TSK'ya suikast

TSK'ya suikast

İletigönderen Başkomutan » Pzr Ara 27, 2009 7:19

Karanlık günler

Türkiye karanlık günlerden geçiyor.
Ülkemizin doğusunda PKK’ya operasyonlar yapılıyor, batısında ve başkentte ise TÜRK ORDUSU’na!..
Bugün Türkiye’de en zor şey, “aydın” olmak ve öyle kalabilmek. İster gazeteci, ister yazar, ister politikacı, ister asker ya da herhangi bir meslek sahibi olsun, yurtsever bir aydın olmak çok zor.
Ülke yararına olan gerçekleri savunmak, son 7 yıldır, yani AKP iktidarı dönemleri boyunca neredeyse imkansız duruma geldi. Sağda ya da solda, hangi görüşte olduğuna bakılmaksızın işini yapabilmek artık cesaretin de ötesinde bir şey gerektiriyor.
AKP’nin güzelim ülkeyi getirdiği durum, Osmanlı’nın son döneminden de kötü!..
Bugün halkıyla, ordusuyla, medyasıyla ve yargısıyla kavga hâlinde olan bir AKP iktidarı var.. Ve, hâlâ “mazlumu” oynamaya çalışıyorlar..
Artık gazeteler her gün şu başlıklarla çıkıyor: “Gerilim artıyor”, “Casusluk filmlerini aratmayacak olaylar yaşıyoruz”, “Zıvanadan çıktı”, “Savcıdan şok iddialar”, “Hass..tir’li siyaset”, “Adalet bakanı savcılara emir verdi”, “Başbakan Yardımcısına asker suikastı”, “Ülke bölünüyor”, vb.
AKP Elazığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran (Özal’ın eski özel kalem müdürü) bile, “Poliste çeteler var. Hükümet ile askeri birbirine düşürmeye çalışıyorlar” diye demeç veriyor. Bu demecin ardından, “Trafik polisiyle tartıştı” diye AKP’den ihraç ediliyor!.. İşbaşaran’ın gizli kamerayla mı, cep telefonu kamerasıyla mı çekildiği belli olmayan görüntüleri medyaya servis ediliyor!..
AKP milletvekilinin polise küfrettiği, görevini engellediği ileri sürülürken, eski DTP’li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir göz ardı ediliyor.
PKK’nın şehir örgütlenmesi olduğu ileri sürülen KCK’ya yapılan operasyonlara kızan Baydemir, “dindar cumhurbaşkanımız” Sayın Abdullah Gül’e ve Başbakanımız Sayın R. Tayyip Erdoğan’a, önce “sayın” diyor, sonra da “Hass..tir” diyor!..
Ve, sayın yöneticilerimizin sesi çıkmıyor, işlem yaptırmıyor. En azından, Meclis’teki parti genel başkanlarına anında cevap yetiştiren “Edep ya hû” diyen, “Edepli olun, edepli” diyen sayın Erdoğan, Baydemir’e bir “Edepli ol” sözünü çok görüyor!..
Ne demişler, “Besle kargayı, oysun gözünü.. esirgemesin
sözünü!..”
Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir’in uzun konuşmasındaki ilgili bölüm şöyle:
“Devleti ve hükümeti yönetenlere sesleniyorum. Bizi şahin ve güvercin olarak ayırmasınlar. Has..tir diyorum, has..tir”, “Başbakan ve kabine üyelerine sormak istiyorum. Meşe ağacının (yeni partileri BDP’nin amblemini kastediyor olmalı-HC) hangi dalı nerenize battı?..”
Hiç kimse, Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten cumhurbaşkanı ve başbakana “Hass..tir” diyemez. Ama başbakan da, kendi milletvekilini partiden atarken, bu küfür karşısında susamaz ve “Yarabbi şükür” diyemez..
Bu açıkça TCK 301. maddeye girer. Hani, o ünlü maddeye. Devletin makamlarına ve manevi kişiliğine küfredilmemesi maddesine.
Görüyoruz ki, Türkiye’de Atatürkçü aydınların eleştiri yapması yasak, teröristlerin ve küfürbazların her şeyi serbest!..

HULKİ CEVİZOĞLU / Yeniçağ
27.12.2009


Uçuruma doğru

Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş işler oluyor...
Son örnek; özel yetkili savcılığın emriyle Genelkurmay’a bağlı “Seferberlik Tetkik Kurulu”nun baskınla aranması.
Hayır; önemli olan polisin gizlilik derecesi yüksek bir askeri birime girmesi değil.
Önemli olan, Genelkurmay’ın yaptığı açıklamaya hükümetin inanmaması, devletin zirvesinde güvensizliğin tavana vurmuş olması...
Çukurambar’da gözlem yapan iki subayı sorgulayan, evlerini arayan savcılık bir şey bulamayınca takipsizlik kararı vermişti...
Ancak anlaşılan savcılar iktidardan gelen baskılar üzere tekrar kanıt aramaya koyulmuştur...
Çukurambar’da gözlem yapan binbaşı ile albay tutuksuz...
Haklarında dava açacak kadar bile kanıt yok... Ancak buna rağmen işyerleri aranıyor.
Üstelik işyerleri TSK’nın en hassas birimlerinde...
Sonuç; iktidar tarafıyla laik cumhuriyete inanan güçler arasındaki çatışma çok tehlikeli bir yolda. Karşılıklı kuşku dorukta. Bu yükselen güvensizlik barışçı yoldan çözümlenmeyecek bir kaosun içine sürükleyebilir bizi... Başbakan ve partisi, girdiğimiz yolda iktidarını güçlendirmekte olduğunu düşünüyorsa çok yanılıyor. Hepimiz aynı gemideyiz..

MELİH AŞIK / Milliyet
27.12.2009


İstihbaratçı

ANKARA’da istihbaratçılarımız birbirlerini yakalayınca, medyada casus hikâyeleri yer almaya başladı.
Size “Dövlet” kitabımdan bir gerçek istihbaratçı hikâyesi aktarmalıyım:
Kıbrıs’ta Rumların azdığı yıllar...
Ankara, Yunanistan‘ın adaya çıkmak için iki kruvazör aldığını duydu...
Atina’daki büyükelçiliğimizde görevli istihbarat elemanımız “Mahmut”tan kruvazörlerin resimlerini çekip göndermesini istediler.
(Bu Mahmut, aşağıda okuyacağınız gibi gemilerin resmini çekince, merkeze alındı ve Ankara Radyosu’nda uzun yıllar çalıştıktan sonra emekli oldu.)

“Mahmut” işe koyuldu...
Ayarladığı bir şişman Yunan kadınla birlikte, gemilerin olduğu limanı gören yamaca gitti.
Dikkat çekmemek için piknik yapıyorlarmış gibi yaptı istihbaratçımız.
Çayıra oturdu, yiyecek sepetini açtı.
Fotoğraf makinesini çıkartıp gemileri çekecek ama, çevreden görülmekten korktu.
O da makinesini ceketinin altına gizleyerek çişini yapacakmış gibi az ileriye gitti, pantolonunu indirdi.
Yine dikkati çekmemek için arkasını limana dönerek oturdu.
Ve eğilerek bacaklarının arasından, limana denk gelecek şekilde denklanşöre bastı.

Resimler Ankara’ya ulaşınca yüksek düzeyli istihbaratçılar, askerler, siviller, paşalar acele toplandılar.
Resimler duvardaki perdede belirdi...
Kruvazöre benzemiyordu...
Demek ki istihbaratçımız “Mahmut” denk getirememiş, kendi alet edevatının resmini çekmiş göndermişti.
Ve Ankara‘dan Atina’ya bir şifreli mesaj gitti:
“Bu nasıl kruvazör?..”

Bülent Arınç‘ın “istihbaratçısı” gizli planını yutmak için su mu istemişti dediniz?.

BEKİR ÇOŞKUN / Habertürk
26.12.2009
En son Başkomutan tarafından Sal May 18, 2010 17:51 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen mavi ışık » Pzr Ara 27, 2009 10:08

Ben buradan yazarlara bir cümleyi hatırlatmak istiyorum. B.ARINÇ: GÖRÜN BAKALIM BAYRAMDAN SONRA NELER OLACAK, NE ARINÇ KALACAK NE DANIŞTAY
Bu cümlede bugün suikast iddiaları, özelharekat seferberlik... de arşivlere kadar uzanan arama gizli düşünüyorum
Kullanıcı küçük betizi
mavi ışık
Üye
Üye
 
İletiler: 34
Kayıt: Cmt Eki 17, 2009 17:14

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Pzr Ara 27, 2009 20:03

Arınç'a suikast olayında müthiş iddia

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast tartışmalarında çok tartışılacak bir iddia da Fatih Altaylı'dan geldi.

Resim

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiasıyla ilgili sis perdesi henüz aralanmadı. Polis ve askerin açıklamaları birbiriyle çelişirken Habertürk Gazetesi yazarı Fatih Altaylı kulislerde konuşulan, ama çok dile getirilmeyen bir başka iddiayı yazdı. Altaylı'nın bugünkü köşesinde yer alan yazıya göre, Arınç'ın evinin yanında yakalanan askerler Arınç'a suikast için değil, TSK'dan Arınç'a bilgi sızdıran askeri takip ediyordu.

İşte Altaylı'nın o yazısı:

Köstebek ihbarı!

Çok güvenilir bir kaynaktan aldığım bir bilgiyi doğrulatmak için çok uğraştım.
Kaynağıma güvenmediğimden değil. “Double check” yapmak için.
Doğrusu “double check”i başaramadım ama kaynağıma güvendiğim için bunu yazmak gerek diye düşünüyorum.
Bülent Arınç’ın oturduğu sitenin önünde yakalanan iki subayı ve ardından ortaya atılan “Arınç’a suikast girişimi” iddialarını hepiniz biliyorsunuz.
Benim anlatacaklarım ise o gece “aslında ne olduğu” ile ilgili.O gece Genelkurmay Özel Kuvvetler’i arayan bir kişi, “Genelkurmay’ın askeri bilgilerini sızdıran üst düzey subay, şu anda Bülent Arınç’ın evinde, AKP’lilerle buluştu” istihbaratını verir.
Bunun üzerine o iki subay, Arınç’ın evini gözetlemek ve “köstebek subayı” belirlemek üzere Arınç’ın evinin bulunduğu sitenin önüne giderler.
Aynı anda, numarası ve yeri daha sonra tespit edilen ankesörlü bir telefondan Ankara Emniyeti aranır ve kimliği meçhul bir kişi, “İki subay şu anda Bülent Arınç’ın evinin önünde Arınç’a suikast yapmak üzere” ihbarında bulunur.
Alarma geçen polis, güvenlik önlemlerinin zaten yoğun olduğu bölgede hemen operasyon düzenler ve içinde iki askerin bulunduğu otomobil yakalanır.
Bu arada olay yerinin hemen yakınında bulunan bir başka otomobil vardır ancak operasyon sırasında bu otomobil kaçar ve yakalanamaz.
Kaynağım, “Ortada ne bir suikast var ne de başka bir şey. Zaten savcılık da bu görüşte. Yakalanan subayların ne üzerlerinde, ne otomobillerinde, ne de
evlerinde bir suç unsuruna rastlandı. Kâğıtta adres olduğu
doğru ama amaç köstebek yakalamaktı” diyor.
Olabilir mi?

internethaber
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Pzr Ara 27, 2009 22:27

Çukurlar vadisinde pusu

Son saatlerde Ankara’da öylesine olaylar yaşandı ki, itiraf edeyim benim havsalam almıyor... Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda, “Mühürlü” kozmik evrak odalarında ve bilgisayarlarında savcıların talebi ve mahkeme kararıyla üst üste aramalar yapıldı... “Suikast” planı ile bağlantılı olduğu düşünülen 8 askeri personel tutuklandı!
Sisler dağılıncaya kadar yorum yapmamak, kesin bir hükme varmamak isterdim... Bu olanlar herhalde bir kâbustu, “uyanacağız” derdim... Daha gerçekçi olarak, “Olamaz dediğimiz çok şeyler oldu, bunlar da oldu” diye ya sabır der sonucu, açıklamaları beklerdim.
Fakat şimdiki zamanda olayların gelişmesi kimseyi beklemiyor; uçurumum kenarındayız. Ve maazallah, bir iç çatışmanın ayak sesleri geliyor! Ordumuza en fazla muhtaç olduğumuz bir zamandayız!
Ve olaylar o kadar çabuk gelişiyor ki, beklemeye, tevekküle, sabra vakit yok...
Sonunda olamaz denen olmaması gereken oldu... Savcılar polislerle, askerlerle çatışmak pahasına Genelkurmayın hassas, gizli bir birimine, tabir caizse, Ordunun “harimi ismetine” girdiler!
Bu, belki şeklen, yasalara göre caiz olsa da, gerçek dünyada, geleneklere göre çok vahim bir ilk! “Sakalın üzerinden bir defa fareler geçerse, yol olur” ve sonra neler olmaz! Genelkurmay Başkanının makam odası, Başkanlığın çok kozmik bölgelerine de ulaşılır ve hatta Genelkurmay Başkanı da tutuklanır...
En demokratik ülkelerde, özellikle savunma hususunda yasalarda belirtilmese de, bazı “olamazlar” yapılmayacaklar vardır... Mesela, Amerika’da FBI’ın, CIA’nın Pentagon’a baskın yapacağını, İngiltere’de, Scotland Yard’ın, Savunma Bakanlığında böyle araştırmalar yapacağını düşünür müsünüz!...
Tabii ki yargıya, yargıçlara, savcılara “güven” ve saygı lazım. “Onlar da nihayet Devletin unsurları” diyeceksiniz ama, acı duyarak, açıkça söylemeliyim; son yıllarda yaşananlardan sonra hukuk ve güven mi kaldı..? En azından “arayalım” derken bilgisayarlara, “köstebekler” ve “düzmece” bilgiler yerleştirilmeyeceği ne malum!
Aslında yargıya ve polise güven kalmamış olması çok acı, vahim bir durum; Kim, kimler sebep oldu buna?
Ben açık söylemeliyim; bu olayda da bir fesat, komplo, Orduya karşı öteden beri sürdürülmekte olan “topyekûn” tersine orantılı bir saldırı olduğundan şüpheleniyorum! Birileri, ülkenin, bu kargaşalı döneminde, ilk ve son savunma hattımız olacak Türk Ordusunu saf dışı bırakmak, pasifize etmek istiyorlar!

Sonuç
Durumun, olayların, dalgalanmaya bırakılmasına tahammülü kalmadı... Herkes, ama herkes, imalı, cinaslı sözde “açıklamaları bırakıp, açık konuşmalı” ve olayları oluruna bırakmamalıdırlar!
Bunu asıl yapması gereken Başbakan... Bugünkü MGK toplantısından sonra yayınlanacak sonuç belgesi de herhalde, açıkladıklarından fazla “açıklamadıklarından” ibaret olacak!
Sözüm asıl, haddim olmayarak, Orgeneral İlker Başbuğ’a! Bu puslu hava dağıtılmaz ve her türlü iddiaya ve şayiaya açık bırakılırsa, halkın Ordusuna karşı güveni kalmaz.. Oysa, bütün kurumlara güvenin kalmadığı ortamda, Türkiye’nin varoluşunu sağlayacak ve devam ettirecek tek dayanağımız Türk Ordusudur!

ALTEMUR KILIÇ / Yeniçağ
28.12.2009
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen istanbul.ap » Pzt Ara 28, 2009 1:58

Altaylı ve @Mavi Işık güzel noktalara değinmiş. Hakikaten @Mavi Işık, haberlerde bile bu sözü bangır bangır geçmişti de, şimdi niye hiç hatırlayan/hatırlatan yok, şaşılacak iş doğrusu.
Kullanıcı küçük betizi
istanbul.ap
Üye
Üye
 
İletiler: 12
Kayıt: Cmt Ara 19, 2009 16:57

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Urunguj » Pzt Ara 28, 2009 2:36

Erzincan-Erzurum arasındaki güncel yargı düellosu için buradan buyurun:

http://www.habervesaire.com/haber/1675/

Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in yanındayım bütün kalbimle.


Bu olayda herşey aydınlanıyor gibi bence.

TSK, ve MİT ayakbağıdır, kimilerine göre. Muhtemelen ılımlı İslam düşüncesindekiler bunlar.
Yani ABD ile organik bağı olan sözde Müslümanlar...

Ve benim içimi kanatan Bordo Bereli'lere yapılan bu baskınlar, başlarına çuval geçirme olayından çok daha vahimdir! Çünkü öz vatanlarında bu muamelelere maruz bırakılıyorlar!

Pirincin içinde pirinç gibi görünen taştan kork!!!
Kullanıcı küçük betizi
Urunguj
Üye
Üye
 
İletiler: 222
Kayıt: Cmt Ara 05, 2009 0:44

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ara 28, 2009 21:28

Çuvalı da suikast bahanesiyle geçirmişlerdi!

Amerikan askerleri, Süleymaniye’de kimin başına çuval geçirmişti?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı 11 Türk subay ve astsubayının..

Peki gerekçeleri neydi?
Süleymaniye valisine suikast hazırlığı?

Delilleri var mıydı?
Ellerinde telefon dinleme kayıtları bulunduğunu açıkladılar.

Peki, Ankara’daki arama nerede yapılıyor?
TSK’ya bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın kozmik odasında!

Aramanın gerekçesi nedir?
Bülent Arınç’a suikast hazırlığı?

Delil var mı?
Bir ihbar ve telefon dinleme kayıtları olduğu söyleniyor.

İki olaydaki benzerlik çok dikkat çekici değil mi?

* * *

Yine de bu durum, bize Gladio gerçeğini unutturmuyor.

Gladio’yu kuran NATO Başkomutanı General Lemnitzer’dir. Hedef, NATO ülkelerinde bir Sovyet işgali halinde askeri ve sivil direnişi hazır tutmaktı. Fakat aynı örgütün, Fransa, İtalya, Yunanistan ve özellikle Türkiye’de iç politikayı yönlendirmek için birçok kanlı eylemi düzenlediği bir gerçektir.

İtalya’da Başbakan Aldo Moro’yu kaçırıp öldürenler Kızıl Tugaylar gibi gösterildi ama, bu cinayeti işleyen Gladio idi.

İtalya’da Gladio’nun başında Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga bulunuyordu. Muhtemelen, Türkiye’de de durum böyleydi ama kimse bu konunun üzerine gitmiyor.

Gladio mantığı böyledir. Masum insanlara veya önemli kişilere yönelik eylemi kendisi yapar, sonra da sorumlu tuttuğu odakları imha etmeye çalışır!

Cossiga, 60, 70 ve 80’lerde Avrupa’daki bombalama olaylarından sorumlu tutulan ve temel uzmanlık alanı ülkelerdeki yerel politik muhalefetin üzerine yıkılacak eylemler gerçekleştirmek olan NATO himayesindeki Gladio örgütünün varlığını ifşa ederek yapılanma içindeki rolünü de itiraf etmişti.

İfşaatlarıyla İtalyan siyasi düzenini rahatsız eden Cossiga, 1992’de istifa etmek zorunda kalmıştı. Cossiga’nın beyanları, 2000 yılında İtalya Parlamentosu’nun Gladio ile ilgili soruşturmasına da katkı sağlamış ve bu soruşturma sırasında saldırıların ABD istihbarat birimlerinin gözetiminde olduğuna dair deliller ortaya çıkmıştı.

Biz defalarca hatırlattık ki gerek 12 Eylül öncesi gerek sonrası Türkiye’nin yakın tarihi de bu tür olaylarla doludur. Cumhuriyet gazetesine saldırı, Danıştay baskını, Rahip Santoro’nun, Hırant Dink’in ve Malatya’da misyonerlerin öldürülmeleri, hükümet ve basın tarafından ulusalcıların veya milliyetçilerin üzerine yıkılmak istendi. Ancak, bugün herkes görüyor ki işin içinde devlet görevlileri var; derin bağlantılar var!

* * *

Yalnız bu defa roller değişmiş gibi görünüyor. Gladio, artık TSK’nın içinde değil galiba!
Bugün Türkiye’de eski kadrolardan Gladio’nun hesabı da sorulmuyor. Amerikan destekli ekonomik ve siyasi teslimiyet politikalarıyla eş zamanlı olarak Türkiye’nin askeri direnci kırılmak isteniyor.

Türkiye’nin direncini ayakta tutan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olan güven duygusudur. Bu güven olmasaydı, herkes kendi güvenliğini kendisi alırdı.

Tabii ki biz gerçek neyse ortaya çıksın isteriz ama “operasyonların bir dizi film gibi sürdürülmesi, TSK’ya olan güveni sarsmak içindir” gibi bir kanaat hasıl oluyor.

Bu şüphe bir an önce giderilmelidir.


Arslan BULUT / YENİÇAĞ, 29 Aralık 2009
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Ara 29, 2009 0:16

Ak ve kara

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda (Seferberlik Tetkik Kurulu’nda) yapılan aramalarla ilgili olarak, “Suç işleyen varsa bunun kuruma mal edilemeyeceğini... Devletin kurumları arasında yansıtılmaya çalışılanın aksine bir sorun olmadığını” söyledi ve “Hukuk sisteminin bağımsız şekilde olayları aydınlattığını ak ile karayı ortaya çıkaracağını!” ekledi. İnşallah!

Baykal’a göre

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da bir TV programında, bu konuda dedi ki “Burada söz konusu olan Bülent Arınç’a akli dengesini yitirmiş kötü niyetli birinin suikast yapacağı iddiası değil. Hükümet tarafından TSK’nın böyle bir suikast yapabileceğinin düşünülmüş olmasıdır. Bunun kondurulması bile vahimdir. Düşünün, eğer TSK bir devlet büyüğüne böyle bir suikast girişiminde bulunacaksa, bu sözün bittiği yerdir.” Bu sözler Erdoğan’ın temennilerinden daha açık ve gerçekçi! Erdoğan, yuvarlak sözlerle ne kadar tevil ederse etsin, TSK’nın “Arınç’a suikast tertip edebileceğine” ihtimal vermiş olacak ki, savcı ve yargıçlarca, Genelkurmayın en gizli odalarının araştırılmasına, talimat vermemiş olsa bile, herhalde müsaade vermiştir... Erdoğan’ın, İçişleri Bakanının, Adalet Bakanının bilgisi olmadan, Genelkurmay Başkanlığının en gizli, en hassas yerlerine böyle tasallut edilebilir, ucu nereye varacağı belli olmayan -daha doğrusu bilinen ve arzu edilen- böyle bir “ilk” gerçekleştirilebilir miydi? Erdoğan, ne kadar yuvarlak konuşursa konuşsun “sakalın üzerinden fare geçmiş”; sakal kesilince ortaya dökülenlerden ve döküleceklerden, “ak’la kara” belli olmuştur. Ve bu “sözün bittiği” yerdir. Kimse, AKP İktidarının, bugünkü TSK’dan hoşnut olduğunu ve bu “vesayetten” kurtulmak istemediğini söyleyemez! Yandaş medyada-akademyada yandaşlar “bir tabu çökertildi” diye zafer naraları atıyorlar. Mesela Taha Akyol yazıyor: “Genelkurmay’a bağlı Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda adli savcıların gözetiminde iki defa arama yapılıyor, sekiz askeri personel gözaltına alınıyor... Üzerinde “Devlet sırrı” yazılı kapılar, artık hâkim kararıyla açılıyor. Hukuk devleti kavramında hâlâ sorunlar var ama genel gidiş çağın hukuk devleti yönündedir.”

Güldürmesin bizi; bugün Hukuk Devleti mi kaldı? Yargıya güven mi kaldı?

Ne var ki, bu “oyunda” da yıllardır Türkiye üzerinde oynanmakta olan “Büyük Oyunda”, son perde henüz kapanmadı. Düşmanlarda oyun çok!

Paradoks olacak “çelişkili” görünecek, ama Türkiye “güçlü ordusu” ile “Güçlü” kaldıkça, bu oyum bitmeyecektir. Sözün bittiği bir yer de, işte budur; Türkiye’yi, bölmek, bitirmektir!

Umut bu ya!

Ben hâlâ umut ediyorum; Türkiye’nin, Türk Ordusunun düşmanları hemen sevinmesinler; “şikârlarını” öldürmeden, postu paylaşmaya kalkışmasınlar! Daha son sözler söylenmedi!

Bu nasıl dinmez bir hınçtır ki, Ordu düşmanları, devlet sırlarını ve en hassas savunma birimlerini, böyle pervasızca deşifre edebiliyorlar?

Gladyo

Malum; “Gladyo” Özel Kuvvetlerin menşei. Soğuk harp döneminde, üye ülkelerin, Kızıl Ordu tarafından işgal edilmesi olasılığına karşı, işgalcilere karşı yeraltı direnişinin alt yapısını oluşturacak silah ve teçhizatı, icabında kullanılmak üzere saklayacak bir örgütlenme!

Soğuk Harp sona erince, Kızıl Ordu tehlikesi ortadan kalkınca, artık saldırılara maruz kalmayacak ülkelerde “Gladyo” işlevini bitirdi. Ama Türkiye bu ülkeler gibi mi? Dış ve iç tehditler sona erdi mi? “Gladyo” adı altında olmasa da, her ihtimale karşı bir direniş alt yapısına ihtiyaç var...

Şu sırada PKK uzantısı KCK, terörü kentlerde örgütlemekte ve bunun tezahürleri, her gün her gece her yerde!

Tesadüf mü? Her olayın altında komplo aranırken, sormak gerek; bu tehlikeli ve iç çatışmaya giden ortamda, böyle bir örgütü deşifre edip ortadan kaldırmak, acaba kimlerin işine yarar?

Bu sorunun doğru cevabı verilince söz, hakikaten orada biter!


Altemur KILIÇ / YENİÇAĞ, 29 Aralık 2009
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen mavi ışık » Sal Ara 29, 2009 0:44

istanbul.ap yazdı:Altaylı ve @Mavi Işık güzel noktalara değinmiş. Hakikaten @Mavi Işık, haberlerde bile bu sözü bangır bangır geçmişti de, şimdi niye hiç hatırlayan/hatırlatan yok, şaşılacak iş doğrusu.


Şahin in danıştay saldırısının hemen akabinde söylediği gibi; bunun altından neler çıkacak neler..çıktı gördük . bunuda hatırlatan yok, devletin en üstünün 'biz ergenekonu 2001 den beri biliyorduk demesinide hatırlatan yok.

Arınç ın bu cümleside söyleniş bakımından çok manidardı, basın soruyor Arınç cevaplıyor(danıştay katsayı meselesi) sonra görüşme bitiyor, korumalarının arasına hızla yürürken yere bakarak ve alçak sesle(kendi kendine konuşur gibi) bu cümleyi söylüyor,o an hissettiğim o ruh halinden danıştayda, kararıda,arınçda... önemli değil ,OLACAK ŞEYLERİN YANINDA BUNLAR HAFİF KALACAK ANLAMIYDI.imkanı olan o görüntüyü birkere daha izlesin.
NETEKİM BUGÜN KENDİ AĞIZINLA İTİRAF ETTİ, SUİKAST MESELESİNİ VE GENE GELİŞMELERİ ANLAYANLARI DOĞRULAYAN CÜMLE SARFETTİ;ARI KOVANINA ÇOMAK SOKTUK.(demek mesele levye imiş)
Arı kovanı neden önemli? ÖKK nedir? bugün yaşanılan açılımla TSK mensuplarına prof... terörist muamelesi PKK ya kurtuluş savaşçısı muamelesi yapmakla, PKK terör örgütünü şehit kanına acılara rağmen AKlamaya çalışmakla, GKı çırılçıplak bırakan yasayı gece yarısı geçirmekle,özel kuvvetlerin kuzey ırakta teröre karşı yaptıkları operasyonlarla, müzik notası çaldığımız çuval olayının kime karşı yapıldığı, önümüzde KIBRIS sürecinin de olduğu.....yayın yasağıda verilmedi,2010 da göreceğiz askerlerin pkk lı öldürmekten suçlanıp hapise gireceğini, kıbrıs için uluslararası davalar açılacağını ,şu polise ağır silah işinide hallettilermi (yargı bitmiş hakimler birinin dediği gibi kiralanmış) BİR SABAH UYANINCA NE GÖRECEĞİZ???....
Kullanıcı küçük betizi
mavi ışık
Üye
Üye
 
İletiler: 34
Kayıt: Cmt Eki 17, 2009 17:14

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Urunguj » Sal Ara 29, 2009 1:38


TÜRK ASKERİNE KARŞI, İKİNCİ ÇUVAL OPERASYONU

Türk Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda yapılan aramalar esnasında o karargahta olmasına ve üst düzeyde bulunmasına rağmen pek çok rütbelinin Nüfuz Etmesi’ne dahi izin verilmemiş KOZMİK BELGELER’e, hiçbir güvenlik soruşturması yapılmamış savcılar ve hakimler belgelere nüfuz etmiş, belgeler kamerayla da olsa kopyalanmıştır. Bunun anlamı şudur. KLERANS İHLALİ. Yani, KOZMİK BELGELER artık birer paçavradır. Yakılarak yok edilmesi gereken Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı ve bekası ile ilgili ÇOK GİZLİ gizlilik derecesine sahip dokümanlardır. Kısaca Türkiye Cumhuriyeti Devleti şu anda savunmasız durumdadır. Çünkü ÇOK GİZLİ planlar, ilgisiz ve yetkisiz kişilerin eline geçmiştir.


Devamı için:

http://www.internetajans.com/default.asp?NID=87918
veya
http://cemyaren.blogspot.com/search?upd ... results=50
Kullanıcı küçük betizi
Urunguj
Üye
Üye
 
İletiler: 222
Kayıt: Cmt Ara 05, 2009 0:44

Kozmik odadan ne çıkar?

İletigönderen Türk-Kan » Sal Ara 29, 2009 8:18

Kozmik odadan ne çıkar?

Kars demiryolunu imha planı çıkabilir mesela...

Bolu Tüneli’ni dinamitle havaya uçurma, Bolu Dağı’nda baskın krokisi çıkabilir. Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerine gelen iki viyadüğü patlatarak, Trakya ile Anadolu’nun karayolu irtibatını kesme talimatı çıkabilir. Zigana geçidini geçilemez hale getirme emri çıkabilir. Veya, bölgeyi tahliye edip, baraj kapaklarını açıp, sınırı bataklığa
çevirme haritası çıkabilir.

***
Savaş halinde, Türkiye işgal edilirse...

Ne yapılması gerekiyorsa, o çıkar.

***Bakın, geçen hafta İzmir’de Yunan casusu yakalandı, fırıncı... Çünkü o fırıncı, insan kaçakçılığı için kime, ne kadar ekstra ekmek lazım olduğunu biliyor. Normalden fazla ekmek talep edildiğinde, anlıyor ki, normalden fazla insan gelmiş oraya... Ve, anında Yunan’a ispiyonluyor ki, bu normalden fazla biriken insan, bugün
yarın Yunan adasına geçmek üzere!

***
Hayatidir ekmek... Savaş sırasında kaçıp saklanmak yerine, çoluğunu çocuğunu bırakıp, ekmek çıkarmakla yükümlü olan yurtsever fırıncıların listesi çıkar, o kozmik odadan... Sen bilmemne hastanesinde sıradan doktor sanırsın, o aslında, savaşta yeraltına inen ve vuruşurken yaralanan kahramanların gizli gizli ameliyatına girecek doktordur. İsim isim bellidir; eczacılar... Tamirci sanırsın, TIR’dan söker, tanka takar. Taksici zannedersin, bakkal bilirsin, çiçekçidir, elektrik kesik, telefon kesik, kim yapacak gözünü karartıp kuryeliği?

***
Her ülke işgale karşı hazırlık yapar; İsrail’i ele al... Neden bütün devlet birimlerini Kudüs’te toplamışken, bi tek Savunma Bakanlığı’nı Tel Aviv’de tutar?

Ya da şöyle sormalı belki...

Neden başkentimizi Sinop’a, Antalya’ya filan kurmadı da, coğrafyanın tam göbeğine, yumruk mesafesinin dışına, Ankara’ya kurdu Mustafa Kemal?

***
Haysiyetsiz arkadaşlar uçağa, gemiye atlayıp, vınn, yurtdışına kaçtığında kime tutunacak bu ülke? Kapı numaraları, adresler, isimler, kodlar... İşte, onların listesi çıkar o kozmik odadan.

***
Mesela, Susurluk kazasının yaşandığı o yol, neden durup dururken 30 metre genişler ve havaalanına benzer? Stepne havaalanıdır çünkü... Özellikle Ege sahillerinde, hepsi sıkış tepiş, daracıkken, bazı yazlık sitelerin içinde, şaşırtıcı şekilde, otoyol benzeri yollar vardır, ki, karşıdaki adaya çıkarma söz konusu olursa, kullanılabilsin... Listeleri sizce nerededir?

***
Özetlersek:

Adı üstünde, kozmik...

Sır’dır, sızmamalıdır.

***
Aksi halde...

“Vay vay vay! Hükümete karşı kaos çıkarmak isteyen Genelkurmay, Boğaz Köprüsü’nü havaya uçurmak için hain plan yapmış, aha bu da krokisi” şeklindeki manşetlere hazır olun.


Yılmaz ÖZDİL, 29 Aralık 2009
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Türk-Kan » Sal Ara 29, 2009 8:56

Tetikçilerden seçtiklerimiz:

Hukuk, askeri karargâhtan içeri, Çeteler, suikast planları dışarı…

Hukuk, askeri karargâhtan içeri, Çeteler, suikast planları dışarı… “Tehlikenin farkına varalım: Milli varlığımıza, ülkenin vatanı ve devleti ile bölünmez bütünlüğüne, Türkiye’nin âli menfaatlerine yönelik en yakın ve ciddi tehlike Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinde yer alan illegal örgütlenmelerden geliyor. Karşımızda hem sanık, hem savcı, hem yargıç var.”

Bu satırlar 25 Aralık tarihli Zaman gazetesinde Mümtaz’er Türköne’nin “Mızrak ve Çuval” başlıklı yazısında yer aldı. Mümtaz’er Türköne, bir emekli profesör, Mülkiyeli. TSK ile hayatında sorunla yaşamış bir” solcu” değil. Tersine, “sol” ve “solcular”la sorunlar yaşamış bir eski “Ülkücü.”

Bu satırların onun kaleminden gelmesi bu bakımdan da ilginç.

Yazısının “Tek çare şeffaflık” ara başlığı altındaki şu satırlar da özellikle dikkat çekici idi:

“Karşımızda hiyerarşisi bozulmuş, suçluları kurtarma telaşı içinde hukuku çiğnediği intibaı veren, elindeki silahları halkını tehdit etmek için kullanan düzensiz bir ordu var. Bu ordunun hemen düzenli bir ordu haline gelmesi lâzım. Kurtuluş Savaşı’nı başlatan düzensiz ordu ile Büyük Millet Meclisi emrindeki düzenli orduyu mukayese edenler, muradımı anlayacaktır. Düzenli orduyu var eden ise, hukuktur. Keyfilik değil hukuk.”

Türköne’nin yazısının yayımlandığı günün akşamı Ankara’da Seferberlik Tetkik Kurulu’nda, bir başka deyimle Türkiye’de “derin devlet”ten söz edildiği vakit o “derin devlet”i ta kalbi olan “Özel Kuvvetler Komutanlığı karargâhı”na sivil savcılar ve sivil yargıç girdi ve arama yapmaya başladı. İkinci arama 27 saat sürdü. Bu yazı yazılırken, üçüncü arama başlamıştı.

Türkiye’de bugüne dek hiç olmamış şeyler oluyor. Peki, buna “Hukuk, askeri karargâhtan içeri girdi” diyebilir miyiz acaba?

*** *** ***
Ak Parti iktidarının iflâh olmaz düşmanları, Ergenekon’un alenî avukatlığından sulandırmaya kadar her türlü yolu denemiş olan kimi medya kalemşorlarının farklı yaklaşımları en çarpıcı haliyle bir Milliyet yazarının Pazar günkü şu satırlarında dile getirilmişti:

“Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş olaylar oluyor… Son örnek; özel yetkili savcılığın emriyle Genelkurmay’a bağlı ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’nun baskınla aranması. Hayır, önemli olan polisin gizlilik derecesi yüksek bir askeri birime girmesi değil. Önemli olan, Genelkurmay’ın yaptığı açıklamaya hükümetin inanmaması, devletin zirvesinde güvensizliğin tavana vurmuş olması… Çukurambar’da gözlem yapan iki subayı sorgulayan, evlerini arayan savcılık bir şey bulamayınca takipsizlik kararı vermişti… Ancak anlaşılan savcılar iktidardan gelen baskılar üzere tekrar kanıt aramaya koyulmuştur. Çukurambar’da gözlem yapan binbaşı ile albay tutuksuz…”

Çok talihsiz bir yazıydı. “Ergenekonperest” kalemlerin sık sık düştüğü duruma düştü; zira yazının yayımlandığı sırada söz konusu binbaşı ile albay gözaltına alınmıştı. Seferberlik Tetkik Kurulu’nun aranması, o iki subayın evlerinde yapılan aramada bir şey bulunmadığı için değil, tam tersine bulunduğu için gerçekleşmişti. Yazı kaleme alındıktan yayımlandığı süre için yer alan gelişmeler, değerlendirmelerin tümünün yanlışlığını ve isabetsizliğini ortaya çıkarıverdi.

Genelkurmay’ın yaptığı açıklamaya hükümetin inanmamasını “vahim” gösteren kafa yapısı ibret verici. Bu ülke, 1960’dan bu yana dört askeri müdahale, sayısız darbe girişimi yaşadı. Türkiye’ye her alanda hâlâ gölgesini düşürmekte olan 12 Eylül 1980 askeri darbesi dönemin genelkurmay başkanı başkanlığında dört kuvvet komutanı tarafından “emir ve kumanda” ile tepeden yapılmıştı.

Şimdiki Genelkurmay’ın birçok açıklaması esas alınsa, “hukuk”un “nizamiye”den içeri girmesine gerek kalmazdı.

İnsan, ölçü olarak “hukuk”u almak yerine “askerden emir almayı” alırsa, böyle hazin durumlarda kalıverir.

Sadece fosilleşmiş köşe yazarları değil, statükocu-gerici siyaset esnafı da gelinen noktada zor durumda. Bunların başında Deniz Baykal geliyor. Ergenekon’un azimli avukatı Deniz Baykal’a, Mümtaz’er Türköne sözünü ettiğimiz yazısında şöyle değinmişti:

“Deniz Baykal'ın aklımıza getirdiği bir ihtimali de dikkate almalıyız. Baykal "Sokağın adını bile aklında tutamayan insanlar, nasıl suikast yapar?" diye soruyor. Ya gerçekten böyleyse? Bu suikast işleriyle "sokağın adını bile aklında tutamayan insanlar" uğraşıyorsa? Ortalığa dökülenlere baksanıza. Elindeki silahın kendisine ya amiraline, ya devlet büyüklerine, ya da sabi çocuklara çevirmek için verildiğine kanaat getiren biri, bir sokağın adını bile aklında tutabilir mi? Ehil ellerde olmayan silahlar... O zaman karşı karşıya bulunduğumuz tehlike daha büyük demektir.”

Zaten karşı karşıya bulunduğumuz tehlike çok büyük olduğu için, “tehlikenin kaynağı”na “hukuk”un girmesi, Seferberlik Tetkik Kurulu’nda yapılan arama çok ama çok önemli ve “hukukun üstünlüğü” yönünde çok değerli bir gelişmedir.

Aylardır, ortalığa toprak altında bulunan silahlar, bombalar, krokiler, suikast planları saçılıyor. Başbakan Yardımcısı’na (Bülent Arınç) yönelik bir suikast kuşkusu üzerine başlatılan ve bu arada Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a yönelik suikast planlarının krokilerine ulaşıldığı söylentisi yayılan bir soruşturmanın “Özel Kuvvetler karargâhı”na uzanmış olması heyecan verici.

“Şimdi askeri darbe yapılır işte” diye heyecan duyulduğu için değil.

“İşte artık şimdi askeri darbe yapılamayacak” duygusunun yayılmasından ötürü.

*** *** ***
Mümtaz’er Türköne, “Mızrak ve Çuval”dan bir sonraki, “karargâhtaki arama”nın ardından yazdığı yazıda şunları yazdı:

“Kirazlıdere’deki karargâh, Türkiye’nin kirli tarihinin en karanlık bölgesi. Şamil Tayyar’ın bir kolundan çekip bize gösterdiği ahtapotun bütününü gün yüzüne çıkartabilirsek, belki de fail-i meçhul bazı cinayetlerin bu nizamiyeden çıkan birilerinin eseri olduğunu, polis Ankara’nın altını üstünü getirirken katillerin aynı nizamiyeden girip çayını içip tavla attığını öğreneceğiz. Dışarıda bekleyen gazeteci ordusunun silah üstünlüğünü arkasına alıp bu karanlık karargâhın odalarında dolaşan savcılar bir ilki gerçekleştiriyorlar

Gizlilik, kitapta tanımlandığı gibi ülkemizin hassas güvenlik bilgilerinin düşman ellere geçmesini engellemek için bulunmuş bir çare olmaktan çıktı, devlet içinde suç işleyenlerin arkasına saklandıkları bir zırh haline geldi. Gizlilik zırhı arkasında çeteler kuruldu, gizlilik zırhı arkasında cinayetler işlendi, yolsuzluklar yapıldı. Hukukun devlet içinde egemenliğinden emin olana kadar bu zırhı kaldırmak zorundayız. Çünkü bu gizli bilgilere vakıf olacak hiçbir düşman güç, ‘çok gizli’ ibaresiyle cinayet planları yapanların bu ülkeye verdiği zararı veremez. Bütün gizli bilgiler işporta tezgâhına düşse, çetelerin yol açtığı tahribat kadar millî menfaatlerimize halel getiremez.”

Ve ekliyor:

“Unutmayalım: Devlet içindeki gizli örgütlenmelerin deşifre edilmesi, çetelerin ve suç planlarının açıklanması basit bir haber alma özgürlüğü konusu değil. Cinayetler manşetlere taşınan bu haberlerle önlendi, çeteler bu haberlerle enterne edildi. Öyleyse demokrasinin ve hukukun kahramanları işte bu gazeteciler. Hak ve özgürlüklerimize kefil olan bu gazetecilere, Tayyar ve Baransu’ya çok şey borçluyuz.

Şamil Tayyar (Star) ve Mehmet Baransu (Taraf), ne gariptir ki, şu günlerde özel baskı altındalar. İlki mahkûm oldu. İşi Yargıtay’da. Sırada 35 dava daha var. Mehmet Baransu, cezaevi kapısının eşiğinden döndü.

“Hukukun, karargâhın kapısından içeri girdiği” ve “can güvenliğimizi korumak” için tozu dumana attığı şu günlerde, iki yıldır “can güvenliğimiz”in güvencesi olan haberleri yapan bu iki meslektaşımızı, Şamil Tayyar ve Mehmet Baransu’yu selâmlıyorum. Onlara teşekkür ediyorum.


Cengiz ÇANDAR, 29 Aralık 2009
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Sal Ara 29, 2009 12:24

Çölaşan'dan tüyler ürperten mektup

Emin Çölaşan öyle bir yazı yazdı ki inanılır gibi değil.. Her satırı her cümlesi olay.. Başbuğ'a açık bir mektup yazdı..



Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan hiç bu kadar açık konuşmamıştı.. Cümleleri kurşun gibi. İçi kan ağlıyor adeta.. Özel Kuvvetler Binası'nın aranması yazarı adeta deliye çevirmiş..

Resim

Başbuğ'a "harekete geçin" diyor ve adeta darbe çağrısında bulunuyor. Sözü fazla uzatmıyor ve Çölaşan'ın olay yazısını virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz:

GENELKURMAY BAŞKANINA
AÇIK MEKTUBUMDUR


"SAYIN Paşam, bu size ikinci mektubum. İlkini 30 Ekim 2009 tarihli Sözcü'de yazmış, AKP iktidarının niyet ve planları için o mektubumda şöyle demiştim: "Bütün amaçları komuta kademesinin kişiliğinde ordumuzu yıpratmak, küçük düşürmek, saygınlığını yok etmek. Atatürkçü, laik, Cumhuriyet ilkelerine bağlı ordumuzu kendi emelleri karşısında 'en tehlikeli güç' olarak görüyorlar. İşte bu yüzden, ellerindeki medya gücünü de kullanarak sizlere saldırıp duruyorlar. Bu saldırılar çoğu zaman onların (ülkeyi yönetenlerin) ağzından doğrudan doğruya çıkmıyor. Bu amaçla ellerindeki korkak-satılık-zavallı medyayı kullanıyorlar.
Hain plan son derece cingözce hazırlanmış.
Son Kürt açılımı fiyaskosunda AKP tam dibe vurmuştu ki, ince planın yeni bir aşamasına geçildi...
Oynanan oyun çok açık. Ordumuzu bir türlü ele geçiremediler. O yüzden saldırıyorlar.
Sakın ola ki bu geçici günlerde moraliniz bozulmasın. Dimdik durun.
AKP geçicidir. Bugün iktidarda, yarın ilk seçimde bitecek. Biz ne iktidarlar, ne güçlüler, ne hainler gördük bu ülkede. Şimdi hangisinin esamesi okunuyor? Milyonlarca yurtsever insanımız sizlerin, yani ordumuzun üzerinde oynanan bu çirkef oyunun farkında. Bu yapılanların hesabı bir gün mutlaka sorulacak.
Yeter ki sizler sağlam durun. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner." Evet Paşam, bundan tam iki ay önce size hitaben bunlan yazmıştım. Ancak o günden bu yana her şey daha da kötüye gitti.
* *
Paşam, vaziyet hiç iyi görünmüyor. İnsanlarımız, benzerine bugüne kadar asla tanık olmadıkları şu son olaylardan sonra adeta kan ağlıyor.
Bu ne demektir Paşam, devletin en gizli belge ve bilgilerinin bulunduğu Özel Harp Dairesi basılıyor, hem de üç kez! Arama toplam 48 saat sürüyor. Bunların utanmaz medyası dün manşetlerinde çığlık atıyor: "Özel Harp Dairesi'nde Kozmik odalara girildi." Sanki bir savaş yaşıyoruz ve düşman cephesine girildi! Paşam, üzülerek söylüyorum ama, şu olanlan lütfen kamuoyu ile biraz paylaşın, tepkinizi açıkça dile getirin. Bu işler öyle kapalı kapılar ardında Tayyip'lerle mayyiplerle yapılan görüşmelerde çözülmez. AKP'li bakanların çoğunlukta olduğu, başkanlığını Çankaya'da ki AKP'linin yaptığı Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında hiç çözülmez.
Sokaktaki insan soruyor: "Nerede bu ordu, niçin tepki vermiyor? Nedir bu rezalet?" Sokaktaki milyonlarca yurtsever insanımız büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Şöyle diyorlar: "Ordu kevgire döndü." Bu duygular, bu tepkiler çok önemlidir. Lütfen kulak veriniz.
Özel Harp Dairesi!.. Genelkurmay'ın en gizli, en kozmik bilgi ve belgelerinin saklı olduğu bu kuruluş günlerdsr aranıyor, personel gözaltına alınıyor. Niçin, hangi gerekçeyle? Efendim, iki Özel Harp subayı, Bülent Arınç isimli şahsa suikast yapacakken yakalanmış! Yalan! Üzerlerinde silah milah yok, dahası savcılık tarafından serbest bırakıldılar. Ama bu fırsat kaçar mı! Özel Harp Dairesi didik didik edildi, kevgire döndürüldü. îşin en vahim yanı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tamamı böyle sudan gerekçelerle kevgire döndürülmüş oldu.
Çok acı Paşam, çok acı. Polislerin kapıda ne işi vardı? Kozmik odaların kapıları niçin mühürlendi ve sonra yeniden açılıp arandı?
Ben beklerdim ki, orada bulunan görevliler devlet sırlarını böyle kolay yöntemlerle başkalarına vermesinler. Hiç kuşkunuz olmasın, orada elde edilen gizli devlet belge ve bilgileri, bir süre sonra Tayyip ekibinin ellerine ulaşacak.
Bu iktidarın ne yapmak istediğini, amacının^ne olduğunu artık herkes görüyor. Erzincan'da MİT Bölge Müdürlüğü binasını bunlar bastılar, bölge müdürüyle çalışanları içeri attılar. Yargının bir bölümü bunların emir ve hizmeti altında.
Eğer yolu gösteren olduysa, belki Özel Harp Dairesi ile Genelkurmay Başkanlığını yeraltından bağlayan gizli dehlizlerde gezinmiş bile olabilirler...
Ve Paşam, başımızda bu iktidar, karşımızda bu iktidar tarafından hazırlanan mevzuat ve komplolar olduğu sürece, hiç kuşkunuz olmasın, bunlar günün birinde sizin Genelkurmay1 daki makamınızı, hatta konutunuzu bile basabilir.
İki gündür çekimlerde ve fotoğraflarda izliyoruz...
Şimdi baskına uğrayan o özel kışlanın kapısındaki kırmızı büyük levhada dört ayrı dilde "Askeri güvenlik sahasıdır. Girilmez" yazıyor! Öğrendik ki, girilirmiş! Hem de ne biçim! Girilmekle kalınmaz, basılır ve günlerce aranırmış! Artık o levhayı oradan kaldırınız.
Bu hainler Türk Ordusu'nu bir "düşman ordusu" olarak görüyor.
Güneydoğu'da, dağ başlannda terörle mücadele eden bir asker olsaydım, belki de şöyle düşünürdüm: "Bu kaçıncı olay? Benim karargahlarım basılıyor, komutanlarım, silah arkadaşlarım gözaltına alınıyor ve içeri tıkılıyor... Şu ortamda niye canımı tehlikeye atayım!" Ne demişti yakın geçmişte o Bülent Arınç isimli o şahıs! "Bunların savaşacak halleri yok. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Yasadışı güçlerle işbirliği yapmaktan bile çekinmemişler. Aman Allahım... Allah'a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar." Sayın Paşam, uğradığınız bu hakaretleri herhalde unutmadınız! Aynı şahıs dün şöyle diyordu: "Arı kovanına çomak soktuk!" Bunlar devletin çivisini çıkardılar. İş çok ciddi. Adına "demokrasi" dedikleri.
"hukuk devleti" dedikleri nesne, acaba bu mu?
Hayır, bu olamaz.
Tayyip bütün bu olanları şimdi ellerini ovuşturarak, büyük bir mutlulukla izliyor.
Bir ülkede askeri birlikler ve MİT basılıyorsa, o iş bitmiş demektir. Ya siz, sizler ne yapıyorsunuz Paşam? Yoksa kevgirin deliklerinin daha da büyümesini, makamınızın, konutunuzun, Genelkurmay Karargahının basılmasını mı bekliyorsunuz? Korkarım, milletimiz de aynı şeyi düşünüyor, o zaman iş işten iyice geçmiş olacaktır.
Saygılarımla Paşam."

internethaber
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Ara 29, 2009 14:11

Türkiye Nereye Gidiyor?

Öznesini değiştirerek, her ülkede sorulabilecek olan yukarıdaki soru, yine de her gün gündeme getirilecek türden değildir, ama kaos anlarında herkes bunu sıklıkla sorar.

Türkiye bütün Cumhuriyet tarihi boyunca, böylesine büyük bir kaosu hiç yaşamadı.

Hatta diyebiliriz ki, Fetret Devri ve Mondros ertesi dışında, Osmanlı döneminde bile böylesine bir kaos yaşanmadı.

Türkiye’yi bu kaosun içine atanların şu anda güçler dengesi dolayısıyla hesap sorulamazlar katında bulunmaları, her zaman orada kalacakları, sonsuza dek dokunulmaz statülerini koruyacakları anlamını taşımıyor.

Bugün aklı başında herkes, o kaçınılmaz soruyu soruyor:

- Türkiye nereye gidiyor?

Cumhuriyetin temel kurumu olan TSK bir süredir, iktidarın ve payandası güçlerle, yandaş cazgırların (kusura bakmayın onlara medya demeye dilim varmıyor) saldırısı altındadır.

Bu saldırıyı yadırgamamak gerekir.

İster asker kökenli olsun, ister sivil, Türkiye’yi ve Cumhuriyet tarihini bilen herkesin anladığı ve dile getirdiği gerçek şudur:

Ülkede iktidarın tüm dizginlerini ele geçirmek ve sosyal demokratik, laik, hukuk devletini, ister ılımlı olsun, ister ılımsız, bir İslam cumhuriyetine dönüştürmek isteyenlerin yapmaları gereken kaçınılmaz hamle TSK’yi tahrip etmektir. Çünkü TSK parçalanmadıkça, ortadan kaldırılmadıkça ya da ele geçirilip mollalaştırılmadıkça bu ülkeyi İslam cumhuriyetine çevirmek olanaksızdır.

***

Benzeri bir girişim İran’da da oldu ve Humeyni, Şah’ın oluşturduğu çok güçlü ordunun denetim mekanizmalarını ele geçirmeden iktidarın tümüne sahip olamadı.

Emre Kongar’ın cumartesi günkü Cumhuriyet’in 8. sayfasında yayımlanan yazısı bu açıdan son derecede önemlidir, bütün okurlarıma mutlaka okumalarını tavsiye ederim.

O yazıyı okuduğunuzda da görürsünüz ki, bu girişim yargıyı ele geçirme operasyonuna paralel olarak yürütülmüştür.

Şu anki Türkiye’ye baktığınızda da aynı girişimlerin yürütülmekte olduğunu görmemek olanaksızdır.

Tabii ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tasfiye etmek, tek moral dayanağı yozlaşmış bir diktatöre sadakat gibi kof olan İran ordusunu tasfiyeden daha güçtür.

TSK bir Kurtuluş Savaşı’ndan süzülüp gelmiş bir kurumdur.

Yine çeşitli demokratik birikimlerin sonunda elli yılı aşkın süredir, bağımsız yargı savaşını canını dişine takarak sürdürmüş bir ülkenin yargısını yıkmak, Şah İranı’nın yargısını yıkmaktan daha zordur.

Öte yandan Türkiye’nin demokratik birikimi ve laik yapısı antilaik güçlerin Humeyni’nin İran’da bulduğu oranda destek bulmalarını imkânsızlaştırmaktadır.

***

Yaşadığımız olayları bu çerçeve içinde ele alıp da gelişmelerin ortasındaki yerlerine oturtabilirsek, tablonun bütünü hakkında bir fikir edinebiliriz.

Yoksa son olayları, Ordu’ya karşı girişilen yıpratma ve yok etme operasyonlarından, bağımsız yargıyı denetim altına alma girişimlerinden soyutlarsak, olan biteni hiç mi hiç anlayamayız.

Yoksa Seferberlik Teftiş Kurulu gibi, soğuk savaş döneminde kurulmuş, artık kurucularının kendi yüklediği işlevi bile kalmamış olan, yasal bile olsa, hukuka ve demokrasiye aykırı kuruluşların tasfiyesini desteklemeyecek hiç kimse yoktur, hele hele o gizli kuruluşların girişimlerinden mutazarrır olanlar, tabii ki bu desteği evleviyetle vereceklerdir.

Ama son olaylara bakarken, onların bağımsız yargı ve TSK’nın İslam Cumhuriyeti önündeki önemli engeller olarak tasfiye edilmeleri gereken kurumlar olarak görüldükleri bir dönemde yaşanan kaosun bir parçası olduklarını da unutmamak gerek.

Şimdi bu durumda, Türkiye nereye gidiyor sorusunu herkes kendi kendine ciddi olarak sormak, yanıtını da olayları izleyerek bulmak zorundadır.

Çünkü çanlar laik Cumhuriyet, yani hepimiz için çalıyor artık.


Ali SİRMEN / Cumhuriyet, 29 Aralık 2009
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya suikast ile ilgili köşe yazıları

İletigönderen Başkomutan » Sal Ara 29, 2009 14:23

Şimdilik şaka

HAZIR olun pek yakında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin nasıl bir şer ve terör odağı olduğuna ilişkin çok önemli haberler duyacaksınız.
Yapılan bir ihbar sonrasında çeşitli kışlalara yapılacak eş zamanlı baskınlarda yapılan aramalarda "Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait" depolarda yüz binlerce tüfek, milyonlarca mermi ele geçirilecek.
Aynı baskınlarda bin kadar tank, 500 civarında zırhlı personel taşıyıcı, çeşitli çapta motorlu veya motorsuz toplar, obüsler de ele geçirilecek.
Havaalanlarının yakınında bulunan gizli askeri tesislerde de 300 kadar F 16, 150 civarında F 4E, çeşitli miktarlarda C 130, C 160 ve Casa tipi kargo uçakları da yakalanacak. Pilotların üzerinde bulunan krokilerde, bu uçakların Ankara'da bazı siyasilerin oturmakta olduğu siteleri bombalamak üzere olduğu anlaşılacak.
Çanakkale ve İstanbul boğazlarından kaçmaya çalışan silahlı gemilerin bir kısmı yolda, bir kısmı ise özenle gizlendikleri Gölcük ve Marmaris'te ele geçirilecek. Gemilerde yapılan aramalarda, gemilerdeki GPS'e bağlı otopilotlara Meclis koordinatlarının yüklendiği ve bu gemilerin Ankara'ya gelerek Meclis'in çevresini saracakları ve demokrasiyi işleyemez hale getirmeyi planladıkları belirlenecek.
TSK'nın rezaletleri bu kadarla da sınırlı değil.
TSK arşivlerinde ortaya çıkan rezalet daha da büyük.
Bir grup savcı ve hâkim tarafından basılan ve içindeki evraka el koyulan TSK arşivlerinde yapılan incelemeler sonucunda bir grup TSK mensubunun 1920-1922 arasında ülkemizi ziyarete gelen büyük bölümü AB komşumuz Yunanistan vatandaşı olmak üzere pek çok turistin STK'nın o günkü karanlık faaliyetleri sonucu öldürüldüğü anlaşılacak. Ancak faillerin sonuncusu önceki yıl öldüğü için failler hakkında işlem yapılamayacak.
Buna mukabil 1974 yılında Kıbrıs Adası'nda pek çok faili meçhul cinayete imza atan TSK mensupları belirlenecek ve hayatta olanların Ergenekon ile bağlantısı araştırılacak. Ergenekon kapsamında olmayanlar ayrı bir davanın konusu olacak.
Keza 1983 yılından bu yana Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere yurt genelinde atıcılık sporuna gönül vermiş PKK Avcılık Atıcılık Kulübü mensuplarını operasyon adı altında öldüren TSK mensuplarının isimleri ortaya dökülecek. Bunlar hakkında "Adam öldürme suçlamasıyla" dava açılacak.
Bu arada aramalar sırasında savcılardan birinin gümüş yüzüğünü yürüttüğü iddiasıyla bir orgeneral hakkında açılan dava, yüzüğün lavaboda bulunması üzerine düşecek.
Siz benim şaka yaptığımı zannediyorsunuz değil mi?
Evet şaka yapıyorum.
Ama bugün olanları dün şaka diye yazsam gülerdiniz ve "Bu adam üşütmüş. Böyle şaka mı olur?" derdiniz.
Öyle değil mi!

28.12.2009
F.ALTAYLI ile Teke Tek
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Sonraki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 5 konuk

x