Ram yazdı:Urumchi yazdı: Bal-şeker olsun.
eksik olma
Bendende sana bir arap usulu cay ...
Soru: Kuran, hafızın sesini dinlemek için mi inmiştir? Öz dilimizle namaz kılamaz mıyız ve dua edemez miyiz? Kuran tercümesi, Kuran yerine geçer mi?
Aslında bu konu birkaç yıl önce başkanlığım döneminde tartışılmış ve gerekli cevaplar verilmişti. Ancak, hafıza-i beşer nisyan ile malul olduğundan sütunumuzun elverdiği ölçüde bu konuya değinelim. Kuran-ı Kerim sadece aşır olarak okunmak veya dinlenmek için değil; daha öncelikli ve önemli olarak anlaşılmak ve dünya-ahiret mutluluğuna erişilmek üzere indirilmiştir. Kuran, bütün insanlığın ebedi ilmi ve yegáne saadet kaynağıdır. İnsanlık boğulduğu karanlıktan ancak bu ilahi meşalenin kutsal ışığı sayesinde kurtulacaktır. Muhammed İkbal bu ışığa karşı gözlerini kapayanları ağır bir dille eleştirmiştir. Bir şiirinde şöyle der: "Ey Müslüman! Sen hálá dindarlık taslayan, ilim ihtikárcılığı yapan, kendisine hiçbir şahsiyet payı ayırmadan başkalarını şuursuzca taklit eden zavallı bir zümreye esir bulunuyorsun. İki cihan saadetinin yegáne kaynağı olan mukaddes kitabına karşı ne yazık ki bütün ilgin kesilmiş gibidir. Ancak, öleceğinde, kolayca ölmen için Yasin-i Şerif okuyorlar.
Ah! Ne kadar acıklıdır ki Barigah-ı Kibriyadan sana hayat ve kuvvet vermek için inen o mübarek kitap, demek yaşaman için değil de kolayca ölmek ve hayat sahasından hazin bir surette silinmekliğin için okunuyor öyle mi?"
Evet, Kuran okunmalı, anlaşılmalı ve yaşanılmalıdır. Kuranın çağrısı tüm insanlara yönelik olduğu için, değişik dillere çevrilmesi ve anlaşılır tefsirlerinin yapılması gereklidir, şüphesiz buna da büyük ihtiyaç vardır.
Fakat şu unutulmamalıdır ki, hiçbir tercüme aslının yerini tutmaz ve her bakımdan aslına uygunluk arz etmez.
Çünkü tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmektir. Halbuki, bir dilden başka bir dile çeviri yapılırken ifade ve metinlerin manalarını ve inceliklerini tam olarak aktarmak mümkün olmamaktadır. Çünkü, gerek dillerin yapı ve edebi sanatlar yönünden farklılığı, gerek çevirmenin kapasitesinin yetersizliği, tam bir çevirinin ortaya konulmasını zorlaştırmaktadır.Ayrıca, bu dillerin ve bu dilleri konuşan kişilerin kendilerine has anlatım ve üslupları, duygu ve heyecanları vardır ki bunların başka dillerde kelime ve ifadelerle anlatılması mümkün değildir. Bu nedenlerle Kuran çevirilerine "meal" tabiri yaygın olarak kullanılmaktadır. Meal, bir şeyin özü, hülasası, varacağı sonuç demektir. Yani çevirmenin Kuran lafzından anladığı şeydir.
Dolayısıyla hiçbir meal, ne kadar mükemmel olursa olsun Kuran hükmünde değildir. İyi anlaşılır olması için güvenilir tefsirlere başvurulması gerekir.
Kuranın namazda Türkçe mealinin okunmasına gelince; bilindiği gibi Kuran hem lafız (söz) hem de manadan ibarettir; hem Kuranın belirlemeleri hem de Hazreti Peygamberin açıklama ve örnekleriyle kesin ve sabit bir farz olup namazda kendi özgün dilinde okunmasıyla yerine getirilir. Şüphesiz bir Müslümanın en azından namazda okuduğu Kuran-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi, namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve zor da değildir.
Namazın ihmal ve tehir edilemeyeceği dikkate alınarak Kuranın asıl lafzını okuyamayanların, öğreninceye kadar tek başına namaz kılarken mealiyle kılması mümkündür.
Türkçe namaz ile Türkçe dua birbirine karıştırılmamalıdır. Dua, kulun Allahtan istekte bulunmasıdır, bunun herkesin kendi diliyle yapılmasından daha tabii bir şey olamazMehmet Nuri YILMAZ "http://makale.turkcebilgi.com/kose-yazisi-82880-mehmet-nuri-yilmaz-turkce-namaz.htmlBenden bu konuda bu kadar arkadaslar , herkesin fikrine saygi duyarim ...
Yalniz Maydonos , Arap emperyalizminide ilk defa duyudm

Yillardir somurulen bir irka , emperyalist dedin ya helal olsun.,,
Araplar yonetilen bir irktir , simdi geberiyorlar turkler bizi tekrar yonetsin diye ...
Bel alti = Sen Turklugunden suphelisin ifadesidir !!!!
Ama bilmedikleri bir şey var! Güneşin neden bu kadar parlak olduğunu hâlâ bilemiyor bilim adamları! Rüzgarın meteorolojinin konusu olduğunu sanıyor bu adamlar, rüzgarın Tanrı'nın soluğu nefesi olduğunu unutmuş, bu adamlar! O kaskatı, sert, çelik silahlarıyla, hala iyilikten, adaletten bahseden Allah'ın çocuklarını ve Allah'ı öldürmeye yemin etmişler! Yer, gök, doğu, batı, uygarlıkları, bilim adamları... Görecekler, ilahiler mi deliyor bu gök kubbeleri, atom bombaları mı?