞ bir TÜRKİYE var

İletigönderen Başkomutan » Pzr Ağu 28, 2011 14:12

Türkiye özelleştirme adı altında bir bir satıldı

Hükümetin uzun zamandır özelleştirilmesi gündemde olan boğaz köprüleri ve otoyollarını satmak için düğmeye basması, özelleştirme adı altında adeta altın yumurtlayan tavuk gibi devletin kasasını dolduran kamu kurum ve işletmelerinin nasıl bir bir elden çıkarıldığı gerçeğini bir kez daha gündeme taşıdı.

Uzunluğu 1975 km olan köprü ve otoyolları tek paket halinde 25 yıllığına özelleştirmek için satış süreci başlatılırken, son 8,5 yılda cumhuriyet tarihinin satış rekoru kırıldı.

Hükümetin uzun zamandır özelleştirilmesi gündemde olan boğaz köprüleri ve otoyollarını satmak için düğmeye basması, özelleştirme adı altında adeta altın yumurtlayan tavuk gibi devletin kasasını dolduran kamu kurum ve işletmelerinin nasıl bir bir elden çıkarıldığı gerçeğini bir kez daha gündeme taşıdı.
Uzunluğu 1975 km olan köprü ve otoyolları tek paket halinde 25 yıllığına özelleştirmek için satış süreci başlatılırken, son 8,5 yılda cumhuriyet tarihinin satış rekoru kırıldı.

AKP hükümetlerinin görev yaptığı 2003-2011 yılları arasındaki 8,5 yıllık iktidar döneminde toplam hisse/varlık satış/devir yoluyla 34 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirildi. Cumhuriyet tarihinin tamamını kapsayan 1986-2002 yılları arasında ise kamu kuruluşlarının özelleştirmesinden elde edilen gelir 8 milyar dolar civarında olmuştu. Özelleştirmelerde, sadece zarar eden kamu malları değil devlet hazinesine önemli miktarda gelir getiren kârlı kamu kuruluşları da yer aldı. 15 Nisan 2011'den itibaren ihalesi tamamlanmış 13.5 milyar dolarlık kamu malı satışı, onay ve sözleşme süreçleri tamamlanınca, AKP döneminde özelleştirmeden elde edilen gelir, 47.5 milyar dolara ulaşacak.

Neler satıldı?

Son 8,5 yıllık dönemde, Türkiye tarihinin en büyük özelleştirmeleri gerçekleştirildi. Başta en stratejik kurumlardan Türk Telekom olmak üzere, demir çelik sektörünün kalbi Erdemir ve İsdemir, tek petrol ithal etme yetkisi olan TÜPRAŞ, sanayi devi PETKİM, Türkiye'nin tek alüminyum tesisi Seydişehir Eti Alüminyum yanında bir baraj ve 4 taşınmaz ile, TEKEL, TELSİM, AVEA, DİTAŞ, TAKSAN , GERKONSAN, TÜMOSAN, TZDAŞ, HAVELSAN, SEKA, Sümer Holding, THY'ye ait USAŞ, İGSAŞ, Kıbrıs Hava Yolları, Petrol Ofisi, Başak Sigorta, Araç Muayene İstasyonları, limanlar, kombinalar, depolar ve milyon dolarlık arazili tesisler bir bir satıldı.

Bazı dev kuruluşlar, hisse yoluyla özelleştirildi. TÜPRAŞ'ın önce yüzde 14,76'sı ardından yüzde 51'lik kısmı, Türk Telekom'un yüzde 70'e ulaşan hissesi, Erdemir'in yüzde 46.12'lik hissesi, PETKİM'in yüzde 86'ya ulaşan hissesi satıldı.

İşletme hakkı devredilen özelleştirmeler içinde en yüksek rakam TEKEL'in 6 sigara fabrikasının satışından elde edildi. Taşınmaz devirlerinde TEKEL'in çeşitli illerde bulunan 140 taşınmazı satıldı.

Özelleştirilen diğer kuruluşlar ise şunlar: Ebüas-Meybuz, Esgaz, Bursagaz, Eti Bakır, Gümüş, Krom ve Elektrometalurji A.Ş, Çayeli Bakır İşletmeleri A.Ş, Tügsaş, Yarımca Porselen Fabrikası, Divriği ve Hekimhan Demir Madeni, Borçelik, Oymapınar Barajı, Toros Gübre Fabrikası, Emekli Sandığı Ankara Emek İşhanı ve İstanbul Hilton Oteli. Amasya, Adapazarı ve Kütahya Şeker Fabrikaları. Ayrıca Trabzon, Kuşadası, İzmir, Ereğli, İskenderun ve Yarımca Limanları ile Ataköy Turizm A.Ş., Ataköy Otelcilik A.Ş., Ataköy Marina ve Yat İsletmesi yer alıyor.

Sıradakiler

Uzun zamandır gündemde olan otoyol ve köprüler için süreç başlatıldı. Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprüsü ile bütün otoyollar tek paket halinde özelleştiriliyor. Milli Piyango, Halkbank ve Türk Hava Yolları'ndaki kamu hisselerinin satışı için de çalışmalar sürüyor. Bu yıl içinde elektrik dağıtım sektörünün tamamıyla, 52 adet akarsu santrali ve şeker fabrikalarının satılması planlanıyor.

Ofer'e satış

Kamu mallarının satışlarında birçok tartışmalar da yaşandı. Özellikle İsrailli Yahudi işadamı Sami Ofer'in AKP dönemindeki ihalelere girip, önemli kuruluşlarda pay sahibi olması günlerce medyada yer aldı. Galataport ihalesinin kanunlara aykırı olarak Ofer-Kutman grubuna verildiği yargı kararıyla ortaya çıkınca, ihale iptal edildi. Yine Kuşadası Liman ihalesi, Ofer-Kutman ortaklığında kaldı. Ayrıca TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sının Kutman aracılığıyla Ofer grubuna satışı yargıya taşındı. Ancak yargıdan bir sonuç çıkmadı.

Onay sürecinde olanlar

İhale süreci bu yıl tamamlanan veya tamamlanma aşamasında olan liman, elektrik dağıtım şirketi ve santraller ise şöyle: TTA'nın 7 adet taşınmazı, Kayaköy, Esendal, Işıklar, Arpaçay-Telek, Kiti, Haraklı-Hendek, Pazarköy-Akyazı, Bozüyük, Kovada 1-2, Bozkır, Ermenek, Göksu, Anamur, Bozyazı, Mut-Derinçay, Silifke, Zeynel, Engil, Erciş, Hoşap-Zeyne, Koçköprü, Dere, İvriz ve Kayadibi Akarsu Santralleri, İskenderun Limanı, TEDAŞ'a ait Van, Boğaziçi, Gediz, Trakya, Dicle, İstanbul Anadolu Yakası, Toroslar ve Akdeniz Elektrik Dağıtım Şirketleri ile Hazine'ye ait Bursa ve Mardin'deki taşınmazlar.

Danışmanlığa 84 milyon ödendi

Öte yandan özelleştirmeler için 2002-2010 yılları arasında danışmanlık hizmeti veren yerli ve yabancı firmalara 84 milyon 799 bin 945 TL ödendi. Özelleştirme danışmanlık hizmetleri için en büyük ödeme 2006 yılında gerçekleşti. 2006 yılında 46 milyon 497 bin 605 TL ödeme yapıldı. 2009 yılında ise, danışmanlık hizmetleri için 17 milyon 577 bin 858 TL ödeme gerçekleştirildi.
Özelleştirmeler borcu kapatamadı

Peki bu özelleştirmelerden elde edilen gelirler nereye gitti? Bu süre içinde, Türkiye'de bankaların yüzde 75'ü, sigorta şirketlerinin yüzde 80'i, IMKB'nin yüzde 62'si yabancıların eline geçti. Türkiye bu yıl, bütçesinden 47. 5 milyar TL faiz ödemek için ayırdı.

Cari açık ise Cumhuriyet döneminin en yüksek seviyesine ulaşırken, tehlike sinyalleri veriyor. 2011'in ilk altı ayında 45 milyar 8 milyon dolar cari açık gerçekleşirken, yıl sonu tahminleri 71 milyar 990,1 milyon dolara yükseldi. 1950 ile 2002 yılları arasındaki 52 yıllık dönemde Türkiye'nin cari açığı 48 milyar dolar olmuştu. Aynı dönemde dış borçlar 130 milyar dolardan 290 milyar dolara yükseldi.

Yapılan özelleştirmeler cari açık ile dış borcu kapatmaya yetmedi. Çünkü Türkiye, yüksek faizle borçlanmaya devam etti. Hatta bu süre de özel sektörün dış borcu da 30 milyar dolardan 124 milyar dolara kadar yükseldi. Özelleştirme için gelen yabancı sermaye yatırım yapmak bir yana, 50-70 milyar arasında bir parayı ülke dışına çıkardı.

milligazete.com
28 AĞUSTOS 2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Satılmış Bir TÜRKİYE Var

İletigönderen Başkomutan » Pzt Ara 26, 2011 17:20

YAĞMA BAŞLIYOR

Hükümet, gelecek yıl yabancılara toprak satışında üst sınır olan 2,5 hektar oranını 12 kat artırarak
30 hektara çıkaracak.


Taslak halindeki düzenleme yasalaşırsa Türkiye’de tam anlamıyla bir toprak yağması başlayacak


ORHAN DEDE - ARAŞTIRMA

Yabancı kişi ve şirketlere gayrimenkul satışına izin veren 3 Temmuz 2003 tarih ve 4916 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden itibaren, yabancılar Türkiye’nin dört bir yanında arazi ve konut almaya başladı. İşbaşına geldiği günden bu yana bulduğu her şeyi satan hükümet, haraç mezat satışa engel teşkil eden yasal düzenlemelerin tümünü yeni yılda değiştirecek. Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde açıklamalar yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, yabancılara toprak satışındaki kısıtlama oranının 25 bin metrekareden (2,5 hektar) 300 bin metrekareye (30 hektar) çıkarılabileceğini, bu konuya ilişkin düzenlemenin 2012 başlarında gerçekleşmesini beklediklerini söylemişti.

Bayraktar, söz konusu açıklamasında yeni düzenlemede mütekabiliyet şartı aranmayacağının işaretini verdi. Yeni uygulamada imarı olmayan araziler de satılacak. Yabancılar bağ, bahçe, tarla olarak görülen arazilerde de alım yapabilecek. Yeni düzenlemeyle mütekabiliyet şartı çerçevesinde bugüne kadar Türkiye’den taşınmaz satın alamayan aralarında İsrail’in de bulunduğu 39 ülkenin vatandaşları da taşınmaz sahibi olabilecek.

2012 yağma yılı olacak

Hükümetin gelecek yıl hayata geçirmeyi planladığı düzenleme yasalaştıktan sonra Türkiye’de yabancıların başlatacağı yağmayla Yahudiler “vaadedilmiş topraklar (Arz-ı Mevud)” hayaliyle, Ermeniler “Büyük Ermenistan” hayaliyle, Yunanlar ise “Megalo İdea” hayaliyle, hızla toprak satın almaya başlayacak.

Toprak satışları Osmanlı’yı yıkmıştı

19. yüzyılda Osmanlı’ya karşı da kullanılan “toprak satışı’ silahı şimdi de Türkiye Cumhuriyeti için sınırı olmaksızın devreye giriyor. 19. yüzyılda batılı devletler, serbest ticaret antlaşmalarının, dış borçlandırmaların ardından, maliyesi bozuk Osmanlı’dan da borç para verme karşılığında birçok taviz almıştı. Bunlardan biri de yabancıya toprak satışıydı. Lozan görüşmelerinde Türkiye’nin kabul etmediği ağır şartları, “şimdi bunları cebime koyuyorum bir gün gelecek bu Sevr şartlarını tek tek kabul edeceksiniz” diyen İngiliz Heyeti Başkanı Lord Curzon’un dediği bugün gerçekleşiyor.


Başka ülkeler yabancıya satmıyor

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde yabancıya toprak satışları serbest değil, ağır kurallara bağlanmış durumda. Yunanistan ve Rusya Federasyonu’nda yabancılar sınırda veya sınıra yakın bölgede kesinlikle taşınmaz satın alamıyor. Başka ülkelerin vatandaşlarına satsa bile Yunanistan, Türklere kesinlikle toprak satışı yapmıyor. Bu gerçeğe karşılık Türkiye’de Ege kıyılarında yabancıların edindikleri gayrimenkullerin sayısı on binlerle ifade ediliyor.

Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da yabancılara tarım ve orman arazisi satışı yasaklanmış bulunuyor. Bu yasak Polonya’da 2016 yılına kadardır. AB’ye girme hazırlıkları yapan Bulgaristan ve Hırvatistan’da da yabancılara tarım arazisi satışı kesinlikle yapılmıyor. İspanya’da yabancıya konut satılıyor ama toprak mülkiyeti verilmiyor. İsrail’de ise toprak milli ve asla satılamıyor. İspanya, Danimarka ve Norveç’te de toprak millîdir. Bu konuda koruyucu kanunlar vardır. Hatta İsrail’de bir Yahudi bile toprağın mülkiyetine sahip olamaz, İsrail’de toprakların tamamı devlete aittir ve asla satılamaz.

Yeni Mesaj - 26 Aralık 2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Sonraki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x