SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

ARI, TESEV, Açık Toplum Vakfı, HYD, Genç Siviller, GTP, SODEV, Bianet, STGM, TÜSEV, MAZLUMDER, STEP, LGBTT, Barış ve Kardeşlik Forumu, Türk Demokrasi Vakfı, LDP, Küresel BAK vesaire...

SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Türk-Kan » Prş Ara 03, 2009 17:14

Murat ÇULCU: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!


http://tr.sevenload.com/pl/eMgxIY2/500x408/swf


İlgili bilgileri bu başlıkta toplayalım arkadaşlar...
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Ara 03, 2009 17:24

Mustafa Sarıgül köstebek mi?

Talat Turhan’ın geçen şubat ayında çıkan “Küresel Çete” adlı kitabının 59-62. sayfaları arasında yer alan “Mustafa Sarıgül Köstebek mi? Sivil Örümceğin Ağında Yine Ne Oyunlar Oynanıyor?” ara başlığı, son dönemin kıymeti harbiyesi olmayan “önemli” siyasal aktörlerinden Mustafa Sarıgül’ün kimi bağlantılarının gözler önüne serilmesine, arka planının okunmasına yardımcı olacak cinsten..

Sarıgül’ün hiçbir CHP başkan adayının yapmadığı şekilde ABD’den icazet almak istemesi bir yana, durumun o kadar da masum olmadığını E.Kur.Yrb. Talat Turhan’ın analizi açıkça ortaya koymaktadır. Demek oluyor ki, Sarıgül, ABD’de bulunduğu üç haftalık 2004 Haziran’ındaki sürede bazı “kurslar”dan geçmiş… Tabii, bu ziyaret ve orada neler olduğu hala kamuoyunca merak ediliyor, son derece açıklanmaya muhtaç… Bu merakı giderecek olan açıklamalar yapacak olan da Sarıgül’den başkası değil..

Biz, Sarıgül’ün belediyedeki serüveninin takipçisi değiliz; orada neler olup bittiği, ne olup olmadığı başkalarının işi… Ama, memleketin kaderini etkileyebilecek kimi adımları bizi son derece ilgilendiriyor. Emperyalizmin memleket üzerindeki, hele, Atatürk’ün Türk Devrimi’nin taşıyıcısı olmak üzere kurduğu CHP’deki “numaraları” bizi çok ilgilendiriyor.

Talat Turhan, kitabının yukarıda sözü edilen ara başlığı altında sorular soruyor ve yanıtlarını veriyor. Bu soru ve yanıtlarda Bilgi Üniversitesi, Vatan gazetesi, Açık Toplum Enstitüsü, sıcak para spekülatörü olarak tanınan George Soros, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, TESEV, CFR, Bilderberg, Trilateral Komisyon, National Security Council, Democracy Project, National Endowment For Democracy, Foreign Policy’nin nasıl iç içe geçtiği ve tıpkı “turuncu devrim”lerin, “kadife devrim”lerin yaşandığı ülkelerdekine benzeyen bir sivil örümcek ağının CHP’yi ele geçirmek için devreye sokulduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Soros Vakfı, Avrasya’daki gelişmelere koşut olarak rolünü CHP’ye karşı da oynamaktadır. Sarıgül, sivil örümceğin ağına düşürülmeye çalışılan Türkiye’nin ve onu tutan kurumlardan biri olan CHP’nin içindeki bir köstebek miydi? “29 Mart Planı” söz konusu edilen mahfillerde hazırlanıp, bu planda Sarıgül’e de bir rol mü biçilmişti? Bu sorulara Turhan oldukça doyurucu yanıtlar veriyor doğrusu.

Evet, Mutlu soyadı hem Bilgi’de hem Vatan’da var. Sarıgül, hem Vatan’da yer buluyor sık sık ve ağırlıklı olarak hem de Bilgi’nin mütevelli heyeti üyesi ve okulda belli bir kontenjan kullanıyor “ulufe”den olarak; siyasal açılımlar için.. Bilgi’nin rektörü aynı zamanda Açık Toplum Enstitüsü’nün yönetiminde… Açık Toplum’un yöneticileri Bilgi’de öğretim üyesi..

Bu arada, Şişli Belediye Başkanı Sarıgül’ün Gürcistan’daki Amerikancı darbenin lideri Sakaşvili’ye “Yılın Demokrasi Adamı” ödülünü vermesini anımsamadan edemiyoruz!..

Talat Turhan’a göre, “Bilgi Üniversitesi bir… CFR üniversitesidir.” Yani, küresel seçkinlerin dünya örgütü, ağına bu üniversiteyi de dahil etmiş durumda.

Turhan’ın soru ve yanıtlarından biri şöyle:

“Soru: Yani, Mustafa Sarıgül, Amerikan vakıfları ve istihbarat yapılanmaları tarafından mı destekleniyor?

Yanıt: Bravo, Bilgi Üniversitesi de bu eylemler için merkez üniversite.”

Mustafa Sarıgül’ün Talat Turhan’ın açıklamalarına verebileceği yanıtlar var mıdır, bilemiyorum.. Ama, olmalı.. Çünkü, bu sorular havada asılı kalamaz, kalmamalı. Kalırsa, CHP sevdasından vazgeçmiyor gibi görünen Sarıgül, soruların altında kalır.

Toplum da Bilgi’nin boyutlarını, Vatan’ın “bağımsızlığını” böylelikle daha iyi kavramış olmaktadır. Keza, Vatan’ın işi gücü bırakıp CHP’yle uğraşmasını, Sarıgül’ü el üstünde tutup onun saldırdıklarına günbegün “vurması” nasıl açıklanabilir?…

Soros, Bilgi, Sarıgül, Vatan, Mutlu, AÇEV, TESEV, NED, NSC; oh ne ala dünya!.. Bir de tüm bu bağlantılara Mustafa Yıldırım gibi yazarlar “Sivil Örümcek Ağı” gibi kitaplar yazarak taş koymasa; Talat Turhan gibi araştırmacı yazarlar birtakım bağlantıları gözler önüne sermeseler ne güzel olacak!..

Bir de bakmışsınız, CHP’deki “sarı devrim” gerçekleşmiş, Soros’lar, Bush’lar ve bilcümle onlar için çalışan köstebekler ya da aklını peynir ekmekle yiyen zavallılar, ihtiraslarına yenik düşen megalomanlar muradına ermiş!…

Öyle yağma yok ama… Memleket de, CHP de “yağma Hasan’ın böreği” değil..

Bu ülkede Talat Turhan’lar var…


İm (Kod): Tümünü seç
http://www.ilk-kursun.com/2009/12/mustafa-sarigul-kostebek-mi/
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Prş Ara 03, 2009 17:31

Baykal'a, Kürt açılımına destek için Sarıgül korkutması mı?

Resim
Savas sermayesinin yaninda bos bir yer. Türkiye bu kumpasa oturacak mi?


Gelin bu sorulara beraber cevap verelim.
Kürt açılımı olayının dış dinamik boyutu var mı?..
Var...
Mustafa Sarıgül yeni oluşum için ne zaman harekete geçti?
Kürt açılımı lafı tedavüle çıktığı gün!
Peki Sarıgül’ün okyanus ötesinden desteği var mı?
Soros tarafından desteklendiği ama doğru ama yalan dillerdedir!
Tayyip Erdoğan kendinden oy çalacak bir liderin doğmaması için çaba gösterir mi?..
Gösterir...
Ne yapar?
Bütün gücünü ve imkanını kullanır ve o ismi doğmadan yok eder!
Nasıl yapar?
İktidar gücünü kullanıp soruşturmalar açtırır ya da medya gücünü kullanıp, karalamalar yaptırır yani kısacası ama öyle ama böyle o ismi gündemden düşürür!
Mustafa Sarıgül, Tayyip beye alternatif mi?
Sarıgülcülere sorarsanız ta kendisi!..
Hal bu ise Tayyip bey, Mustafa Sarıgül’e niye dokunmuyor?..
Efendim dokunmak istiyor da konu bulamıyor!..
Güldürmeyin beni!..
Bir Başbakan, istediği an bir belediye başkanını anında uzaya roketler!
Hayır bir yolsuzluğa ya da usülsüzlüğe gerek yoktur, kafayı taktı mı müfettişlere bulun bir şey der ve anında bulurlar!
Aydın Doğan için 5 katrilyona yakın ceza gerekçesi bulan bürokrasimiz, Sarıgül için de emin olun bir şeyler bulabilir!
Efendim yargı var, adalet var mı dediniz?
Doğru var da, tezahürü yıllar sürer. O zaman içinde de atı alan Üsküdar’ı geçer!
Bütün bunlar olmuyor, yani Sarıgül güle oynaya yeni oluşum hazırlıklarında ise, orada durup düşünmek gerekiyor!
Neyi mi?
Mustafa Sarıgül’ün AKP ya da Tayyip Erdoğan tarafından dolaylı olarak neden desteklenip kollandığını?
Düşünün, Rifat Hisarcıklıoğlu yıllardır Tayyip bey korkusundan, onca yakarmalara rağmen merkez sağın önderliğini elinin tersi ile iterken, Mustafa Sarıgül yalın kılıç pala sallayacak!
Geçiniz efendim yemezler bunu!..
Hadise muhtemelen şudur;
Sarıgül’ün birden piyasaya çıkması ile Kürt açılımı arasında bir bağ güçlü ihtimaldir!
Hem okyanus ötesi hem de AKP, CHP olmaksızın yapılacak bir açılımın başarılı olacağını düşünmüyor!
Bunun için de Mustafa Sarıgül’ü, Baykal’a karşı koz olarak kullanmak istiyorlar!
Deniz Bey’e diyorlar ki; açılımda bizimle beraber olmazsan seni parçalarız. Yeni oluşum adıyla Sarıgül ambalajı ile partinden adam ayartır, seni zaafa sürükleriz!
Erdoğan’ın, Baykal’ın defalarca reddine karşılık önceki gün gönderdiği mektupla randevu talebinde bulunması, bu tezimizi doğrulayan bir başka boyuttur!
Bazıları buna komplo teorisi diyebilir... Bu iddiada olanlar bana Tayyip beyin Sarıgül’e şefkatini izah etsin, ben de onların ithamını kabul edeyim...


Sabahattin ÖNKİBAR - Yeniçağ - 10/10/2009
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=10390
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Prş Ara 03, 2009 17:39

İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Prş Ara 03, 2009 18:08

Sarıgül'ün sarı ceketlileri

Vatan’da, Mine Şenocaklı'nın Türkiye Değişim Hareketi izlenimleri vardı.
Mustafa Sarıgül'ün CHP'den kovulup, DSP'den ayrılmasıyla birlikte ortaya çıkan hareket…
Şu kanı yazının başlığı:

Türkiye’de sen-ben kavgası olmasaydı bu hareket doğmazdı!
İzlenimi iyice okudum, durdum yeniden baştan okudum, yeniden, yeniden…
Bir lider olabilecek, benim ilgimi çekecek, tutunduracak, umut saydıracak, inandıracak ‘ipuçları’ aradım; şaşmayın ama bulamadım, yok!
Alanlara çıkıp, insanlara hoşça zaman geçirten, oyalayan, rol yapan, şov adamlarına benzettim daha çok. İçinde her tür ‘karmaşayı-çarpıklığı-demagojiyi-yabancılaşmayı-bencilliği’ taşıyan bir zaman dilimine…

* * *
Yakın çevremde, AKP’nin kirliklerini gün ışığına çıkaracak ‘tek’ güç olarak görülüyor, Sarıgül!
Öylesine ki, AKP’nin elinden ‘iktidarı’ alacak da ‘yalnız’ Sarıgül olabileceği söyleniyor!
Türkiye Değişim Hareketi’nin taşrada estirdiği ‘rüzgar’ hiçte azımsanacak denli değil bir de.
Üstelik ‘yeter artık sıra gelmeli’ diyenleri de biliyorum. Bunun nedeni açık. Ne yazık ki, düşüncelerinden ödün vermedikleri için ‘ekonomik’ sıkıntılarla boğuşuyorlar.
Seksen sonrasında on yıl ANAP iktidardı; yerlerinde olmayı yeğlediler!
Sonra on yıllık koalisyon dönemleri…
Sonra da AKP iktidarı…
Bu artık acı vermeye başladı…

* * *
İşte burada bu ‘ikiliyi’ yan yana koymaya çalışıyorum:

Bir yanda Süleyman Demirel aksanının yenisi, üstelik ‘herkesle’ her yere gitmeye hazır, yapay solumalara yatkın, havadar, gülümseyen-mafya tavırlı Mustafa Sarıgül…

Bir yanda ‘artık’ iktidar olanaklarından ‘paylanmayı’ bekleyen, işsizini işlendirmeye aday, ‘iktidar’ olma heyecanını yaşamak için can atan, ancak bunca ezilmişliğe karşın ‘ödün’ vermek istemeyen katman…

Her ikisi bir arada nasıl tutunacak?

Aklım karışıyor doğrusu!


* * *
Konuşmasından bir alıntı:

Biz burada iki lideri örnek alıyoruz; birincisi Prof. Erdal İnönü’nün “bilim adamı, devlet adamı” anlayışını, “ulusal birlik” anlayışını, “toprak-hudut birliği” anlayışını; Rahmetli Özal’ın da pratik çözümlerini, “varlık-bereket” anlayışını. Yani biz Özal ile İnönü mantığını bu harekette birleştiriyoruz. Bu yüzden halk bizi sevecek…

Şunu düşünemez miyiz?

‘Oyu kimlerden bekliyorsunuz? CHP’den mi, ANAP’tan mı? Yoksa partinizin içerinde olmalarına kesin gözle bakılan MHP’li, DTP’li, DSP’lilerden mi?’

Sonra en önemli konulardan biri daha:

Özellikle Doğu-Güneydoğu sorumlularının 120 kişilik ‘sarı ceketli’ grubu ne anlam taşıyordu, Batmanlıların her sorumluya saat vermesinin gerekçesi neydi?

* * *
Ne Mustafa Sarıgül umurumda, ne yaptıkları, ne de ‘başarmaya’ susamışlığı…

Bu halk üzerinde oynanan oyunların bir yenisi olduğunun ‘bilinmemesi’ beni üzüyor!

Bu halk ile birlikte, ABD’nin yeniden yapılandırdığı(!) Ortadoğu’nun içerisinde ‘piyon’ oluşumuza da üzülüyorum!

Vatan, millet, bayrak, din…

Bu zamana değin en güzel, en rahat kullanılan konular oldu.

Yine aynısı deneniyor!

Gençliğin yer yer ‘apolitik’ oluşundan yakınan politikacıların olduğunu biliyoruz; ancak bir şeyi daha bilelim artık! Gençliğin, yarının bekçisinin politik deformasyona uğramasında ‘en çok’ vatan, millet, bayrak, din olgularını ard arda sıralayanlar olmuştur!

Mustafa Sarıgül’de bunlardan biri; biline.


Oktay Erol,
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.kontrahaber.com/yazar/8/oktay_erol/452/sarigulun_sari_ceketlileri
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Prş Ara 03, 2009 18:35

Sarıgül'e çete suçlaması


CHP Genel Sekreteri Önder Sav, Şişli Belediyesi ile ilgili raporu dün bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. CHP Genel Sekreteri Sav, Sarıgül'ün kaçak yapılaşmaya izin verdiğini, inşaat sahiplerini de mafyanın kucağına ittiğini söyledi. CHP, 300 bin dolarlık bir 'rüşvet belgesi'ne de ulaşmış

RADİKAL - ANKARA - CHP'nin Şişli Belediyesi'yle ilgili oluşturduğu araştırma komisyonu raporunda Mustafa Sarıgül'e yönelik ağır suçlamalar yer alırken, 300 bin dolarlık rüşvet belgesine ulaşıldığı ileri sürüldü. CHP Genel Sekreteri Önder Sav, "CHP'nin, Şişli Belediyesi'nde, içinde Sarıgül'ün olduğu yolsuzluklara, mafya ilişkilerine, rüşvete ses çıkarmaması beklenmemeli" dedi.
Önder Sav, geçen hafta tedbirli olarak kesin ihraç istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu'na (YDK) sevk edilen Mustafa Sarıgül hakkında oluşturulan komisyonun raporunu dün açıkladı. Sav, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin tespit edemediği 300 bin dolarlık rüşvet belgesi ve bu rüşvete konu olan, ancak Şişli Belediyesi arşivinde bulunamayan 'yapı ruhsatı' belgesinin, CHP Araştırma Komisyonu tarafından ele geçirildiğini belirtti. Sav, şöyle dedi:
"Rapor incelendiğinde görülecektir ki, Şişli Belediye Başkanı imar, fen ve bazı yapı denetim müdürleri ve belediye başkan yardımcıları, ruhsatsız, ruhsata aykırı kaçak yapılara göz yummuşlardır. İnşaat sahiplerini mafyanın kucağına atmışlar, yolsuzluk batağına batmışlar, belgelere göre trilyonlara varan rüşvet söz konusu olmuştur."

'Müfettiş raporu eksik'
Önder Sav, Şişli Belediyesi'ndeki rüşvet iddialarıyla ilgili Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan dosyada ve İçişleri Bakanlığı Müfettişi Rıdvan Aydın'ın hazırladığı 'tevdi raporu'nda Sarıgül'ün 'belediye üst düzey yöneticisi' diye tanımlandığını anlattı. Sav, "Belediye başkan yardımcısından söz edilirken, 'onun da üzerinde bir yetkili' olarak, belediye üst düzey yöneticisinin vurgulanması, belediye başkanının tarif edilmesidir. Bu konu maalesef başmüfettişin tevdi raporunda açıklığa kavuşturulamamış, ifadeler, bilgiler ve belgeler arasındaki ilişki tam kurulamamıştır" diyerek, müfettiş raporunun eksik düzenlendiğini savundu.

Destek verenlere mesaj
İddiaların, genel başkan adaylığını açıklamasıyla bir ilgisi olup olmadığına ilişkin soru üzerine Sav, Sarıgül'ün CHP'ye katıldığı 2002 yılında ve yeniden aday gösterildiği 28 Mart 2004 seçimleri öncesinde bu iddiaların olmadığını, basında yayımlanan haberlerden sonra harekete geçtiklerini söyledi. Sarıgül'ün disiplin kararı sonuçlanıncaya kadar partiyle ilişkisinin askıya alındığını kaydeden Sav, Sarıgül'ün mitinglerine katılan ve ona destek veren milletvekilleri hakkında da işlem başlatılabileceği mesajını verdi: "Suç sayılan eylemi övmek de bir suç oluşturur. Bu da bir disiplin işlemi gerektirir." Sav, YDK'nın Sarıgül'le ilgili kararını iki ay içinde vereceğini kaydetti.
İstanbul milletvekilleri Mehmet Ali Özpolat, İsmet Atalay ve Sırrı Özbek'ten oluşan komisyonun, Sarıgül'e yönelttiği en somut suçlamaya ilişkin 'rüşvet belgesi'nde, eski Şişli belediye başkan bardımcılarından R.A.'nın, mevzuata aykırı yapı kullanma izni belgesine karşılık olarak, Ç.U.'dan 300 bin dolar aldığı belirtiliyor. İkinci belgede ise, Mustafa Sarıgül ile inşaat sahibinin tanışmasına aracılık ettiği ileri sürülen N.T.B. adlı kişinin, aynı gün R.A.'dan 250 bin doları teslim aldığı bilgisi yer alıyor. N.T.B, Emniyet'teki ifadesinde ise, aldığı 250 bin doları, teknik işlerden sorumlu başkan yardımcısı O.A.'ya teslim ettiğini kaydediyor.

'Organize suç örgütü'
Şişli Belediyesi'nin uygulamaları sonucu 'milyar dolarlarla ifade edilen' rant oluştuğu iddia edilen raporda, ağır suçlamalar yöneltildi: "Dosyadaki bilgi, belge ve anlatımlar incelendiğinde Şişli Belediyesi'nde organize bir suç örgütü oluştuğu görülecektir. Suç örgütünü, inşaat mafyası, inşaat sahibi ve müteahhitleri, belediye görevlileri ve belediyenin üst düzey yöneticisi, yani Sarıgül oluşturmaktadır. Şişli Belediyesi üst düzey yöneticisi Sarıgül bu işlerin içindedir, her olaydan haberdardır. Onun bilgisi ve onayı dışında Şişli Belediyesi'nden kuş uçmaz."


17/11/2004 - Radikal,
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=134539
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Türk-Kan » Prş Ara 03, 2009 19:00

ABD, Mustafa Sarıgül’ü tanıyor

‘WASHINGTON’dan selamlar’
diyor Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, henüz yataktan kalkmış. ‘Ne yapıyorsunuz’ dediğimizde ‘Kurultay konuşmamı hazırlıyorum’ diyor gülerek... Washington’da ‘anamuhalefet lideri’ gibi karşılandığını, dört gün boyunca ‘önemli’ temaslarda bulunduğunu söylüyor; buradan da Florida, Arkansas, California ve New York’a geçeceğini anlatıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın daveti iki hafta sürecekmiş. Temaslarını şöyle anlatıyor:

Prof. John White’tan hükümet ve seçim sistemleri hakkında bilgi aldım. Temsilciler Meclisi üyesi Robert Wexler ve yasama direktörü Jonathan Katz ile görüştüm. Katz, NATO zirvesinde temsilci Wexler’in İstanbul’da beni ziyaret edeceğini söyledi. Politika ve medya konularında bilgi aldım. Senato’da Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Cumhuriyetçi senatör John Sununu ve Komisyon Başkan Yardımcısı Jessica Fugate ile görüş alışverişinde bulundum. Güneydoğu, Avrupa, Akdeniz, Balkanlar ve çevre bölgelerle ilgili politika, ekonomi ve güvenlik konularında analiz ve yorumları dinledim. Seçim başarılarım üzerinde duruldu; gecekondu mahallelerinde aldığım yüksek oy oranlarına özellikle dikkat çekildi. Uluslararası lobilerle temaslarım oldu.

Sarıgül temaslarıyla ilgili çok ilginç şeyler anlatıyor; Türkiye’ye yönelik.

‘Ne oluyor, bu geziye liderlik turu diyebilir miyiz?’ sorusuna, ‘Aynen öyle. CHP’yi ben şahlandıracağım’ diyor.

Yarın: Sarıgül, Kurultay’da ne yapacağını ve muhtemel bir erken seçimde CHP’nin kaç milletvekili çıkartacağını anlatacak.


Yalçın BAYER, 12 Haziran 2004
İm (Kod): Tümünü seç
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/06/12/474081.asp





İki yıla kadar seçim olabilir (2)

MUSTAFA Sarıgül, ABD’deki temaslarını anlatmaya devam ediyor: ‘Temsilciler Meclisi ve Senato’daki temaslardan sonra uluslararası lobi firmalarıyla görüşmelerde, Amerika’daki propaganda ve seçim sistemleri üzerinde araştırmalar yaptım.

Uluslararası değişim programlarını izledim. Tarım, sağlık ve turizm politikaları üzerinde bilgilendirildim.’

Sarıgül katıldığı programlara daha önce Margaret Thacher, Tony Blair, Aliyev ve Saakaşvili gibi sivrilip lider olan isimler de katılmış.

Sarıgül’ün izlenimine göre, AKP itibarını yitiriyor; CHP’ye yönelim dikkat çekiyor.

‘Amerika sizi izliyor mu?’ diyoruz.

Bildiğiniz gibi değil, adamlar partimle ve benimle ilgili her şeyi önüme koydular. Seçim kampanyasında yaptığım konuşmaların bütün kasetlerini bana gösterdiler. Tabii şaşırdım. Yerel hizmetlerle ilgili görüşlerimi sordular. Bu arada kendilerine dil, din, ırk ve kültür farkı gözetmediğimi, inançlara saygı duyduğumu, ancak inançların iktidara değil Allah’a ulaşma yolu olarak gördüğümü ifade ettim’ diyor.

Görüşmelerinde, kendisine yöneltilen sorulara ‘ulusal ortak başarılarımızın öne çıkartılması gerektiğini’ söylediğini anlatıyor. Sarıgül’e göre, 20 Temmuz’da Sivas’a yapacağı geziyi elçilik görevlileri de izleyecekmiş.

Sarıgül, iki yıl sonra Türkiye’nin seçimlere gidebileceğini öne sürüyor. Peki seçim ve kurultay için ne düşünüyor?

‘Benim aday olup olmayacağıma halkımız karar verir. Muhtemel bir kurultay için de şunu söyleyebilirim; delegeler, CHP’yi 380-400 milletvekili ile iktidara taşıyacak başbakanı seçeceklerdir. CHP iktidara geldiğinde laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti daha da güçlenecektir.’

‘ABD’deki temaslarında Fethullah Gülen ile görüşecek misiniz?’ sorusunu

‘Hayır... Böyle bir şey olur mu?’ diye yanıtlıyor.



Yalçın BAYER, 13 Haziran 2004
İm (Kod): Tümünü seç
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=233234





Sarıgül, ABD'den keyifli döndü

Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, ABD dönüşü siyasi parti lideri gibi coşkuyla karşılandı. Atatürk Havalimanı'nda çok sayıda partili tarafından sarı güllerle karşılanan Şişli Belediye Başkanı, CHP liderliği için adaylığını resmen açıklamasa da imalı sözleriyle dikkat çekti. Sarıgül, "Bundan sonra benim yapacağım iki iş var. Bu iki iş için canla, başla, azimle, gayretle, bıkmadan, usanmadan, Bismillah, diyerek yoluma devam edeceğim. Bu iki işin biri, inşallah Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrağını en yükseklere taşımak. İkincisi inşallah, CHP'nin bayrağını en yükseklere taşımak. Benim adaylığıma ben karar veremem. Yurttaşlarımızın takdir duygusudur. Halkımıza inşallah hizmet heyecanım var'' dedi. Washington'a ABD Dışişleri Bakanlığı'nın davetiyle gittiğini; Senato, Temsilciler Meclisi ve Beyaz Saray yetkilileriyle görüştüğünü anlatan Sarıgül, "yorucu ama keyifli" dediği gezisini şöyle anlattı: "Yerel yönetimle ve ülke yönetimiyle ilgili düşüncelerimizi aktardık. Amerikalı yetkililerden birçok konuda bilgi aldım. ABD Dışişleri Bakanlığı'nca bana yapılan davet, Mustafa Sarıgül'ün şahsına yapılan bir davet değildir. ABD'ye beni davet eden güç, önce hakkın gücü, sonra halkımızın gücü ve en büyük güç de CHP'nin gücüdür."

İm (Kod): Tümünü seç
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2004/HAZIRAN/22/p08.html
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Türk-Kan » Prş Ara 03, 2009 22:41

Sarıgül nereden nereye...(1)

Peki kim bu Mustafa Sarıgül ve nereden geliyor, yanında kimler var, ileride daha kimler olacak? Eğer ihraç edilirse parti kurar mı, Meclis'te grup oluşturacak sayıya ulaşabilir mi?

Siyasete 1974 yılında meslek lisesini bitirir bitirmez Şişli Gençlik Kolları ile giren Mustafa Sarıgül, CHP içinde gücün bir parçasını elinde bulunduran İstanbul milletvekili Ali Topuz'un ekibinde yer aldı. Aslında bu ekip, kendisini gençlik kollarına üye yapıp ardından Mersin'deki parti eğitim kampına götürmüştü. Gençlik kollarına üye olması önce yaşının küçüklüğü ve okulunun bitmemesi gibi gerekçelerle engellenmişti. En uygun zamanı kollamış CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Zeki Alçin ile yönetim kurulu üyesi Halit Toraman'ın İstanbul'da katıldıkları bir toplantıda öne fırlamış ve üyeliği kapmıştı. Ekipten kopmadı. 12 Eylül'den sonra CHP kapatılınca kurulan Sosyal Demokrasi Partisi içinde yer aldı, SODEP-Halkçı Parti birleşmesiyle ortaya çıkan SHP'de saf tuttu ve Ali Topuz'un da yardımıyla 1987 yılında İstanbul'dan milletvekili seçildi. Topuz, Sarıgül için daima 'Ali Abi' oldu. Sarıgül, onun isteği üzerine sahibi olduğu şirketin garajında toplantı düzenledi. Topuz, meşhur "SHP'yi Aleviler ve Kürtler ele geçirdi" çıkışını burada yaptı. Siyasi tarihe 'Garaj Operasyonu' olarak geçen bu toplantı, büyük gürültü kopardı.

CASA'dan kasaya

Sarıgül'ün geçmişinde bir başka önemli nokta ise CASA uçaklarının tercih edilmesi sürecinde girdiği ilişkiler. 1989 yılında Türkiye, askeri nakliye uçaklarında tercihini İspanyol CASA'dan yana kullandı. İddialar çoktu. Dönemin SHP Milletvekili Tevfik Koçak, iddiaları soru önergesiyle Meclis gündemine taşıdı. Bir gün Sarıgül kendisini aradı, CASA'nın Türkiye Temsilcisi Zeynel Abidin Erdem ile tanıştırmak istediğini söyledi. Ertesi sabah bir otelde kahvaltı yaptılar. Sonra önerge 'sahte' imza ile geri çekildi. Meclis'te yaşanan bu skandal uzun süre tartışıldı ve Koçak, imzasını taklit ederek önergeyi geri çeken kişinin Sarıgül olduğu iddialarının üzerine gitmedi.

İlk ihraç ve fırıncılık

Sarıgül parlamento dışı kaldıktan sonra siyasi çalışmalarını 1992'deki olaylı Şişli ilçe kongresine kadar sürdürdü. Sarıgül, kendisinin de katıldığı ve İbrahim Atmaca adındaki partilinin bir gözünün kör edildiği kongreden sonra ihraç istemiyle disipline verildi. İhraç kararını beklemeden istifa etti. Parti üst yönetimindeki 'abi'leri dönüşünü olanaklı kılmak için ihraç kararının çıkmasını önlemek istediler ama başaramadılar. O da Romanya'nın yolunu tuttu ve fırıncılığa başladı.

'Asker arkadaşı'na havale...

Gönlü siyasetteydi. Kendisini CHP Gençlik Kolları'na üye yapan Halit Toraman devreye girdi. Toraman, 'asker arkadaşı' Hüsamettin Özkan'a gönderdi. Sarıgül, DSP'li oldu. 1994'te Şişli belediye başkanlığına aday gösterildi, az bir oyla koltuğu ANAP'tan adı daha sonra birçok olayla birlikte anılacak olan Gülay Atığ'a (Aslıtürk) kaptırdı. Ama CHP'nin kazanmasını da önlemişti. 1999'da ikinci denemesinde yükselen DSP dalgasına tutunup belediye başkanlığına seçildi. CHP'lilerin soruşturulmayan tehdit ve 'Bizi dövdürdü' iddiaları giderek güçlendiğinin ilk işaretleriydi.

Korkmaz Yiğit ile ilişki

Sarıgül, Şişli'de işe koyuldu. 'Klasik belediye başkanlığı' sınırlarına uymayacağını gösterdi. Camilere de, cemevlerine de, kilise ve sinagoglara da 'yakın alaka' gösterdi. Halkın yardımına koşarken büyük yatırımların takipçisi de oldu. Türkbank davasından hüküm giyen Korkmaz Yiğit'in, milyarlarca dolarlık 'Uydukent Projesi'nin Avcılar Belediye Başkanlığı'nca kabulünde köprü görevi üstlendi.

DSP içinde Hüsamettin Özkan tarafında yer alınca Rahşan Ecevit, Bülent Ecevit'i İstanbul'a gidişlerinde karşılamasına yasak koydu. DSP'deki çözülmede Özkan'ın yanında yer aldı ve YTP'nin kuruluşuna katıldı. Genel Başkan İsmail Cem için, bugünlerde kendisi için gerçekleştirdiklerine benzer 'görkemli' bir miting düzenledi. YTP il ve ilçe örgütünü kendisine yakın isimlerden oluşturdu. YTP seçimden yenilgiyle çıkınca dümenini yine CHP'ye kırdı. Baykal'ın, CHP'ye geçmesi için bizzat makamında ziyaret etmesini sağladı.
Baykal, kız isteme törenlerine gönderme yapıp kahvesini yudumladı ve Ankara'ya çağırdı. 11 Aralık 2002'de CHP Meclis Grubu toplantı salonunda Baykal yakasına rozet taktığı Sarıgül'e övgüler yağdırdı: "Kendine özgü, tarzı olan bir belediye başkanı. Çok dinamik, alev topu gibi kabına sığmayan, pırıl pırıl, çok sevilen bir belediye başkanı." Sarıgül de liderini övdü: 'Baykal'ı başbakan, CHP'yi iktidar yapmak için gereken katkıyı yapacağım'. Bu sözlerin üzerinden iki yıl bile geçmeden Baykal, bir TV kanalında Sarıgül'ün 'kirli' olduğunu ima etti ve bu kez "CHP'ye lider adaylığı kimseye aklanma fırsatı vermez" dedi.

CHP'nin en çok oy alan adayı

Sarıgül, İstanbul büyükşehir belediye başkan adaylığını geri çevirdi ve 2004 yerel seçimlerinde 139 bin 889 geçerli oydan 93 bin 242'sini alarak ikinci kez belediye başkanı seçildi. Oylarını artırmıştı. CHP'nin en fazla oyla seçilen belediye başkanıydı.
CHP grubundaki sözlerini o da unutmuştu ve artık Baykal'ın değil kendisinin başbakanlığını istiyordu. Parti yönetimine bayrak açtı.

Derviş'e tepki Sarıgül'den

CHP'de yerel seçim sonrası Kemal Derviş, MYK'nın değiştirilmesi için girişimde bulundu. Derviş, Genel başkan yardımcılığı ve MYK üyeliğinden istifa ederken amacı MYK'nın çekilmesini sağlamaktı. Genel Sekreter Önder Sav da, MYK'da değişim sinyali vermesine karşın Genel Başkan Baykal'ın direnişiyle karşılaştı ve Derviş'in girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Derviş bu toplantıda başta İstanbul olmak üzere kimi örgüt yöneticilerini 'çıkarcı' davranmakla suçladı. Buna tepki Mustafa Sarıgül'den geldi. Seçim döneminde de Derviş'i hedef seçen Sarıgül, İstanbul örgütünü Derviş'e karşı açıklama yapmaya zorladı.

Sarıgül: ABD beni izliyor

Derviş'i CHP liderliğine giden yolda kendisine en büyük rakip ve engel olarak gören Sarıgül, bir yandan Tezcan Yaramancı ve Aydın Ayaydın ile birlikte genel başkanlık yolunu açacak sürecin planlamasını yaparken bir yandan da 'Derviş değil, ABD'nin güvenini kazanmış kişi benim' diyebilmenin hesaplarına koyuldu. İstanbul İl Başkanlığı'ndaki bir toplantıda bunun ilk sinyallerini verdi. ABD'lilerin 'Kim daha iyi başbakanlık yapar' biçiminde bir araştırma yaptıklarından söz etti ve sonucunu da "Derviş yüzde 4, ben yüzde 42 çıkmışım" diye açıkladı. İl Başkanı Şinasi Öktem ve odada bulunanlar şaşkınlıklarını üzerinden atamadan Sarıgül devam etti: "ABD'liler Kayserili olup olmadığımı sordu. Erzincanlı olduğumu öğrenince, 'Sizi Kayserili sanıyorduk, araştırmayı Kayseri'de yaptık. Erzincan'da yapsaydık daha yüksek çıkardı. Demek Türkiye'nin her yerinde varsınız' dediler."

Sıra 'ABD'nin güvendiği lider adayı' imajını pekiştirmeye geldi. Davet ve randevular gerekiyordu. Kamuoyuna 'birlikte çalıştıkları' izlenimi verdiği bir işadamının randevuları ayarladığı söylentileri fısıldandı. CASA uçakları olayında yaşananları gerekçe gösterenler bu kişinin Zeynel Abidin Erdem olabileceğini öne sürdüler. Ancak Erdem, CHP yöneticilerini arayıp hem Sarıgül ile birlikte olduğu hem de randevu ayarlama söylentilerini reddetti. Sarıgül haziran ayında ABD'ye gitti...

'Anamuhalefet lideri gibi...'

Gazeteci Yalçın Bayer, Hürriyet'teki köşesinde ABD'deki temaslarını iki gün üst üste şöyle aktardı kamuoyuna:

"ABD, Mustafa Sarıgül'ü tanıyor. 'Washington'dan selamlar' diyor Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, henüz yataktan kalkmış. 'Ne yapıyorsunuz' dediğimizde 'Kurultay konuşmamı hazırlıyorum' diyor gülerek... Washington'da 'anamuhalefet lideri' gibi karşılandığını, dört gün 'önemli' temaslarda bulunduğunu söylüyor; buradan da Florida, Arkansas, Kaliforniya ve New York'a geçeceğini anlatıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın daveti iki hafta sürecekmiş. Temaslarını şöyle anlatıyor: "(...) Seçim başarılarım üzerinde duruldu; gecekondu mahallelerinde aldığım yüksek oy oranlarına özellikle dikkat çekildi. Uluslararası lobilerle temaslarım oldu." Sarıgül temaslarıyla ilgili çok ilginç şeyler anlatıyor; Türkiye'ye yönelik. 'Ne oluyor, bu geziye liderlik turu diyebilir miyiz?' sorusuna, "Aynen öyle. CHP'yi ben şahlandıracağım" cevabı veriyor.


İsmet DEMİRDÖĞEN, 17/11/2004,
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=134542





Sarıgül nereden nereye...(2)

Kurultayda olmadı
Genel merkez yönetimine eleştirilerini yükselten Sarıgül, muhalif milletvekillerinin deklarasyonu; olağanüstü kurultay isteklerinin yoğunlaşması ve Ertuğrul Günay ile Hurşit Güneş'in yurt gezilerine çıkmasının ardından yola koyuldu. Gezi programını Atatürk'ün Milli Mücadele'yi başlattığı güzergâha göre belirledi. 19 Mayıs'ta Samsun'a çıktı! Sivas ve Erzurum kongrelerinin yıldönümlerine göre miting ayarlandı.
Sarıgül hedefini 'Başbakan olmak istiyorum' diye açıkça ortaya koydu. Bunun yolu kurultayda Baykal'ın devrilmesi ve yerine 'geçici' bir liderin oturtulmasından geçiyordu. Kulislerde buna ilişkin senaryo da şöyle seslendiriliyordu: "Kurultayda Baykal düşürülecek, başa geçici olarak bir 'ağabey' geçecek. Seçime Sarıgül liderliğinde gidilecek." Ancak Baykal bu senaryodan haberdar oldu, bir manevrayla kurultayı kendisi olağanüstü toplantıya çağırdı. Kararını açıklamak için de İstanbul'u seçti. Baykal'ın güven tazelediği kurultaya Sarıgül gelmedi.

Tanıdık bir yöntem ve söylem
Sarıgül, gezilerine lojistik destekle çıktı. İstanbul'dan otobüslerle yandaş taşındı. Tabanın en fazla hassas olduğu noktayı kullanmaya özen gösterdi, CHP'nin iktidar olamamasını öne çıkardı, Baykal liderliğinde olamayacağını vurguladı. Genel merkez yönetiminin il örgütlerine gönderdiği 'Gezilerine katılmayın' mesajlarına karşı şu söylemi seçti: 'Korkutamazsınız, susturamazsınız, durduramazsınız.' Bu söylemi AKP iktidarıyla girdiği mücadelede GP Genel Başkanı Cem Uzan kullanmıştı. 'Döner, ayran, tatlı' mönülü ve konserli gezilerde Uzan iktidara meydan okumuştu: Durduramazsınız...

Sarıgül, yola çıkarken yanına eski THY Genel Müdürü Tezcan Yaramancı ile eski ANAP'lı Aydın Ayaydın'ı aldı. Parti içi muhalif harekete İstanbul Milletvekili Hasan Aydın, örgüte de eski gençlik kolları yöneticilerinden Halit Toraman ile uzandı. Girdiği mücadelede en büyük yardımcılarından biri de eşi. Öğrendikleri iletişim tekniklerini çok iyi uyguluyorlar. Kendisi muhalif milletvekili, il ve ilçe başkanı ve belediye başkanlarını arıyor. Söylemi çok yumuşak. Destek değil ilgi istiyor: 'Gelin beni bir izleyin, eksikliklerimi-yanlışlarımı söyleyin'. Eşi de eşlerini arıyor: 'Eşim bir yola çıktı. Birlikte yürümemizi arzuluyor. Sizleri de mitingimize bekliyoruz. Bizi bir kez izlemenizi diliyoruz'.

Başlangıçta Şişli ile sınırlı olan destek, ikna telefonları sonrası arttı. Nitekim son Çorlu mitingine başından beri yanında olan Hasan Aydın'ın dışında dört milletvekili katıldı: Sefa Sirmen, Muharrem Eskiyapan, Turan Tüysüz ve CHP'den istifa eden Muharrem Doğan.
Çorlu'nun CHP'li belediye başkanı ve ilçe örgütü yöneticileri ortada yoktu ama başta Artvin, bazı il ve ilçelerden başkanlar yanındaydı. DSP'nin eski bakan ve milletvekillerinin yanı sıra CHP'den eski bakan Onur Kumbaracıbaşı, Rıdvan Budak, SHP'den Gürbüz Çapan dikkat çekti. Çeşitli kentlerden yığma kalabalıklar da meydanın dolmasını sağladı.
Sarıgül daha fazlasını bekliyordu. Muhaliflere tepkisini "Kapalı kapılar ardında yiğitlik olmaz. Bazıları denge hesabı yapıyor. Ben onları biliyorum" diye dile getirdi. Mitingin organizasyonunu yapan eski gençlik kolları başkanı Zeki Alçın ile yöneticilerden Halit Toraman başta mitinge destek verenlerin büyük bölümünün ortak özelliği CHP içinde geçmişte 'Topuzcu' olarak bilinen gruptan geliyor olmalarıydı. Ancak bugün
o bağı kabul etmiyorlar ve yollarının ayrıldığını savunuyorlar.

'Utangaç Sarıgülcü'ler

Sarıgül, bu isimlerin yanı sıra bir lider adayı çıkaramayan muhalif kanadı kendi saflarına çekmeye çalışıyor. Çorlu mitingi sonrası muhalif kanatta 'sempatizanları' arttı. Çok sayıda milletvekili Sarıgül'ü daha yakından izlemeye başladı. 'Utangaç Sarıgülcü' diye tanımlanan bu milletvekilleri 'Bizim oralarda...' diye başladıkları sohbetlerinde CHP'li olmayanların 'Biz Sarıgül olursa CHP'ye oy veririz' dediklerini aktarıyorlar.

Bir muhalifin gözüyle...

Sarıgül, mitingleriyle ve ekibinin çalışmasıyla muhalif kanatta kendisine yönelmeyi başlatmış görünüyor. Nitekim muhalif kanadın etkin isimlerinden biri şunları söyledi: "Boşluktan yararlanıyor. Ciddi bir alıcısı var. CHP dışındaki ilgi başlangıçta daha fazlaydı. Şimdi bizim arkadaşlar da oraya doğru yöneldi. Tasfiye edilen, ihraç edilen, disipline verilen ve gelecek hesabı yapanlar sığınılacak bir liman olarak görüyorlar. Ayrıca Kemal Derviş de ortaya çıkmayınca muhalefet Sarıgül'e akmaya başladı. Doğrusu biz de 'Gitmeyin' diyemiyoruz."

Sarıgül, bir yandan muhalifleri kendi cephesinde toplamaya ve Celal Doğan önderliğindeki yeni parti arayışlarını durdurmaya çalışırken diğer yandan da CHP yönetimini 'halk ile kuşatma' stratejisini izliyor. Bülent Ecevit'in yaptığı gibi halkı harekete geçirip genel merkezi kuşatmayı ve yönetimi değiştirmeyi hedefliyor. Bunu, Çorlu mitinginde üstüne basa basa "Halkımız ve partimizin arasına örülen yapay duvarları yıkacağız. Halk hareketinin yükselişini önleyemezler; Allah'tan başka kimsenin de gücü yetmeyecektir" diyerek açıkladı.


İsmet DEMİRDÖĞEN, 18/11/2004,
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=134671&tarih=18/11/2004





Sarıgül nereden nereye...(3)

Mustafa Sarıgül'ün yakınında yer alan bir siyasetçi, izledikleri stratejiyi 'Gürcistan modeli' olarak tanımlarken şunları söyledi: "Bugüne kadar tabanda çalıştık, Çorlu mitingiyle siyasetçilere açıldık. Gelenler yeni geleceklerin habercisiydi. Amacımız bu partiyi işgalden kurtarmak. Gürcistan modeli bu partide yaşanırsa şaşırmayın. Halk bunları kovacak. Bu, CHP'yi kurtarma hareketidir."

Bu stratejinin tuttuğu söylenebilir. Nitekim yeni parti arayışları 'inkıtaya' uğradı. Muhalif milletvekili ve belediye başkanları Sarıgül'ün çevresinde toplanıyor. Anadolu'da halkın CHP tartışmalarında Sarıgül önemli yer tutuyor. Sarıgül'ün ekibine göre akış sürecek, parti profesyonelleri halkın kararına direnemeyecek.

Amaç Baykal'ı sindirme

Sarıgül hareketine mesafeli duran muhalifler ise Sarıgül'ün etrafında toplanan ekibin 'gerçek' genel başkan adayını kestirmeye çalışıyor. Bu cepheden yansıyan değerlendirmeler şöyle: "Bu, Deniz Baykal'ı korkutma operasyonudur. Bu operasyona genel merkezden de destek geldiği biliniyor. Baykal'ı kendilerine mecbur kıldırmak isteyen kimi yöneticiler Sarıgül'ü kullanıyor. Ayrıca şu anda destek verenlerin kafalarında bir başka isim var. Sarıgül'e sıcak bakmıyorlar. Genel başkan olacağına inanmıyorlar. Yetersiz buluyorlar. Ama taktik gereği şimdi yanındalar. Baykal'ı Sarıgül ile yıkmayı deniyorlar."

CHP Genel Merkezi, başta hafife aldığı Sarıgül'ü, zaman içinde etkisizleştirmeye çalıştı. Sarıgül'ün belediye başkanlığı dönemini kapsayan İçişleri Raporu gerekçe gösterilerek istifa etmesi ya da aklanıncaya kadar parti üyeliğini askıya alması önerildi. Eski Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan'ın hakkındaki iddialar karşısında aklanıncaya kadar partiyle bağını kesmesi örnek gösterildi. Buna ilişkin genel sekreterlik genelgesi anımsatıldı. Sarıgül duymadı bile.

Sarıgül ise şimdi CHP yönetimine açtığı mücadeleye önce Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) sonra da yargı cephelerini de ekledi. Sarıgül, hakkındaki iddialarla ilgili tedbirli olarak disiplin kuruluna verildiğinden kesin karar verilinceye kadar CHP'li kimliğini kullanamayacak. İtiraz ederse YDK önce tedbir konusunu karara bağlayacak. Etmezse ihraç istemiyle ilgili savunmaya çağrılacak.

İhraç edilirse parti kurup kurmayacağı olasılığı bütün cephelerde ciddi olarak değerlendiriliyor. Sarıgül'e henüz akmamış muhalifler ihracın yeni parti kuruluşunu tetikleyeceğini ve yeni partinin 20'yi aşkın milletvekili ile parlamentoda grup kurup etkili bir muhalefet yapabileceğini düşünüyor. Genel Merkez ise kurulacak partinin başarı şansı olmayacağını savunuyor, gitme eğilimindekileri 'Onlar gidecek herkese yer açılacak' diye durdurmaya çalışıyor.

Sarıgül cephesinde de yeni bir parti olasılığı değerlendirilmekle birlikte 'Yeni parti tartışmaları Baykal'ın oyununa gelmek olur' görüşünden hareketle konu üzerine konuşma yasağı var. Arkadaşlarına göre ihraç, Sarıgül'ü bitirmez, güçlendirir. Çünkü onlara göre başlayacak hukuk mücadelesini Sarıgül'ün kazanacağı neredeyse kesin. Üç milletvekilinin ihraç kararının iptali de en sağlam güvence. 'Gider, güçlenerek geliriz, o zaman bizi hiç engelleyemezler' düşüncesi egemen. Hatta Disiplin Kurulu'ndan ihraç kararı çıkmayabilir. Çünkü Sarıgül üyelerle temasa geçti bile. Yeni parti ise ancak hukuk mücadelesinden sonuç alınamaması durumunda 'zaruretten' gündeme gelebilecek bir olasılık olarak görülüyor.

'Gerçek aday' kim?

Ancak Sarıgül'ün yakınındaki kimi siyasetçilerin hedefi 'CHP'yi işgalden kurtarma' diye koymaları ve 'İhraç edilirse bayrağı bir başkası ele alır, bizde çareler bitmez' değerlendirmeleri, gerçek lider adayının gizlendiği ve Sarıgül'ün çıkışının 'Baykal'ın gidişini hızlandırmak' amaçlı olduğu yorumlarını da destekliyor.

'Destekleyenler' ne diyor?

Sarıgül'ü destekleyen ilk isim İstanbul Milletvekili Hasan Aydın. Partilerde her kademedeki göreve her partilinin aday olmasının doğal karşılanması gerektiğini belirten Aydın, "Önemli olan halkın tercihi ve kararı. Bu, bir halk hareketidir" diyor. Genel Merkez'in soruşturmasına tepkisini ise grup toplantısında şöyle dile getirdi:

"İçişleri Bakanlığı yetkililerinden aldığım bilgiye göre 2000'den beri 3-4 bin belediye başkanı hakkında bakanlık müfettişlerince soruşturma açıldı. Ağır cezada yargılanan belediye başkanları varken, Genel Başkan hangi ölçülere dayanarak Şişli Belediye Başkanı hakkında o tür değerlendirmelerde bulunuyor. Kendi belediye başkanı hakkında böyle konuşmak bir genel başkana yakışıyor mu?"

Sirmen: Doğrusu etkilendim...

Çorlu mitingine katılan Kocaeli Milletvekili Sefa Sirmen de şunları söyledi: "Çorlu Mitingi'ne davet etti, halk ne diyor diye gidip görmek istedim. Müthiş bir kalabalık ve heyecan vardı. Doğrusu etkilenmedim diyemem. Yönetime karşı bir tepkinin görüntüsü vardı. Kurultay yok, seçim yok ama bir belediye başkanı böyle bir dönemde bu kalabalığı toplayabiliyor. Sarıgül, Türkiye'ye mal olmuş bir belediye başkanımız. Gittiği yerde miting havası oluşuyor. Partiye lider olur mu, bilemem. Bu ancak kurultay aşamasında gündeme gelebilir. Ama halk desteği çok önemli."

'Siyaset baronlarına ders verdi'

Sarıgül'ü 1974'te Gençlik Kollarına üye yapan, DSP'ye katılmasını ardından da CHP'ye dönmesini sağlayan Gençlik Kolları yöneticilerinden Halit Toraman'ın görüşü de şöyle: "Partilerde bugün itaatkârlık yetmiyor, itaatkâr köle olmak gerekiyor. Sarıgül bu zihniyete bayrak açtı. Halk 1970'li yıllardan bu yana ilk kez kendisini adam yerine koyan bir isimle karşı karşıya. 'Siz kabul ederseniz parti de kabul eder' diyor. Halk bundan heyecan duyuyor ve 'Beni adam yerine koydu, ipotekten kurtaracak' diye yaklaşıyor. Bir partinin yapamadığını yapıp halkın örgütlenmesine önem ve öncelik veriyor. Tepeden değil tabandan yükleniyor. Eğer başarırsa siyasi diktatörlükler yıkılır, siyaset baronları yenilir, siyasi demokrasi yerleşir. Bu hareket siyaset baronlarına bir derstir."

Eski Gençlik Kolları Başkanı Zeki Alçin ise Sarıgül'ü bir süre izledikten ve halkla temasını değerlendirdikten sonra birlikte hareket etme kararı aldığını anlattı. Alçin'ın sözleri şöyle: "CHP şu anda hiç iyi gitmiyor. En avantajlı olduğu bir dönemde kan kaybediyor. Ömrünü CHP'ye vermiş insanlar arayış içinde... Tabanda Baykal'ı seven bir kişi kalmadı. Sarıgül bu arayışın ürünüdür. Halk sevdi ve genel başkanlığa yakıştırdı. Bunu gözlemledik. Bize düşen bu havayı CHP'ye yansıtmaktır. Halk desteğini verdi. Sorunumuz siyasetçilerle, kadrolarla. Onları da aşacağız. Biz yeni-den 1970'lere döndük, halkla birlikteyiz. 1977'deki zirveyi hedefliyoruz."

'ABD uşağı' eskiden küfürdü

CHP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Selvi, genel başkanlığa aday çıkmasını siyasetin doğası olarak görüyor, ancak bu isim Sarıgül olduğunda itirazı var: "Bu iş partiye zarar verici biçimde yapılmaz. Bu hareket kişisel bir çıkar üzerine kurulduğu izlenimini veriyor. Uzanvari bir gidişi var. Saman alevi gibi gidecektir. Şunu da unutmamak gerekir. Eskiden bir kişiye 'Amerikan uşağı' demek küfürden beterdi. Şimdi prim getirir oldu! Çıkıp lobilerle görüştüğünü söyleyebiliyor. ABD elçiliğinin kendisini izlediğini gururla anlatıyor. Bunda bir gariplik var. Camiyle, cemeviyle siyaset yapmak, bu kurumları siyasi çıkar için kullanmak hem ayıp hem de günahtır. Emperyalist güçlerin 'ılımlı İslam' söylemine ve çıkarlarına uygun hareket için yüz binlerce dolar parayı gözden çıkarması ilginç değil mi? Ben teslim olacağım adamın suyu nereden taşıdığını da bilmek istiyorum."

Değirmenin suyu?

Genel sekreter yardımcılarından Mehmet Sevigen'in 'Sarıgül meselesi'ne bakışı şöyle: "Kimse partiden büyük değil. Haklarında ayyuka çıkmış iddialar bulunanların bırakın liderliği partide bile kalmamaları lazım. Kendisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adaylığı gündeme geldiğinde 'Ben Şişli'de kalayım' diyordu. Gerekçe olarak söylediklerini şimdi açıklamak istemiyorum. Ama seçildikten sonra girdiği yol ve kullandığı yöntem ilginç. 2-3 bin kişiyi gezdirmek, yedirmek, içirmek önemli bir kaynak gerektirir. O kadar parayı ne için harcadığını toplum merak ediyor. Ve toplum bir şeyi daha merak ediyor: Bu değirmenin suyu nereden geliyor?"

....

İsmet DEMİRDÖĞEN, 19/11/2004,
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=134695
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Cum Ara 04, 2009 23:30

Sarıgül neden parti kuruyor?

Mustafa Sarıgül, CHP Gençlik Kolları'ndan yetişmiş; 1980 öncesi halkçı politikanın yollarını bilen bir isimdir. Kendisiyle uzun zamandan beri tanışırız. Gülenle gülen, ağlayanla ağlayan tavrını da beğenirim. Bu yüzden de Deniz Baykal karşısında CHP Genel Başkanlığı'na aday olunca; onu destekleyen yazılar yazdım. Bu tercihim nedeniyle Sayın Baykal'la olan dostluğum da bitti.
Lakin 30 Ocak 2005 tarihindeki o meşhur CHP Kurultayı gösterdi ki Mustafa Sarıgül daha CHP'nin başına geçecek olgunlukta değildir. Belki de kazanabileceği o seçimi; insan dövmeye kalkışarak, kapı kırarak, kürsü işgaline yeltenerek kaybetti. Bunun sonrasında ise yakın çevresindekilere artık birinci adamlıktan vazgeçtiğini söyledi.
Görülüyor ki Sayın Sarıgül şimdi yeniden birinci adam konumunda halkın huzuruna çıkıyor. Pazar günü Sarıgül'ün Türkiye Değişim Hareketi adı altında İstanbul'da yaptığı gövde gösterisi, ondaki birinci adam olma hırsının alev alev yandığını bir kez daha gösterdi.

CHP'YE ÇELME TAKACAK
Mustafa Sarıgül'ün şimdiye kadar söylediklerini alt alta koyup bakınca ne görüyoruz. Sıradan insanın hoşuna gidecek çok basit şeyler. Onun siyaset tarzı ile Başbakan Erdoğan'ın tarzı arasında çok büyük benzerlik bulunuyor. Pazar günü ağlaması da bu taktiğin sonucudur.
Kendisine soruyorum: Hükümetin Kürt Açılımı konusunda, ne düşünmektedir? Amerika'ya gittiğinde Fethullah Gülen ile görüşmüş müdür? Laiklik konusundaki tutumu nedir? Türbanın kamusal alanda kullanımına nasıl bakmaktadır? Ekonomide liberal çizginin yarattığı bunalım karşısında düşündüğü sosyal demokrat bir proje var mıdır?
Soruları çoğaltebiliriz...
Bütün bunlara Sayın Sarıgül'ün vereceği cevapların AKP iktidarının verdiği cevaplardan pek farklı olacağını sanmıyorum. Olacak ise, buradan halka duyuralım...
Peki AKP çizgisinden farklı gözükmeyen Mustafa Sarıgül neden parti kuruyor?
Cevabını yine ben vereyim: Mustafa Sarıgül, 2011 seçimlerinde, CHP'ye darbe vurmak için parti kuracak.
Mustafa Sarıgül, bana kızacak ama bu işin içinde AKP parmağı olduğunu da tahmin ediyorum. Çünkü; hem ekonomik kriz hem de şu Kürt açılımı; AKP oylarını yüzde 30'un bile altına çekecektir. CHP ise buralara tırmanacaktır. MHP de ciddi biçimde yeni oylar kazanmaktadır. Bu gidişin sonucu; AKP'nin muhalefete inmesi demektir. İktidarı korkutan bu olasılığı önlemek için hem ABD'de hem de Türkiye'de ince planlar yapılmaktadır.
Sarıgül'ün CHP oylarını bölmesi ile AKP'nin iktidarda kalması sağlanacaktır. Sarıgül, CHP'den yüzde 5 oy alırsa; bu durumda CHP'nin çıkaracağı milletvekili sayısı azalacak; aynı milletvekilleri birinci konumda kalacak AKP'ye aktarılmış olacaktır. Bu durum, seçim sisteminin özelliğidir.
Eğer Sarıgül'ün partisi barajı aşacak olursa, o zaman da Sarıgül, AKP ile koalisyon yapacak ve bu iktidarın devam etmesini sağlayacaktır.
Öyle olmasa, Sarıgül'ün AKP tabanından oy alacağı anlaşılsa, dün, Yeniçağ'da Sabahattin Önkibar'ın yazdığı üzere, hükümet Şişli Belediyesi'ndeki durumu koz olarak kullanıp Sarıgül'ü perişan eder. AKP yönetimi biliyor ki Sarıgül CHP'yi tırtıklayacak bu da kendilerine yarayacaktır...

ALEVİ PARTİSİ Mİ KURULACAK?
Sarıgül'ün CHP tabanına seslenen partisinden başka bu tabandan oy almak amacındaki bir parti hazırlığı daha yapılıyor. Merkezi Ankara'da bulunan Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) da sol bir partinin kuruluşu için Türkiye'de yoklama yapıyor. ABF Başkanı Ali Balkız, geçen cuma akşamı bu amaçlı toplantılardan birisini de İstanbul'da yaptı.
Bizim de davetli olduğumuz toplantıda, 'Nasıl Bir türkiye İstiyoruz' başlığı altında tartışmalar yapıldı. Yeni ve sol bir partinin kuruluş hazırlığı olan bu toplantıda bir konuşmacı CHP'yi faşist ve ırkçı bir parti olarak suçlayıp yerden yere vurdu.
Belli oldu ki bu kanat da CHP'yi hedef tahtasına koymuş. Bu parti kötülenerek oradan oy çıkartılmaya çalışılacak...
Türkiye'nin içine itildiği şu ortamda, CHP gibi ilkeli bir duruş ortaya koyan partinin sağından solundan lokmalar kopartılarak yıpratılmak istendiği anlaşılıyor.
ABF'nin girişimi de sonuçta AKP'nin ekmeğine yağ sürecektir.
Alevilerin CHP'den beklentilerinde haklı olduğunu belirtmekle birlikte; mezhep üzerinden siyaset yapmanın yanlış olacağını eskiden beri söyledik; bugün de söylüyoruz.

Rıza Zelyut - 30 Eylül 2009 - Günes
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.gunes.com/2009/09/30/yazarlar/y4.html
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Cmt Ara 05, 2009 0:27

Mustafa Sarıgül ve TDH, Türkiyeci mi, Batıcı mı?

Metinleri hakkında birkaç söz.



Bu yazıda Sarıgül'ün Amerika ziyareti, Fethullah Gülen'le yakınlığı gibi konularını ele almayacağım. Feodal tarihin mirası lider tapıncı üzerine kurulu ilişkilerini ve peşinden çağırdığı insanlara sürü muamelesi yapmasını da eleştirmeyeceğim.

Bu yazının konusu, siyasi yelpazede nereye oynadığını, Atatürk, Cumhuriyet, 6 Ok, tam bağımsızlık, PKK, ABD, AB, Türkiye'nin parçalanması çabaları, BOP, emperyalizme bağımlılık, özelleştirmeler, ulusal ekonomi, devrimcilik, devletçilik gibi temel meselelerde ne dediklerine baktım.

Sayın Sarıgül'ün ve TDH'nın http://www.degisimhareketi.org/ ve http://www.mustafasarigul.com/yeni/sarigul/Default.aspx adlı sitelerede yayınlanan temel fikirlerinde gördüklerim şunlar.


Sarıgül ve TDH, Atatürkçülüğü savunmuyor.

Temel belgeler adıyla sunulan Parti Programının omurgası sayılacak metinlerde, Atatürkçülük savunulmuyor. Atatürkçülüğün temelini oluşturan tam bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık, devletçilik, devrimcilik, milliyetçilik, laiklik, cumhuriyetçilik, halkçılık savunulmuyor. Bu fikirler program düzeyinde ya da lafzen metinlerde yer almıyor. Tersine her birisi için, Atatürkçülüğün ve Cumhuriyetin karşıtı fikirler benimsenmiş ve temel yaklaşımlar olmuş.


TDH ve Sarıgül, Özal'ın ev Tayyip'in ekonomik programını savunuyor.

" ...son ekonomik kriz de gösteriyor ki tek başına piyasa ve özel sektör sorunları çözemiyor." diye bir yerde kamu ekonomisine atıfta bulunmasına rağmen, TDH metinleri özelleştirmelerin Türkiye ekonomisinde nelere yol açtığına değinmiyor.Özelleştirmelerin emperyalizmin ulusal ekonomileri tasfiye programı olduğunu, özelleştirmelere karşı olduklarını, özelleştirilen kurumları stratejik olanlardan başlayarak kamulaştıracaklarını söylemiyor.

TDH metinleri, Planlı ve kamu ağırlıklı karma ekonomik model olan, Atatürk'ün ve Cumhuriyetin Programını savunmuyor. Tersine diğer partiler gibi emperyalizmin programını savunuyor.

"Ekonomide serbest piyasanın her türlü ön koşulunu yerine getirmiş,...", "Ekonomide, serbest girişimin, özel sektörün, yabancı sermaye yatırımlarının önemini biliyoruz. Piyasa ekonomisinden yanayız". diyor.

Bu program, Özaldan beri uygulanan ve Tayyip'in hızlandırdığı Cumhuriyet ekonomisini yıkma programıdır.


Sarıgül ve TDH, Amerikan Emperyalizmine karşı değil.

Sarıgülün açıklamalarında emperyalizm kavramına raslayamadım. Sitedeki TDH temel metinlerde de bulamadım. Dünyada böyle bir olgu olduğunu, mazlum ülkelerin ve bizim başımızdaki belaların sorumluları olduğunu görmezden geliyorlar.

Amerika'nın BOP projesi, Türkiye'yi parçalama çabaları, yayınlanan haritalar, Ergenekon Operasyonu, Amerikan Planları olan Kürt, Ermeni ve Kıbrıs açılımları üzerinden Türkiye'ye biçilen roller, metinlerde yer almıyor. Bu olaylar yok sayılıyorlar. Yok sayıldığı içinde, bunlara karşı mücadele etmek gibi bir sorun kafalarını meşgul etmemiş.

TDH metinlerinde, Amerika ile gizli anlaşmalar, bu anlaşmalar gereği, Türk devletinin hangi yükümlülükler altına sıokularak Atatürk Türkiye'sinden koparıldığı ve Cumhuriyetin tasfiye edilmeye çalışıldığı anlatılmıyor. Bu tespitlerin karşılığı olan çözüm önerileri yok metinlerde.

Amerikanın hem direkt, hem de IMF, Dünya Bankası ve OECD üzerinde yürüttüğü programlar, kamu ekonomimizi tasfiye edilerek ve yabancı sermayeye sağlanan imtiyazlarra bağımlılıkta geldiğimiz yer, işsizlik ve yoksullukta bu programın belirleyici rolü, görmezden geliniyor.

Dolayısıyla bağımlılık ve özel olarak Amerikan emperyalizminin yarattığı sorunlar ve tehditler karşısında hiçbir çözüm önerisi yok.

Bunca yoklarla bir Türkiye tarif edilerek plan yapmaya kalkmak, Amerikan emperyalizmi ile arasında nasıl bir ilişki olduğu sorularını kaçınılmaz olarak sorduracaktır.

Sarıgül'ün CHP Genel Başkanlığı'na aday olmadan önce Amerika'ya giderek orada gizli görüşmeler yapması, Amarikan Emperyalizmine karşı Sargül'ün nerede durduğunu o zamandan da görmüştük.


TDH NATO'ya karşı değil

Metinlerde NATO'nun misyonu, bizim NATO'ya sokulmamızla başımıza gelenler sayılmadığı için de oradan çıkmanın Türkiye'nin bağımsız geleceği için olmazsa olmazlar arasında olacağı görülmüyor.

Bırakalım onca mazlum ülkede oynadığı melun rolu, Türkiye'de bile 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, onlarca aydınımızın katledilmesi, 80 öncesi yaşanan kan gölü, Türk devleti içindeki gizli Amerikan örgütü (Süper Nato, Gladyo, ya da Kontrgerilla), Ergenekon operasyonu ile Türk ordusuna karşı yürütülen kapsamlı saldırı yok sayılmış Bugünğn Türkiyesinde bu olayların yarattığı sorunlar teşhis edilmiyor ve hiçbir çözüm önerisi yok metinlerde. Tersine NATO savunulmaktadır.


TDH AB'cidir ve Türk devletini tasfiye'yi savunmaktadır.

TDH programlarında açıkça AB'ye giriş savunulmaktadır. Kökleri eski batıcı hükümetlere kadar giden ama Özal ve sonrası hızlanarak, AKP hükümetiyle doruğuna çıkan Türk devletini tasfiye ederek AB'içinde bir eyalet yapma çabaları, aynen Sarıgül'ün ve TDH'nın prıogramına da girmiş.

TDH temel metinlerinde 'Avrupa Birliği Doğru Bir Hedeftir' diye başlayan bölümde aynen şöyle denmektedir.

"Avrupa Birliği ülkemizin tarihsel bir hedefidir. Bu hedefin doğru bir hedef olduğuna inanıyoruz. Ülkemizin Avrupa Birliği'ne üyeliğini savunuyoruz. Müzakere sürecinde eşit muamele görmek istiyoruz. Avrupa Birliği yolundaki reformları, şekil şartı olduğu için değil, ülkemize yararlı gördüğümüz için gerçekleştireceğiz.... Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği inşallah bizim iktidarımızda gerçekleşecektir."

TDH ve Sarıgül, emperyalizmin Türk devletini ve bağımsızlığı tamamen ortadan kaldırma programına aday olmaktadır.


TDH özgürlükçülük adıyla, tarikatlara ve misyonerlere, Sosorçulara ve Batı işbirlikçilerine iktidar yolunu savunmaktadır

"Bütün siyasal eğilimlerin ve bütün taleplerin eşit ve özgürce katılabileceği ve tartışabileceği atılımcı ve demokrat siyasal düzen,..."

"Yapı ve kültür zenginliğimizin gereği olan, farklı eğilimlerin ve farklı taleplerin hayatın her alanında serbestçe örgütlenerek, kendi alanlarının yönetimine ve tüm ülke yönetimine kendi ağırlığını koyabileceği, çoğulcu ve katılımcı ortamı oluşturabileceğimiz ve sürdürebileceğimizi savunuyoruz."

TDH farklı eğilimlerin örgütlenmesini savunmakta ve devleti ele geçirmelerinin önündeki engelleri kaldıracaklarını vaat etmektedir.

Her sistem bir sınıfın ve bir düşüncenin egemenliğidir. Bizim Cumhuriyetimiz de emperyalizme bağımlılığa, tarikatlara, misyonerlere, toprak ağalığına ve gericiliğe karşı mücadele edilerek kurulmuşur. Atatürk, hiçbir zaman herkese, her akıma özgürlüğü savunmamıştır. Tam tersine, Cumhuriyetin ve demokrasinin, gericiliğin ve emperyalist bağımlılığın tepelenmesiyle kurulabileceğini savunmuş ve uygulamıştır.

Sarıgül ve TDH, "toplumsal uzlaşma" sloganıyla, Cumhuriyete düşman merkezlere yeniden yol vermekte, hatta onlara iktidar olma yolunu açmaktadır.

Savunulan, Cumhuriyetin yıkılmasıdır


TDH ve Sarıgül, laikliğin değil, Cumhuriyet düşmanı tarikatların hamisi.

Önce TDH metinlerinde konu hakıında yazılanlara bakalım

"Herkesin sevgisini kazanacağız. Herkesi kapsayıcı ve kucaklayıcı bir parti olacağız.
Cami de bizim, cemevi de bizim, Kilise de bizim, sinagog da bizim. Başı açık olan kardeşimiz de bizim, başı kapalı olan kardeşimiz de bizim.

İnançlarımıza saygılıyız. İnançlara saygılı laikliği savunuyoruz. İnançlarımız Allaha ulaşma yoludur. İktidara ulaşma yolu olarak istismar edilemez. İnançlarımızı asla siyaset malzemesi yapmayacağız, yaptırmayacağız. Başörtüsü veya türban konusu da önemlidir. Türkiye Değişim Hareketi, ilkesel olarak yasakçılığa karşıdır, özgürlükten yanadır. Bize göre bütün yurttaşlar, kendi düşüncesine ve inancına göre özgürce yaşamalıdır.

Bugün bu konuda toplumda ve kurumlar arasında bir gerginlik vardır. Çatışarak değil bütün kurumlarla görüşerek, uzlaşmayı sağlayarak soruna çözüm bulunabileceğini düşünüyoruz. Başı açık olan da bizim kardeşimizdir, başı kapalı olan da bizim kardeşimizdir. Bugün ikisi de işsizdir. Esas sorun ikisine de iş bulabilmektir."

Bunca söylenenden sonra "İnançlarımızı asla siyaset malzemesi yapmayacağız, yaptırmayacağız." lafının ne kadar havada kaldığı görülüyor. Kaldı ki, bu iddiada bulunanın, devleti neredeyse ele geçirmiş ve toplumu ahtapot gibi sarmış Batı güdümlü tarikatları dağıtacağını, bireylerin kul olmaktan çıkarılarak inançlarını özgürce yaşamasının koşullarının hazırlanacağını beklersiniz değil mi. Nafile.. Aramayın böyle bir amaç.

"Asıl sorun iş bulabilmaktir" gibi demogojik kılıfla savunulan, tarikatların mızrağıdır. TDH, tarikatların devletin ve toplumun içinde ulaştıkları seviyeyi yeterli bulmamaktadır. Hiçbir yasak ve kısıtlama olmaması gerektiğini savunmakta ve iktidara giden yollarının önündeki engelleri temizlemeyi vaat etmektedir.

TDH, tarikatlar yanında, Sinegoglara özgürlüğü savunmakta, misyoner ve ajan faaliyetlerinin dini faaliyet altında yürüttükleri çabalara güvence vermekte, daha da ötesi, utangaç biçimde Amerika'nın ve Fethullah'ın projesi olan "Dinler arası diyalog"u savunmaktadır.

Atatürk ve Cumhuriyet, bu fikirlerle yerle bir edilmiştir.


Sarıgül ve TDH, Kürt meselesinde emperyalist etkiyi ve PKK' yı yok sayıyor.

"Sorun bütün kesimlerin katılımı ile siyasal ve toplumsal mutabakat yoluyla çözülmelidir. Bu da iyi niyetli bir girişim olduğu varsayılsa bile, seçime 1,5 yıl kala yapılan "açılım" ile değil, seçimden hemen sonra atılacak samimi adımlarla başarılabilir.

Önce her kesimle diyalogu oluşturacağız. Sonra bütün partileri bir masa etrafında buluşturarak, Hakkari'deki yurttaşımızın da, Trabzon'daki ve Konya'daki yurttaşımızın da mutabık kalacağı bir ortak çözüm için çalışacağız.

Herkes dilini ve kültürünü özgürce öğrenebilmeli ve kullanabilmelidir. Özel televizyon yayını Kürtçe seçmeli ders gibi kültürel haklar verilmelidir. Devlet bu konularda cesur adımlar atmalıdır.

Bununla birlikte silahların susması ve barışın sağlanması için ekonomik ve sosyal gelişmeye önem vereceğiz. Silaha harcanan para işe ve aşa harcansa sorun hafifleyecektir. Ve elbette sorunun uluslararası boyutu da önemlidir. Kültürel, demokratik ve ekonomik adımlarla birlikte, doğru diplomatik girişimler sonucu uluslararası bağlantılar çözüldüğünde sorun can yakıcı olmaktan çıkacaktır."

TDH'nın Kürt meselesi ve ülyeyi parçalama çabaları karşısında savundukları budur.

Metinde Amerika'nın ve AB'nin parçalama çabalarını aradım. Yok.

BOP projesini aradım, yok.

Türkiye'yi parçalanmış gösteren haritaları aradım. Yok.


Amerika'nın Irak'ı işgal ederek Türkiye'yi tehdit ettiği Kuzey Irak'taki devlete dair sözler aradım. Yok.

PKK'yı aradım. Oda yok. Türkiye'yi parçalamak için Amerika'nın kuklası olarak yürütülen 30 yıllık silahlı girişimi aradım. Yok. 30 bine yakın öleni aradım. O da yok.


Toprak ağalığını aradım Kürt meselesi hakkındaki bölümde. Yok. Bölgedeki köylülerin % 60 ının hiç topğrağı olmadığını aradım. Yok. Piyasa ekonomisi ve özelleştirmelerle oradaki fabrikaların tasfiye edilmesini aradım. Yok.

Bunların hiçbirini görmeyen, ayakları havada demenin bile hafif kaldığı bir projeyi, Amerika ve Avrupa Birliği çok sevecektir. Tayyip'te aynı şeyleri söylemiyor mu!.


TDH, Türk Ordusunu ülkeyi savunamaz hale getirmek istiyor

ABD ve AB'nin hoşuna gidecek başka bir fikirde, Türk Ordusuna ayrılan bütçenin kısılması planıdır.

"Silaha harcanan para işe ve aşa harcansa sorun hafifleyecektir". Böyle diyor TDH metinleri.

Sarıgül ve TDH, heralde bu öneriyi PKK ve Amerika'ya yapmıyor. Senin silahına para yok dediği, Türk Ordusudur. Türkiye'nin üzerinde bunca melanet varken, Amerika başta olmak üzere emperyalistlerin, ülkemizin üniter bütünlüğünü ve bekasını tehdit eden bunca saldırısı varken, Türk Ordusuna ayrılan bütçeyi kısmaya kalkmak, öteden beri ABD ve AB'nin hükümetlere yaptırmak istediğiydi.

Sarıgül ve TDH, bu hain planı, paragrafın içine saklamaya çalışarak savunuyor.


Yok aslında birbirimizden farkımız. Ama biz Osmanlı Bankasıyız.

Özetle, Sarıgül hareketi diye başlayan ve şimdilerde partileşme çabaları olarak devam eden akım, Cumhuriyetin ve Atatürkçülüğün tasfiyessini temel program edinmiş yeni bir Osmanlı Bankası. Bizim kuşak hatırlar. Osmanlı bankasının bir reklamı vardı. "Yok aslında birbirimizden farkımız. Ama biz Osmanlı bankasıyız" diye.

Görülen budur ve oraya giden Atatürkçüler kendilerine ve ülkeye yazık etmekteler.

Mehmet Akkaya - Ulusal Kanal İşçi Sendika Danışmanı - 4 Aralık 2009
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.facebook.com/profile.php?id=1618925015#/note.php?note_id=195685486985&id=100000200481149&ref=nf


Resim
En son bezgin tarafından Cmt Ara 05, 2009 0:35 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Cmt Ara 05, 2009 0:32

İnönü ve Özal’ın izinde..!


Önce CHP’de, ardından da DSP’de verdiği başkanlık mücadeleleri sonunda CHP’den defalarca atılan, DSP’den ise istifa eden Mustafa Sarıgül, yeni parti kurma çalışmalarını hızlandırdı. Bir süredir Türkiye Değişim Hareketi adı altında örgütlenme çalışmaları yürüten Sarıgül, bu amaçla yaz aylarından beri Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaptığı küçük mitinglerle ve toplantılarla gündeme geliyordu. Son olarak İstanbul’da Abdi İpekçi Spor Salonu’nda yaptığı toplantı ile gündeme gelen Sarıgül, özellikle büyük medya tarafından yeni umut olarak piyasaya sürüldü.

“İktidar mührünü AKP’den almak” iddiasıyla yola çıkan Sarıgül, büyük medya tarafından parlatıladursun, ilk büyük toplantısında, “Bu toplantı yakın gelecekteki iktidarımızın işaret fişeğidir. Tek bir hedefimiz var. O da iktidar olmak. Yurttaşlarımızın iktidarını sağlamak.”, “Bugün Türkiye tıkanmıştır, Türkiye mutsuzdur. Türkiye’nin beklemeye tahammülü yok. Bugünkü muhalefet, iktidara alternatif olamıyor. Halkımız artık değişim istiyor. Bugün cesur adımlar atmazsak yarın Türkiye çok şey kaybedecek”, “Muhalefet laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni koruyamıyor, koltuklarını korumaya çalışıyor. İktidar partisine oy verenler pişman. Muhalefete oy verenler ’Elim kırılaydı’ diyor. Çünkü bugüne kadar halkımızın önünde alternatif yoktu. Ama artık var.” gibi parlak laflar ediyor.

Ancak TDH ve Sarıgül iktidar alternatifi olarak ortaya çıktıklarına göre Türkiye’nin sorunlarına bugünkü iktidardan ve muhalefetten farklı bir yaklaşımının olması gerekir. Sarıgül’ün Atatürkçüler açısından bir alternatif olup olamayacağını belirleyecek şey de kuşkusuz TDH’nin programıdır.

TDH nedir? Türkiye’nin temel sorunları ile ilgili yaklaşımı nasıldır? Çözüm önerileri nelerdir? Bu ve benzeri soruların cevabı bu konuda bir fikir verebilir.

“Biz, ‘ne ezen ne ezilen, insanca hakça düzen’ diyen bir çizgiden geliyoruz. Herkes dilini, kültürünü, inancını özgürce yaşamalıdır, diyoruz. İnançlara saygılı laikliği savunuyoruz. Geniş anlamda bir sosyal demokrasiyi, 21. yüzyılın sosyal demokrasisini yaratacağız. Bayrağımıza ve toprağımıza bağlı, ulusal birlikten yana herkese kapımız açıktır. Sosyal demokrat kökenli bir merkez siyasetini halkımızla birlikte inşa edeceğiz. Dil farkı, din farkı, inanç farkı, bölge farkı gözetmeden, bütün halkı kucaklayacak bir yaklaşımla hareket edeceğiz. Bizim ötekimiz olmayacak. Doğulu da bizim, batılı da bizim. Başı açık olan da bizim, başı kapalı olan da bizim.”

Yukarıdaki alıntı, Sarıgül’ün “siyasi çizgimiz” olarak ortaya koyduğu maddelerin bir özeti. Bu bile aslında Sarıgül ve TDH’nin, her ne kadar sosyal demokrasiden bahsetse de, klasik liberal anlayışta bir parti olduğunu ortaya koyuyor. Yukarıda söylenen şeyleri AKP de CHP de söylüyor zaten. Sarıgül’ün farkı ne diyecek olursanız, herhalde türbancı, etnikçi, ABD’ci, AB’ci, kısacası herbirşeyci olması diyeceğiz.

Ekonomik çözüm konusundaki görüşleri ise daha da ilginç. “Serbest girişimin, üretken yabancı sermaye yatırımlarının, istihdam yaratan özel sektör faaliyetlerinin önemini biliyoruz. Piyasa ekonomisinden yanayız. Ama son ekonomik kriz de gösteriyor ki tek başına piyasa ve özel sektör sorunları çözmüyor. Özel sektörün daha verimli olduğu alanlarda devlet işletmeleri özelleştirilmelidir. Stratejik sektörlerde devlet bir aktör olarak kalmalıdır. Devlet bölgesel kalkınma, teknolojik öncülük gibi konularda üretici ve yatırımcı olmaya da devam edebilir. Doğu ve güneydoğu’nun makus talihini başka türlü değiştiremeyiz.”

Buradan da anlaşılıyor ki TDH, klasik piyasacı ve özelleştirmeci bir hareket. Devletçilik ise ancak doğu ve güneydoğuyu kalkındırmak için var. Yabancı sermayeye ise kapılar sonuna kadar açık.

Gelelim en yakıcı sorunumuz olan Kürt meselesindeki yaklaşıma. Gerçi Kürt sorunu yerine Güneydoğu sorunu tabiri kullanılıyor ama olsun. “Güneydoğu sorunu ulusal bir sorundur. Siyaset üstü bir sorundur. Siyaset malzemesi yapılmamalıdır. Siyaset, Kürt yurttaşlarımız üzerinden elini çekmelidir. Kürt sorununu a veya b partisi değil, bütün partiler bir masa etrafında toplanıp, toplumsal mutabakat ile çözmelidirler. Çözümün anahtarı ekonomiktir. Bununla birlikte insan hakları ve özgürlükler en üst standartta olmalıdır. Herkes dilini ve kültürünü özgürce öğrenebilmeli ve kullanabilmelidir. Devlet bu konularda cesur adımlar atmalıdır. biz bu anlayışla hareket edeceğiz.”

Anlaşılan bu konuda da farklı bir yaklaşımı yok Sarıgül’ün. Sarıgül, herhalde başka bir ülkedeki güneydoğu sorunundan bahsediyor. DTP’liler avaz avaz bağırıyorlar “Bizim meselemiz ekonomik değildir” diye ama duyan kim? “Herkes dilini ve kültürünü özgürce öğrensin ve yaşasın” diyor. Bunu da, Genel Kurmay Başkanı da dahil olmak üzere, demeyen kimse kalmadı maalesef. “Devlet bu konuda cesur adımlar atsın” deniyor. Devletten kasıt iktidar partisi ise, zaten yeterince “cesur” adım atıyorlar. Yok eğer kastettiği Devlet Bahçeli ise o başka.

AB, Türkiye’nin kalkınma ve demokratikleşme yürüyüşündeki hedeflerinden birisidir. Türkiye’nin bu birliğin üyesi olması lehinedir.” Bu da AB ile ilgili temel yaklaşım. Hoş biz Sarıgül’ün AB’ye karşı çıkmasını falan beklemiyorduk ya. ABD mevzusuna ise hiç girilmemiş. Demek ki Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde bir sorun görmüyor.

Bahsedilmeyen başka şeyler de var. Örneğin Atatürk’ten bir yerde bahsediyor. Orada da “Atatürk herkesin Atatürk’üdür” gibi ne anlama geldiği bilinmeyen bir cümle var. Atatürkçülüğün ve Altı Ok’un ise esamisi okunmuyor. Bahsedilmeyen şeyler arasında milliyetçilik ve devrimcilik de var. Değişim hareketi ama devrimcilikten eser yok. Bunlar da herhalde AKP’nin ABD eliyle “değişmesi” gibi değişecekler.

Temmuz ayında TDH’nin ilk mitingi olarak Kastamonu’nun Daday ilçesinde halkın karşısına çıkan Mustafa Sarıgül, Erdal İnönü ve Turgut Özal’ın izinden gideceğini söylemişti. Eğer İnönü gibi fizikçi olmaya karar verdiyse çok çalışması gerek. Bu kafayla iktidar olmak için yola çıktıysa kendisine tavsiyemiz hemen bu sevdadan vazgeçsin.

Okan İşbecer - 5 Kasim 2009
İm (Kod): Tümünü seç
http://skyturkvngenc.wordpress.com/2009/10/05/inonu-ve-ozal%E2%80%99in-izinde/
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Cmt Ara 05, 2009 22:27

Yaşar Nuri'den Sarıgül'e kıyak

[img]http://www.bizimgazete.org/haberresim/cp140151_4974444792.jpg[/img]Parti kurma hazırlığında olan Sarıgül'ün imdadına Yaşar Nuri Öztürk yetişti


"Tıpkı sizden öncekiler gibi. Onlar kuvvetçe sizden daha zorlu, mallar ve çocuklar bakımından daha zengindiler. Kendi nasipleriyle zevk sürdüler. Siz de kendi payınıza düşenle zevk sürdünüz. Tıpkı sizden öncekilerin kendi nasipleriyle zevklendikleri gibi. Tıpkı onların dalıp gittiği gibi siz de dalıp gittiniz. İşte böylelerinin amelleri dünyada da âhirette de boşa çıkmıştır. İşte böyleleri hüsrana batmıştır.(Tevbe,69/Y.N. Öztürk meali)

***

Talât Atilla'nın son yazısını okuyunca aklıma yukarıdaki ayet geldi...

Atilla'nın yazısına göre Türkiye'nin en borçlu belediyelerinden birinin başkanı olan Mustafa Sarıgül, sonu benzemesin Cem Uzanvari bir operasyon başlatmış.

Anlaşılan, uzun zamandır yaptığı partileşme çalışmalarında seçime girecek şekilde örgütlenemeyeceğini anlayınca, seçime girme hakkı olan Halkın Yükselişi Partisi'ni almaya karar vermiş.

Bana sorarsanız almış.

Çünkü yine Atilla'nın yazdığına ve benim de doğrulattığıma göre..

"Şişli Belediyesi'ne ait Kentyol A.Ş.'de çalışan Necmi Hayal, eski Kumburgaz Belediye Başkanı Dr. Hüseyin Çorbacıoğlu ve Kentyol A.Ş.'de çalışan eski Durusu Belediye Başkanı Engin Akman şu anda HYP'nin Genel Başkan Yardımcılığına getirilmişler."

Hem de...

"Sarıgül'e yakın bu üç isim Yaşar Nuri Öztürk'ün bilgisi dahilinde partiye alınmışlar."

***

Nitekim Öztürk'ün sağ kolu olduğunu bildiğim HYP'nin şimdiki Başkanı Önder Aysoy'u arayıp olan biteni sorduğumda...

"Spekülâsyon" dedi ama...

Haberi yalanlamaya yanaşmadı.

Zaten kendisi -Sarıgül'ün hafta sonu miting yapacağı- Bursa'da olduğu için "Atilla'nın yazısını" tam olarak okuyamadığını söyledi!!

***

Mustafa Sarıgül'ün partileşme süreci o kadar çok sorunun sorulmasını akla getiriyor ki...

Bunlardan birini geçenlerde bir siyasi partinin Genel Başkanı soruverdi:

"Bir miting yapmak örgütlü bir parti için bile ciddi bir harcamaya neden olurken, Sarıgül bu parayı nereden buluyor?"

Tabii ben işin bu yanını bilemem...

Bu konu eninde sonunda Kemal Kılıçdaroğlu'nun alanına girer.

Benim merak ettiğim başka.

***

Benim merak ettiğim şey, Türkiye'nin en borçlu ilk üç belediyesinden birinin Başkanı kazanamayacağını bile bile neden parti kurar?

Hakkında bu kadar iddia olmasına karşın neden soruşturmaya maruz kalmaz?

Onun kuracağı parti, birkaç puan alsa kime yarayacak?

Türkiye bir büyükşehir belediye başkanından kurtulmaya çalışırken...

Neden Şişli Belediye Başkanı'nı seçsin?

Ex eşi "Sarıgül mağduru oynuyor" derken neyi kast etti?

Eminim merakıma mucip bu soruların cevapları olumlu veya olumsuz aydınlanacaktır.

Fakat bir başka şeyi daha merak ediyorum ben...

TV'lerde Erdoğan'a verip veriştiren...

Hülya Avşar'ın programını "Başbakan'a yağcılık yaptığı" iddiası ile terkeden Yaşar Nuri Öztürk, nasıl oluyor da AKP'ye böyle bir kıyak çekiyor?

Öyle ya; Sarıgül'ün kuracağı parti en çok Erdoğan'ın partisine yarayacak.

Ve yukarıdaki ayet geliyor aklıma.

AYTUN ÇIRAY - TÜRKTİME.COM YAZARI
(DP Genel Başkan Yardımcısı) - 5 Aralik 2009
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.renkhaber.com/haberler/Politika.69/Yasar_Nuri_den_Sarigul_e_kiyak/14539.html
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Pzr Ara 06, 2009 2:11

CHP’deki CIA operasyonu

Türk siyasetinde sivrilmenin yolu, doğadan gelme inancınız, parmak ısırtacak öngörünüz ve imrendiren birikiminizle değil, yaslanmacı ve birilerinden medet umarak yaptığınız oryantallerle mümkündür.

Hele hele ülkenin kaderinde mutlak karar merci olmuş durumdaysanız, bu durum biraz daha enternasyonal bir çaba gerektirebilir.

Türkiye’de bulunan işbirlikçiler vasıtasıyla spekülatörler size ait dosyalar tutarlar, onlar da potansiyel bir yatırım aracı havası yaratmışsanız, kazanacak at kabilinden size oynayabilirler.

Kimdir bunlar? “Sizin en iyi ihraç ürününüz askeriniz” diyebilen George Soros ve diğerleri.

Bunlar Beyaz Saray, Pentagon, Merkezi İstihbarat Örgütü üçgeninde Amerikan siyasetiyle birlikte dünya siyasetine de yön vermek isteyen yarıtanrı durumundaki günümüz patronlarıdır.

Önce Stratejik Etüdler Merkezi’ne gidecekseniz, orada gerekli izahatı aldıktan sonra rolünüze uygun yeni kimliğiniz için CIA’nın Ortadoğu masasına uğrayacaksınız.

Açılıp kapanan kapılar çoğaldıkça, size aşina tipler çoğalacaktır, muntazam Türkçe bilen gizli servis uzmanlarından, bir tercüman gerektirecek yeni tiplere kadar bu insan trafiğinden “olur” aldıktan sonra yeşil yeşil akan bir dolar musluğu size doğru kayacaktır.

Artık siz o Anadolu’daki o garip ve çilekeş Türk’ün değil Washington DC’deki yabancı lobilerin ve armatörlerin bir memurusunuz.

Bütün öyküler üç aşağı beş yukarı böyle başlar. Tıpkı Bülent Ecevit’in “ilk hatam” dediği Kemal Derviş vakası gibi.

Türk’ten gayrı herkese benzeyen Mr. Derwish ekonominin tek ve mutlak hakimi olarak IMF’nin emriyle geldiği Türkiye’de siyasal bozgunculuğun prensi oldu.

İsminden başka bize benzeyen hiç bir tarafı kalmayan Derviş ve onun Amerikalı ekibi önce DSP’yi ikiye böldü. Bölünen bir diğer parçayı doğal seyrine bıraktıktan sonra diğer parçayı da moleküllerine ayırmayı başardı. Bu başarı dolu operasyonla ulusal sol hareketi Türkiye gündeminden uzaklaştırmayı amaçlayan Amerikan siyaseti artık çetin yolları aşarak düz ve açık alanda paslaşabilecekti.

Kendinden menkul bu siyasal şahsiyet ne garip bir hikmettir ki, Baykal tarafından CHP’ye davet edilmiştir. DSP’de yaşananlar CHP’ye gerekli mesajı taşımamış ya da farklı hesaplarla Derviş’in isminden istifade edilmeye çalışılmıştır.

Ancak Derviş’in enternasyonal tecrübeye sahip bir hesap adamı olduğu gerçeği göz ardı edilmiştir.

AKP iktidarının alternatifi konumundaki CHP’yi bitirme ve Mustafa Kemalci rejimin izlerini silme operasyonunun, Truva atının karnında gizlediği Kemal Derviş’e ise en büyük ilgiyi Celal Doğan’ın göstermesi manidardır.

Mustafa Sarıgül’ü Direklerarası’ndaki “hayali küçük Ali” gibi perde gerisinden idare edenler, Baykal’a karşı gibi görünen aslında Amerikancı bir değişimin müdavimleridir.


İktidar partisi AKP bile CHP’deki bu operasyonda taraftır ve müdahildir.

Başbakan Erdoğan’ın Mustafa Sarıgül’le kapalı kapılar ardında yaptığı görüşme bu zamana kadar gizli kalmış, ancak Başbakan tarafından şimdilerde kamuoyuna açıklanmıştır.

AKP’li Grup Başkan Vekilinin, Sarıgül’ü Şişli’deki başarısıyla afişe eden konuşması siyasal cenahları farklı, fakat kafa yapıları bir olan bu organizasyonun Türkiye ayağı ile ilgili derin mesajlar içeriyor.

İstikbalde siyasal tarihe geçecek olan bu son CHP kurultayındaki asıl amaç Baykal değil, Amerika’nın bölgedeki hakimiyeti adına ulusal unsurlarla olan hesaplaşmasıdır.

Bu CIA menşeli darbe girişimine karşı bütün CHP’liler uyanık ve zinde olmalıdır.

Zira bu kurultay sonun başlangıcı veya yeniden dirilişin miladı olabilir.

Tamer Abuşoğlu, 24.01.2005
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.millimucadele.org/74/abusoglu74.htm
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Ara 06, 2009 4:32

"Hepimiz Ermeniyiz" Sloganından Sarıgül'e Dava Yok

Savcılık, Dink'in cenazesindeki slogan ve pankartlarla "Türklüğe hakaret" edildiğini iddia eden yazar Çağdaş'ın şikayetinden Şişli Belediye Başkanı Sarıgül'e dava açılmasına gerek görmedi.

İstanbul-Sinop - BİA Haber Merkezi
09 February 2009, Monday
(Devşirme işte...)

Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink'in cenazesindeki "Hepimiz Ermeniyiz" sloganları ve "Katil 301" pankartları nedeniyle Sinop'ta Haber 57 gazetesi köşe yazarı Mete Çağdaş'ın Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hakkında yaptığı şikayette takipsizlik kararı verdi.

Çağdaş, sloganı ve pankartlarla Ceza Yasası'nın (TCK) 301. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek cenaze tertip komitesi ve katılımcılar hakkında Sinop Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.

Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15 Ocak'ta verdiği "kovuşturmaya yer olmadığı"na ilişkin kararı kamuoyuna yeni yansıdı. Radikal gazetesine göre Çağdaş, "Böyle bir karar için iki yıl beklemek mi gerekiyor? İtiraz hakkımı kullanacağım" dedi.

"Cinayeti kınıyorum; Slogan Türklüğe hakaret"

Dedesinin Ermeni çetelerince öldürüldüğünü belirten Çağdaş, bir gazeteci olarak meslektaşı Dink'in bir cinayete kurban gitmesini kınadığını, ancak atılan sloganların Türklüğe hakaret olduğunu savunmuştu.

Gazetesinde 2 "Sayın Savcı..." başlıklı bir yazı da yazan Çağdaş, şu tepkiyi gösteriyor:

"'Hrant'ın katili 301.madde' yazılı pankartlar taşıdılar. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kanunlarına, 'KATİL' damgasını vurdular. 'Hepimiz Ermeni'yiz' sloganları atarak, Anayasa'yı ihlal ettiler. Vatanın bölünmez bütünlüğüne 'IRK' ayrımı yaparak, hakaret ettiler. Trafiği işgal ederek, ulaşıma engel oldular. Canlı yayın yaparak, vatandaşları Toplantı ve gösteriye davet ettiler. Bir tanecik olsun Türk bayrağı taşımadılar. Daha ne olsun. Vatana ihanet, kışkırtıcılık, Bölücülük ve büyük bir TAHRİK var. Kendilerinden şikayetçi ve davacıyım. Sayın Savcı, Lütfen soruşturma açın..."

Asker cenazelerine sahip çıkılamadığını savunan ve tepkisiz kalınmasına kızan Çağdaş, dünkü yazısında, "İki üç çapulcu, bir avuç eşkıya ve vatan hainleri kadar olamadık, olamıyoruz" diyerek yürüyüşü düzenleyenlere ve katılımcılarına hakaret ediyor.

Hrant Dink'i 100 bin kişi uğurladı

19 Ocak'ta öldürülen Agos gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink'i, 100 binin üzerinde kişi, İstanbul Osmanbey'den Kumkapı'ya kadar düzenlenen bir sessiz yürüyüşle uğurladı.

Yürüyüşte zaman zaman "Hepimiz Ermeniyiz" sloganları atılırken, taşınan pankartlar arasında, gazetecinin mahkemede ve sokakta hedef olmasına yol açan 301. maddeyle ilgili "Katil 301"de vardı. (EÖ)


İm (Kod): Tümünü seç
http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/112444-hepimiz-ermeniyiz-sloganindan-sarigule-dava-yok





Hrant Dink'in cenaze törenini hatırlayalım:




Hrant Dink toprağa verildi


AGOS Gazetesi’nin katledilen Genel Yayın Yönetmeni, 52 yaşındaki Hrant Dink, dün son yolculuğuna beyaz güvercinlerle ve Ermenisi, Türk’ü "Hepimiz Hrant’ız" diyen yüzbinler tarafından uğurlandı. Şişli’den başlayıp Balıklı Ermeni Mezarlığı’nda sona eren 8 kilometrelik güzergah boyunca tüm hayat dururken, katılanlar saatler süren bir yürüyüşle Hrant Dink’i sonsuzluğa uğurladı.

Resim

Sabahın erken saatlerinde Agos Gazetesi önünde toplanmaya başlayan sevenleri, tören başladığında Şişli Camii’ne kadar ulaşan bir kortej oluşturdular. Cenaze, 10.19’da gazetenin önüne gelince Ermenice ağıtlar çalınmaya başlandı. Erkan Tekin’in, Hrant Dink’in çok sevdiği Ermeni çalgısı "Duduk"la yaktığı ağıtlara, cenaze aracının üzerine atılan karanfiller eşlik etti. Bu sırada uçurulan beyaz güvercin ise Dink’in naaşının bulunduğu aracın üzerinden uzun süre ayrılmadı.

SARI-BEYAZ GARBERALAR

Kalabalık ellerinde DİSK tarafından hazırlanan siyah üzerine beyaz "Hepimiz Hrant Dink’iz", "Em Hemü Hrantın" (Kürtçe Biz hepimiz Hırantız), "Katil 301", "Hepimiz Ermeni’yiz" "Menk Polorys Hrant enk" (Hepimiz Hrant’ız), "Güvercinler Vurulmaz" yazılı yuvarlak dövizler taşıdı.

Dink’in cenazesi tartışmalara rağmen Türk bayrağına sarılmadı. Üzerinde haç işareti bulunan mobilya tabutun üzerinde, çiçek dilinde "iyimserlik" anlamına gelen beyaz ve sarı garberalarla bezendi.

Tören saat 11.00’de Agos Gazetesi Yayın Kurulu üyesi Aydın Engin, kalabalığa "Hrant Dinkler, Hrant Dink’in arkadaşları" diye seslenerek saygı duruşuna davet etmesiyle başladı. Bir kişinin şiir okumasıyla süren saygı duruşu alkışlarla noktalandı.

SUSUN VE ONU DİNLEYİN

Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in konuşması öncesinde "Faşizme karşı omuz omuza" sloganı atılmaya başlayınca, kalabalık uyarıldı.

Mikrofondan, "Onun sevgilisine, hepimizin sevgilisi Hrant Dink’e seslenişini dinleyelim" anonsu yapılarak sloganlar kesildi ve Rakel Dink konuşmaya başladı. Rakel Dink’in konuşması eşine yazdığı bir mektuptu. Dink, "Sevgiliye Mektup"ta eşine, "Sevdiklerinden ayrıldın. Çocuklarından, torunlarından ayrıldın, burada seni uğurlayanlardan ayrıldın, kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın" diye seslendi.

ÖN SIRADA ÜNLÜ İSİMLER

Alman Milletvekili Cem Özdemir, Avrupa Parlamentosu’ndan Vural Öger, Claudia Roth ve Avrupa Birliği Türkiye Karma Parlamentosu Eş Başkanı Joost Lagendijk törende ön sıralarda yer aldı. Kalabalığın arasında Zeki Sezer, Hikmet Çetin, Leyla Zana, Hasan Cemal, Orhan Doğan, Sırrı Sakık, Ercan Karakaş, Mustafa Sarıgül, Eşber Yağmurdereli, Ufuk Uras ve birçok sanatçı, STK üyeleri, gazeteciler, aydınlar, sanatçılar, yazarlar yer aldı. Taksim’de bekleyen polis ekipleri Tarlabaşı Bulvarı üzerinde kortejin önüne geçti. Kortejdekiler buradan sonra, öndeki 500 kişilik polis kuvvetinin arkasında yürüdü.

VASİYETE SAYGISIZLIK SLOGANLARI

Hrant Dink’in "Beni sessizce uğurlayın" vasiyetine ve düzenlenen programa rağmen kortejin en arkasında bulunan 300 kişilik grup slogan attı. Partizan, Demokrat Halklar Platformu ve TKPM-L’den oluşan grup Rumeli Caddesi üzerindeki MHP İstanbul İl Teşkilatı binası önünde tahrik edici sloganlar attı. Sessizlik isteğini ve vasiyeti umursamayan grup, "Yaşasın halkların kardeşliği", "Biji Hrant Dink", "Katil devlet hesap verecek", "Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimiz Ermeni’yiz", "Hrant’ın katili Susurluk devleti" sloganları da attı. Grup, uyarılara rağmen susturulamadı.


İm (Kod): Tümünü seç
http://www.hurriyetusa.com/haber/haber_detay.asp?id=10674






Cenazeden ayrıntılar:

  • Cuma gününden beri; biri Hrant Dink'in cesedinin bulunduğu; Sebat Apartmanı'nın sağındaki Filiz optik önündeki mum-çiçek ağıtı ile, apartman girişinin solundaki, taziye defterinin de bulunduğu mum-çiçek ağıtı aynen korunmuştu. Bu sahneye tek ekleme; Mustafa Sarıgül'ün Cumartesi öğleden sonra adamları ile yolladığı plasma ekran televizyondu. Bir CD oynatıcıya bağlı televizyonun bulunduğu masanın önünde ÖDP posteri asılıydı.

  • Binanın ön yüzüne asılı Hrant Dink posterinin yerini; Mustafa Sarıgül'ün günün anlamına binaen bir sözünü içeren poster almış; Dink'in posteri kaldırılmıştı.

  • Hrant Dink'le ilgili gazetenin önündeki alanda Cuma gününden beri sadece iki gazete asılı : Radikal ve Birgün

  • Gazete önündeki mum-çiçeklerin üzerine; üzerinde bir resim olan küçük kağıtlar serpiştirilmişti. Kağıtların iki yüzünde de silah tutan bir kol var. Bir kolun üzerinde "Milliyetçilik alçaklığın son kalesidir" yazarken; diğer yüzde "Milliyetçilik, vatanseverlik, ulusalcılık" ibaresi yeralmakta.

  • Filiz Optik önündeki mum-çiçek ağıtının üzerinde baş tepe noktaya Wallerstein'in Irk-Ulus-Sınıf isimli kitabı oturtulmuştu. Ayrıca ağıtta dikkat çeken bir poster üzerinde "Hrant Dink 2007-1915" yazıyordu. Kalabalığın artması ile birlikte elinde sarı bir karton posterle gelen genç; kartonu ağıtın üzerine yerleştirdi. Kartonda; "2007'de bir kişi daha öldürüldü. İşte Soykırım" ibaresi vardı. İmza olarak ise sadece "İZMİR" yazılmıştı.

  • AGOS gazetesi önündeki ses tesisatı Şişli Belediye tarafından sağlandı. Hrant Dink'in eşinin üzerine çıkıp konuşma yaptığı minibüste Hrant Dink'in eşine Mustafa Sarıgül tarafından tahsis edildi ve tören boyunca müzik yayını yaptı.

  • Hrant Dink'in eşinin Mustafa Sarıgül'ün seçim otobüsü üzerinden yaptığı konuşma öncesinde tören sunuşunu yapan Aydın Engin; "burada hepimiz 1 milyon Hrant Dink'iz bugün içimizden sadece birini uğurluyoruz" mesajını verdikten sonra kalabalığı 2 dakikalık saygı duruşuna davet etti ve bu 2 dakikalık saygı duruşu ile eş zamanlı olarak Nişantaşı yönündeki gruptan bir kişi şiir okumaya başladı.

  • Cenaze arabasının hareket etmesine yakın; aralarında Türk koruma polisi ve bir bayan yardımcısının da bulunduğu 9 kişilik ekibi ile birlikte ABD Büyükelçisi Ross Wilson, kalabalığı yararak gazete önüne geldi fakat ailenin gazeteden çıkmak üzere olduğu haberinin kendisine iletilmesinden sonra yukarı çıkmaktan vazgeçerek; bir süre kapının önünde bekledi ve daha sonra ekibi ile birlikte cenaze arabasının arkasındaki kortej içinde yürümeye başladı. Türkiye Avrupa Parlamentosu Eşbaşkanı Lagendijk yürüyüşün ilk metrelerinde Wilson ile yanyana düştü ve ilk olarak eşi Nevin Sungur'u Ross Wilson'la tanıştırdı. Daha sonra Lagendijk Wilson'a başka büyükelçilerinin de törende bulunup bulunmadığını sordu ve "sanırım Alman ve İngiliz büyükelçileri de burada" cevabını aldı. Daha sonra Lagendijk ile ayrılan Wilson; Harbiye Orduevi'nin bulunduğu noktaya dek ekibiyle beraber yürüyüşe devam etti. Harbiye Orduevi' hizasında ekibiyle birlikte kortejden ayrılan Wilson; aralarında 34 CC 843 ve 06 CD 677 plakalı makam araçlarının da bulunduğu konvoyunun parkettiği Hilton Oteli'ne yürüdü. Yürüyüş sırasında; ABD Büyükelçisi Wilson'un bayan yardımcısının avucunun içinde; Agos Gazetesi'nin önündeki mum-çiçek ağıtına da iliştirilmiş olan "Hrant Dink : 2007-1915" posterinin küçük avuç içi versiyonunu taşıdığı görüldü.

  • Zamanında Nişantaşı'ndan Taksim'e "en uzun bayrak" yürüyüşünü organize eden Mustafa Sarıgül'ün aktif olarak organizasyonunda yeraldığı tören sırasında TEK BİR TÜRK BAYRAĞI açılmadı. Tören alanındaki tek Türk Bayrağı; sabah erken saatlerinde gelen ve Şafak Sokağın köşesine bırakılan Fransa Ticaret Odası'nın yolladığı çelenge AB Bayrağı ile birlikte iliştirilen Türk Bayrağı idi.


"ABD-AB ve Ermeni Generalleri Dink Cenazesinde"den alıntı
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.turkulusalbirlik.com/haber2.asp?id=113
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: SARIGÜL Hareketi tipik bir SOROS Hareketi'dir!

İletigönderen bezgin » Pzr Ara 06, 2009 17:29

SARIGÜL’ÜN DİKENLERİ


1.BÖLÜM


Süleyman ve Seher’in torunu, Hakkı ve Ayşe’nin çocuğu olan Mustafa Sarıgül, 15 Ekim 1956 tarihinde Erzincan’ın Kuruçay ilçesine bağlı Güngören köyünde doğdu.

Annesinin armut silkelerken dünyaya getirdiği Mustafa’nın doğduğu dönemlerde neredeyse her hane reisinin yaptığı gibi babası Hakkı Sarıgül de iş bulmak için ailesini memlekette bırakıp İstanbul Şişli’ye gelmişti. Büyük kente önceden hemşehriler iş konusunda yeni gelenlere yardımcı oluyorlardı. Ancak yolculuk çok çetrefilliydi. Erhami ve diğer Kuruçay köylerinden İstanbul’a Giresun üzerinden vapurla gidiliyordu. Katır yolculuğu 15 günde bir yapılan vapur seferlerine denk getirilmeye çalışılsa da hava durumundan kaynaklanan aksamalar yüzünden liman önlerinde sefil oluyorlardı. Yanlarına aldıkları azık torbalarından karınlarını doyurmaya çalışıyor, vapurun en izbe yerlerinde 4. mevkide günlerce süren yolculuktan sonra aç bilaç İstanbul Tophane limanına iniyorlardı.

İstanbul’a gelenler Kurtuluş, Feriköy, Pangaltı, Harbiye, Elmadağ bölgesinde kurulan gettoda toplanarak, nafakalarını çıkarmak için taşımacılık, hammallık yapıyorlardı. 6 ay İstanbul’da 6 ay memleketlerinde kalan bütün Erhamililer, Kuruçaylılar, Göskeliler dayanışma içindeydiler, 25-30 delikanlının bir arada yattığı bekar odalarında konaklıyorlardı.

Köyde kalan Sarıgül de çok büyük yoksulluk içinde yaşayan ailesini geçindirmek için İstanbul’da işten işe koşturuyor, eşya taşıyor, mal indiriyordu. Bu durum yıllar sonra aldığı ehliyet ile şöförlük yapmaya başlayıncaya kadar sürdü.

Sonunda aile, akrabaların yanında kalmak üzere İstanbul’a geldi. Gecekonduya çıkmadan önce bir süre memleketlilerinin yanında kaldılar. İstanbul olanaklar kentiydi ama onlar yaşadıkları sefalet ve gördükleri muamele yüzünden kendilerini hiçbir zaman İstanbul’lu olarak hissetmediler. Onlar özüyle sözüyle has ve has Erzincanlıydı.

Bu sıkıntılı günlerde İstanbul’a getirilen Mustafa, Şişli Talatpaşa İlkokulu’nun dördüncü sınıfına nakledildi. Uyumu çok zor oldu. Hali vakti yerinde çoculara özendi yıllarca. Ancak kısa bir süre içinde onlar gibi olmadığını anladı. Onu hocaları en arka sıralara atmışlardı. Zengin çocukların arasına giremeyen Mustafa’yı öfke bastı. Bu şartlar, o zaman çerçevesinde kafasındaki mesleği de belirlemişti. Mustafa, polis olmak istiyordu. Sadece erkek arkadaşlardan oluşan bir grup kurmuşlardı o yıllarda. Hepside Mustafa gibi fakir aile çocuklarıydı. Gruptaki çocukların hiçbirinin dersleri iyi değildi. Durumu iyi olan aileler çocuklarının Mustafalar'la arkadaşlık etmesini istemiyordu. Hep o günlerin ezikliği ve kırgınlığıyla büyüdü Mustafa. Dışlanınca da daha haylaz olmuştu. Öğretmenler, kızlar, çalışkan ve zengin öğrenciler hep dışlamıştı onu. İşte o yıllarda dışlanan biri olarak gücünü fiziki olarak göstermeye karar verdi ve agresif olmaya başladı.

İlkokulun ardından gittiği Şişli Ortaokulu’nu bitirir bitirmez ailesi tarafından iş derdi yaşamasın diye Zincirlikuyu Yapı meslek Lisesi’ne yazdırdı onu. Mustafa geceleri bir matbaada çalışıyor, gündüzleri okula gidiyordu ama Mustafanın o yıllarda bile gözü siyasetteydi. Karnını doyumak için araba bile yıkayan Sarıgül’ün lisede düzenledikleri bir boykot eylemiyle ilgili olarak arkadaşlarıyla destek almak üzere ilk defa gittiği CHP’de gördüğü yakın ilgi ve alaka, gönlünü fethetti.

Siyasete 1974 yılında meslek lisesini bitirir bitirmez Şişli Gençlik Kolları ile giren Mustafa Sarıgül, CHP içinde gücün bir parçasını elinde bulun duran İstanbul Milletvekili Ali Topuz’un ekibinde yer aldı. Aslında bu ekip, kendisini CHP Gençlik Kolları’na üye yapıp ardından Mersin’deki Parti Eğitim kampına götürmüştü. Gençlik Kollarına üye olması; önce yaşının küçüklüğü ve okulunun bitmemesi gibi gerekçelerle engellenmişti. O da uygun zamanı kollamış, CHP Gençlik Kolları Genel başkanı Zeki Alçin ile yönetim kurulu üyesi Halit Torman’ın İstanbul’da katıldıkları bir toplantıda öne fırlamış ve üyeliği kapmıştı.

Kavgacı ve atak kişiliği sayesinde kısa bir süre içinde sivrilerek CHP Gençlik Kolları Şişli İlçe Başkanı oldu.

Ailesinin içinde bulunduğu yoksulluk ve büyük kentin sorunları Mustafa’yı hırçın, kavgacı bir genç yapmıştı. Daha öğrenci iken iş yaşamına atılmak zorunda kaldığı için, tepkili ve çabuk parlayan bir kişiliğe bürünmüştü. 1973 yılında Gökbakan Triko’da çalışmaya başladı. Kendi tabiriyle "muhasebede kayıt kuyut" işine bakıyordu.

Meslek Lisesi’nden mezun olduktan sonra puanının yetebildiği tek yer olan Konya Devlet Mimar Mühendislik Akademisİ’ni kazandı. Ancak siyasi görüşleri nedeniyle Konya’da öğrenimini sürdüremeyince kaydını İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi-İİTİA’ya bağlı Eğitim Enstitüsü’ne aldırdı.

Bir yandan okuyor, bir yandan da çalışıyordu ancak bütün bu çabalar ailenin karnını doyurmaya yetmiyordu. Sonuçta, Mustafa 1976 yılında tüberküloza yakalandı. Süreyya Paşa Sanatoryumu’nda 6 ay süreyle gördüğü verem tedavisinin ardından 1977 yılında taburcu edildi.

1977 seçimleri öncesinde AP’nin İstanbul Belediye Başkan Adayı Aziz Gümüş basın toplantıları ve açık hava mitinglerinde İstanbul’un CHP’li Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ı, belediye kadrolarına CHP’li partizanları yerleştirmekle suçluyordu. Sarıgül de bu anılan dönemde Kağıthane Belediyesi Harita Müdürlüğü’nde işe başlamıştı.

Belediyeden aldığı memur maaşıyla geçinmesi zordu, çektiği yokluk da canına tak etmişti. Tek umudu partiydi. CHP İl Başkanlığı’nda uzun yıllar görev yapan, hali vakti yerinde CHP İstanbul Milletvekili ve Erhamili hemşehrisi Abdurrahman Köksaloğlu’nun özel işlerine yardımcı olmaya başlamıştı. Millletvekiti Köksaloğlu, kendisini oğlu gibi seviyor, kızı Hülya ile evlendirmek istiyordu. Sarıgül de bu evliliğe hayır demedi.

Kalabalık bir Erhamili heyetle kız istemeye gidildi. Mustafa bu evlilikten doğan çocuğuna kayınpederinin adı olan Abdurahman Emir adını verdi.

Partililerden İstanbul Belediyesİ’nin daha iyi olanakları olduğunu duyuyordu, büyüklerinden ricacı oldu, ricasını kırmadılar; Istanbul’un yeni Belediye Başkanı CHP'li Aytekin Kotil’den randevu alındı. Kotil Sarıgül’ün işini çözdü, İstanbul Belediyesi’ne nakli için söz verdi. (Mustafa Sarigül, eşi Hülya öldükten sonra Aytekin Kotil’in yeğeni Necdet Kotil’in kızı Aylin ile evlendi)

Kısa bir süre sonra İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri-İETT’de boş kadro olduğu haberi gelince hemen başvuruda bulundu. Vasat bîr öğrenci olan Mustafa’nın sınavda sorulan soruların hepsine doğru cevap vererek 100 tam puanla birinci olması herkesi şaşırttı. Sözlü sınavda yazılıya oranla tutuk kalsa da 7 Şubat 1979 tarihinde İETT Müşteriler Dairesi Tahsilat Müdürlüğü’nde 9494 numaralı üniformayla Tahsilat Memuru olarak göreve başladı.

Mustafa’nın genç bir memur olarak faturalarla boğuştuğu kurum koridorlarında, şimdilerde koltuğuna göz diktiği Deniz Baykal’in Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı sıfatıyla, İETT Genel Müdürü Suat Kumbasar arasında elektrikten kuruma kesilecek pay konusundaki münakaşaları konuşulurdu.

Anarşi ve terörün doruklarda olduğu, her gün sokak ortasında insanların öldürüldüğü günlerdi. Kayınpederi CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu da, 15 Temmuz 1980 günü saat 18.00’de Şişli’deki yazıhanesine gelen 2 kişi tarafından kalbine sıkılan 2 kurşunla öldürüldü. Olay bütün yurtta infiale yol açtı. Fiilen tatile girmiş olan Cumhuriyet Senatosu ve TBMM Başkanlık Divanı olağanüstü toplanarak yayınladıkları bildiride, "Köksaloğlu’nun vatanın bütünlüğünü, milli birliği ve parlamenter rejimi yok etmek isteyenlerin amaçlan doğrultusunda bu aşamada seçtikleri bir hedef olduğunu" belirttiler.

Öldürülen kayınpederinden yüklü bir miras kalmıştı. Devlet memurluğu ile bir yerlere varamayacağını da görmüştü. Askerliğini yapıp ticaret hayatına atılmak üzere 16 Eylül 1982 tarihinde görevinden ayrıldı. "İşten Ayrılma Varakası"a Mustafa Sarıgül ile ilgili şu kayıt düşüldü: "İlgili askere gideceğinden 1475 sayılı iş yasasının 14’üncü maddesi ve makamın 16.9.1982 tarihli onaylarına göre mumaileyhin aşağıda yazılı hesabın tasfiyesi rica olunur. Kıdem Tazminatı verilerek iş akdi feshedilmiştir". İlk eşine, kanser teşhisi konulduğu, sonra da ani bir şekilde vefat ettiği duyuldu. Tüpü açarak intihar ettiği de iddialar ve bilinmezler arasındaki yerini aldı. İlk evliliğinden geriye, oğlu Emir ve bol sıfırlı bir miras kaldı. (Katil kahya?)

Kendini iyice siyasete veren Sarıgül 12 Eylül’den sonra CHP kapatılınca kurulan Sosyal Demokrasi Partisi içinde yer aldı, SODEP-Halkçı Parti birleşmesiyle ortaya çıkan SHP’de saf tuttu ve Ali Topuz’un da yardımıyla 1987 yılında İstanbul’dan milletvekili seçildi.

Meclis’in en genç milletvekilleri olarak Başkanlık Divanı’na seçilen Mustafa Sarıgül ile ANAP’lı Nurhan Tekinel gülücükler dağıtarak girdikleri Genel Kurul salonunda daha açılış oturumunda sille tokat birbirlerine girdiler.

Ali Topuz, Sarıgül için daima ’Ali Abi’ oldu. Sarıgül, onun isteği üzerine sahibi olduğu şirketin garajında toplantı düzenledi. Topuz, meşhur "SHP’yi Aleviler ve Kürtler ele geçirdi" çıkışıni burada yaptı. Siyasi tarihe ’Garaj Operasyonu’ olarak geçen bu toplantı, büyük gürültü kopardı.

Ali Topuz ve ekibi "Erdal İnönü partiyi Kürt ve Aleviler’e teslim ediyor" diye eleştirmeye başlamışlardı. Mehmet Moğultay, Kenan Sönmez, Mustafa Timisi, Fuat Atalay hedefteydi. TBMM Başkanlık Divanı Üyesi İstanbul Miletvekili Mustafa Sarıgül, Ankara’da tanıştığı iki yaşdaşı gazeteciyi İstanbul’a davet etti. Bunlardan birisi şu anda CHP Yozgat Milletvekili olan Emin Koç’tu. CHP’nin 12 Eylül öncesi atamayla gelen ilk Gençlik Kolları Genel Başkanı olan Emin Koç’u, eskiden de tanırdı. İstanbul’da yenildi, içildi. Grubun İstanbul eğlencesi Hafta Sonu gazetesine fotoğraflı haber bile oldu. Ardından, Topağacı İnşaat ve Otopark AŞ’ye bağlı otoparka gelindi. Kalabalık bir gruptu. Ali Topuz da geldi. Hepsi Erdal İnönü’ye, Kürt ve Alevilere teslim olduğu için ateş püskürüyordu. Mustafa Sarıgül, "Hokus Pokus işte Ali Topuz" sözleriyle ağabeyini öne çıkaran sloganın da mucidiydi. Gazeteciler Ankara’ya döndü. Toplantı Emin Koç imzası ile Hürriyet’te, "Garaj Operasyonu" başlığıyla yayınlandı. SHP’de kıyamet koptu. Ali Topuz, "Haberim yok. Toplantıyı ben düzenlemedim" diye açıklama yaptı. Siyasi tarihimize garaj operasyonu olarak geçen toplantı, hokus pokusla garajın sahibi Mustafa Sarıgül’ün üstüne kaldı.

Kasım 1989’da Mustafa Sarıgül ismi bir skandal ile gündeme geldi. SHP Ankara Miletvekili Tevfik Koçak, 31 Ekim 1989 tarihli ve 27 numaralı gelen kağıtlar bölümünde Yunanistan’ın almadığı CASA firmasına ait uçakların neden alındığını dönemin Başbakanı Turgut Özal’a sordu ve ANAP’lı bir bakanın devrede olup olmadığının da açıklanmasını istedi.

Bir gün Sarigül kendisini aradı, CASA’nın Türkiye Temsilcisi Zeynel Abidin Erdem ile tanıştırmak istediğini söyledi. Ertesi sabah bir otelde kahvaltı yaptılar. Sonra önerge ’sahte’ imza ile geri çekildi. Meclis’te yaşanan bu skandal uzun süre tartışıldı ve Koçak, imzasını taklit ederek önergeyi geri çeken kişinin kendisinin olmadığını açıkladı ve "Bu işi bir tek Mustafa Sarıgül biliyordu. Mustafa Sarigül uluslararası bir adam. Artistinden tutun da mafyasına kadar herkesle ilişkisi var. Nerede böyle bir olay olsa, Mustafa hemen devreye giriyor" dedi.

1991 Genel Seçimleri sonucu Sarıgül, Meclis’in dışında kaldı. Deniz Baykal, kapatılan partilerin açılma kararıyla yeniden faaliyete geçen CHP’ye 1992 yılında Genel Başkan olduğunda, Sarıgül SHP’de kaldı. Haziran 1992’de SHP Şişli İlçe Başkanı seçildi.


2.BÖLÜM


SHP İstanbul İl Başkanı olmak istiyordu. İlçe kongreleri kıran kırana geçiyordu. Fahrettin Kaynar, Hüseyin Kartal, Celal Dal gibi isimlerle Şişli SHP İlçe Kongresi’nin yapıldığı Gazi Sineması’na gitti. Sarıgül, delegenin dışındaki partilileri içeri aldırmıyordu. Arbede çıktı. Kavga tekme tokat boyutunu aştı, sopa kullanılmaya dönüştü. İbrahim Atmaca isimli partili, gözünden ağır darbe aldı. Bir gözünü kaybetti. Arbede sırasında Mustafa Sarıgül de yumruk ve sopa atanlar arasındaydı.

Mustafa Sarıgül’ün bu davranışı üzerine soruşturma başlatan SHP İstanbul İl Örgütü, verdikleri kararı İl Başkanı Yüksel Çengel imzalı 6 Temmuz 1992 tarih 32/226 sayılı yazı ile SHP Genel Sekreterliği’ne bildirdi:
"21.06.1992 günü yapılan Olağanüstü Şişli İlçe Kongresi sırasında ve sonrasında meydana gelen olayları, olaylarla ilgili bilgi ve belgeleri 29.06.1992 gün ve 9 sayılı toplantısında görüşen İl Yönetim Kurulumuz, olaylar sırasında azmettirici rol oynadığı kanaatine vardığı Şişli İlçe Başkanı Mustafa SARIGÜL’ün yüzüğümüzün 79/A,C,H ve I maddeleri gereğince "Tedbirli olarak ve Partiden Kesin İhraç" talebi ile, İl Disiplin Kuruluna sevk edilmesine oy birliği ile karar vermiştir." Parti üst yönetimindeki ’abi’leri dönüşünü olanaklı kılmak için ihraç kararının çıkmasını önlemek istemişler, ama başaramamışlardı. O da Romanya yolunu tuttu ve fırıncılığa başladı.

Mustafa Sarıgül 1994 yılında tekrar ortaya çıkana kadar geçen 2 yıl içinde siyaset sahnesinden elini eteğini çekti. Kendini ticarete vermişti ama, gönlü siyasetteydi.
CHP Gençlik Kolları’na üye yapılmasına aracılık eden Halit Toraman devreye girdi. Toraman, onu ’asker arkadaşı’ Hüsamettin Özkan’a gönderdi. Sarıgül, DSP’li oldu. 1994’te Şişli Belediye Başkanlığı’na aday gösterildi, az bir oyla koltuğu ANAP’tan adı daha sonra birçok yolsuzlukla birlikte anılacak olan Gülay Atığ’a (Aslıtürk) kaptırdı. Ama CHP’nin kazanmasını da önlemişti. 1999’da ikinci denemesinde, yükselen DSP dalgasına tutunup belediye başkanlığına seçildi. CHP’lilerin soruşturulmayan tehdit ve ’Bizi dövdürdü’ iddiaları, giderek güçlendiğinin ilk işaretleriydi.
Kurt kocayinca postu icin kavga basladi.
CHP Il Başkanı Mehmet Bölük ve Şişli Belediye Başkan adayı Mehmet Emin Sungur savcılığa suç duyurusunda bulunarak, Mustafa Sarıgül ve adamları tarafından dövüldüklerini söylediler. Sarıgül ve adamları 19 Mayıs Mahallesi’nde önlerini keserek kendilerini dövmüştü.

Aynı dönemde Sarıgül’ün Tuğrul Türkeş ve İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği gibi çeşitli kesimlere gönderdiği ve işbirliği önerdiği mektuplar ortaya çıktı.

Sarıgül’ün tuhaf mektuplarındaki ifadeler şaşkınlık yaratmıştı: Aydınlık Türkiye Partisi Genel Başkanı Tuğrul Türkeş’e: "Sizler ve bizler gibiler oldukça bu ülkede milliyetçiliğin ve Türkçülüğün önü kesilemez. Ülkücü camia Şişli’de de çok güçlü ama dağılmıştır. Bu dağınıklığı toparlamak amacıyla sizinle birlikte mücadele etmeye hazırım". Şişli’de yaşayan ortalama eğitimli, gelir düzeyi yüksek, laik seçmene: "Şişlili komşum, Şişli’de en önemli sorun yapılacak seçimlerde oyların bölünmemesidir. Sizler mutlu olmanız için oylarınızı mutlaka kişi bazında kullanmalısınız. İdeolojiler, partiler ve politik görüşler artık gerilerde kalmaktadır. Becerikli insanlar ortaya çıkmaktadır. Ne sol ne de sağ artık varlığını sürdüremez." İmam Hatip Liselileri Mezunları ve Mensupları Derneği Genel Başkanı İbrahim Solmaz’a: "İmam hatiplilerin orta kısmının kapatılması tamamen saçmalık, hatta dinsizlik. Kim diyebilir ki, imam hatip mezunları devlete ve millete karşı suç işlemektedir? Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Bey (Özkan) üzerinde bazı baskılar olmalı ki, bu işi yumuşatabilsinler. Yoksa bizim ihtiyarlar bu işi halledecek ve birçok Allah dostu çocuk ateist yetişecektir. Aleykümselam."

Sarıgül bu tür yöntemlerle seçimi kazandıktan sonra Şişli’de işe koyuldu. ’Klasik belediye başkanlığı’ sınırlarına uymayacağını gösterdi. Camilere de, cemevlerine de, kilise ve sinagoglara da ’yakın alaka’ gösterdi. Halkın yardımına koşarken büyük yatırımların da takipçisi de oldu. Türkbank davasından hüküm giyen Korkmaz Yiğit’in, milyarlarca Dolarlık ’Uydukent Projesi’nin Avcılar Belediye Başkanlığı’nca kabulünde köprü görevi üstlendi. DSP içinde Hüsamettin Özkan tarafında yer alınca Rahşan Ecevit, Bülent Ecevit’in İstanbul’a gidişlerinde karşılamasına yasak koydu. DSP’deki çözülmede Özkan’ın yanında yer aldı ve YTP’nin kuruluşuna katıldı. Genel Başkan İsmail Cem için, bugünlerde kendisi için gerçekleştirdiklerine benzer ’görkemli’ bir miting düzenledi. YTP il ve ilçe örgütünü kendisine yakın isimlerden oluşturdu. YTP seçimden yenilgiyle çıkınca da dümenini yine CHP’ye kırdı.

CHP Genel Başkanı, kendisini ziyaret eden Son Havadis gazetesinin sahibi Mustafa Özkan Sarıgül’ün partiye dönme isteğini iletmesi üzerine "Mustafa bugün Şişli’yi, yarın büyükşehiri, sonra da genel başkanlığı ister, partide huzursuzluk çıkarır" cevabını verdi. Özkan ise Sarıgül’ün sadece Şişli’de siyaset yapacağına dair söz verdiğini söyledi. Bu görüşmenin ardından Sarıgül’ün partiye geçişine izin verildi. Ancak buna karşı çıkan CHP’li bir Belediye Başkanı da Baykal’a itirazını ileterek "Sarıgül CHP’nin Selçuk Parsadan’ı olur" dedi.

Sarıgül eski CHP Adana Milletvekili Erol Çevikçe’yi aramış ve "Bu YTP’de falan kalamam. Lütfen beni partiye alın. Bülent Tanla’ya rica ettim, ’Genel Başkan asla istemiyor’ dedi. Bir yol göster bana" demişti. Çevikçe’nin beklentisini sorduğu Sarıgül "Ben anakenti bile değil sadece Şişli’yi istiyorum" cevabını verince Çevikçe CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ı arayıp "Yazık günahtır, alın şunu" demişti.

Parti içindeki itirazlara rağmen Baykal, CHP’ye geçmesi için bizzat makamında Sarıgül’ü ziyaret etti. Baykal, kız isteme törenlerine gönderme yapıp kahvesini yudumladı ve Ankara’ya çağırdı. 11 Aralık 2002’de CHP Meclis Grubu toplantı salonunda Baykal yakasına rozet taktığı Sarıgül’e övgüler yağdırdı: "Kendine özgü, tarzı olan bir belediye başkanı. Çok dinamik, alev topu gibi kabına sığmayan, pırıl pırıl, çok sevilen bir belediye başkanı." Sarıgül de liderini övdü: ’ Baykal’ı başbakan, CHP’yi iktidar yapmak için gereken katkıyı yapacağım’.

Baykal başarı grafiği yüksek Sarıgül’ün, Şişli yerine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığını koymasını istiyordu. Sarıgül ise bunun boyunu aşan bir konu olduğunu ve kazanamayacağını düşündüğü için istemiyordu. Genel Merkez’in bu konudaki baskıları artınca bunalan Sarıgül, 2004 yerel seçimlerinden önce Başbakan Tayyip Erdoğan’la gizli bir görüşme yaptı.

Sarıgül kendisini seçimde kaybedebileceği Büyükşehir kulvarına sokmaya çalışan CHP yerine AKP’den aday olabilmek için Başbakan Erdoğan’ı yoklamıştı. Ancak Tayyip Erdoğan hakkında soruşturmalar sürmekte olan Sarıgül’ün CHP’de kalmasını siyaseten "daha yararlı" bulduğu için partisine gelmesine izin vermemişti. Baykal, sonradan öğrendiği bu durumla ilgili olarak; "Görüşmeden benim ve parti yönetiminin haberi olmadı. Seçimden önce CHP’ye bir tahrip kalıbı yerleştirilmiş" dedi.

Ancak iş işten geçmişti; Sarıgül, 2004 yerel seçimlerinde 139 bin 889 geçerli oydan 93 bin 242’sini alarak CHP adına Belediye Başkanı seçildi.

Tahrip kalıbının fünyesi çekilmişti...
ResimDogrudan Dialog

3.BÖLÜM

Aslında her şey, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’m 27 Şubat 2003 tarihinde partisinin Meclis grup toplantısında "Bu savaşı kazansak da kaybetsek de başımızı dik tutamayız. Bu, Türkiye’ye dayatılan bir savaştır" diyerek ABD askerlerinin Türkiye’de bulundurulması ve Türk askerinin yurt dışına gönderilmesine ilişkin tezkereye "hayır" demek için grup kararı almalarıyla başladı.

Hemen ertesi gün Türkiye’de yabancı asker bulundurulması ve yurtdışına Türk askeri gönderilmesine ilişkin tezkere, CHP’nin etkin muhalefeti sonucu TBMM’de reddedildi.

CHP Genel Sekreteri Önder Sav’m oylama öncesi TBMM Genel Kuruîu’nda yaptığı konuşmada "Amerika Birleşik Devk’tleri’nden korkmayın, Allah’tan korkun, Allah’tan" sözü AKP'li milletvekillerini çok etkilemişti. Ankara’daki ABD Büyükelçiliği büyük bir şok yaşıyordu. Büyükelçi W. Robert Pearson, ABD’nin Türkiye’deki demokratik sürece saygılı olduğunu, Türkiye ile dostluğun devam edeceğini belirterek "ABD, Türk hükümetinin tezkereleri Meclis’e göndermekte gösterdiği cesaretini ve ABD ile süren
görüşmelerdeki açık ve dürüst tutumunu takdir ediyor" derken, bunun faturasını CHP’ye çıkardıklarını açıkça deklare ediyordu.

Washington CHP’nin bu tavrını bir kenara not etti.

Ve ilk salvo, 29 Mart 2004 tarihinde Tercüman gazetesi aracılığıyla geldi. Gazetede "Korkunç suçlama" başlığıyla verilen haberde, Pentagon Özel Planlar Dairesi’nin Hukuk Danışmanı Garry Schwartz ve kıdemli Daire Mensubu Paul Aviv tarafından hazırlanan ve Pentagon Özel Planlar Dairesi Direktörü William Luti’ye sunulduğu iddia edilen bir raporda, CHP’nin aday belirleme sürecinde Genel Başkan Baykal ve bazı yöneticilerin, çeşitli adaylardan yüksek miktarlarda para aldığı, paraların Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal’ın Zürih’teki hesaplari da kullanılarak aktarıldığı anlatılıyordu. Haberde "Dairemizin karar vericisi durumundaki kişi uygun görürse, bu kanıtları basina sızdırmak suretiyle Türk kamuoyunu bu konudan haberdar edebiliriz. Bunu çok hızlı olarak gerçekleştirebiliriz. Bu takdirde istifa etmek zorunda kalacaktır" cümlelerine yer veriliyordu.

Bu iddialar üzerine CHP lideri Deniz Baykal, Tercüman gazetesine bir çağrı yaparak "Haberinizi belgeleyin" dedi. Baykal, ’Pentagon Raporu olduğu iddia edilen ve kızı Aslı’nm İsviçre’deki banka hesabına 1.5 milyon dolar yatırıldığını gösteren haberle ilgili olarak yaptığı açıklamada CHP’ye kampanya niteliğinde saldırılar yapıldığını bu saldırıların son günlerde giderek yoğunlaştığını belirtiyordu. Baykal, "Sadece İsviçre’de değil dünyanın herhangi bir yerinde benim, eşimin, kızımın ve oğlumun üzerine, şifreli veya sifresiz herhangi bir hesabında bir tek kuruşu varsa gereğini yapmaya hazırım, istifa ederim. Aklı başında kimsenin dikkate almayacağı böyle bir girişimin medyada yer bulması utanç verici" diyordu.

Baykal’a seçimler öncesinde Ankara içinden gönderilen ve içinde bir kısmı karartılmış belgelerin de bulunduğu bir mektupta "Gerisini yayınlamamız durumunda siyasi hayatın dahil her şeyini kaybedersin" yazılıydı. Mektupta, "3 gün içerisinde Hürriyet gazetesine ’Satılık Laterna’ diye bir ilan verin. O ilanda vereceğiniz telefon numarasıyla size ulaşacağız ve bu belgeyi iade edeceğiz" deniliyordu. Baykal önce bu ilanı vermeyi ve Emniyet’e de haber vererek gereğinin yapılmasını istemeyi düşünmüştü, ancak seçim gündeminin gereksiz yere başka bir tartışmaya çekilmesi ihtimalini düşünerek vazgeçti. Bir süre sonra bu belgeler bütün Türkiye’de dağıtılmaya başlanmıştı.

Pentagon Belgeleri skandalinda bir nokta daha vardı ki gözlerden kaçmıştı; Bu da CHP’li yönetime muhalif 4 milletvekilinin bu raporu ele geçirmek için yaptıklarıydı. Bu 4 milletvekili Pentagon belgesini ele geçirmek için bir lokantada buluşmuşlar ama parada anlaşma olmayınca belgeyi alamamışlardı. Sonra bu 4 CHP’li milletvekili kendi aralarında 1 milyon dolar toplayıp İsviçre’de hesap açtırmak için girişimde bulunmuşlardı. Atılan Amerikan füzesi hedefi vuramamıştı. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği bir açıklama yaparak Pentagon’a ait olduğu öne sürülen belgenin "düzmece" olduğunu kamuoyuna duyurdu.

Washington kararlıydı...
"Düğmeye basılmıştı, operasyon sırası CHP’deydi, ihale açıldı. Bay Sarıgül’ün böyle ardı ardına mitingler düzenleyip alelacele CHP’yi parçalama operasyonlarının şimdi sırası mı?
CHP’deki Bay ’Sarıgül çıkışlı’ bu kargaşanın arka planında bir başka ihtimal var; efendim, malum oyun kurucular Bay Sangül’ü koçbaşı yapıp, Baykal’ı sendeletip, ardından da Sangül’ü de (belki de hakkında henüz bilinmeyen iddiaları devreye sokarak) kenara çekerek... Şu anda gölgede bekletilen Esas Oğlanı (bilin bakalım kim) vitrine çıkaracaklar. Bay Sarıgül bilmeden perdenin arkasında sahneye çıkmaya hazırlanan ’sürpriz isme’ hizmet edip ona yer açıyor.

"Washington’un Efendileri’nin bu yıl sonuna kadar ’AKP’nin karşısında güçlü bir muhalefet olacak ’ulusalcı-modern muhafazakar lider’ ihalesine ilk teklifi veren de işte Bay Mustafa Sarigül’dür, ey okur. CHP’de yaşananlara işte bu analiz çerçevesinde ’ihale benzetmemin arka planıyla’ bakın, CHP’de olanlar daha başlangıç.

’Ulusal parti-modern milliyetçilik’ ihalesine ilk teklifi veren Bay Sarıgül’ün arkasında ise kimler var biliyor musunuz ? SOL’un bu hale gelmesinin iki emektarı (!!!) Hüsamettin Özkan ve de 57. Hükümet’i yıkan, DSP’yi yıkan Kemal Derviş var. Evet Mustafa Sarıgül’ün bir elini Derviş diğer elini de halen yolsuzluk suçlamaları nedeniyle Yüce Divan’da yargılanan Hüsamettin Özkan tutuyor. Sarıgül ihaleyi kazanır mı? Bana göre hayır, kazanamaz. Daha önce de defalarca yazdığım gibi, asli görevini yapıp kenara çekilecek, yani, Baykal’ı sarsıp kargaşa yaratma misyonunu tamamladıktan sonra sahneye Bay Derviş girecek, Sarıgül de üçüncü ya da beşinci adam olarak operasyondaki yerini alacak.

Sangül, bu çıkışı öncesi 2004 Haziran’da ABD’ye garip bir ziyarette bulunmuştu.
Kendisine yakın gazetecileri Amerika’dan arayarak "ana muhalefet lideri gibi karşılandığım" yazdırıp, "Sarıgül, ABD’den icazet aldı" manşetleri attıran Sarıgül’ün, aslında kimlerle, ne görüştüğü tam bir muammaydı. "ABD beni Türkiye’nin başbakanı olarak görmek istiyor"’ diyen Sarıgül, "Beyaz Saray ve Kongre’de hayli önemli görüşmeler gerçekleştirdiğini" söylüyordu. Ancak yıllardır Washington’da görev yapan deneyimli gazeteci Savaş Süzal, Sarıgül’ün ABD’ye neden geldiğini ve kimlerle görüştüğünü bilemediğini ekleyip soruyordu:

"Sarıgül Köstebek mi ?"
"Türkiye’de son günlerde giderek hızlanan gelişmeler, buna sanki bu filmi daha önce seyretmişim izlenimi verdi. Bırakın seyretmeyi, olaylar sanki çok yakınlarımızda başka ülkelerde oynanan oyunları çok hatırlattı. Gürcistan ve Ukrayna’da oynanan oyunları kastediyorum. Tekrar tekrar sahneye konan oyun aynı olmasına aynı da, nedense herkesin ilk kez oluyormuş gibi bu oyunu yutması bana dokunuyor. Hatta oyunları sahneye koyan görünmez eller öylesine pervasız ki, kullandıkları figüranları bile değiştirme gereği duymuyor nedense? Anladınız sanırım, CHP içinde ve Türk siyasi yaşamında yaşananlardan bahsediyorum, aslında, bence CHP’de oynanan veya oynatılan oyunlardan, AKP iktidarı da korkmalı. Bir anlamda CHP içinde yaşanan gelişmeler, onlar için de bir felaket habercisi olabilir.

Mustafa Sarigül ABD tarafından ve eskiden adı USIA olan ve şimdilerde ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlanan Amerikan Haberler Merkezi’ne ait bir programın davetlisi olarak ABD’ye gelmişti veya getirilmişti. Bu getirtme işleminin içinde Gürcistan operasyonundaki bazı kişilerin de parmağının olduğunu duymuştum. Yaptığı temaslar benim ve Washington’daki öteki gazeteciler açısından önemli olmadığı için, izlemek gereğini bile hissetmemiştik. Alt tarafı Sarıgül İstanbul’da bir nahiyenin belediye başkanıydı.

Otelin barında sigara içerken yaptığımız röportaj sırasında kimlerle görüştüğünü sordum. Bana doğru dürüst bir isim söyleyememişti, saydığı isimler hiç önemli kişiler değildi. Zaten anladığım kadarı ile Şişli Belediye Başkanı’nın İngilizcesi bile yoktu ve yanına bir tercüman vermişlerdi. Yalnız bizim bilmediğimiz, dedikodusu yapılan, başka brifinglere katıldığı söyleniyordu, ama bana nedense bu konuda bilgi vermek istemedi. Bu olay bana geçmişte Kemal Derviş’i izlemelerimizi hatırlattı. Derviş, Washington’da bir kaybolur, kendisini amiri olan Başbakan bile bulamaz, ancak daha sonra, biz kendisinin Beyaz Saray’da Ulusal Güvenlik Danışmanlarıyla bir araya geldiğini duyar ya da duyurulurduk.

Benzerlikler yalnızca bunlarla kalmıyor. Bu kişinin ABD’ye geliş şekli de dikkatimi çekmişti. Hatırlarsanız, yıllar önce ne hikmetse Tayyip Bey de aynı tür davetlerle bir kaç kez İstanbul Belediye Başkanı olarak Amerika’ya gelmişti. Sarigül’e daveti yapan yetkililer de, Tayyip Bey’i bir zamanlar davet eden kurumlar ve aynı makamlarda oturan değişik isimli kişilerdi.

Ben bu yazıyla birilerine saldırmak falan değil; yalnızca Sarıgül’ün birden bire parlayan yıldızını ve bu parlaklığın ardındaki gerçekleri bulmaya çalışıyorum. Bir kere bu tür konularda kulağı delik bir meslektaşım Sarigül’ün Türkiye’deki Musevi lobisi tarafından da desteklendiğini söylemişti. Ben kendisine Sişli’de iş yapan bir Belediye başkanının böyle bir ilişkisi olmasının doğal olduğunu söylediğim zaman sözünü ettiğim meslektaşım gülmüş ve desteğin mali ve siyasi açıdan olduğunu ileri sürmüştü.

Gelelim bu işte beni rahatsız eden noktalara: Neden seçim zamanına gelmeden CHP içinde bir yeni liderlik kavgası başladı? Birincisi ABD’nin Türkiye’de bir kan değişimi aradığı, artık çok açık. Ne tesadüfse, Gürcistan’da yıllarca Amerika’nın dostu olan ve soğuk savaşın sona erdirilmesinde büyük katkısı bulunan Şevardnadze gitmiş, yerine Mikheil Saakashvili, Ukrayna’da Rusya yanlısı Başbakan Viktor Yanukovych devrilmiş, yerine ABD ve Batı yanlısı Viktor Yushchenko seçimi kazanmıştı. Yani bir zamanlar ABD ile birlikte dans etmek, demek ki liderleri kurtarmıyor. İşlerine yaramadığınız an kolayca yolcu olabiliyorsunuz, işte bu nedenle iktidar koltuğu sallanan Erdoğan Hükümeti’ne karşı, CHP içine el atılarak karıştırılması beni şaşırtmadı.

Savaş Süzal’ın benzerliklere dikkat çektiği ülke Gürcistan ile Türkiye benzerliğine biraz geç olmakla birlikte CHP Genel Başkanı Baykal da uyanmıştı: "Türkiye’yi Ukrayna ve Gürcistan zannedenler var. Oradaki gibi Türkiye’de ve partimizde uygulanan projeler var. Bunlardan ilkini tutturamayız diye şimdi ikincisini sürmeye hazırlanıyorlar. Bunlar bilerek, bilmeyerek yurt dışındaki güçlerin piyonu oldu.

Aslında Gürcistan ile Türkiye adlarını bir araya getiren, her ikisinin de Amerikalı spekülatör George Soros’un oyun tahtasında yer almasıydı.

Gürcistan’da 22 Kasım"da yaşanan "Kadife Darbe"nin arkasındaki isim olan (George Soros, fikir babalığını yaptığı "Açık Toplum Enstitüsü"nü kurmak için Gürcistan’a Eduard Şevardnadze tarafından davet edilmişti. George Soros, muhalif Mikhail Saakaşvili’ye vakfının Açık Toplum Ödülü’nü verdi. Soros, Açık Toplum Enstitüsü vasıtasıyla, yaklaşık bir yıldan beri Şevardnadze’yi devirme operasyonu başlatmıştı. Kadife devrimde rol alan özel Rustavi-2 televizyonu ve gençlik örgütü "Kmara", Soros vakıflarinca finanse edilmiş ve sadece gençlik örgütüne Nisan ayında 500 bin dolarlık destek verilmişti. Darbe başarıyla sonlandırildi.

Soros’un Gürcistan’da "Kadife Darbe" ile iktidara getirdiği Saakaşvili ile Sarıgül, Temmuz 2004’te İstanbul’da biraraya getirildiler. Sarıgül, Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakaşvili’yi ’Dünyada Yılın Demokrasi Kahramanı' ilan ederek Şişli ilçesinin anahtarını verdi. Sarıgül-Saakaşvili, Belediye’deki makam odasında basina kapalı bir görüşme gerçekleştirdiler.

Kimdi bu Soros? ( :arrow: soros-kimdir-t16655.html)
Türk kamuoyu, George Soros’un adıni ilk defa 1999 yılında duydu. 20 Haziran 1999’da, Sabancı’larin konuğu olarak İstanbul’a geldi ve iki gün boyunca konferans verdi. Konferansa ünlü patronlar, hazinenin eski bürokratları, bankaların üst düzey yöneticileri, akademisyenler büyük ilgi gösterdi. "Açık Toplum" adını verdiği projesini uzun uzun anlattı Soros. Türkiye’de de, vakıflarla, derneklerle uzun süredir böyle bir projeyi yaşama geçirmeye çalıştıklarını söyledi. Aslında Soros’un Türkiye’deki siyasi faaliyetleri, 1995 yılındaki seçimlerde Cem Boyner’in Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) aracılığıyla başlamıştı. Soros’un bizzat kendisi Türkiye’de bir siyasi partinin kurulmasına ve seçime girmesine destek verdiğini, ancak partinin barajı geçemediği gibi aldığı oy oranının da ülke genelinde çok düşük düzeyde kaldığını itiraf etmişti. Soros pes etmeyerek "açık toplum" projesini bütün dünyada yaptığı şekliyle, yani "sivil toplum" örgütleri aracılığıyla gerçekleştirmeye çalıştı. Macaristan’da, Polonya’da, Rusya’da yaptığı gibi önce eğitime el attı. Sabancılar’in Soros’u çağırmalarının nedeni de buydu. Görüşmeler sonucunda Sabancı Üniversitesi Soros ile işbirliği anlaşması imzaladı. Soros, Orta Avrupa Üniversitesi ile Sabancı Üniversitesi ortak girişiminin Mütevelli Heyeti başkani oldu.

Soros’un Türkiye’deki faaliyetleri sivil toplum örgütleriyle sınırlı değildi. Soros, Türkiye’de siyaseti en üst düzeyden yönlendirmek amacıyla gerekli bağlantılara da sahipti. 2001 yılında ulusal para çökmüş, değer kaybı yüzde 200-300’lere ulaşmıştı. Başbakan Bülent Ecevit, "Sanki düğmeye basmışlar gibi" demiş, ama bu sözü pahalıya patlamıştı. Ecevit’in önüne bir isim konuldu, Dünya Bankası’nin bir bürokratını Türkiye’ye getirmesi istendi. Bu isim, ABD Savunma Bakanı ve Endonezya operasyonlarının unutulmaz adamı Paul Wolfowitz’in "Yakın arkadaşım, iyi memurdur" dediği Kemal Derviş’ti. Derviş’in icraatları, henüz hafızalardan silinmiş değildi.
Resim
Türkiye - Degisim - Hareket - Soros - Savas - Ölüm - Emperyalizm

4.BÖLÜM

Derviş Nisan 2001’de Dışişleri Bakanlığı’ndan hiçbir görevlinin bulunmadığı bir yemekte, ABD Büyükelçisi ile buluştu. Ne var ki, büyük talihsizlik, telefon defterini otomobilin arka koltuğunda açık olarak bırakmıştı. Star TV kameramanı, sayfaya odaklanarak defterdeki "Soros" satırıni kaydetti. Açık sayfanın gereği çok sonra anlaşılacaktı. Kemal Derviş, 11 Nisan 2001’de, iki adamla daha buluşur: Soros’un Quantum Fon’undan Anthony Richter ve Aryeh Neier. Richter, Soros’a 1988 yılında katılmıştı. 1988’den bu yana, ATE’nin Orta Avrasya Projesi müdürüydü. Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu’da vakıf işlerini yürütmekteydi. Richter, Eurasia Net’in kurucusu ve Central Eurasia Forum başkanıydı. Richter, Sovyetler Birliği ve Türkiye hakkında güvenlik konularını işlemekteydi, Aryeh Neier ise, çok dalda oynardı. 12 yıl, Human Rights Watch yöneticiliği ve 8 yıl American Civil Liberties Union direktörlüğü yapan Neier, 1993’de ATE’nin başkanlığına gelmişti. Neier, Soros’un önemli paralarla desteklediği narkotik ilaçların yasallaştirilması projesini de yönetmekteydi.

Derviş’in Soros’la ne ilişkisi olduğu hiç bir zaman ortaya çıkmaz, ancak Türkiye halkı bu görüşmelerin ardından inanılmaz bir liberalizasyon saldırısıyla karşı karşıya kalır, Türkiye’nin iktisadi ve siyasi sistemini kökten sarsan yasalar, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmedik bir hızla birbiri ardına Meclis’ten geçirilir.

Soros 1 Mart 2002’de yine Türkiye’dedir ve yine Güler Sabancı'nın konuğu olur. Önce, Bebek’deki Açık Toplum Vakfı’nin Irtibat Bürosu elemanlarıyla Kafkasya-Asya-Ortadoğu işlerini görüşür, ayni aksam CNN Türk’te programa katilir ve "Başka ülkelerde parayı ben veriyorum ama, burada önemli ’think tank’ örgütleriyle birlikte para koyacağız" der.

Ünlü spekülatör Soros’un Türkiye’deki macerası bitmemişe benziyor, simdi en yakın adamının söylediği gibi, Soros’un yaptıklarını bir zamanlar o da yapıyordu. Ama Soros bu konuda daha başarılı. Türkiye’de siyasetin ilimli toplumsal bir muhalefet görünümü altında, hem de tepelerden nasıl ovaya indirildigini Soros’un pratiği bütün yönleriyle ortaya koyuyor. Bundan sonra adının başında "sivil" olan her örgüte biraz süpheyle bakmakta fayda var. Zira "şeffaf" olduklarını iddia eden bu örgütlerin isimlerinin üzerini kazıyınca, nelerin, kimlerin çıkacağını kimse kestiremiyor.
[img]http://www.traditionalvalues.org/workfiles/11132008/obama-soros.jpg[/img]
Diplomatik teamül tanımayan ve son derece pervasız davranan Soros, Kemal Derviş ile buluştuğu İstanbul ziyaretlerinden birinde "Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordusudur" buyurmuştu:
"George Soros, Amerikalı para fonlarını idare eden bir spekülatör. Borsa ve para oyunları üzerinde dünyanın önde gelen birkaç adından biri. Elinin altındaki fonların büyük kısmının CIA kontrollü olduğu söylenir. Vakfı var. İlişkilerinde kullanacağı kimseleri, bu vakıf aracılığıyla iyi seçer. İmajım ve gelecek planlamalarını bu vakıf aracılığıyla kurduğu ilişkilerle belirler. Amerikan yönetiminin önemli ekonomik kozlarından biridir. Soros geçen haftayı Türkiye’de geçirdi. İstanbul Hilton Oteli’nde kaldı. Aynı günlerde Devlet Bakani Kemal Derviş de oteldeydi. Soros ile Derviş buluşup Türkiye ekonomisini ve geleceğini de tartıştılar. Soros kadar ünlü bir para sihirbazını Derviş, Amerika’dan tanıyordur nasıl olsa. İyi şeyler de konuşmuşlardır. İşte bu Soros, Sabancı Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada inanılmaz şeyler söyledi. Dedi ki: "Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordusudur." Bunu biz bize konuşurken bile dile getirmeyiz. Ama Soros apaçık ifade etti. Bunları ben söylesem DGM’deydim şimdi.

Soros aslında Amerika ve gelişmiş ülkelerin Türkiye’ye bakış açısını dosdoğru, net bir biçimde ortaya koydu.

Türkiye’deki Soros’çular kimlerdi ?
Soros, Açık Toplum Vakfı’na bağlı olarak Türkiye’de kendi ifadesiyle "mütevazı" bir irtibat bürosu kurdu. Soros Vakfı, Türkiye’deki bu "sivil toplum" kuruluşuna geçen yıl 1 milyon 73 bin dolar gibi çok "mütevazı" bir para fonlamıştı. Vakıf verileri, Türkiye’deki Açık Toplum Enstitüsü’nün beş amaç üzerinde çalıştığını gösteriyordu:

1. Siyasi reform ve AB,
2. Medya,
3. Cinsiyet,
4. Bölgesel Eşitsizlikler,
5. Sivil Toplum.


Siyasi, reform alanında :arrow: SOROS Vakfı (Soros kimdir? Tikla, ögren), Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’tun (TESEV) "kurumsal kalkınmasını" desteklemiş, TESEV de Türkiye’nin AB’ye katılımını içeren konulara odaklanmıştı. Medya alanında ise "kamuya açık radyo ve on-line medya gözlemci kuruluşları gibi alternatif medya projeleri güçlendirmek için" faaliyet başlatılmış, ayrıca "ihmal edilen kadın gruplarının güçlendirilmesi ve kadına yönelik şiddeti azaltmak için pratik önlemler geliştirmek için (Büyük Ortadogu Projesi)" de çalışmalar yapılmıştı..

Soros Vakfı’nin Türkiye Temsilciliği niteliğindeki ve direktörlüğünü Hakan Altinay’ın yaptığı Açık Toplum Enstitüsü’nün yönetimi de şu isimlerden oluşuyordu:

Can Paker: Türk Henkel Genel Müdürü, TESEV Başkanı, TÜSİAD Haysiyet Divanı üyesi, Robert Kolej Mütevelli Heyeti üyesi
Nebahat Akkor: Diyarbakır’da kurulu Kadın Araştırmaları Merkezi Vakfı yöneticisi
Şahin Alpay: Zaman yazari
Murat Belge: Birikim Dergisi kurucusu, Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi, Radikal yazarı
Üstün Ergüder: Boğaziçi Üniversitesi eski Rektörü, Sabancı Üniversitesi Istanbul Politikalar Merkezi Direktörü
Osman Kavala: Kavala Grubu’nun sahibi
Ömer Madra: Açık Radyo’nun kurucularından, İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi
Nadire Mater: BİANET'in Yönetmeni, yazdığı "Memed’in Kitabı" karşılığında John
D. ve Catherine Mac Arthur Vakfı’ndan (CIA'den) para alması nedeniyle tartışılan gazeteci
Oğuz Özerden: Bilgi Üniversitesi Kurucusu ve Mütevelli Heyeti Başkanı

Dünyayı karıştırmak için 5 milyar dolar harcayan Soros’un Türkiye’de kurdurduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün yönetimindeki isimlerde dikkat çeken noktalardan biri de 3 üyenin, Soros’un Türkiye’ye geldiğinde konferanslarını verdiği mekan olan Bilgi Üniversitesi’nden olmalarıydı.

Sadece konferans mekanı olarak değil, Soros’un Türkiye faaliyetlerinde de "merkez" görevi üstlenen Bilgi Üniversitesi, mevcudiyetini Şişli Belediyesi’ne borçluydu. Üniversite’nin faaliyet gösterdiği binalar ve üzerindeki 17 dönümlük arazi, yıllık 1 milyon liraya kiraya verilmişti.

900’lü Alo Seks hatlarının mucidi Oğuz Özerden "Ara Beni Boya Beni" hatlarından elde ettiği rant ile kurduğu Bilgi Ünivevsitesi’nde yüzde 17 oranında verdikleri bursları "Fetullah Gülen’e" yakın bilinen okullardan gelen öğrencilere veya bu cemaate yakın kişilere dağıtıyor, YÖK yasağına rağmen okulda derslere türbanla girilmesine izin veriyordu.

"Sayın Sarıgül, belediyeniz sınırlarında yer alan ve yine belediyenize ait gayrimenkullerde ikamet eden "Bilgi Üniversitesi" ile ilgili ilginç duyumlarımız var. Bu üniversitenin belediyenize ait imkânları "komik" bedellerle kullandığı, belediye kaynaklarının bu üniversiteye peşkeş çekildiği iddia ediliyor.

Sayın Sarıgül, öğrencilerinden yıllık 7 bin dolar alan bu paralı üniversiteye, ayda 1 milyon lira gibi komik bir paraya gayrimenkul kiralıyor olmanız biraz acayip değil mi? Bu kira bedelinin Gülay Atığ’ın döneminde belirlendiği, işin içinde siyasi bağlantılar olduğu söyleniyor. Kaçak Gülay Atığ’ın yaptığı hatayı sürdürmenin anlamı ne? Bu işin aslı esası nedir? Bu üniversite ile bir ilginiz var mı? Bilgi Üniversitesi ile ilgili bazı gerçekleri, Sarıgül’ün cevabından sonra bumda dile getireceğim."

Bu sorular üzerine Altaylı’yı arayan Sarıgül peşkeşi doğruluyor, arazi üzerindeki binaların "kaçak ve ruhsatsız" olduğunu, hatta mahkemenin bu kaçak yapılar için yıkım karan verdiğini itiraf ediyordu ancak "Şişli ve Kuştepe halkının çıkarlarını sonuna kadar korumaya" kararlıydı:

"Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e dün bu köşeden Bilgi Üniversitesi ile
ilgili bazı sorular yönelttim. Özel bir üniversite olan Bilgi Üniversitesi, Şişli Belediyesi’ne ait iki parselde toplam 7 dönüm arazi üzerindeki, yine inşaatının büyük bölümü Şişli Belediyesi tarafından tamamlanmış 10 bin 563 metrekare kapalı alana sahip binayı 1995 yılında Şişli Belediyesi’nden kiralamıştı. Ben de dün Gülay Atığ döneminde yapılan bu işlemin "normal" olup olmadığını sormuş ve böyle bir bina için aylık "1 milyon lira" kiranın komik olduğunu
belirtmiştim. Sarıgül’ün yanıtından anlıyorum ki, ben kirayı abartmışım. 1 milyon kira aylık değil yıllık kiraymış. Yani ayda 83 bin TL. Şişli Belediye Başkanı Sarıgül’ün verdiği bilgiye göre, Bilgi Üniversitesi kiraladığı bu arazi üzerine "kaçak ve ruhsatsız" olarak 8 bin 43 metrekarelik ek tesisler de inşa etmiş. İçinde binlerce öğrencinin okuduğu binalar "kaçak" yapılmış ve "sağlamlığı" konusunda hiçbir bilgi yok. Sarıgül, Bilgi Üniversitesi'nin "kaçak" binaları hakkında mahkemece "yıkım kararı" verildiğini de aktarıyor.

İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri, 29 Mayıs 1998 tarihinde söz konusu arazinin Bilgi Üniversitesi’ne tahsisinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunu ve belediyeyi zarara uğratir nitelikte olduğunu belirterek belediyenin zararının tazminini istemişler. Şişli Belediye Meclisi de Ekim ve Kasım 1998’de aldığı kararlarla kullanım hakkının iptaline karar vermiş.Bilgi Üniversitesi, Atığ sayesinde yılda 1 milyona oturduğu yerde daha fazla kalamayacağını anlayınca düzeltme istemiş. Belediye de 7 dönümlük iki parsel ve 1 numaralı parsel üzerindeki binanın kullanım hakkı bedelini aylık 70 milyar olarak belirlemiş. Ancak Bilgi Üniversitesi bu miktara itiraz ederek mahkemeye başvurmuş. Şimdi iş yargıda. Sarıgül "Şişli ve Kuştepe halkının çikarlarini sonuna kadar korumaya kararlıyım" diye bitirmiş yolladığı bilgi yazısını."

Fatih Altaylı ertesi gün de köşesinde sürdürdüğü Bilgi Üniversitesi konusunda, Mustafa Sarıgül, mahkemenin yıkım kararını uygulamayacağını açık açık beyan ediyordu.

"Mustafa Songül’le Bilgi Üniversitesi hakkında konuştuk. O aradı. ’Doğru, yıkım karan var ama yıkmayacağız. İstesek bugün yıkarız. Biz bağcı dövmek istemiyoruz. Biz kamunun hakkını korumak istiyoruz. Veliler, öğrenciler rahatsız olmasın; onları okulsuz bırakmak gibi bir niyetimiz yok ama Şişli halkının kaynaklarını da kişilere yedirmeyiz’ dedi.

Şişli halkının bir yatırımı üzerinde oturan Bilgi Üniversitesi’nin "makul" bir kira vermesi halinde sorun kalmayacağını söyleyen Sarıgül, "İyi niyetle gelsinler. Eskiden siyasi bağlantılarla kurdukları düzenin bize sökmeyeceğini gördüler. Gelsinler, benim seçmenime hizmet götürmem için kaynak aradığımı görsünler ve bu kaynağa aldıkları hizmetin karşılığı olan katkıyı yapsınlar" diyor.

Bu arada mahkemeden de "adil" bir karar isteyen Sarıgül, "Bilirkişiler yorum yapmasın. Teknik karar versin. Bizim bir itirazımız olmaz" diye ekliyor. Ancak Bilgi Üniversitesi konusunda devlet kaynaklarının peşkeş çekildiği Mülkiye Müfettişleri’nin raporları ve mahkeme kararlarıyla kanıtlanan Şişli Belediyesi’nin Başkanı Mustafa Sarıgül’ün Fatih Altaylı ve kamuoyundan gizlediği küçük bir ayrıntı vardı.

İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
Mustafa Sarıgül Bilgi Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti Üyesi ve üstelik üniversiteyi kuran Bilgi Eğitim ve Kültür Vakfı’nın da kurucu üyelerinden biriydi.

Bilgi Üniversitesi kayıtlarına göre Mütevelli Heyeti de şu isimlerden oluşuyordu:


MÜTEVELLİ HEYETİ
Oğuz Özerden (Başkan)
Prof. Dr. Serdar Mutlu (Başkan Yardımcısı)
Prof. Dr. Lale Duruiz (Rektör)
Prof. Dr. Toktamış Ateş
Prof. Dr. Şükrü Arslan Kızılot
Bülent Akarcalı
Yiğit Ekmekçi
Orhan Gemicioğlu
Nebil İlseven
Mustafa Sarıgül
Ali Hakan Sümerval

BİLGİ EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI ÜYELERİ:
Latif Mutlu
Oğuz Özerden (Mütevelli Heyeti Başkanı)
Prof. Dr. Gülten Kazgan (Kurucu Rektör)
Prof. Dr. Asaf Savaş Akat (İlk Rektör)
Prof. Dr. Toktamış Ateş
Prof. Dr. Uğur Alacakaptan
Prof. Lale Duruiz (Rektör)
Prof. Dr. Serdar Mutlu
Bülent Akarcalı
Yiğit Ali Ekmekçi
S. Halit Kakınç
M. Orhun Çavdar, MBA
Orhan Gemicioğlu
Mustafa Sarıgül

Mustafa Sarıgül’ün yüksek himayelerine ve Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu’nun babası Latif Mutlu aracılığıyla da medyanın desteğine mahzar olan Bilgi Üniversitesi; 1995te bir sempozyumda sunduğu tebliğde "Cumhuriyet ilkesinin manasının kalmadığı" ve "Laikliğin İslamla bütünleşmesi gerektiği" görüşlerini savunan Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in hamiliğini yaptığı ve Soros tarafından desteklenen "Kamu Yönetimi Reform Tasarısı"nın atölyelerinden de biriydi.

Dinçer, taslağın hazırlanması sırasında Soros’un desteklediği TESEV ve Bilgi Üniversitesi’ni Başbakanlığa davet eden kişiydi. Açık adıyla Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı olan TESEV’in Yönetim Kurulu’nda görev alan 4 isim, dünyaca ünlü para spekülatörü George Soros’un kurduğu Soros Açık Toplum Vakfı’nm Türkiye’deki irtibat bürosu olan "Açık Toplum Enstitüsü’nde de yönelim kurulu üyeliği yapmaktaydı. TESEV’in kurumsal kalkınmasını desteklemiş olan kuruluş da Soros Vakfı’ydı." Konferansları için bu üniversiteyi mekan olarak seçen Prof. Ömer Dinçer, Bilgi Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olan Nabi Avcı ile birlikte MECRAMAK5 adlı bir şirket bile kurmuşlardı. Türkiye’ye geldiğinde Soros’u "Açık Toplum ve Küreselleşme" konulu oturumlarda ağırlayan NTV programcısı Prof. Dr. Asaf Savaş Akat'in da Bilgi Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi olması, bir rastlantı değildi.

Uluslararası para spekülatörü George Soros işte bu kadrolarla Bilgi Üniversitesi’ni üs olarak seçmiş, konferanslarını orada veriyor, kitaplarını yine oradan yayınlatıyordu.

Sarigül’ü Gürcistan modeli ile iktidara getirmek isteyenlerin feyz aldığı Soros, Türkiye’yi karanlık bir ağ gibi sarmıştı.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.mercektv.com/Sayfa.asp?GuvenlikID=62O64O


Resim
Kaynak: Mustafa Sarıgül: Düğün Evinin Tefçisi Ölü Evinin Yasçısı
Ömer Yılmaz İnanç
Aykırı Yayınları; 2005

İm (Kod): Tümünü seç
http://depositfiles.com/en/files/xr3vqt6iw
En son bezgin tarafından Pzt Ara 07, 2009 2:00 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Sonraki

Şu dizine dön: Türkiye Ağı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x