CIA'den DEĞİŞİM SOSLU LİDER TARİFLERİ - I
(Kahramandan Önce Anti-Kahramanı Yaratacaksın)Herkes Yugoslavya, Gürcistan, Ukrayna örnekleri üzerinden küresel güçlerin "lider" yaratma dinamiklerini ele alıyor. Halbuki gözümüzün önünde Cem Boyner, Kemal Derviş, Tayyip Erdoğan ve son olarak Mustafa Sarıgül'le tamamlanan bir zincir var ki; yabancı istihbarat örgütlerinin Türkiye'de ki operasyonlarına çok daha fazla özendiği her halükarda ortada.
Yaşım gereği bu ülkede Demirel'lerin, Ecevit'lerin veya Türkeş'lerin "yaratılış" sürecine canlı tanık olma imkanım olmadı.
Mesut Yılmaz'ı yakaladım sayılır ama Mesut Yılmaz'a "lider" sıfatı; devekuşuna "kuş" sıfatının yakıştığı kadar yakışıyor.
Fakat şu kısacık ve böyle yazmaya devam edersem pek de uzun sürmeyecek olan ömrümde dört "lider yaratma" sürecine tanık oldum :
a)
Cem Boynerb)
Tayyip Erdoğanc)
Kemal Dervişve şimdi
d)
Mustafa Sarıgül"Lider" demeye dilim varmıyor ama bazıları "lider" olarak gördüğü için;
Leyla Zana isimli terörist beslemesinin de bu süreçte nasıl yoğrulacağını yakından takip ediyorum. Diğer yakın takip edenler gibi.
Son günlerde Sarıgül ve çevresinde oluşturulan fırtınayı izlerken; stajyerlik dönemini Cem Boyner üzerinde geçiren yabancı istihbarat örgütlerinin artık Mustafa Sarıgül ile iyice piştiklerini görüyorum.
CIA çocukları sayemizde bayağı tecrübe kazandılar. Bu tarz yabancı istihbarat örgütlerinde; stajyer ajanlara dönem ödevi olarak "Türkiye'de gündem değiştir" veya "lider adayı yarat" gibi görevler verip vermediklerini merak etmeye başladım.
Neyse lafı dağıtmayalım...
Geçenlerde Sarıgül'ün danışmanlarından biri ile bir ortamda karşılaştığımda kendisine şu soruyu sordum :
Hacı Bektaş Veli şenliklerinde; tribünlerde ABD Büyükelçiliği'nin bürokratlarının, sahada ise 100'ün üzerinde elemanının olduğunun ve bu elemanlarının Sarıgül lehine kamuoyu yaratma faaliyeti yürüttüğünün farkında mıydınız?Danışman arkadaş tabi ki önce söylediklerime ihtimal vermedi ve ben ona bir kaç ayrıntı verdiğimde şaşkınlığını gizleyerek; onlar için önemli olanın halk desteği olduğunu, çıktıkları yolda devam edeceklerini vurguladı. Neticede; liderin yanında olmak lidere inanmayı gerektirdiği için, onun o ateşli söylemini yadırgamadım ve gülümseyerek dinledim.
Sarıgül vakasının gelişimi ile diğerlerini yanyana koyduğunuzda; ortaya çok ilginç paralellikler çıktığını görürsünüz.
Bırakın daha Başbakan adaylığını, parti başkanlığı adaylığı safhasına gelmemişken ABD'ye giderek; "ABD'den icazet alma" geleneğinde çıtayı biraz daha alçaltan Sarıgül'ün son günlerde Felluce üzerinden gerçekleştirdiği "ABD'nin zulmüne karşı Baykal ne yapıyor?" söylemini ise "sahte Anti-Amerikancı" söylem kategorisinde siyaset derslerinde okutmak gerekiyor. Bu söylemi onun "Anadolu çocuğu" duruşuna sempati ile bakan seçmenine ve bir de Eminönü'ndeki güvercinlere yem diye vermek lazım.
Neticede ABD'ye karşı gerçek bir duruşu olan lider, bu söylemi; Sarıgül'ün ABD merkezli olduğu söylentilerinin ayyuka çıktığı şu dönemde değil, çok daha öncesinden sahiplenirdi. Ve tabi, madem ABD emperyalizmine bu kadar karşı, ABD'ye gidip özel siyaset seanslarından geçmeyi o sürekli vurgulamak ihtiyacı hissettiği onurlu "Anadolu Çocuğu" duruşuna yediremezdi.
Şimdi gelin hep beraber, Sarıgül'le hayli tecrübe kazandıkları belli olan bu "toplumsal mühendislik" odaklarının, önümüzdeki dört örnek üzerinden "lider yaratma" şablonlarını biraz analiz etmeye çalışalım.
Benim tezim odur ki; yabancı istihbarat örgütlerinin "lider yaratma" süreci aşağıdaki sekiz ana safha üzerinden gerçekleşmektedir.
Son dönem topluma "lider" diye yutturulmaya çalışılan isimleri analiz ettiğinizde; "lider yaratma sürecinin" 8 ana safhadan oluştuğunu görürsünüz. - Tespit
Lider adaylarının; Arı Grubu, AGL, Gençlik Örgütleri gibi paravan yapılar üzerinden tespit edilerek, "liderlik" vasıflarının cemaat dinamikleri içinde ön testlere tabi tutulduğu ortamlar. Mayanın tutup tutmayacağını görmek için bu tarz yapılar ideal bir ortam oluşturuyor.
- Tanıştırma
Sözkonusu gruplar bünyesinde pişen ismi; çeşitli medya kanalları aracılığı ile kamuoyu vitrinine koyma ve önce toplumsal zihinde nasıl yer ettiğini ölçme.
- Karizmatizasyon
Adayın karizmasının çeşitli vesilerle yükseltilerek; bir başarı hikayesi olarak topluma sunulması
- "Anadolu"izasyon
Türk siyasi sisteminde seçmen profilini en kılcal damarlara kadar haritalandırmış birimlerin çok iyi bildiği üzere; "şehirli" görüntüsü seçmen nezdinde "dengelenmesi" gereken bir görüntüdür aksi takdirde maya tutmayabilir.
- Mağdurizasyon
Ve yine Türk seçmen profili açısından temel bir kriter; adayın, egemen sistem üzerinden bir "mağdur" konumuna sokulması ve "sistemle kavgalı" , "güçlü-onurlu" ve "mağdur" noktasında tutulmasıdır. Bu; Türk seçmenin "anaçlık" doğası ile doğrudan bağlantılıdır.
- Kitleleşme
İyice pişen adayın; mağdurluğunun ve "haksızlığa uğrama" profilinin zirve yaptığı noktada; "sisteme karşı halka sığınma", "halktan güç bulma" sahnelerinin medyatikleştirilmesi ve dramatizasyonu.
- Çatılaşma
Mücadele verdiği yapı bünyesinde; mevcut egemen odağa karşı olan diğer odakları da kendisi ile aynı safta mücadeleye çağırma ve "uzlaşmacı, birleştirici, bağışlayıcı" portreye bürünme.
- İktidar
Bu kadar destekten sonra hedeflenen koltuğa oturmayanı dövdükleri dönem.
Yukarıdaki tablo çerçevesinde baktığınızda;
son dönemde Cem Boyner'den, Tayyip Erdoğan'a, Kemal Derviş'ten Sarıgül'e kadar bir çok "liderin" bu süreçlerden geçirildiğini ve bu isimlerin liderlik yarışlarındaki başarıları ve başarısızlıklarının bu süreçlerle açıklanabileceğini görürsünüz.
Yalnız bu noktada; tabloyu tamamlamak için, lideri yaratan temel dinamiği atlamamamız gerekiyor.
Her kahramanın bir "anti-kahraman"a ihtiyacı vardır...
"Lider", bir diğer tabirle, "kahramanı" yaratmak için, önce bir "anti-kahramana" ihtiyaç vardır. Önce anti-kahraman, daha sonra kahraman kurgulanır.Türkiye gibi bir ortamda; yabancı istihbarat örgütleri bu "anti-kahramanı" yaratmakta hiç zorlanmazlar...
Nasıl zorlansınlar ki...
Tayyip Erdoğan'ın "anti-kahramanı"; ülke federal bir sistem çerçevesinde parçalanmaya çalışılıp, askerlerinin başına "müttefik" diye topluma lanse ettiği ABD tarafından çuval geçirilirken bile hala "türban" takıntısını terketmeyerek toplum nezdindeki inandırıcılığını ve desteğini mum gibi eriten Türk Silahlı Kuvvetleri'dir...
Kemal Derviş'in "anti-kahramanı"... katı "devletçi" ekonomik yapı ve bunla özdeşleştirilen "kriz"dir..
ve Mustafa Sarıgül için de; ne kadar çalışsa ve çabalasa da, çevresindeki kadroların da desteği ile antipati çemberini ve imajını aşamayan Deniz Baykal biçilmiş kaftandır...
İşte bu nedenle; dış odaklar Türkiye'de "kahramanı" yaratmadan önce "anti-kahramanı" yaratırlar.
Son beş yıllık sürece baktığınızda; "ceylan derili koltukları ile TBMM" skandalı üzerinden Meclis'i; 28 Şubat üzerinden TSK'yı, Çakıcı-Peker v.s. gibi operasyonlarla yargıyı yıpratan güçler; aslında kahramanları yaratmadan önce anti-kahraman sahnesini çeşitlendirmeye çalışan güçlerdir.
Devletinden, ordusundan, yargısından, meclisinden, medyasından; kısacası bir toplumu millet ve devlet yapan bütün temel unsurlardan soğuyan bir milletin önüne de
sadece "kahramanı" yerleştirmek kalır...üzerinde bolca "değişim" sosu ile.
Bu noktada seçmene Sarıgül'den, Zana'ya önüne konulanı üzerine bolca "değişim" sosu dökerek yemek düşer.
Boyner'den Sarıgül'e önümüze serilen bu zinciri yaratan dinamiklerin diğer alt unsurlarını analiz etmeye devam edeceğiz...
Türkiye'de; Erdoğan'ın anti-kahramanı olarak TSK; Kemal Derviş'in anti-kahramanı olarak "ekonomik kriz"den sorumlu devletçi yapı; Sarıgül'ün anti-kahramanı olarak ise Baykal sahneye konulmuş ve bu anti-kahramanlar antipati spotları ile özellikle aydınlatılmıştır. Kıvanç Değirmenli - Oyunbozan -
25 Kasim 2004 - İm (Kod): Tümünü seç
http://www.acikistihbarat.com/oyunbozan/oyunbozan251104.htm
CIA'den DEĞİŞİM SOSLU LİDER TARİFLERİ - II
TÜRKİYE'DE LİDERLER ÇİFTER ÇİFTER YARATILIR - (Demirel - Ecevit'ten; Erdoğan-Sarıgül'e)"Christ" ve "Anti-Christ"...
Bush ve çevresindeki kuş beyinlilerin (şahinler ve güvercinler) doktrine edildikleri şeriatçı anlayışın sıkça kullandığı bir terminolojiden iki kesit size...İsa ve Deccal...
Kendini mesih zannedenler ve bu iddiaya inanan kuş beyinler için "Anti-Christ" olmazsa olmaz şarttır...azgelişmiş bir beyini "terörize" etmeden nasıl "terörden" kurtarabilir ve bu arada iliklerine kadar kontrol edebilirsiniz ki...
"Anti-Christ"; kendini "Christ" zanneden veya "Christ"'in yeniden dünyaya dönmesi için "seçilmiş" zanneden kuş beyinlilerin anti-kahramanıdır ve sürekli şekil değiştirir. Kimi zaman komunizm olur, kimi zaman şeriat, kimi zaman Saddam, kimi zaman Bin Ladin. Şekli değişen ama özü ile tek amacı "Christ"'i meşrulaştırmak olan bir "anti-kahramandır" Anti-Christ.
Keza edebiyat alanında; her dramanın, bir "protagonist" ve onun mücadele ettiği bir "antigonist"'i olduğunu okursunuz. Protagonist varlığını antigonist'le savaşarak oluşturken; "okuyucu" bu çatışmayı izleyerek vakit geçirir.
Bir önceki yazıda; Sarıgül vakasının, Türkiye'de son dönemde yaşanan "lider yaratma" vakalarının son zinciri olduğunu belirtmiştim. .
Cem Boyner; Kemal Derviş ve Tayyip Erdoğan'la süregelen bu zincirde; Mustafa Sarıgül'ün yaratılma senaryosunu diğerleri ile yanyana koyduğumuzda; yabancı dinamiklerin Türkiye'de lider yaratma konusunda hayli tecrübe kazandığının ortaya çıktığından sözetmiştik.
Bu süreçlerin karşılaştırmalı analizinin Türkiye'de lider yaratma konusunda sekiz ana safha olduğunu (Tespit, Tanıştırma, Karizmatizasyon, Anadoluzizasyon, Mağdurizasyon, Kitleleşme, Çatılaşma, İktidar) ortaya koyduktan sonra yazıyı şu tespitle bitirmiştik :
Her kahramanın bir anti kahramana ihtiyacı vardır. Türkiye gibi bir ortamda yabancı istihbarat örgütleri bu anti kahramanı yaratmakta hiç zorlanmazlar....
Bu bağlamda; Tayyip Erdoğan'ın anti-kahramanı TSK; Kemal Derviş'in anti-kahramanı ekonomik kriz ve "devletçi" bürokrasi, Sarıgül'ün anti-kahramanı ise antipati toplama konusunda özel bir yeteneğe sahip olduğunu her seferde kanıtlamayı beceren Deniz Baykal'dır.
Kahraman / Anti-Kahraman madalyonu bir toplumun boynuna asılmaya görsün...
Ondan sonra bakarsınız; kimileri "kahraman"'a , kimileri ise "anti-kahraman"'a hizmet eden boş tartışma ve mücadelelerin içinde zaman, para, emek ve can harcarken; kimse bu madalyonu boynumuza kim astı diye sormaya fırsat bulamaz.
Türkiye'yi istihbarat ve psikolojik harp laboratuvarına çeviren oğlanların deneme yanılma yöntemini, ülkemizin geleceği ve bugünü ile oynarak geldikleri noktayı; bu oğlanları zamanı geldiğinde geri postalamak için iyi etüd etmeliyiz.
Bu etüdü önümüzdeki lider yaratma senaryoları üzerinden ve geçen yazıda ortaya koyduğumuz lider yaratma safhaları üzerinden derinleştirelim isterseniz.
Cem Boyner örneğini ele alalım...
Tanıştırma aşamasında; toplumun hafızasına, sempatik, başarılı ve Türk toplumunun alışık olduğu kalantor işadamı tiplemesinden uzak sempatik bir yüzle vitrine konulan Cem Boyner'in duruşu ve konuşması ile ek bir karizma çalışmasına da pek ihtiyacı yoktu.
Sorun; "Anadoluzizasyon" olarak adlandırdığımız; yani "lider adayını" , Türk toplumunun ağırlık merkezini temsil eden ve şehirde yaşasa bile bırakmadığı "taşralı" , "Anadolu" duruşuna uyumlu hale getirme aşamasında yaşandı. Boyner; İstanbul'un varoşlarından, Elazığ'ın köyüne kadar bir çok kişi için "şehirli çocuk"tu.
Hele "modernlik" ve "çağdaşlık" adına yanına oturtulan karısı; operasyonu yürütenlerin ne kadar acemi olduğunun göstergesi idi. Bu resim; Moskova'da Yeltsin'e rakip çıkarmak için işe yarayabilirdi ama Tokat'ın köyünden, İstanbul'un varoşuna kadar geniş bir alanda; Boyner'i seçmenin gözünde "bizden biri" sıfatından uzaklaştırarak; seçmen kitlesini birden "şehirli burjuva" oyları ile sınırlı kıldı.
Eğer Boyner; toplum nezdinde "kurtarıcı" olarak lanse edilebilseydi; bu resimde gözardı edilebilir ve artık sadece midesi ile düşünme noktasına gelen seçmen, taşralı veya değil Boyner'i satın alabilirdi.
Fakat Boyner; "kurtarıcı" değil, "aykırı" sıfatı ile özdeşleştiği için; seçmen kitleleri için olsaolsa "seyredilecek" ama "oy verilmeyecek" lider koltuğunda buluverdi kendini.
Türkiye'de liderliğe soyundurulan tecrübesizlerin; karşılarında buldukları kalabalığı sandıktaki oy zannetme saflığından kurtulamamaları bu ülkede Boyner'den sonra bir başka ismi daha kamuoyu önünde rezil edecekti.
İsmail Cem de; aynen Boyner gibi, "çağdaş" ve "aykırı" idi ve bu yüzden ilgi çekti ama çektiği ilginin onda biri kadar oy alamadı. Çünkü o seçmenin gözünde "bizden biri" değildi ve onu bırakın; "kurtarıcı" imajı ile özdeşleşmemişti.
Kısacası ne Boyner, ne Cem ', "mağdurize edilemedikleri" için sevimli ve aykırı kahramanlar olarak kaldılar. Televizyonda her türlü "modernlik" görüntüsünü seyrederek satın alan ama kendi hayatını muhafazakar kalıplarda belirleyen kitlenin "seyretme" ile "oy verme" psikolojisi çok daha iyi etüd edilmeliydi.
Kemal Derviş örneğine geldiğimizde;
lider yaratıcıların bazı dersleri aldığını görebiliriz.
Kemal Derviş; ilk günden itibaren; paketlenmiş bir karizma ve en önemlisi "kurtarıcı" imajı ile topluma sunuldu.
Havaalanına indiği andan itibaren; ekonomik krizle kıvranan milletin her hücresine "kurtarıcınız geldi" melodisi çalınmaya başlandı.
Kemal Derviş'in Hilton otelinde kalırken; "şortu" ile sabah koşusu yapan hali ne kadar onu "bizden biri" imajından uzaklaştırsa da; koşu sonrasında özenle kurgulanmış bir sahne ile sanki önceden ayarlanmamış gibi "taksicilerle çay içip, sohbet etmesi" onu "bizden biri" kategorisine sokmak için yetersiz ama iyiniyetli bir çabaydı. Bu çaba; Derviş'i, uyguladığı politikalarla altlarından bir donunu almadığı üreticiler ve esnafla yanyana gösteren sahnelerle sürdürülmeye çalıştı ama Derviş her birinde çok fazla sırıtıyordu.
Boyner vakasında; liderin yanına eşini ismi ile oturtanlar; bu sefer Derviş'in yanına oturan yahudi ABD'li Cathrine'i, topluma "Catherine YENGE" olarak yutturdular.
Fakat nihai tespitte; Derviş; aç ve işsiz kalmadığı sürece, semasında İngiliz bayrağı dalgalansa umursamayacak bir kitleye "kurtarıcı" olarak başarı ile lanse edildi.
Derviş'in "Mağdurizasyon"'u da; onu ajanlıkla suçlayanlar ve DSP tarafından sağlanacaktı ki; yumuşak ve sinirlenmeyen akademik görüntüsü ile "Erdal İnönü" ile "Adnan Kahveci"'nin bir karması olarak devam edebileceği siyasi hayatında niyetleri ve bağlantıları ile çok kolay deşifre oldu.
Bu noktadan sonra; ODTÜ'de ona karşı slogan atan öğrencide; ona karşı bayrak açan sendikalarda; "halim salim adama karşı agresiflik yapan" çığırtkanlar değil, milletin hakkını savunan odak konumuna geçtiler.
Cem Boyner örneğinde; "Anadoluzizasyon" aşamasında çuvallayanlar, bu noktada "Mağdurizasyon" kısmında çuvallamışlar ve hizmet ettiği misyonu çok hızlı deşifre eden Derviş'in "liderlik projesi" için yanlış adam olduğunu geç anlamışlardı.
İşte bu noktada; birileri şunun farkına vardı :
Türkiye'de lider adayının "tertemiz" ve "aydınlık" olması değil; "işbitirici" olması gerekir. Bu "işbitirici"lik bazı şüpheli faaliyetleri içerse de; önemli olan seçmenin baktığında "kendisini" bulacağı bir aday yaratmaktır..
- *
"Yolsuzluktan" sürekli şikayet ettiği halde; hayatın kendine ait olan alanında, küçük yolsuzluklarla, kendisini ezen sisteme karşı "mağduriyetini" gideren...
- *
Televizyonda her türlü modern yaşam tarzını seyredip, özenirken; kendi ailesini ve hayatını sürekli muhafazakar kalıplarla şekillendiren...
- *
Kendisi sesini çıkarmazken; kendi adına sisteme şu ya da bu şekilde direnen, kafa tutan "kahramanları" arabeskleştirip, kalbine asan...
- *
Haftaiçi iş hayatında her türlü kul hakkını yiyip; bir tek Cuma namazı ile dini vecibelerini yerine getiren
- *
Teravih namazını "hızlı" kıldırdığı için "Ferrari İmam" dediği imamları tercih eden...
Kısacası; çelişkiyi norm olarak yaşayan bir milletin suretidir Türkiye'de LİDER.
Ve bu lider; Tayyip Erdoğan'ın kişiliğinde "sağda", Sarıgül'ün kişiliğinde de "solda" sahneye konulmuştur.
Ve bu ikili; 1960'lardan sonra sahneye konan Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit ikilisinin birebir kopyasıdır.
Şu oğlanlar hala annelerinin şablonlarını kullanıyor olmasınlar?
Kıvanç Değirmenli - Oyunbozan -
26 Kasim 2004 - İm (Kod): Tümünü seç
http://www.acikistihbarat.com/oyunbozan/oyunbozan261104.htm
CIA'den DEĞİŞİM SOSLU LİDER TARİFLERİ - III
KARIZMASINI KIRALAYAN LIDERLER - (Türkiye'de Islam'la Ordu Niye Ayni Süreçte Demonte Edildi?)3. Bölümün büyük kismi dogrudan Sarigül'le ilgili olmadigi icin eklenmemistir. Ama okunmasi siddetle tavsiye edilir. Asagidaki baglantidan devam edebilirsiniz.
...
Islam'i ve Ordu'yu siçrama tahtasi olarak kullanan mimarlarin artik ikisine de ihtiyaç yoktur. Bina insa edilene kadar gerekli olan iskelenin artik demonte edilip bir kenara koyulmasi zamani gelmistir.
Bugün karsinizda gördügünüz portre iste bu portredir.
Sol gösterip sag vurma; "Islamci" gösterip Hristiyanliga hizmet ettirme; kisacasi Hac yoluna gönderirken Haç yoluna sokma bu portre mimarlarinin en büyük becerisidir.
Sarigül'ü izlerken; yeni bir karizmasini kiralayan lider portresi görüyorum...
ve "Kahraman"'in kuklalastirilmasina degil de...
Kahraman'i yaratmak için yipratilan anti-kahramanin salakligina yaniyorum.
Ama hiç bir sey degismiyor..
Bu ülkede Demireller, Erdogan'lar, Dervisler, Sarigüller yükseldikçe; bazilari sürekli alçaliyor.
Kıvanç Değirmenli - Oyunbozan -
29 Kasim 2004 - İm (Kod): Tümünü seç
http://www.acikistihbarat.com/oyunbozan/oyunbozan291104.htm