SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

ARI, TESEV, Açık Toplum Vakfı, HYD, Genç Siviller, GTP, SODEV, Bianet, STGM, TÜSEV, MAZLUMDER, STEP, LGBTT, Barış ve Kardeşlik Forumu, Türk Demokrasi Vakfı, LDP, Küresel BAK vesaire...

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Pzr Ara 06, 2009 22:03

Mustafa Sarıgül kendi partisine başkan olmayacak


Bazen toplumla iyi ilişkiler kurmak, hatta geniş bir oy potansiyeli bulunmak bir siyasi figür için değil başbakan, parti genel başkanı olmaya bile kifayet etmeyebiliyor.

“Yönetebilir derinlik”e de şiddetle ihtiyaç duyuluyor.

Mustafa Sarıgül örneğinde bunu iyi gözlemliyoruz.

Sarıgül’ün CHP liderliği için girdiği mücadeledeyi nasıl kaybettiğini izlediniz.

Şimdi, benden de kendi kuracağı partiye Genel Başkan olmayacağının konuşulduğunu öğreneceksiniz.

Kamuoyunda ‘Sarıgül’ün Partisi’ olarak bilinen oluşumun içinde Genel Başkan’ın, daha önce Cumhurbaşkanlığı için adı geçen Hikmet Çetin olması gündemde. Ve bu durum tam olarak, “Sarıgül akıllı adamdır, Genel Başkan olmayacaktır,” şeklinde özetleniyor.

Hımm… Hikmet Çetin’in de Sarıgül’ün partisinde olacağını ve hatta Genel Başkan olmasının konuşulduğunu da bu yazıdan öğrendiniz.

Bakalım daha neler öğreneceğiz birlikte…

Mesela, bir dönemin kudretli ismi Hüsamettin Özkan’ın Sarıgül’ün partisi için çalıştığı bilgisine ne dersiniz?

Sarıgül’ü siyasi hayatının başından beri destekleyen Özkan’ın, o olaylı CHP kongresi öncesi, tam salona girmeden önce cep telefonuyla arayıp, ‘salona sakın girme’ diyecek kadar yakın olduğu bilgisine…

E, bu kadar yeni bilgi sizi kesmediyse, Onur Kumbaracıbaşı’nın yaşamsal küçük sorunlarıyla bile Sarıgül’ün ilgilendiğini söyleyebilirim size…

Yeteri kadar şaşırtıcı olmadıysa, solu toplamaya ve bir dahaki seçimden ‘tek başına iktidar çıkmayı’ hedefleyen bu ‘sol’ oluşumun bir sac ayağının da Mesut Yılmaz olduğunu söylesem, ne dersiniz…

Yılmaz’ın eski ANAP kadrolarını, Özkan’ın DSP kadrolarını bu yeni oluşuma taşıyacağının hesabının yapıldığını; Mesut Yılmaz’ın ‘askerlerle arasının artık bozuk olmadığı’, mesafenin Kıvrıkoğlu döneminde kaldığı ve hatta, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın Yılmaz’ın Başbakanlığı ve başbakan yardımcılığı dönemlerinde askeri danışmanlığını yaptığı bilgisinin kulislerde konuşturulmaya başlandığını…… Birlikte çalışmış olmak, Mesut Yılmaz'a pirim yazar mı bilmiyorum... Neticede, içişleri danışmanı, dış politika danışmanı falan da vardı... Siyasi, seçilmiş bir görev değil, idari bir iş bu...

Bu sabah, bu ‘derin bilgiler’i sevgili arkadaşım Necef Uğurlu ile paylaştım… Bazen, kendime zorla espiri yaptırtıyorum… Böyle bir lüksüm var…

Bana ne dedi biliyor musunuz?

Biz küçükken, iskelede el ele tutuşur hep birlikte denize atlardık… Niyeyse… Ama arkada da atlamayan, kıs kıs gülen bir iki kişi olurdu hep… Çıkıp onları dövmeye çalışırdık…

Sabahtan beri gözümün önünde, Hikmet Çetin, Mesut Yılmaz, Hüsamettin Özkan ve Onur Kumbaracıbaşı’nın el ele tutuşmuş çocukluk görüntüleri var…

Bütün bu hesabın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına bağlı bulunduğunu düşünürsek…

Deniz Baykal ve ‘Derin CHP’ haklı mı çıkıyor ne?

Atılgan Bayar - Habertürk - 29.03.2007
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.haberturk.com/yazioku.asp?id=4096
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Pzr Ara 06, 2009 22:07

DÖRT GAZETECİ AYNI GÜN AYNI YAZIYI YAZDIDersim protestolarının ardında bu hesap mı var?...



Bugün Türk medyasında tesadüfün ötesinde bir olay yaşandı.

Hürriyet Gazetesi’nden Yalçın Doğan, Vatan Gazetesi’nden Can Ataklı, Habertürk’ten Yavuz Semerci, Takvim Gazetesi’nden Emin Pazarcı aynı yazıyı yazdılar.

Hürriyet’tan Yalçın Doğan, Sarıgül ile beraber yaptığı Batman gezisini anlattı. Doğan yazısında Sarıgül’ün hareketini överken Sarıgül’ün CHP’ye en büyük alternatif olduğunu söyledi. Yalçın Doğan, duvarlara “Çare Sarıgül” yazan binlerce gençten söz etti. Sarıgül’den aktararak bunların sayısının bugün 7500 olduğunu yakında 50000’e çıkacağını söyledi. Yavuz Semerci, Can Ataklı, Emin Pazarcı da neredeyse aynı yazıyı yazdı.

“Sarıgül CHP’nin en büyük alternatifi…”

“Sarıgül, Ecevit’in Karaoğlan hareketini andırıyor…”

“Sarıgül adına hareket eden binler var…”

Türkiye’nin en büyük gazetelerinde aynı anda Sarıgül yazılarının aynı kelimelerle, aynı cümlelerle çıkması bir tesadüf mü?

Peki bugün Sarıgül’ün binlerce kişiye bu yazarları okuyun diye mesaj göndermesi de bu tesadüfün bir parçası mı?

Doğru veya yanlış yıllardır devletin resmi görüşü olarak bilinen görüşü ifade eden Öymen’e bu kadar organize bir tepkinin gelişmesi şaşırtıcı değil mi?

Öymen’in görüşünü bugüne kadar devletin tüm politikacıları geleneksel olarak savundu.

Ancak Öymen üzerinden Aleviler CHP’ye karşı pozisyon almaya çağrıldı.

Önce organize eylemler ardından Sarıgül reklamı yapan gazeteciler…

Anlaşılan Sarıgül üzerinden CHP’ye yeni bir operasyon hazırlanıyor….

Odatv.com - 18.11.2009
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.odatv.com/n.php?n=dort-gazeteci-ayni-gun-ayni-yaziyi-yazdi-
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Ara 07, 2009 0:22

Sarıgül'ün Minsk'te ne işi var?

Beyaz Rusya'nın başkenti Minsk denilince akla birçok şey geliyor ama benim aklıma da "Minsk'sever siyasetçiler" geldi. Çok sayıda siyasetçinin zaman zaman Minsk hasretine dayanamayıp oraya gittiğini biliyorum.

Bedrettin Dalan olayı nedeniyle Minsk'le yakından ilgilenince bugünlerin beklenti yaratan siyasi aktörü Mustafa Sarıgül'ün de bir hafta önce Minsk'te olduğunu öğrendim. Bana ilginç geldi. Hatta "Bir yanlışlık olmasın" diye de ısrarla sordum. "Uçakta gözlerimle gördüm" diyen yolcu yanında da eski Bayındırlık Bakanı Onur Kumbaracıbaşı olduğunu söyleyince hem tereddüdüm kalmadı, hem de olay daha ilginç bir hal aldı. Çünkü Kumbaracıbaşı daha başından beri Sarıgül'ü destekleyen siyasilerin arasında yer aldı ve hiç peşini bırakmadı.
Acaba, şu sıralarda partisini kurmak için yoğun çalışan Sarıgül'ü Minsk'e hangi rüzgar atmıştı? Siyasi bir ziyaret mi yoksa sadece sıradan bir tatil gezisi miydi?

Bu arada Sarıgül'ü uçakta gördüğünü söyleyen yolcu aynı kapıdan çıkmadıklarını da söyledi. Ona göre Sarıgül, VİP'ten çıkmıştı. Biri eski bakan, biri eski milletvekili olunca bu da doğaldı.

Ama yine de meraklı yolcu, Sarıgül'ün siyasi bir görüşme için oraya gidip gitmediğini merak ediyordu. Sahi Sarıgül Minsk'e niye gitti?


Mahmut ÖVÜR, 1 Eylül 2009
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ovur/2009/09/01/dalan_donecek_mi


Sarıgül, Dalan'ı mı ziyarete gitti bilemeyiz. Yukarıdaki yazıda Sarıgül'ün Minsk'te bulunduğu tarih belli değil. Benim anladığım Sarıgül'ün dönüşte görüldüğü, yanlış da anlamış olabilirim.

Ağustos ayında Minsk'te başka kimler varmış diye araştırırken ilginç bir isim çıktı karşıma:

Ranghoher US-Diplomat nach Minsk - Verbesserung der Beziehungen wird sondiert

MINSK, 14. August (RIA Novosti). Der für Europa und Eurasien zuständige US-Vizeaußenamtschef Philip Gordon trifft am Freitag in Minsk ein, um die weißrussisch-amerikanische Beziehungen allseitig zu behandeln.

Das erfuhr RIA Novosti im Pressedienst des weißrussischen Außenministeriums.

Im Rahmen seines Besuchs wird Gordon in der Administration des weißrussischen Präsidenten und im Außenministerium empfangen. Außerdem sind Begegnungen mit Vertretern des öffentlichen Lebens der Republik geplant.

Am Mittwoch und Donnerstag hatte sich Gordon in Litauen und Estland aufgehalten. Dabei wurden unter anderem das EU-Programm "Östliche Partnerschaft" und die Situation in Weißrussland erörtert, teilte der Pressedienst des litauischen Außenministeriums mit.

Die weißrussisch-amerikanischen Beziehungen waren im Laufe des zurückliegenden Jahres gespannt. Weißrussland forderte den US-Botschafter auf, Minsk zu verlassen und rief seinen Botschafter aus den USA ab. Darüber hinaus bestand das weißrussische Außenamt darauf, dass die Zahl der Mitarbeiter der US-Botschaft in Minsk verringert wird. Damit erwiderte Weißrussland die amerikanischen Wirtschaftssanktionen gegen den weißrussischen Konzern Belneftechim.

Die US-Administration hatte den Besitz des Konzerns in den USA unter Arrest gestellt und dessen US-Konten gesperrt. Weißrusslands Präsident Alexander Lukaschenko betonte mehrmals, dass eine Wiederbelebung der diplomatischen Beziehungen und einer umfassenden Zusammenarbeit erst nach einer vollständigen Aufhebung der Sanktionen möglich sei.



İm (Kod): Tümünü seç
http://de.rian.ru/world/20090814/122693699.html


Kimdi bu Philip Gordon:

ABD Dışişleri Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon (Bu göreve atanana kadar 2000-2009 arasında meşhur Brookings Enstitüsü’nün uzman üyesi olarak çalıştı), 16 Haziran’da, aynen David L. Phillips gibi Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Avrupa alt komitesine Obama yönetiminin Avrupa politikaları hakkında bilgi verir. Bu arada Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi için nasıl enerjik bir biçimde çalışıp, Türkiye’yi cesaretlendirip, desteklediklerini anlatır, iki ülkenin bu konuda anlaştığını duyurur. Ardından da özetle şunları söyler:

“Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi ve Dağlık Karabağ sorununun, iki farklı süreç olduğuna, paralel, ama farklı hız ve farklı kulvarda devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bizce bu iki konu, farklı raylarda, farklı hızda ilerleyecektir. Türkiye-Ermenistan arasındaki anlaşmanın çerçevesi ilişkilerin normalleştirilmesini, sınırların açılmasını, diplomatik ilişki kurulmasını ve komisyonlar aracılığıyla bazı tarihi trajedilerin araştırılmasını kapsıyor. İki ülke ilişkileri daha fazla böyle devam edemez. Bu bağımsız bir süreçtir ve Avrupa veya başka yerde ne olduğuna bakmaksızın ilerleyecektir, çünkü iki ülkenin yararınadır. Dağlık Karabağ meselesinin ise Minsk Grubu arabuluculuğuyla halledilmesine çalışıyoruz. Bu konudaki müzakereler Ermenistan ve Azerbaycan arasında devam ediyor…”

Dağlık-Karabağ’dan, daha doğrusu Azerbaycan’dan vazgeçmemizden sonra sırada ne var, ABD hangi konuda acele ediyor derseniz; ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Gordon, 16 Haziran’daki toplantıda bunun da haberini verir;

“Kıbrıs’ta çözüm, Türkiye’ye AB kapısının açılmasında temel adım olacak. Dışişleri Bakanımız bu konuyla kişisel olarak ilgileniyor. Çok uzadı, daha fazla bekleyemez. Bu yıl çözüm için iyi bir zaman. Çözüm bulunmazsa, Türkiye’nin AB özlemi ortadan kalkacak…Türkiye’nin, AB’ye karşı yükümlülüklerini yerine getirmesini, Kıbrıs ek protokolünü uygulamasını destekliyoruz…”.

Gordon’un ilavesi de var; “Türkiye bu konuda doğrudan taraf değil”miş!..


İm (Kod): Tümünü seç
http://www.acikistihbarat.com/Yazilar.asp?yazi=652



Ayrıca bakınız: :arrow: acilim-in-ispati-dosyasi-t22383.html




Sarigül'ün tam olarak ne zaman ve niçin Minsk'te olduğunu bilmiyoruz tabii. :) Sahi Sarıgül Minsk'e niye gitti?
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Pzt Ara 07, 2009 1:36

Sarıgül'ün son taktiği ne?

Yaşar Nuri Hoca’nın Partisini ele Geçiriyor... Turktime Yazarı Talat Atilla yazdı. Bir süredir DP’ye geçeceği söylenen Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün kurduğu Halkın Yükselişi Parti’si rota değiştiriyor.

Öztürk, kısa süre önce Habertürk’de yazmaya ve asıl işine adayacağını söyleyerek Genel Başkanlık görevini bırakmıştı.

Habertürk yönetimi, Yaşar Nuri Öztürk’le, “Kişisel kızgınlıklarını gazete ve televizyona yansıttığı” gerekçeleriyle yollarını ayırdı.

Bu gelişmeler üzerine Öztürk, DP’ye iltihak çalışmaları başlattı.

DP’ye iltihak çalışmaları tam olgunlaşma aşamasına girerken çok ilginç gelişmeler yaşanıyor.

Öztürk, direksiyonu Sarıgül cephesine kırdı.

Güvenilir kaynaklardan aldığım bilgilere göre HYP yöneticileri ve Sarıgül birleşme pazarlığına oturdular.

Kamuoyunun gözünden kaçan çok önemli bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum;

Sarıgül, 3 arkadaşını HYP’nin Başına Geçirdi!

Mustafa Sarıgül’ün Şişli Belediye’sine ait Kentyol A.Ş.’de maaşlı olarak çalışan üç arkadaşı birden HYP Genel Başkan Yardımcılıklarına seçildiler.

Necmi Hayal, Hüseyin Çorbacıoğlu ve Engin Akman.

Şişli Belediyesi’ne ait Kentyol A.Ş.’de çalışan Necmi Hayal, eski Kumburgaz Belediye Başkanı Dr. Hüseyin Çorbacıoğlu ve Kentyol A.Ş.’de çalışan eski Durusu Belediye Başkanı Engin Akman…

Engin Akman’ın başka bir özelliği de, DSP’ye Mustafa Sarıgül ile birlikte geçmeleri.

Sarıgül’e yakın bu üç isim Yaşar Nuri Öztürk’ün bilgisi dahilinde partiye alındılar.

Yani;

Şu anda Yaşar Nuri Öztürk’ün partisi HYP’nin üç genel başkan yardımcısı, Mustafa Sarıgül’ün yakın arkadaşı ve başkanlığını yaptığı Şişli Belediyesine ait Kentyol A.Ş.’nin eski çalışanları!

Mustafa Sarıgül’ün seçimlere girme hakkı elde etmiş bir partiyi “almaya” kalkışması, geçmişte Cem Uzan’ın siyasi taktiğini hatırlattı.

Bir zamanlar Cem Uzan’da, ülke çapında teşkilâtlanmanın zorluğunu bildiğinden, Hasan Celâl Güzel’in partisini alarak, adını Genç Parti yapmış ve seçimlere öyle girmişti.

Sarıgül cephesindeki rutin dışı işler ve gelişmeler oluyor!

Türkiye’nin haberi olsun istedim!

Talat Atilla - Turktime - 4 aralik 2009
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.gercekgundem.com/?p=235784
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Pzt Ara 07, 2009 2:47

CIA'den DEĞİŞİM SOSLU LİDER TARİFLERİ - I
(Kahramandan Önce Anti-Kahramanı Yaratacaksın)


Herkes Yugoslavya, Gürcistan, Ukrayna örnekleri üzerinden küresel güçlerin "lider" yaratma dinamiklerini ele alıyor. Halbuki gözümüzün önünde Cem Boyner, Kemal Derviş, Tayyip Erdoğan ve son olarak Mustafa Sarıgül'le tamamlanan bir zincir var ki; yabancı istihbarat örgütlerinin Türkiye'de ki operasyonlarına çok daha fazla özendiği her halükarda ortada.

Yaşım gereği bu ülkede Demirel'lerin, Ecevit'lerin veya Türkeş'lerin "yaratılış" sürecine canlı tanık olma imkanım olmadı.

Mesut Yılmaz'ı yakaladım sayılır ama Mesut Yılmaz'a "lider" sıfatı; devekuşuna "kuş" sıfatının yakıştığı kadar yakışıyor.

Fakat şu kısacık ve böyle yazmaya devam edersem pek de uzun sürmeyecek olan ömrümde dört "lider yaratma" sürecine tanık oldum :

a) Cem Boyner

b) Tayyip Erdoğan

c) Kemal Derviş

ve şimdi

d) Mustafa Sarıgül

"Lider" demeye dilim varmıyor ama bazıları "lider" olarak gördüğü için; Leyla Zana isimli terörist beslemesinin de bu süreçte nasıl yoğrulacağını yakından takip ediyorum. Diğer yakın takip edenler gibi.

Son günlerde Sarıgül ve çevresinde oluşturulan fırtınayı izlerken; stajyerlik dönemini Cem Boyner üzerinde geçiren yabancı istihbarat örgütlerinin artık Mustafa Sarıgül ile iyice piştiklerini görüyorum.

CIA çocukları sayemizde bayağı tecrübe kazandılar. Bu tarz yabancı istihbarat örgütlerinde; stajyer ajanlara dönem ödevi olarak "Türkiye'de gündem değiştir" veya "lider adayı yarat" gibi görevler verip vermediklerini merak etmeye başladım.

Neyse lafı dağıtmayalım...

Geçenlerde Sarıgül'ün danışmanlarından biri ile bir ortamda karşılaştığımda kendisine şu soruyu sordum :

Hacı Bektaş Veli şenliklerinde; tribünlerde ABD Büyükelçiliği'nin bürokratlarının, sahada ise 100'ün üzerinde elemanının olduğunun ve bu elemanlarının Sarıgül lehine kamuoyu yaratma faaliyeti yürüttüğünün farkında mıydınız?

Danışman arkadaş tabi ki önce söylediklerime ihtimal vermedi ve ben ona bir kaç ayrıntı verdiğimde şaşkınlığını gizleyerek; onlar için önemli olanın halk desteği olduğunu, çıktıkları yolda devam edeceklerini vurguladı. Neticede; liderin yanında olmak lidere inanmayı gerektirdiği için, onun o ateşli söylemini yadırgamadım ve gülümseyerek dinledim.

Sarıgül vakasının gelişimi ile diğerlerini yanyana koyduğunuzda; ortaya çok ilginç paralellikler çıktığını görürsünüz.

Bırakın daha Başbakan adaylığını, parti başkanlığı adaylığı safhasına gelmemişken ABD'ye giderek; "ABD'den icazet alma" geleneğinde çıtayı biraz daha alçaltan Sarıgül'ün son günlerde Felluce üzerinden gerçekleştirdiği "ABD'nin zulmüne karşı Baykal ne yapıyor?" söylemini ise "sahte Anti-Amerikancı" söylem kategorisinde siyaset derslerinde okutmak gerekiyor. Bu söylemi onun "Anadolu çocuğu" duruşuna sempati ile bakan seçmenine ve bir de Eminönü'ndeki güvercinlere yem diye vermek lazım.

Neticede ABD'ye karşı gerçek bir duruşu olan lider, bu söylemi; Sarıgül'ün ABD merkezli olduğu söylentilerinin ayyuka çıktığı şu dönemde değil, çok daha öncesinden sahiplenirdi. Ve tabi, madem ABD emperyalizmine bu kadar karşı, ABD'ye gidip özel siyaset seanslarından geçmeyi o sürekli vurgulamak ihtiyacı hissettiği onurlu "Anadolu Çocuğu" duruşuna yediremezdi.

Şimdi gelin hep beraber, Sarıgül'le hayli tecrübe kazandıkları belli olan bu "toplumsal mühendislik" odaklarının, önümüzdeki dört örnek üzerinden "lider yaratma" şablonlarını biraz analiz etmeye çalışalım.

Benim tezim odur ki; yabancı istihbarat örgütlerinin "lider yaratma" süreci aşağıdaki sekiz ana safha üzerinden gerçekleşmektedir. Son dönem topluma "lider" diye yutturulmaya çalışılan isimleri analiz ettiğinizde; "lider yaratma sürecinin" 8 ana safhadan oluştuğunu görürsünüz.

  • Tespit
    Lider adaylarının; Arı Grubu, AGL, Gençlik Örgütleri gibi paravan yapılar üzerinden tespit edilerek, "liderlik" vasıflarının cemaat dinamikleri içinde ön testlere tabi tutulduğu ortamlar. Mayanın tutup tutmayacağını görmek için bu tarz yapılar ideal bir ortam oluşturuyor.

  • Tanıştırma
    Sözkonusu gruplar bünyesinde pişen ismi; çeşitli medya kanalları aracılığı ile kamuoyu vitrinine koyma ve önce toplumsal zihinde nasıl yer ettiğini ölçme.

  • Karizmatizasyon
    Adayın karizmasının çeşitli vesilerle yükseltilerek; bir başarı hikayesi olarak topluma sunulması

  • "Anadolu"izasyon
    Türk siyasi sisteminde seçmen profilini en kılcal damarlara kadar haritalandırmış birimlerin çok iyi bildiği üzere; "şehirli" görüntüsü seçmen nezdinde "dengelenmesi" gereken bir görüntüdür aksi takdirde maya tutmayabilir.

  • Mağdurizasyon
    Ve yine Türk seçmen profili açısından temel bir kriter; adayın, egemen sistem üzerinden bir "mağdur" konumuna sokulması ve "sistemle kavgalı" , "güçlü-onurlu" ve "mağdur" noktasında tutulmasıdır. Bu; Türk seçmenin "anaçlık" doğası ile doğrudan bağlantılıdır.

  • Kitleleşme
    İyice pişen adayın; mağdurluğunun ve "haksızlığa uğrama" profilinin zirve yaptığı noktada; "sisteme karşı halka sığınma", "halktan güç bulma" sahnelerinin medyatikleştirilmesi ve dramatizasyonu.

  • Çatılaşma
    Mücadele verdiği yapı bünyesinde; mevcut egemen odağa karşı olan diğer odakları da kendisi ile aynı safta mücadeleye çağırma ve "uzlaşmacı, birleştirici, bağışlayıcı" portreye bürünme.

  • İktidar
    Bu kadar destekten sonra hedeflenen koltuğa oturmayanı dövdükleri dönem.

Yukarıdaki tablo çerçevesinde baktığınızda;

son dönemde Cem Boyner'den, Tayyip Erdoğan'a, Kemal Derviş'ten Sarıgül'e kadar bir çok "liderin" bu süreçlerden geçirildiğini ve bu isimlerin liderlik yarışlarındaki başarıları ve başarısızlıklarının bu süreçlerle açıklanabileceğini görürsünüz.

Yalnız bu noktada; tabloyu tamamlamak için, lideri yaratan temel dinamiği atlamamamız gerekiyor.

Her kahramanın bir "anti-kahraman"a ihtiyacı vardır...
"Lider", bir diğer tabirle, "kahramanı" yaratmak için, önce bir "anti-kahramana" ihtiyaç vardır. Önce anti-kahraman, daha sonra kahraman kurgulanır.

Türkiye gibi bir ortamda; yabancı istihbarat örgütleri bu "anti-kahramanı" yaratmakta hiç zorlanmazlar...

Nasıl zorlansınlar ki...

Tayyip Erdoğan'ın "anti-kahramanı"; ülke federal bir sistem çerçevesinde parçalanmaya çalışılıp, askerlerinin başına "müttefik" diye topluma lanse ettiği ABD tarafından çuval geçirilirken bile hala "türban" takıntısını terketmeyerek toplum nezdindeki inandırıcılığını ve desteğini mum gibi eriten Türk Silahlı Kuvvetleri'dir...

Kemal Derviş'in "anti-kahramanı"... katı "devletçi" ekonomik yapı ve bunla özdeşleştirilen "kriz"dir..

ve Mustafa Sarıgül için de; ne kadar çalışsa ve çabalasa da, çevresindeki kadroların da desteği ile antipati çemberini ve imajını aşamayan Deniz Baykal biçilmiş kaftandır...

İşte bu nedenle; dış odaklar Türkiye'de "kahramanı" yaratmadan önce "anti-kahramanı" yaratırlar.

Son beş yıllık sürece baktığınızda; "ceylan derili koltukları ile TBMM" skandalı üzerinden Meclis'i; 28 Şubat üzerinden TSK'yı, Çakıcı-Peker v.s. gibi operasyonlarla yargıyı yıpratan güçler; aslında kahramanları yaratmadan önce anti-kahraman sahnesini çeşitlendirmeye çalışan güçlerdir.

Devletinden, ordusundan, yargısından, meclisinden, medyasından; kısacası bir toplumu millet ve devlet yapan bütün temel unsurlardan soğuyan bir milletin önüne de

sadece "kahramanı" yerleştirmek kalır...üzerinde bolca "değişim" sosu ile.

Bu noktada seçmene Sarıgül'den, Zana'ya önüne konulanı üzerine bolca "değişim" sosu dökerek yemek düşer.

Boyner'den Sarıgül'e önümüze serilen bu zinciri yaratan dinamiklerin diğer alt unsurlarını analiz etmeye devam edeceğiz...

Türkiye'de; Erdoğan'ın anti-kahramanı olarak TSK; Kemal Derviş'in anti-kahramanı olarak "ekonomik kriz"den sorumlu devletçi yapı; Sarıgül'ün anti-kahramanı olarak ise Baykal sahneye konulmuş ve bu anti-kahramanlar antipati spotları ile özellikle aydınlatılmıştır.

Kıvanç Değirmenli - Oyunbozan - 25 Kasim 2004
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.acikistihbarat.com/oyunbozan/oyunbozan251104.htm





CIA'den DEĞİŞİM SOSLU LİDER TARİFLERİ - II
TÜRKİYE'DE LİDERLER ÇİFTER ÇİFTER YARATILIR - (Demirel - Ecevit'ten; Erdoğan-Sarıgül'e)

Resim
"Christ" ve "Anti-Christ"...

Bush ve çevresindeki kuş beyinlilerin (şahinler ve güvercinler) doktrine edildikleri şeriatçı anlayışın sıkça kullandığı bir terminolojiden iki kesit size...İsa ve Deccal...

Kendini mesih zannedenler ve bu iddiaya inanan kuş beyinler için "Anti-Christ" olmazsa olmaz şarttır...azgelişmiş bir beyini "terörize" etmeden nasıl "terörden" kurtarabilir ve bu arada iliklerine kadar kontrol edebilirsiniz ki...

"Anti-Christ"; kendini "Christ" zanneden veya "Christ"'in yeniden dünyaya dönmesi için "seçilmiş" zanneden kuş beyinlilerin anti-kahramanıdır ve sürekli şekil değiştirir. Kimi zaman komunizm olur, kimi zaman şeriat, kimi zaman Saddam, kimi zaman Bin Ladin. Şekli değişen ama özü ile tek amacı "Christ"'i meşrulaştırmak olan bir "anti-kahramandır" Anti-Christ.

Keza edebiyat alanında; her dramanın, bir "protagonist" ve onun mücadele ettiği bir "antigonist"'i olduğunu okursunuz. Protagonist varlığını antigonist'le savaşarak oluşturken; "okuyucu" bu çatışmayı izleyerek vakit geçirir.

Bir önceki yazıda; Sarıgül vakasının, Türkiye'de son dönemde yaşanan "lider yaratma" vakalarının son zinciri olduğunu belirtmiştim. .

Cem Boyner; Kemal Derviş ve Tayyip Erdoğan'la süregelen bu zincirde; Mustafa Sarıgül'ün yaratılma senaryosunu diğerleri ile yanyana koyduğumuzda; yabancı dinamiklerin Türkiye'de lider yaratma konusunda hayli tecrübe kazandığının ortaya çıktığından sözetmiştik.

Bu süreçlerin karşılaştırmalı analizinin Türkiye'de lider yaratma konusunda sekiz ana safha olduğunu (Tespit, Tanıştırma, Karizmatizasyon, Anadoluzizasyon, Mağdurizasyon, Kitleleşme, Çatılaşma, İktidar) ortaya koyduktan sonra yazıyı şu tespitle bitirmiştik :
Her kahramanın bir anti kahramana ihtiyacı vardır. Türkiye gibi bir ortamda yabancı istihbarat örgütleri bu anti kahramanı yaratmakta hiç zorlanmazlar....

Bu bağlamda; Tayyip Erdoğan'ın anti-kahramanı TSK; Kemal Derviş'in anti-kahramanı ekonomik kriz ve "devletçi" bürokrasi, Sarıgül'ün anti-kahramanı ise antipati toplama konusunda özel bir yeteneğe sahip olduğunu her seferde kanıtlamayı beceren Deniz Baykal'dır.

Kahraman / Anti-Kahraman madalyonu bir toplumun boynuna asılmaya görsün...

Ondan sonra bakarsınız; kimileri "kahraman"'a , kimileri ise "anti-kahraman"'a hizmet eden boş tartışma ve mücadelelerin içinde zaman, para, emek ve can harcarken; kimse bu madalyonu boynumuza kim astı diye sormaya fırsat bulamaz.


Türkiye'yi istihbarat ve psikolojik harp laboratuvarına çeviren oğlanların deneme yanılma yöntemini, ülkemizin geleceği ve bugünü ile oynarak geldikleri noktayı; bu oğlanları zamanı geldiğinde geri postalamak için iyi etüd etmeliyiz.

Bu etüdü önümüzdeki lider yaratma senaryoları üzerinden ve geçen yazıda ortaya koyduğumuz lider yaratma safhaları üzerinden derinleştirelim isterseniz.

Cem Boyner örneğini ele alalım...
Resim
Tanıştırma aşamasında; toplumun hafızasına, sempatik, başarılı ve Türk toplumunun alışık olduğu kalantor işadamı tiplemesinden uzak sempatik bir yüzle vitrine konulan Cem Boyner'in duruşu ve konuşması ile ek bir karizma çalışmasına da pek ihtiyacı yoktu.

Sorun; "Anadoluzizasyon" olarak adlandırdığımız; yani "lider adayını" , Türk toplumunun ağırlık merkezini temsil eden ve şehirde yaşasa bile bırakmadığı "taşralı" , "Anadolu" duruşuna uyumlu hale getirme aşamasında yaşandı. Boyner; İstanbul'un varoşlarından, Elazığ'ın köyüne kadar bir çok kişi için "şehirli çocuk"tu.

Hele "modernlik" ve "çağdaşlık" adına yanına oturtulan karısı; operasyonu yürütenlerin ne kadar acemi olduğunun göstergesi idi. Bu resim; Moskova'da Yeltsin'e rakip çıkarmak için işe yarayabilirdi ama Tokat'ın köyünden, İstanbul'un varoşuna kadar geniş bir alanda; Boyner'i seçmenin gözünde "bizden biri" sıfatından uzaklaştırarak; seçmen kitlesini birden "şehirli burjuva" oyları ile sınırlı kıldı.

Eğer Boyner; toplum nezdinde "kurtarıcı" olarak lanse edilebilseydi; bu resimde gözardı edilebilir ve artık sadece midesi ile düşünme noktasına gelen seçmen, taşralı veya değil Boyner'i satın alabilirdi.

Fakat Boyner; "kurtarıcı" değil, "aykırı" sıfatı ile özdeşleştiği için; seçmen kitleleri için olsaolsa "seyredilecek" ama "oy verilmeyecek" lider koltuğunda buluverdi kendini.

Türkiye'de liderliğe soyundurulan tecrübesizlerin; karşılarında buldukları kalabalığı sandıktaki oy zannetme saflığından kurtulamamaları bu ülkede Boyner'den sonra bir başka ismi daha kamuoyu önünde rezil edecekti.
Resim
İsmail Cem de; aynen Boyner gibi, "çağdaş" ve "aykırı" idi ve bu yüzden ilgi çekti ama çektiği ilginin onda biri kadar oy alamadı. Çünkü o seçmenin gözünde "bizden biri" değildi ve onu bırakın; "kurtarıcı" imajı ile özdeşleşmemişti.

Kısacası ne Boyner, ne Cem ', "mağdurize edilemedikleri" için sevimli ve aykırı kahramanlar olarak kaldılar. Televizyonda her türlü "modernlik" görüntüsünü seyrederek satın alan ama kendi hayatını muhafazakar kalıplarda belirleyen kitlenin "seyretme" ile "oy verme" psikolojisi çok daha iyi etüd edilmeliydi.

Kemal Derviş örneğine geldiğimizde;
Resim
lider yaratıcıların bazı dersleri aldığını görebiliriz.

Kemal Derviş; ilk günden itibaren; paketlenmiş bir karizma ve en önemlisi "kurtarıcı" imajı ile topluma sunuldu.

Havaalanına indiği andan itibaren; ekonomik krizle kıvranan milletin her hücresine "kurtarıcınız geldi" melodisi çalınmaya başlandı.

Kemal Derviş'in Hilton otelinde kalırken; "şortu" ile sabah koşusu yapan hali ne kadar onu "bizden biri" imajından uzaklaştırsa da; koşu sonrasında özenle kurgulanmış bir sahne ile sanki önceden ayarlanmamış gibi "taksicilerle çay içip, sohbet etmesi" onu "bizden biri" kategorisine sokmak için yetersiz ama iyiniyetli bir çabaydı. Bu çaba; Derviş'i, uyguladığı politikalarla altlarından bir donunu almadığı üreticiler ve esnafla yanyana gösteren sahnelerle sürdürülmeye çalıştı ama Derviş her birinde çok fazla sırıtıyordu.

Boyner vakasında; liderin yanına eşini ismi ile oturtanlar; bu sefer Derviş'in yanına oturan yahudi ABD'li Cathrine'i, topluma "Catherine YENGE" olarak yutturdular.

Fakat nihai tespitte; Derviş; aç ve işsiz kalmadığı sürece, semasında İngiliz bayrağı dalgalansa umursamayacak bir kitleye "kurtarıcı" olarak başarı ile lanse edildi.

Derviş'in "Mağdurizasyon"'u da; onu ajanlıkla suçlayanlar ve DSP tarafından sağlanacaktı ki; yumuşak ve sinirlenmeyen akademik görüntüsü ile "Erdal İnönü" ile "Adnan Kahveci"'nin bir karması olarak devam edebileceği siyasi hayatında niyetleri ve bağlantıları ile çok kolay deşifre oldu.

Bu noktadan sonra; ODTÜ'de ona karşı slogan atan öğrencide; ona karşı bayrak açan sendikalarda; "halim salim adama karşı agresiflik yapan" çığırtkanlar değil, milletin hakkını savunan odak konumuna geçtiler.

Cem Boyner örneğinde; "Anadoluzizasyon" aşamasında çuvallayanlar, bu noktada "Mağdurizasyon" kısmında çuvallamışlar ve hizmet ettiği misyonu çok hızlı deşifre eden Derviş'in "liderlik projesi" için yanlış adam olduğunu geç anlamışlardı.

İşte bu noktada; birileri şunun farkına vardı :

Türkiye'de lider adayının "tertemiz" ve "aydınlık" olması değil; "işbitirici" olması gerekir. Bu "işbitirici"lik bazı şüpheli faaliyetleri içerse de; önemli olan seçmenin baktığında "kendisini" bulacağı bir aday yaratmaktır..
Resim

  • *
    "Yolsuzluktan" sürekli şikayet ettiği halde; hayatın kendine ait olan alanında, küçük yolsuzluklarla, kendisini ezen sisteme karşı "mağduriyetini" gideren...

  • *
    Televizyonda her türlü modern yaşam tarzını seyredip, özenirken; kendi ailesini ve hayatını sürekli muhafazakar kalıplarla şekillendiren...
  • *
    Kendisi sesini çıkarmazken; kendi adına sisteme şu ya da bu şekilde direnen, kafa tutan "kahramanları" arabeskleştirip, kalbine asan...
  • *
    Haftaiçi iş hayatında her türlü kul hakkını yiyip; bir tek Cuma namazı ile dini vecibelerini yerine getiren
  • *
    Teravih namazını "hızlı" kıldırdığı için "Ferrari İmam" dediği imamları tercih eden...




Kısacası; çelişkiyi norm olarak yaşayan bir milletin suretidir Türkiye'de LİDER.

Ve bu lider; Tayyip Erdoğan'ın kişiliğinde "sağda", Sarıgül'ün kişiliğinde de "solda" sahneye konulmuştur.

Ve bu ikili; 1960'lardan sonra sahneye konan Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit ikilisinin birebir kopyasıdır.

Şu oğlanlar hala annelerinin şablonlarını kullanıyor olmasınlar?

Kıvanç Değirmenli - Oyunbozan - 26 Kasim 2004
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.acikistihbarat.com/oyunbozan/oyunbozan261104.htm





CIA'den DEĞİŞİM SOSLU LİDER TARİFLERİ - III
KARIZMASINI KIRALAYAN LIDERLER - (Türkiye'de Islam'la Ordu Niye Ayni Süreçte Demonte Edildi?)



3. Bölümün büyük kismi dogrudan Sarigül'le ilgili olmadigi icin eklenmemistir. Ama okunmasi siddetle tavsiye edilir. Asagidaki baglantidan devam edebilirsiniz.


...

Islam'i ve Ordu'yu siçrama tahtasi olarak kullanan mimarlarin artik ikisine de ihtiyaç yoktur. Bina insa edilene kadar gerekli olan iskelenin artik demonte edilip bir kenara koyulmasi zamani gelmistir.


Bugün karsinizda gördügünüz portre iste bu portredir.

Sol gösterip sag vurma; "Islamci" gösterip Hristiyanliga hizmet ettirme; kisacasi Hac yoluna gönderirken Haç yoluna sokma bu portre mimarlarinin en büyük becerisidir.
Sarigül'ü izlerken; yeni bir karizmasini kiralayan lider portresi görüyorum...

ve "Kahraman"'in kuklalastirilmasina degil de...

Kahraman'i yaratmak için yipratilan anti-kahramanin salakligina yaniyorum.

Ama hiç bir sey degismiyor..

Bu ülkede Demireller, Erdogan'lar, Dervisler, Sarigüller yükseldikçe; bazilari sürekli alçaliyor.

Kıvanç Değirmenli - Oyunbozan - 29 Kasim 2004
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.acikistihbarat.com/oyunbozan/oyunbozan291104.htm
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Ara 26, 2009 18:41

Türkiye'nin Truva Atları: Mustafa SARIGÜL, Ufuk URAS, Ali BALKIZ

Ali ERALP

Gerici feodal düzeni yıkan kapitalizm, emperyalist aşamaya geçince aydınlanmacı, ilerici özelliğini yitirdi. Sömürgeci, işgalci bir nitelik kazandı. Gözünü Ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerine dikti. Dünyanın başına bela kesildi.

Birinci ve İkinci Dünya savaşları, birer paylaşım savaşıydı. Gelişmiş ülkeler, dünyayı bölüşme kavgasına girişmişlerdi.

Emperyalistlerin bu sömürgeci politikaları 1917 Ekim İhtilalı ve Kemalist devrimle kesintiye uğradı. İkinci Dünya Savaşından sonra ise yeryüzü ABD ve SSCB’nin oluşturduğu iki kutuplu bir yapılanmaya dönüştü. NATO ve Varşova paktı, uluslar için bir denge unsuruydu. Bu nedenle ABD, o yıllarda bugünkü kadar pervasız, saldırgan değildi. 1990’larda Sovyet’lerin tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte ipin ucu Amerika’ya geçti ve o, “Yeni Bir Dünya Düzeni” kurabilmek için kolları sıvadı.

Amerika, Sovyetler gibi yeni bir süper güçle karşılaşmak istemiyordu artık. Elini çabuk tutup “küresel önderliği” almak amacındaydı. Dünyanın tek egemen gücü kendisi olmalıydı. Uygulanmak istenen bu programın başında ise Paul Wolfowitz, Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Abramowitz vardı.

ABD’nin bu şahinler takımı, 2000 yılında emperyalizmin yol haritasını şu sözlerle belirlemişti:

“Soğuk Savaş sonrasındaki on yıllık süre içinde… neredeyse her şey değişti. Soğuk Savaşın dünyası iki kutupluydu. 21. Yüzyılın dünyası ise –en azından şu anda- kesinlikle tek kutuplu ve Amerika dünyanın tek süper gücü konumunda. Amerika’nın stratejik amacı Sovyetler Birliğinin güçlenmesini engellemek olagelmişti; bugün ise görevimiz, Amerika’nın çıkarlarına ve ideallerine uygun güvenli bir uluslararası ortamı korumaktır.” (Rebuilding America’s Defences, World Socialist Web Site)

Bu yayılmacı, sömürgeci program, Büyük Ortadoğu Projesi “BOP” ile uygulamaya konuldu. Emperyalizmin 21. yüzyıldaki eylem alanı, başlangıç noktası Ortadoğu’ydu.

Petrolünün yarısını dışarıdan alan Amerika için, enerji ve petrol zengini Irak yenilip, yutulacak tatlı bir lokmaydı. Tek kutuplu bir dünyada engelsiz, rakipsiz kalan ABD, nükleer ve kimyasal silahlar bulundurduğu gerekçesi ile Irak’ı işgal etti. Ama işgalin asıl hedefi, Ortadoğu’nun tümüne egemen olmaktı. Çünkü o, 24 ülkenin sınırlarını değiştirme hedefini önüne koymuştu. Büyük Ortadoğu Projesi, ABD’nin tüm dünyayı yönetme, yönlendirme saldırılarına açılan bir kapıydı. Elbette hedefte Türkiye de vardı.

Yurdumuz coğrafi ve stratejik yapısı nedeniyle yüzyıllardan bu yana emperyalizmin ilgi odağındadır. ABD ülkemize 1947’de Truman Doktrini ile girdi. 1950’lerden sonra, Menderes iktidarında ise onunla can ciğer, kuzu sarması olduk. O yıllarda Politikacılarımız yurdumuzu “Küçük Amerika” yapabilmek için can atıyorlardı.

Halkımız bu yönlendirmelerin de etkisiyle, ABD’ye büyük bir hayranlık besliyordu. Uğruna şarkılar besteliyor, türküler yakıyordu. Küçük, tek katlı bahçeli evleri, filmleri, aşkları, arabaları ile Amerika ulaşılmak istenen uzak bir cennet gibiydi.

Bu arada ABD, yığınların önüne “dincilik” unsurunu çıkarmayı, onların bilincini boş inançlarla doldurmayı da unutmuyordu.

Yurdumuzda estirilen bu ılık Amerikan rüzgârı, halkımızın beynini uyuşturmak için kullanılan bir kültür emperyalizmiydi.

1950’lerden sonra Atatürk Devrimleri, laiklik, tam bağımsızlık anlayışı bir kenara bırakıldı. Tekkeler, tarikatlar birbiri ardı sıra yeniden açılmaya başlandı. Yerden biter gibi çoğalan İmam Hatip okulları ile “Tevhid-i Tedrisat” (Öğretim Birliği) yasası ayaklar altına alındı. Atatürk’ün kapıdan kovduğu gericilik, şeriatçılık bacadan ülkemize yeniden girdi.

12 Mart,12 Eylül darbeleri ve 2002’de AKP’nin iktidar olması ile sevgili yurdumuz ABD ve AB’nin “Yolgeçen Hanı”na döndü. Girişler, çıkışlar; Amerika’ya gidip gelmeler arttı. Karşılıklı çıkarlar, hizmetler, görevlendirmeler gündeme geldi.

20 Ekim 1996′da Aydınlık dergisi manşetten şu haberi veriyordu: “Abramowitz Tayyip’i, Erbakan’ın yerine hazırlıyor.” O zaman “bir komplo teorisi” gibi değerlendirilen bu haberin doğruluğu yıllar sonra kanıtlanmıştı.

ABD, gözüne kestirdiği, kullanmak istediği kişilerle aylar, yıllar öncesinden diyaloga giriyor, ön hazırlıklar yapıyor, daha sonra da onları ülkesine çağırarak, kendisine nasıl hizmet vereceğini ayrıntıları ile anlatıyordu.

Kapalı kapılar arkasında gizli tertipler, gizli hedefler belirleniyor, turuncu darbe planları yapılıyordu. Kıbrıs, Kuzey Irak, Ermeni açılımları konusunda sözler verilmiş, sözler alınmıştı. Ortam uygun bulununca da verilen sözler yerine getirilmeye çalışıldı.

Ne var ki, halkımız, Amerika’nın önerdiği Kıbrıs Çözümünü, Kürt ve Ermeni Açılımlarını pek tutmadı. ABD düşmanlığı en yüksek düzeyine ulaştı. Bir de bütün bu açılımların üstüne işsizlik, yoksulluk, özelleştirme, talan açılımları eklenince işçiler, memurlar, öğretmenler, köylüler ayağa kalktılar. Direnişler başladı. Halk meydanları doldurdu. Ama bu eylemler karşısında polisin yanıtı da çok sert oldu. PKK hainlerine uygulanmayan baskı, şiddet, zulüm, ekmek kavgası veren yurtsever insanlarımıza uygulandı.

İnsanlar olaylar karşısında öfkeliydi. Umutsuzdu. Geleceğini karanlık görüyordu. Ayrıca tepkiler, anketlere de yansımaya başlamıştı. Anketlere verilen yanıtlarda muhalefet güç kazanıyor, AKP oy yitiriyordu. AKP’nin gelecek seçimlerde iktidarı tek başına alması giderek zayıflıyordu.

ABD ve yerli ortakları telaşa kapıldılar. Yeni can simitleri, yeni Truva atları bulmalıydılar. Halkın direnişini, tepkisini başka kanallara yönlendirmeliydiler. Yeni aktörler, yeni yıldızlar keşfedilmeli, yeni partiler kurulmalı; Yeni Cem Uzan’lar ortaya çıkarılmalıydı ki, gelişen halk muhalefeti parçalansın, bölünsün, sandıktan yine Amerikancı iktidar çıksın.

Yüzde doksanını ABD, AB ve İsrail uzmanlarının yönlendirdiği televizyonlar, gazeteler, köşe yazarları yeni parti, yeni lider açılımları ve tanıtımları için şimdi kolları sıvamış bir durumda… Kurşun askerler gibi görev yapıyorlar. Küresel ekonomi, barış, insan hakları, eşitlik, kardeşlik, darbe, darbeci, Ergenekon, Kürtlere özgürlük sözcüklerini hiç dillerinden düşürmüyorlar.

Mustafa Sarıgül’ler, Ufuk Uras’lar, Ali Balkız’lar bu propaganda döneminin yeni aktörleri… ABD’ye gidip gelmeler, yabancı vakıflarla toplantılar sıklaştı şu sıralar. Tümü de Fethullah Gülen’e, PKK’ya, AKP’ye, RTE’ ye toz kondurmuyor. Bahar havası esiyor aralarında. RTE de onlara toz kondurmuyor…

Türkiye’nin başına “Sivil Örümcek Ağları” örülmeye başlandı yine… Soros’lar, Bilgi Üniversiteleri, Amerikan vakıfları, Amerika’dan icazet (izin, onay) alma haberleri ile Mustafa Sarıgül adı basında sık sık yan yana geliyor. Kürt milliyetçisi Ufuk Uras, DTP’li yoldaşlarının hizmetine bir Hızır gibi yetişti. Ali Balkız’lar (kimin adına ortaya çıktıysa ve kimden izin aldıysa) “sol bir parti” kurma hazırlığında…

Şu günlerde bir “ Mustafa Sarıgül, Ufuk Uras, Ali Balkız rüzgârı” estirilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin Truva Atları görev başında…

Hani bu çabalarında haksız da değiller. Yatırım Bankası Merrill Lynch’in yaptırdığı kamuoyu araştırmasına göre AKP: yüzde 31,7, CHP yüzde 23,7, MHP yüzde 20,1, DTP: yüzde 6,4, Mustafa Sarıgül: yüzde 4,1 saadet Partisi: yüzde 3,7, DP: yüzde 1,7.

Bu ankete göre AKP son sürat oy yitirmektedir. Aradan Mustafa Sarıgül’ler, Ufuk Uras’lar, Ali Balkız’lar çekildiği anda AKP bir daha tek başına iktidar yüzü göremeyecek ve gideceği son durak da “yüce divan” olacaktır.

AKP iktidarından kurtulmak isteyen tüm yurtsever halkımız, bundan böyle adımlarını çok daha dikkatli ve bilinçli atmak zorundadır. Sevgili yurdumuzun yeni bir Amerikancı yönetime artık tahammülü kalmamıştır…

(ULUS GAZETESİ)

ali-eralp@hotmail.com



Ali ERALP, 25 Aralık 2009 - TürkCelil
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Oca 17, 2010 15:21

Gülen, Bir “Gül” Daha Dikti…

Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, parti kurmaya hız vermeden önce ABD’ye gitti. Sarıgül, seyahat öncesi yaptığı açıklamada ABD’nin dört yıldır çalışmalarını yakından izlediğini açıkladı.

Özellikle 28 Mart seçimlerinden önce yaptığı çalışmaların Washington tarafından 45 gün süreyle takip edildiğini anlattı.

Sarıgül’e göre, ABD’liler; CHP gençlik kollarından yetişen siyasetçi olarak özellikle gecekondu bölgelerindeki çalışmalarımdan çok etkilenmişlerdi.

ABD’liler, Şişli’de yüzde 70′e yakın oy alan sosyal demokrat bir aday, Türkiye genelinde niye almasın?” sorusuna yanıt arıyorlardı.

Sarıgül, ABD’de 14 gün kaldı. 14 günde ABD’li yetkililer ve think thank kuruluşları ile bir araya geldi. Asıl gözden kaçan kritik görüşme ise Fethullah Gülen ile gerçekleştirilmişti.

Zapsu Aracı Oldu

Sarıgül’ün ABD ziyaretinin oldukça verimli geçtiği ortaya çıktı. Bu ülkeden döndükten sonra Türkiye Değişim Hareketi’nin partileşme çalışmalarına ağırlık verdi. Bazı illerde kalabalık toplantılar düzenledi.

Kamuoyunda sır olarak kalan Fethullah Gülen görüşmesi ise teşkilatlanma çalışmalarında lehte propaganda malzemesi olarak kullanılmaya başlandı.

Sarıgül ve ekibine taşrada yöneltilen ilk soru Fethullah Gülen ile görüşüp görüşmediği oluyordu. Gerek Sarıgül ve gerekse de ekibi Gülen, görüşmesinden memnun ayrıldıklarını anlatıp, desteğini aldıklarını söylüyorlardı.

Bu arada görüşmenin mimarı ise yine tanıdık bir isim çıktı. Gülen-Sarıgül görüşmesini ayarlayan kişinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Cüneyt Zapsu’nun olduğu öğrenildi.

17 Ocak 2010
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.ilk-kursun.com/2010/01/gulen-bir-%E2%80%9Cgul%E2%80%9D-daha-dikti/
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Comte » Sal Oca 19, 2010 17:52

Sırtını NATO'ya dayadı

Siyasi parti için kollarını sıvayan Mustafa Sarıgül, NATO’nun Afganistan eski sivil temsilcisi Hikmet Çetin’i ekibine katarken, emekli Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu’nu da dış politika kurmayı olarak belirledi

Mustafa Sarıgül, düzenlediği mitingde Hikmet Çetin’i kürsüye “Genel başkanım” sözleriyle davet etti ve başlattıkları harekette onun da yer aldığını söyledi.

Haber:Macit SOYDAN

Türkiye Değişim Hareketi (TDH) lideri Mustafa Sarıgül, ekibini açıkladı. Sarıgül’ün ekibinde NATO’nun Afganistan eski sivil temsilcisi Hikmet Çetin ve emekli Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu yer alıyor. Önceki gün Ankara’da dev işçi mitinginin yapıldığı saatlerde Mustafa Sarıgül de İzmir’deydi. Sarıgül, burada düzenlediği mitingte anons ederek Çetin’i kürsüye “Genel başkanım” sözleriyle davet etti ve başlattıkları harekette onun da yer aldığını belirtti.

Çetin, ABD’de el üstünde tutuluyor

CHP’den istifa ederek Mustafa Sarıgül hareketine katılacak olan Hikmet Çetin, ABD nezdinde el üstünde tutuluyor. ABD’de Demokratlar’a yakınlığıyla bilinen Brookings Enstitüsü’nün üst düzey uzmanları Michael O’Hanlon ve Ömer Taşpınar imzası ile Washington Times’de yayınlanan bir makalede Rasmussen’in birinci yardımcılığına Hikmet Çetin’in getirilmesi istendi. O’Hanlon ve Taşpınar, bazı tavsiyelerde bulunduğu makalede Rasmussen’in birinci yardımcısının Hikmet Çetin olmasını önerirken şunları yazdı: “Sayın Rasmussen, 2003-2006 döneminde Afganistan’da NATO’nun sivil temsilcisi olarak görev yapan, Türkiye eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’i, NATO ve Afganistan konularını yakından bildiği için yardımcısı olarak tayin edebilir. Çetin bunun için en uygun aday olur. Sayın Çetin’in seçilmesi, aynı zamanda, teşkilatın daha büyük bir Müslüman varlığına büyük ihtiyacı olduğu bir dönemde Türkiye’yi daha çok asker göndermeye de cesaretlendirir.”

Dış politika kurmayı Loğoğlu

Emekli Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu da Sarıgül’ün dış politika kurmayı olarak siyasete giriyor. Loğoğlu, Irak Savaşı’na giden süreçte Washington’la müzakereleri yürüten isim olarak biliniyor. Loğoğlu’nun bu nedenle de ABD birçok dostu olduğu belirtiliyor. Loğoğlu yeni hareketin ’Türkiye’de güçlenmesini istediğimiz laik demokratik yapısıyla uyumlu’bir dış politika hedeflediğini söyledi. Loğoğlu, “Avrupa-Atlantik camiasında yeri belli ve Avrupa üyeliğini stratejik hedef yapmış bir Türkiye arzuluyoruz” dedi.


Yeniçağ, 19 Ocak 2010
Resim
Kullanıcı küçük betizi
Comte
Dilmaç
Dilmaç
 
İletiler: 195
Kayıt: Prş Ara 10, 2009 17:21

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Cum Oca 22, 2010 22:25

Sarıgül ve Amerika yalanları

Türkiye’de AKP iktidarının yedi yıldır Türk halkına söylediği yalanlar, icraatlarındaki fiyaskolar ve beceriksizliklerle Türkiye’ye verdiği zararlar, hazırladığı yeni tuzaklar bir bir ortaya çıkıyor.

Öncelikle yapılan birçok şey yeni bir seçim hazırlığı. Bunun başında daha önceki seçimde MHP’ye Cem Uzan ile kurulan tuzağın bir benzeri şimdilerde CHP için kuruluyor. Sarıgül olayı. Ben kendisini ilk Amerika ziyareti sırasında tanıdım. 2004 yılında Washington’a o zamanlar ABD Dışişlerinden ayrı olan Amerikan Haberler Merkezi USIA daveti ile gelmişti. ABD’nin yoğun gündemi içinde Şişli Belediye Başkanı haber olamayacağı için ben ve birçok Türk gazeteci kendisi ile ilgilenmemiştik.

O zamanlar Vatan gazetesinin başında bulunan Zafer Mutlu’nun talimatıyla kendisiyle görüşmek için Ritz Carlton oteline gittim. Adamın görüşmeleri konusunda anlattıkları hiç hoşuma gitmemişti. İçi boştu hatta haber olacak hiçbir şey yoktu, ama onun bana söylediği bir şey ABD’ye gelme amacını açıklıyordu. “Amerikalı yetkililer beni CHP Genel Başkanı olarak görmek istiyor”. Dikkatinizi çekerim yılın 2004 olması konusunda.
Bana çok sayıda Amerikalı yetkili ile görüştüğünü söylemişti ama gerçekte böyle bir şey olmamıştı. Genelde USIA tarafından düzenlenen bu tür geziler 3 hafta sürmesine rağmen bu kişinin gezisi kısa kesildi ve gezi iptal edildi.

İptale neden olan iddialar ve bu konudaki ayrıntılar arkadaşım Yılmaz Polat’ın ’Washington’da Akrobasi’adlı kitabının 72’nci sayfasında mevcut. Orada Washington’da bir zamanlar darbe söylentilerini başlatan Zeyno Baran ile yemek yediği de var. Aslında bu beni şaşırtmadı, zira Zeyno Baran Zafer Mutlu’nun üvey kızıydı. O da benim gibi talimat almış olabilir. Baran ayrıca İstanbul’da Gürcü devlet başkanı ile Sarıgül’ü tanıştırdığını da söylemişti.

Amerikalılar Sarıgül’ün ne olduğunu, kapasitesini gayet iyi biliyor. Bu nedenle bu tür bir siyasetçi üzerine Washington yatırım yapmaz. Ama bizdeki siyasetçiler, Amerika tarafından destekleniyormuş izlenimi vererek kendilerini kuvvetli göstermeye de bayılırlar. Biz burada bu havaya giren kimleri gördük kimleri.

Evet, bu konunun dışında daha önce sizlere yazdığım gibi Ermenistan, Protokol konusunda açıkça soykırımı konusunda geri adım atmayacağını aksine bu konuyu tartışmak bile istemediğini açıkladı. Bizim Türk gazetelerine göre Dışişleri Bakanı Davutoğlu sert çıkmış Ermeni Dışişleri Bakanına. Oysa Ermeni gazeteleri de Ermenistan Dışişleri Bakanının Davutoğlu’na sert çıktığını yazıyor. Buyurun bakalım kime inanacaksınız?

Anayasa değişikliği konusuna gelince, bu konunun da ne amaçla hazırlandığı ortada. Artık saklanacak gizlenecek tarafı kalmadı. Olay referandumlu veya referandumsuz, AKP’nin ayakta kalan Cumhuriyetin son kalelerini yıkmak amacıyla bu süreci başlatması kaçınılmazdı. Hele hele ekonomik krizin tüm ağırlıklarının şiddetle hissedilmeye başlandığı bu günlerde erken seçimin de kaçınılmaz hale gelmesi bu durumu hızlandıracaktır.
Nasıl, emekli zamlarını alabildi mi? Memur herhalde mutluluktan uçuyor olmalı. Doğalgaza vatandaş bütçesi yetmediği için, gene sobaya, odun kömüre döndü. Olacağı buydu. Bakın önümüzdeki günlerde daha nelere döneceğiz.

Savas Süzal, Yenicag, 22 Ocak 2010
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Çrş Oca 27, 2010 13:56

SOROSUN ANKETCILERI GÖREV BASINA!!!!

Adil Gür'den Sarıgül'e kıyak mı?

Ortaya atılan bir iddia, araştırmacı Adil Gür'ü zor durumda bırakacak.
Adil Gür bu iddialara mutlaka yanıt vermeli!

Dün A&G isimli şirketin yaptığı güven araştırmasından söz etmiştim.

“Orduya güveniyor musunuz” sorusuna “Hayır” yanıtı verenlere mutlaka, “Neden” diye de sorulması gerektiğini ama bunun sorulmadığını belirtmiştim...

Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Dr. Aytun Çıray’dan bir e-posta aldım...

Çıray’ın, A&G’nin sahibi Adil Gür’e çok ciddi suçlamalarda bulunduğu e-posta özetle aşağıda... Başarılarını her zaman takdir ettiğim Adil Bey umarım bu suçlamalara sessiz kalmaz:

***

“A&G’nin yaptığı anket ile ilgili eleştirilerinizin hepsine katılıyorum. Eksiği var fazlası yok. Ama yaşadığım bir deneyim, Adil Gür hakkındaki tüm güvenimi sarstı.

Ben, Ufuk Söylemez ve Halit Dağlı ile birlikte kendisi ile iki defa yemek yedim. Toplumun, yöneticisi olduğumuz DP’den beklentileri ile ilgili anket çalışmaları yapılması hakkında konuştuk. Sayın Gür bize, Sarıgül’ün hiçbir siyasi geleceğinin olmadığını, yaptığı anketlerde yüzde 2,3’ü geçemediğini söyledi.

Ama sadece bir ay sonra bir programa telefonla katılıp, yaptıkları liderler araştırmasında Sarıgül’ün kamuoyunun yüzde 20 desteğini aldığını iddia etti.

Bu bile, “anketler meselesi”nin Türkiye’de artık manipülatif hale geldiğini gösteriyor. Bunu önlemenin tek yolu, anketlerin bağımsız bir kurul tarafından denetlenmesidir.

Dr. Aytun Çıray”

MUSTAFA MUTLU - VATAN GAZETESİ, 27.01.2010
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen İlteriş » Çrş Oca 27, 2010 15:27

Sarigul'e hicbir Kemalist veya Solcu oy vermez. Oy alacagi taban, AKP'nin takim tutar gibi parti tutan secmenleridir.

Emperyalizmin kendisini one surmesinin sebebi, Tayyibin olasi elden cikma ve kismen batidan bagimsiz hareket etme egilimine hic girmemesini saglamaktir.

Sarigul'e ne yapip edip baraji gecirtmeye calisacaklardir, Aksi halde bu Sarigul hamlesi, Emperyalizmin kendi ayagina slkacagi bir kursun olabilir! Meclise tek yude yuz teslimiyetci parti (AKP) girebilir, digeri (TDH) ondan alacagi %8-9'luk oy dilimiyle barajin altinda kalabilir!

Bu da Turkiye'de Emperyalist hegamonyayi 20 yil geriletir!

Buyuk bir kumar oynuyorlar. Yakinda Iran'a saldirmak istiyorlar, bu sebepten AKP'yi kullanamama endisesi tasiyor olabilirler. Ancak bir Tayyip-Sarigul koalisyon hukumeti, Iran saldirisina "din hassasiyetli bir tabani temsil etmeyecek olan" Sarigul'un iteklemesiyle ancak evet diyebilir (Hukumetin dagilmamasi ugruna).

Benim en cok merak ettigim sey su; Acaba yine bir Amerikan buyukelcisi secim oncesi YSK'yi ziyaret edecek mi?
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Çrş Oca 27, 2010 15:40

GöktürkMehmet yazdı:
Buyuk bir kumar oynuyorlar. Yakinda Iran'a saldirmak istiyorlar, bu sebepten AKP'yi kullanamama endisesi tasiyor olabilirler. Ancak bir Tayyip-Sarigul koalisyon hukumeti, Iran saldirisina "din hassasiyetli bir tabani temsil etmeyecek olan" Sarigul'un iteklemesiyle ancak evet diyebilir (Hukumetin dagilmamasi ugruna).




Bence AKP Iran saldirisina coktan evet dedi, orduyu ikna edemediler sadece. Yalniz Türk ordusunu degil Amerikan ordusunu bile ikna edemediler daha.
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen İlteriş » Çrş Oca 27, 2010 16:23

AKP derken neyi kastediyorsun? Tayyip, Gul veya Gulen dersen tamam. Ancak AKP'nin esas oy kitlesinin de milli (esasen dini) gorus oldugunu gozardi edemeyiz.

Yillarca rejimini ozledikleri bir ulkenin hem rejimini yikmak hem de "kafir"e cignetmek ne demektir?

Bu, MHP hukumetinin Turk Cumhuriyetlerinin Rusya tarafindan isgal edilmesine yardimci olmak icin asker gonderme karari gibi bir seydir. Yani Imkansizdir. Artik bu talep gundeme geldigi an, o hukumetin ABD acisindan miadi doldu demektir. Burada "Iran'a saldirdik ama" diye anlatacaklari birsey olmaz, yatacak yer bulamazlar. AKP dedigin fetodan tayyipten ibaret olsa haklisin.

Su ana kadar akp, kendisine oy veren tabani, millilikten uzaklastirmaya calisti, ancak hala tam anlamiyla basaramadi. Bir milliyetcilik ile dinciligi harmanlayan koca bir taban var. Zamani olsa onlari dini egitim bakanligi ve fetokulli dershanelerinde tornadan gecirir milliyetsiz yapar, ama o kadar zamani yok.

CHP beni cok sasirtmaya basladi, Baykal'i Kemalizme yaklasmis buluyorum son zamanlarda, (bakalim RAM ne der bu yorumuma?) Meclis konusmalari tbmm tv'de yarida kesiliyor, cok guclu muhalefet yapmaya basladi. ABD'yi urkutecek cinsten. Oradan oy devsirsin diye Sarigul'u cikardilar, ama ters tepti! Cunku Turkiye'nin milyonlarca "Tam Bagimsiz Turkiye" diye haykirarak yuruyen bir halki var! Bir dip dalga var! O Sarigul ancak AKP'den oy alir. Benden soylemesi. Iyiye gidiyoruz. Az kaldi.
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Ram » Çrş Oca 27, 2010 17:05

Yillarca rejimini ozledikleri bir ulkenin hem rejimini yikmak hem de "kafir"e cignetmek ne demektir?


Yukarıdaki yorumlardan bağımsız bir kısa bilgi: Akapenin tabanının önemli bölümü cemaatten olanlardan veya cemaate saygı ve sevgi besleyenlerden oluşur. Her ne kadar Fetullah ve Müslüman gâvuru arkadaşlarına CIA tarafından "ılımlı gömleği" giydirildiyse de, Şia, onlar için şeytânîdir.

Ayrıca Amerikan askerlerine dua eden, Irak'ta katledilen-sakatlanan-tecavüze uğrayan-alınıp satılan-evsiz barksız sokakta yaşayan- milyonları ve bunların içinde yer alan Irak Türkleri'nin halini bir an için umursamayan bir hükûmet ve başı yönetimdedir.

İran saldırısı yakın mı, uzak mı¿? Akape veya bir benzeri, saldırı olursa evet mi der, hayır mı der¿? Bunlar o günün koşullarına göre değerlendirilebilir. Çünkü ciddi bir devlet olamadığımız gibi, yıkımın ortasındayız, geçmiş-gelecek değil, gün önemli olur hale geldi.

Ancak şu an bir saldırı tasarısı olsa, Akape "beraber girelim" diyemez. Hatta Genelkurmay'ın tamamı NATOCU, Fetullahçı, şucu-bucu olsa, yine girmeye cesaret edemezler. İşgâlci devletlerin de, kısa vadede buna cesaret edeceklerini düşünmüyorum. Şimdilik kuşatıyorlar.


CHP beni cok sasirtmaya basladi, Baykal'i Kemalizme yaklasmis buluyorum son zamanlarda, (bakalim RAM ne der bu yorumuma?)

:)
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen İlteriş » Prş Oca 28, 2010 9:17

Ram yazdı::)


Oyle ama, bugunku Baykal Ergenekon tertibinin gur bir sesle hesabini soruyor. Bu Baykal'in Ergenekon tertibini curuten konusmalarinin TBMM TV tarafindan sansurlendigine son 1 ay icinde 2 defa bizzat sahit oldum.

Bugunlerde CHP icinde bir degisim olacagi konusuluyor. Bu degisimin ne yonde olacagina bakalim derim. Su anki yargilarimizi degistirecek duzeyde degisimler olabilir. Yani hem iyiye hem de kotuye gidebilir. Bakalim gorelim diyorum.
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

ÖncekiSonraki

Şu dizine dön: Türkiye Ağı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x